PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-31

Mustafa Kemal Devlet düzeyinde Batı ile ilişkilerde tevilci yaklaşımı Burgiba benimsemiştir. Burgiba, Mustafa Kemal’den tevilci yaklaşımıyla ayrıldığını söyler. Ona göre Mustafa Kemal toptancı kısma girmiş olmalıdır. Coşkun Kırca, Kemalizm ile Burgibacılık


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2021-01-15 08:04:13

Mustafa Kemal

Devlet düzeyinde Batı ile ilişkilerde tevilci yaklaşımı Burgiba benimsemiştir. Burgiba, Mustafa Kemal'den tevilci yaklaşımıyla ayrıldığını söyler. Ona göre Mustafa Kemal toptancı kısma girmiş olmalıdır. Coşkun Kırca, Kemalizm ile Burgibacılık ekolleri arasında kendisine göre bir muhasebe veya karşılaştırma yapmış ve tevil veya reform düzeyinde bile İslam'a açık bir kapı bırakmanın önü alınamayacak felaketlere davetiye çıkarmak olduğunu ileri sürmüştür. Batıcılıkta da toptancı ve köktenci ekolle birlikte revizyonist veya reformist ekol de bulunuyor.

* Bazı Selefiler hilaf-ı hakikat olarak Mustafa Kemal'in tekkeleri ve sufileri himaye ettiğini ileri sürmektedir. Başkalarının gözündeki çeri çöpü görenler kendi gözlerindeki merteği görememektedirler.

* Mustafa Kemal'in de Napolyon'a hayran olduÄŸu biliniyor.

*Diktatörler yüzyılında çığır açan bir model diktatör veya baş diktatör bir de ondan kopya çeken tâli diktatörler vardır. Sözelimi, Mustafa Nahas Paşa'dan beri Mısırlı liderler sağa da yatsa sola da yatsa hep Mustafa Kemal'in izinden gitmiş ve onu kopya etmişlerdir. Sözgelimi döneminde Mısır'ı sola yatıran ve milliyetçi kimliğiyle sol kimliğini mezceden Nasır, Mustafa Kemal'i taklit etmiştir. Onun halefi olan Enver Sedat da Nasır'dan ziyade Mustafa Nahas Paşa'ya benzese de, selefi Nasır gibi Kemalizm'e özenmiştir. Sedat, Nasır'ın hilafına ekonomik kapanmayı değil de açılmayı yani liberalizmi esas alsa da, Mustafa Kemal'in yolundan ayrılmamış veya en azından kendisini bu çerçevede ve zeminde tanımlamıştır. Sonuç itibarıyla, sağ ve sol türevleri olsa da hepsi Batılaşma yolunu ve vetiresini izlemiştir.

* Ebu'l Hasan en Nedevi'nin yazdıklarını daha müdellel bir surette David Frum, The Right Man isimli kitabında kaleme almıştır. Bu usta ile çıraklar arasındaki ilişkinin mahiyetine bir kez de David Frum üzerinden Ertuğrul Özkök değinmiş ve ilgili satırları yazmıştır: "Amerika Birleşik Devletleri'nde Başkan Bush ve Körfez Savaşı üzerine David Frum'un yazdığı ''The Right Man'' isimli kitabı okuyorum. Bunu Türkçe'ye ''Doğru Adam'' şeklinde çevirebilirsiniz. Bu kitapta bizi de ilgilendiren ilginç bir bölüm var. Kitabın yazarı, son 50 yılda Amerikan dış politikasının İslam dünyası ile ilgili en büyük tutkusunun, çeşitli ülkelerde birer ''Kemal Atatürk'' yaratmak olduğunu yazıyor. Onun demokrat değil, ama ''modernleştirici'' yanı onları çok etkilemiş. Onun kadınlara haklarını vermesi, Latin alfabesine geçişi, Medeni Kanun'u uygulaması ve gerçekleştirdiği başka birçok reform, Türkiye'yi ABD'nin İslam dünyasındaki en güvenilir müttefiki haline getirmiş. İşte o nedenle öteki İslam ülkelerinde de yeni Atatürk'ler aramışlar. Mesela Endonezya'da Suharto, İran'da Şah Rıza Pehlevi, Mısır'da Nasır'ı böyle bir lider olarak görmek istemişler. En ilginci de, bir süre için Irak'ta Saddam'ı, Atatürk modelini gerçekleştirebilecek bir lider olarak görmüşler. Kitabın yazarı ''Atatürk bulmak o kadar kolay bir şey değil'' deyip devam ediyor:

''Eğer bulmak istiyorsanız, bütün bu reformları yapacak, ama bir de tarihin son 250 yılında Müslüman olmayan bir ülkeyi savaşta yenen tek Müslüman ülkenin lideri olacaksınız.'' (http://webarsiv. hurriyet.com.tr/2003/03/25/266533.asp ).

