ECDADA KÖPRÜ OLMAK
Bakara sûresinin 134 ve 141. ayetlerinde mükerrer olarak, geçmişlerimizin hatalarından sorumlu olmadığımız bizlere haber verilmiştir. Hatasız kul olmamakla beraber, torunun dedeye sadakati babında Yavuz Sultan Selim Hân’a baktığımızda onun şecaat, cesaret ve manevi yönünü göz ardı etmek doğru bir davranış değildir. Torunlara yakışan vefa ve sadakattir
Bakara sûresinin 134 ve 141. ayetlerinde mükerrer olarak, geçmişlerimizin hatalarından sorumlu olmadığımız bizlere haber verilmiştir. Hatasız kul olmamakla beraber, torunun dedeye sadakati babında Yavuz Sultan Selim Hân'a baktığımızda onun şecaat, cesaret ve manevi yönünü göz ardı etmek doğru bir davranış değildir. Torunlara yakışan vefa ve sadakattir. Rabbim bizleri, geçmişini rahmetle anıp, sadakatten zerre kadar ayrılmayan vefakârlardan dünyada ve ahirette ayırmasın.
Aslında Yavuz demek, Osmanlının kuyusunu kazanların korkulu rüyası demektir. Osmanlı topraklarının 8 yılda 2.375.000 km2 den, 6.557.000 km2 ye çıkması demektir. Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye demektir. Bozok Türkmenlerinden Amasya'nın (eski) Turhal kasabası halkından Kızılbaş Celal ayaklanmasının bastırılması demektir.
Yalan söyleyen tarih utanır mı bilinmez fakat bilinen şudur ki gayri resmi verilen rakamlar asla doğrulanmamıştır. Devletin altını oyup, 20 bin kişiyle ayaklanan Kızılbaş Celal isyanı, aslında yıllardır sürdürülen Şia propagandasının işe yaramadığının delilidir.
Evet, bu isyan bastırılmıştır. İsyanlar daima kanlı sonuçlanırlar. Akademisyen tarihçiler; Feridun Emecan ile Erhan Afyoncu ve Akademisyen tarihçi Robert Mantran'a göre o isyanda öldürülenler, olayları organize eden elebaşlarından ibarettir.
Tarihçi Mustafa Akdağ da, Yavuz Sultan Selim Hân döneminde ki mahkeme defterlerinde kitle idamlarına rastlanmamış olması bu iddiaların gerçekçi olmadığını ifade etmektedir diyerek, tıpkı tarihçi yazar Mustafa Armağan'ın dediği gibi, sadece ve sadece 70 tutuklunun isminin geçtiğini ifade etmektedir.
Bu meselede ehl-i sünnet ve şia mezhebinin özünü teşkil eden zevata baktığımızda herhangi bir sorun çıkmamaktadır karşımıza. Şöyle ki; Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in sırdaşı olan Hazreti Huzeyfe'ye (Radıyallahu Anh) bir gün ''Ya Huzeyfe! Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ın sana verdiği sırlardan bana söylemez misin'' deyip israr edince, Hazreti Huzeyfe (Radıyallahu Anh) dedi ki; Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştu ''Fitne kapısı Osman'ın (Radıyallahu Anh) zamanında kırılacak'' Açılan kapının kapanabileceğini, fakat kırılan kapının kapanmasının mümkün olmadığını bilen Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) ''Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) açılacak mı dedi yoksa kırılacak mı?'' Hazreti Huzeyfe (Radıyallahu Anh) hayır, kırılacak dedi'' deyince Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh) ''Eyvah açılan kapının kapanması mümkündür fakat kırılan kapı kapanmaz'' diyerek esef ve üzüntüsünü belirtmiş idi.
Hakikaten o fitne kapısı Hazreti Osman (Radıyallahu Anh) zamanında öyle büyük bir gürültüyle kırıldı ki, sesi ta 21. yüzyıldan duyuldu. İşte o kırılan kapının adıdır Hazreti Osman'ın (Radıyallahu Anh) şehadeti, yine o kapının adıdır Cemel, Sıffin ve Hazreti Ali'nin (Radıyallahu Anh) şehadeti. O kapının yere kapaklandığı andır Kerbela. Aradan asırlar geçti fakat kapı halen açık ve fitne rüzgârları devam ediyor esmeye.
Hâlbuki takiyyeden beri olan Hazreti Ali (Radıyallahu Anh) kendisinden önceki ilk üç halifeye biat etmedi mi? Oğulları Hazreti Hasan (Radıyallahu Anh) ve Hazreti Hüseyin'i (Radıyallahu Anh), Hazreti Osman'ı korumaları için göndermedi mi? Kızlarına baldızları olan Ümmü Gülsüm (Radıyallahu Anha) ve Rukayye'nin (Radıyallahu Anh) isimlerini koyup, kızı Ümmü Gülsüm'ü Hazreti Ömer'e (Radıyallahu Anh) zevce olarak vermedi mi? Diğer eşlerinden olan oğullarına Ebu Bekir, Ömer ve Osman adını koymadı mı? Ne yani Allah'ın (Celle Celaluhu) Aslan'ı takiyye mi yaptı?
Bir kimse amcasını dayısından daha fazla seviyorsa bunu anlamak mümkündür. Ancak amcasını seven birisinin dayısına sövmesi normal bir şey değildir. Hazreti Ali'yi (Radıyallahu Anh) sevmek her Müslüman için lazım olan bir şeydir. Fakat ilk üç halife'ye sövmek anormal olduğu gibi, kişiyi iman dairesinden çıkarıp, küfür dairesine sokar.
Ehl-i Beyt'in dışında gelen rivayetleri kabul etmeyen ve bize Kur'an'dan ayet getirin diyenlerin, İmam-ı Malik'in (Radıyallahu Anh) içtihadına baktıklarında istedikleri ayeti görmeleri mümkündür. Zira İmam-ı Malik (Radıyallahu Anh) sahabe-i kirama buğz edip, hırslananların, Fetih sûresinin son ayeti kerimesinde zikredilen لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ cümlesinde ki ''küffar'' lafzını delil göstererek küfür dairesine adım attıklarına fetva vermiştir. Zira bu ayeti kerimede kâfirlerin kendisine buğz ettiği kimselerin وَالَّذِينَ مَعَهُ cümlesinde geçen sahabe-i kiram olduğu aşikârdır.
Hal böyle olunca, Hazreti Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali (Radıyallahu Anhum) ve diğer ashab sahabi değil miydi? Ehl-i sünnetin rivayetlerine inanmayanlara Ehl-i sünnet niye inansın ki? Ayet istiyorlarsa işte ayet! Fakat gadabı ve kini aklının önüne geçip, hakkı anlamasına perde olan kimselerin, ayetleri bile sorguladığına şahit oluyoruz.
Temizliğine Allah-u Teâla'nın şahitlik ettiği, nezafeti ayet-i kerimelerle sabit olan Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) annemize dil uzatmanın ne derece büyük bir küfre mucib cürüm olduğunu anlamak isteyenler Ebu's-suud Efendi'nin fetvalarına bakabilirler. Şia zihniyetinin (şu anda çıkıyor mu bilmiyorum ama) Türkiye'de 90'lı yıllarda çıkarmış olduğu, arşivimdeki 'Cem' dergisinden kerhen naklettiğim şu satırlar fitne kapılarının halen açık olduğunun delillerindendir.
Sözüm ona yazar Burhan Kocadağ, Cem dergisinde aklını perdeleyen gadabı ile kinini şöyle kusuyor; ...''Sevmek ve sevmemek ayrı bir olaydır. Koyu bir Emevi militanı olup, Hazreti Ali'ye (Radıyallahu Anh) karşı savaşa katılmış, Cemel olayında Saffan adında bir arabla ilişkisinden ötürü dedikodusu ayyuka çıkmış ve sonunda kendi hakkında tanrının başka işi yokmuş gibi ayet indirilmiş birini alevi toplumu sevmiyor diye onları karalamaya kimsenin hakkı yoktur. Layık olan kişiler sevilir, olmayanlar sevilmez. Ateş olmayan yerden duman tütmez diye bir takım gerçeklere dayanan bir atasözümüz vardır. Atasözleri boşuna söylenmemiştir. Günümüzde kimse artık 1400 yıl önceki kişilerin aşk maceraları ile ilgilenmiyor. Bu kişiler peygamber eşleri olsalar bile'' (Cem Dergisi, sayı: 10 sayfa: 29)
Atasözünü ayetlerin önüne geçirip, imanına perde yapan bu zavallı, bana, tarih de benzer sözleri sarf eden bedbahları hatırlatıyor. Sevenler ve sövenler olarak farklı kaynaklardan defalarca okumama rağmen sultan Addülaziz'in Çırağan da bilekleri kesilerek şehit edilme anını Yavuz Bahadıroğlu'nun kaleminden okurken kendimi öğle bir kaptırmışım ki başımı kaldırıp hanım ve abisinin gülerek bana baktıklarını gördüğümde şu cümleler dökülmüştü ağzımdan; ''sizin ne işiniz var burada!'' yani ben o anda orada değil, 4 Haziran 1876 yılında o vakanın içerisindeydim sanki.
Benzer durumlar Yavuz Sultan Selim Hân'ı da okurken birçok kez vuku bulmuştu. Zehirini ve zihniyetini cesurca ortaya koyanlardan birisi de cihan sultanı Yavuz Sultan Selim Hân'a kafa tutan Şah İsmail'dir. Şöyle ki aslı muhtemelen Topkapı Sarayı'nda olan mektubunda şöyle diyordu;
''Biz öyle insanlarız ki Ebu Talib'in oğlu Hazreti Ali'nin (Radıyallahu Anh) sevgisi bizim tabiatımız olmuştur. İnsanlar ise o sevgi üzere bizi ayıplıyor. Allah'ın (Celle Celaluhu) laneti bizi ayıplayanların üzerine olsun.''
Yavuz Sultan Selim Hân kendisine gelen mektuba cevap verdikten sonra benzer kafiye ile şöyle demişti;
''Bu sizi ayıplamaz (yani biz sizi Hazreti Ali'yi (Radıyallahu Anh) seviyorsunuz diye ayıplamıyoruz) lakin Kur'an da sahip (arkadaş) lakabı ile mülakkab olan (lakablanan) Ebu Bekri Sıddık'a (Radıyallahu Anh) buğz etmenizdir sizi ayıplayan. Ona ve kızına (Hazreti Aişe'ye (Radıyallahu Anha) ) iftira etmenizdir. Allah'ın (Celle Celaluhu) laneti yalancıların üzerine olsun.''
Kalemşörlük herkesin harcıdır, fakat silahşör olmak için ''bekle geliyorum'' diyen Yavuz olmak lazımdır. Fetihleri, her şeyi göze alanlar yapabilir. Tarık bin Ziyad'ı kıskanıp, ordunun önünde kırbaçlatan komutanı kimse hatırlamaz ama Suriye'de sürgünde vefat etmiş olan, İspanya'nın fethi uğrunda ordusuna ''ya fetih ya ölüm'' mesajını vermek için gemileri yakan Tarık bin Ziyad'ı hatırlamayan var mı? Gemilerle geçtiği boğaza verilen Cebeli Tarık ismi nede güzel yakışıyor oraya. Arif Nihat Asya'nın dediği gibi;
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden,
Senin de destanını okuyalım ezberden,
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Birileri istemiyor diye ekseriyetin destanını ezbere bildiği zevatın isimlerini zeminlerde, şehirlerde ve köprülerde yaşatmak, o destanı yazanlara karşı elzem olan bir sadakattir.
Yavuz isminden rahatsız olanlar Fatih Sultan Mehmed köprüsünden geçmesinler. Zira Yavuz Sultan Selim Hân'ın itikadı tıpkı dedesi Fatih Sultan Mehmed'in itikadı gibidir. Aynı şekilde Veziri Azamı Sokullu Mehmed Paşa, Şeyhulislam'ı (Diyanet işleri başkanı) Ebu's-suud Efendi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Barbaros Hayreddin Paşa, (Bayındırlık Bakanı ve) Baş Mimarı'nında Mimar Sinan olduğu Kanuni Sultan Süleyman'ın da itikadı tıpkı babası Yavuz Sultan Selim'in itikadı gibidir.
Mesele sadece itikat değil de amel meselesi diyenler şunu da bilsinler ki, tarihte Yavuz Sultan Selim Hân'a sert diyenlerin, babası 2. Bayezid'in veli mizacından ve yumuşaklığından faydalanarak Osmanlı Devleti'nin altını oymak isteyen kimseler olduğu tarihi bir gerçektir.
Yani Yavuz Sultan Selim Hân'ı sevmeyenler aslında babası 2. Bayezid'i de sevmiyorlardı. Hazreti Aişe (Radıyallahu Anha) validemizi ve ilk üç halifeyi (Radıyallahu Anhum) sevmeyenlerin Yavuz Sultan Selim Hân'ı sevmelerini beklemek boşa beklemekten başka bir şey değildir. Vesselam.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.
TAHRÎM,6
GÜNÜN HADİSİ
Kur'an'ın Faziletine Dair
"Bir grup, Kitabullah'ı okuyup ondan ders almak üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya gelecek olsalar, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de kanatlarıyla sararlar. Allah, onları, yanında bulunan yüce cemaatte
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...