* Mehmet Ali Ayni Bey'e ait ' Şeyh-i Ekberi Niçin Severim?' başlıklı küçük bir risale mevcuttur. Orada İbni Arabi'ye atfen Mim'lerden bahsediyor ve Mim'ler döneminde hayatın tatlı olacağına ve girdikleri her savaşı kazanacaklarına temas ediyor, haber veriyor veya naklediyor. Bu mesele Mehmet Ali Ayni'nin kafasını epey kurcalamış olmalı. Haklı olarak 'kimler bunlar?' diye soruyor. Bu Mim'ler kim ola ve hangi devirde yaşaya! Cim karnında nokta! Bilindiği gibi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ve haleflerinin bir kısmının baş ismi Mustafa. Bir Mustafa'lar halkasından söz etmek mümkün. Mustafa İsmet İnönü, Mustafa Fevzi Çakmak, Mustafa Bülent Ecevit! Mustafa Kemal'in çevresi veya A takımı esasında Mustafa'lar yoğunlukta! Mustafa Kemal ve çevresinin Mustafa ismiyle dolu olması tesadüf müdür? Yoksa asimetrik bir durum mu mevzubahis?

*100 yıldır beri İslam âleminde Mustafa Kemal ile Mustafa Kamil'in fikriyatı çarpışıyor. Bu ulus devleti ile İttihad-ı İslam çizgisinin çekişmesidir. İkisinin çocuklarının veya haleflerinin çekişmesine de sahne oluyor. 

* İkinci Mahmut'tan itibaren reformlar başlamış ve yüzyıl sonra Osmanlı, İngilizler karşısında külli bir kırılma noktasına gelmiş ve bu kırılma sırasında Hüsrev Paşa'ya bedel Vahdettin düşürülmüş ve ulema ve ileri gelenler dâhil olmak üzere kurtuluş arayan halk Mehmet Ali Paşa gibi Mustafa Kemal'in eteğine tutunmuş ve ona kurtarıcı olarak bakmıştır. Vahdettin Han da Mustafa Kemal'i Şeyhülislam Mustafa Sabri gibilerin itirazına rağmen ' ateşpare-i zekâ 'diye tanımlamıştır. Bu tanım fiziken belki doğrudur ama metafiziki olarak da doğru mudur? İşte Şeyhülislam Mustafa Sabri bu zaviyeden karşı çıkmıştır. Ulema geçmişte dünyevi zekâ ile uhrevi zekâyı ayırmıştır. Birine akl-i mead diğerine akl-i maaş demiştir.

* Geçiş sürecinde Bediüzzaman, Mustafa Kemal'e bir mektup yazmış ve Napolyon yerine Salahaddin Eyyübi'yi kendisine model almasını ve benimsemesini istemiştir. Güntay Şimşek'in ortaya çıkarmış olduğu orijinal mektupta, Mustafa Kemal'den Napolyon değil Salahaddin Eyyübi çizgisini benimsemesini istemektedir. Bediüzzaman, bu mektubu Meclis ziyaretinden kısa süre sonra, 23 Kasım 1922'de yazar. Yıllardır varlığı tartışılan bu mektup Bediüzzaman'ın Mustafa Kemal'e yazdığı ilk ve son mektuptur. İlk defa Habertürk'ün (Güntay Şimşek) ulaştığı bu mektupla tarihin sis perdesi altına kalan bir kesiti daha aydınlatılmaktadır. Muhammed İmare, Mısır özelinde Ömer Mekrem'in temsil ettiği İslami; Napolyon'un temsil ettiği Frenkmeşrep ıkı zıt çizgiye temas ederken; Bediüzzaman daha genele parmak basar. Bu da Napolyon ve Selahaddin çizgisidir.

* Konuyu yazmaya hazırlandığımda derin tarih dergisinin sansürsüz olarak yayınladığı Atatürk'ün Uşağının Gizli Defteri elime geçti. Burada, Mustafa Kemal'in en sevdiği karışımlar arasında 'Napolyon kokteyli' olduğu ifade ediliyor (Sunuş'tan).

Mustafa Özcan(yazarın kendisi hakkında dedikleri)

Doğrusu benim gibi merdumgiriz, günümüzün tabiriyle biraz asosyal olan birinin yerleştiği kuşe-i uzletini terk etmesi veya kozasını kırıp dışarıya kanatlanması zordur. Burada imdadımıza sevk-i ilahi ve kader yetişmektedir. Zorlamalar olmasa biz de kolay kolay bağdaş kurduğumuz yeri terk etmeyiz. Bir minberden diğerine, bir minderden ötekine kanat ve kulaç atmayız.

*Elbette her anın bir kader anı olduğunun da farkındayız. Lakin bu anların da yoğunlaştığı demler vardır. Dönüm noktaları vardır. Ben de hiç hesapta yokken böyle bir anla karşı karşıya kaldım. Hep de nedense Aralık ayına rastlar. Kışın dünyaya geldiğimden mi nedir; kaderim genellikle sonbahar ve kışla kesişmiştir. Hoş yazlar da yabancımız değildir. Lakin son dönemlerde nedense kaderim sonbaharla ve aralık ayıyla karılmış.

* Selefi okullarda okuduğumu yazıyor. Ya Selefiliği bilmiyor da beni tanımıyor. Selefiliği tanımıyorsa bu bir felaket, beni tanımadan beni tanımlıyorsa, o da bir garabet! Hâlbuki Selefilik benim okuduğum okullardansan olsa olsa teğet geçer. Onun okuduklarına daha yakın durur. Tam tersine okuduğum okullar anti selefi okullar. Arap dünyasında Nasirüddin Elbani ve benzerlerine karşı en sert tutumu benimsemiş olan Eş'arilik kalesi Fethül İslam gibi okullarda okudum. Hoş bazıları selefi okullarında okur, anti selefi olur, bazıları da anti selefi okullarında okur, selefi olur. Her zaman genel eğilimler şahsi tercihleri belirlemez. Bu yüzden sağlama olarak; okuduklarıma değil yazdıklarıma bakmalı! Selefilikle ilgili görüşlerimi okuduklarım değil, yazdıklarım aksettirir. Fethül İslam haricinde ikinci olarak bir nebze de olsa Ezher'de tahsil hayatım oldu. Orada da akaitte Eş'arilik, fıkıhta ise Hanefi ekolünü meşk ve takip ettik.

* Kimileri film üzerinden yine İran'a sataşma merakımızı giderdiğimizi söylüyorlar. Mesele benim takıntım değil İrancıların takıntısıdır. Nasıl İsrail'e karşı çıkıyorsak İran'a da aynı şekilde karşı çıkıyoruz. Çıkmak da hakkımız ötesinde vazifemiz. Kimse bize niye İsrail'i takıntı haline getirdin diyemezse (Yahudiler hariç) kripto Şiiler veya Şiiciler hariç kimse de bize niye İran'a taktın diyemez. Adamlar milyonlarca ehl-i İslam'ı kılıçtan geçiriyor. İsrail ve Batı'nın payandasıdır. Alaeddin Burucerdi gizlice mesaj teati ettiklerini söylerken İranlı kadın Sözcü Marziya Afham bunu reddetmektedir. Aradaki fark, takiyye dolgusudur. İran'ı İsrail gibi görmezsen zulümlerine çanak tutarsın. Mesele ona nasıl gözle baktığında. Ehl-i bidata olumlu bakarak virüs kapmış olabilirsin. Dolayısıyla bu nokta takıntın haline gelir. Ben ise İran'ı İsrail'e eşdeğer olarak görüyorum İslam dünyası açısından. Birisinin varlığı diğerine, birisinin yokluğu da diğerine bağlıdır. Şerler birbirini besliyor. Şerrin panzehiri ancak haktır, bu da Ehl-i Sünnet dairesinde yatmaktadır.

* Bayram Bayraktar Adapazarı'nda gözümü açtığım kitapçılardan birisiydi. Çocuklukta neşem ve yaşlılığımda hatıram oldu. Adapazarı'nı ve bulunduğu yerleri tatlandıran insanlardandı

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Araf suresi 164.ayet

"İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırla

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur

Ravi:Ä°bnu Abbas(r.a.)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI