ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-23

Nasıl ki video filmlere alınıyor, bir insanın hayatı da melekler tarafın¬dan kaydediliyor. “Hocam 60 senelik bir adamın hayatı hep kaydedilse, ca¬mi dolusu kasetle dolması lazım.” Öyle değil, Allah'ın meleklerinin kendi¬ne has yazım şekli vardır. Nasıl ki bilgisayarların içinde küçücük diskete kocaman kitaplar koymak mümkün


Mahmud Toptaş

.

2021-02-08 09:29:45

*Nasıl ki video filmlere alınıyor, bir insanın hayatı da melekler tarafın­dan kaydediliyor. "Hocam 60 senelik bir adamın hayatı hep kaydedilse, ca­mi dolusu kasetle dolması lazım." Öyle değil, Allah'ın meleklerinin kendi­ne has yazım şekli vardır. Nasıl ki bilgisayarların içinde küçücük diskete kocaman kitaplar koymak mümkün.

Günümüzde teknoloji bunu göstermiştir. Allah'ın melekleri de kayde­derler, nasıl kaydederler? Bilemem. Ancak incir çekirdeğinin içine incir ağacının dallarını, yapraklarını, meyvelerini nasıl Allah sıkıştırmışsa, yazmışsa işte melekler de insanların yaptıkları herşeyi öylece kaydederler.

*Kur'an-ı Kerim nazil olduktan sonra bizim ashabı takip eden Tabiin dönemi çok bereketli bir dönemmiş. Sahabeden almış oldukları ayet-i ke­rimeleri ve hadisi şerifleri doğru bir şekilde anlamak için, hemen Arabın dilinin lügatini yazmaya başlamışlar. Kelimelerin de ne manaya geldiğini bilebilmek için çöllere düşmüşler. Hani Kisai gibi zatlar, çeşitli lugatçılarımız çöllere düşmüşler. Çöldeki arabın dilinde bu Kur'anda geçen kelime ne manaya gelir diye araştırmışlardır.

*Hani memleketimizde genelde çiftçilerimiz inanmıştır. Şu memleket­te ben ateistim diyen, Allah'a inanmam diyen insanlar, genelde çiftçilik yapmayan insanlardır. Yani bir çiçeğin veya buğdayın başağının nasıl ekilip, nasıl bittiğini, nasıl sulandığını, nasıl emek verildiğini bilmeyen insanlardır.

Dünya genelinde de toprakla uğraşanlar daha ziyade dinine bağlı in­sanlardır. Çünkü bir yaratıcının gücünü daima görmektedirler. Ama bir kısım imansızlar bu yeryüzündeki olanların kendileri tarafından yapıldı­ğını zannederler.

Hani şöyle bir şey de geliştirmişlerdir; Çiftçilikle ilgisi olmayan bir adam "ne ekin ekerim, ne de göğe bakarım" diyor. Veyahut "efendim, ben yağmurlama sistemiyle gökyüzünden yağmuru indiririm. Sondajla yeryü­züne sular çıkarırım, yine de Rabbe yalvarmam" deyiveriyor. Bunu çiftçi­lik yapan demez. O bilir ki, Allah dilerse yağmuru bol verir çürütür, hiç vermez kurutur. Toprağın derinliklerindeki suyu da çekiyor.

Hani Tebareke suresinin en son ayetinde "Toprağınızın derinlikle­rindeki suyu çekiverse Allah (c.c.) size bu parlak, berrak suyu kim geti­rir" diyor. Allah (c.c.) den başka getirecek kimse de yok. Bu insanlar bu işleri kendilerinin yaptığını zannediyor. Yani toprağa tohumu attım, sulama sistemimi kurdum, gübresini de yaptım. Bu bana aittir, kimse zarar vere­mez. Ben mahsulümü kaldıracağım" der.

Ama, "Gecede veya gündüzde emrimiz yerine geliverir de, onu biçiveririz de dün hiç bir şey yokmuş gibi oluverir" diyor ayet. Hani bazen do­lu geliverir. "Dolu yağdı yerle bir ediverdi" deriz. Bazen bir tarafa olur, bir tarafa olmaz, sınırdan çizer. "Her şey yemyeşilken emrimiz gecede ve gündüzde geliverir de, sanki orada hiçbir şey yokmuş gibi oluverir"

*Fi Zilal-il- Kur'an'ı yazan, Allah'ın rahmetine şehid olarak kavuşan, Seyyid Kutup merhum şöyle anlatır. "Bir gün Mısır'dan Amerika'ya gemi ile giderken Cuma günü, Cuma namazını kılmayı isteyen Müslüman yol­cular bir araya geldik, Cuma namazını kıldık. Ben hutbeyi okudum, sonra Cuma namazım kıldırdım.

Fakat gemideki bütün yolcular da bizi seyrediyorlardı. İçlerinden Yu­goslavyalı bir dil bilimcisi bir bayan bana doğru yaklaştı ve bana dedi ki; "sen hutbende ve namazında hangi dilden konuştun." Dedim ki: "Arapçadan konuştum." Peki, ama "Arapçadan başka da bir dille de konuştun." "Hayır, ben yalnız Arapça konuştum" deyince, Onun, benim konuştukla­rım arasında, benim konuştuğum Arapça ile Allah'ın kelamı olan Kur'an-ı Kerimi birbirinden ayırd ettiğini öğrendim.

Yani Allah'ın kelamı Kur'an-ı Kerimi okuduğunda benim sözümden ayrı olduğunu kulak hassasiyeti ile anlıyormuş."

*Allah (c.c.) insanı yarattığında gönül aynası lekesiz olarak yaratılmış, pırıl pırıl. Herşeyi iyi görmeye, iyi duymaya, iyi yapmaya meyyal olarak yaratılmış insanoğlu. Ergenlik çağma gelinceye kadar da bu böyledir. Onun içindir ki dünyanın neresine giderseniz gidin. Mesela Amerika'dan, Türkiye'den, Japonya'dan, Afrika'dan, İngiltere'den hepsi beş yaşlarında birer çocuk alın. Bunları bir eve koyuverin. Daha beş daki­ka geçmeden anlaşırlar ve kendilerine göre bir oyun kurarlar, onlar. Hâlbuki dilleri ayrı. Yani biri Türkçe konuşuyor, biri İngilizce konuşuyor ama çocukça bir dil vardır. O da fıtratla getirilen safiyettir.

İki yaşındaki daha dili öğrenmeyen bir yaşındaki altı aylık çocuklar, çocuklarla daha iyi anlaşıveriyorlar. Babalarla konuşmuyorlar, ama ço­cuklarla konuşuyorlar. Fıtratta getirdikleri temizlik, birbirlerini çekiyor ve de oynaşıveriyorlar.

Bozulma akıl baliğ olduğu, ergenlik çağma erdiği andan itibaren yap­tığı her hareketin pisliğinden gönlüne bir damla veya bir nokta geliyor. İnsanoğlunun da gönlü pırıl pırıl berrak iken, baliğ olunca ikinci günah, üçüncü günah, beşinci günah, onuncu günah, yüzüncü günah derken ada­mın kalbi kapanıveriyor.

*İmansızların devamlı sordukları bir soru: "Allah niye bütün peygam­berleri Ortadoğu'da göndermiş, Mısır'da, Irak'ta, Babil'de, Mekke'de, Ku­düs'te göndermiş te, Amerika'da göndermemiş?" Niye Japonya'da bir pey­gamber göndermemiş?" Peki, göndermemişliğini nereden çıkarıyorsun ki, onu sen diyorsun. Yani göndermemiştir diyen sensin. Kur'an-ı Kerim öy­le bir ifade kullanmıyor. Tam aksini kullanıyor. Rabbim ayet-i kerimede "Her ümmetin bir peygamberi vardır" diyor.

Her ümmet için Allah (c.c.) tarih boyunca bir peygamber göndermiş­tir. Hz. Âdem'den Hz. Muhammed (s.a.v.) kadar insanlar peygambersiz kalmamış. Nerde bir topluluk varsa o topluma peygamber göndermiştir o çağda. Ama hani diyelim ki Hz. İsa (a.s.) Kudüs'ün oralarda Nasıra'da doğmuş, orada peygamberliğini yaymış. Üç tane havari ona iman etmiş, üç tane yiğidi de ta Antakya'ya kadar gelmiş, orada da İslamı anlatmışlardı. Yani peygamberi bir yere gönderiyor da, onun elçileri etrafa gidiyor.

Yani her topluma peygamberin gönderildiği konusunda Allah (c.c.)"Her ümmete bir peygamber gönderilmiştir" diyor.

*Düşünün ki Türkiye'de bir garip çocuk, babası ve annesi biraz İslam'dan uzak yaşamış, öyle bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. İlko­kulda öğretmeni seçilirken gâvur bir öğretmeni tercih etmişler, özellikle aranmış, bulunmuş. Ortaokulunda, lisesinde öyle. Yani bu memlekette dinin kökünü kazımak için açılmış özel okullarda okutulmuş. Ve üniver­siteyi ona göre bitirmiş bir adam. Bu adam bize acıyor, Allah rızası için değil de şeytan için bize acıyıveriyorlar. "Hâlâ Allah'a inanıyorlar yazık, hâlâ peygambere inanıyorlar yazık" diye.

Biz onlara pek fazla acıyamıyoruz galiba. Bizim de onlara acımamız ge­rekiyor. Onlara imansızlığın getirmiş olduğu, gavurluğunun mantığını yı­kıp yok edecek Allah'ın (c.c.) vahyini duyurmakla görevliyiz. "Efendim, duyurmaya ne gerek var? Ezanı duymuyorlar mı?" derseniz, Ezan-ı Muhammediyi dinlese ne yazar, anlamadıktan sonra. Anlasa ne yazar, iman etmedikten sonra. Onun için bizim üzerimize düşen görevler vardır.

Bu tür insanlara Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim'i tanıtmamız ge­rekiyor. Yoksa onunla beraber mahşer yerinde hesaba çekerler.. Belki onunkinden hafif olur ama, imansızla mü'min denk olmayacaktır. Fakat bu insanlara niye sahip çıkmadınız, Allah'ın kelamını niye bu insanlardan gizlediniz. Bakara suresinde (Allah'ın ayetleri indikten sonra onları gizle­yenler Allah'ın lanetine ve lanet edebilenlerin lanetine layık olurlar) diyor Allah (c.c).  Yani bu insanlara gizlemek te, söylememek te bir gizlemektir. Gidip duyurmamak bir gizlemektir.

*Allah (c.c.) yeryüzünü yaratalı ne kadar olduğunu rakamlar olarak bilmemiz mümkün değildir. Yani Kur'an-ı Kerim bunu bize bildir­memiş. Tevrat'ta ve İncil'de bu konuda bilgi verilmemiş. İlim adamları da kesin rakam vermiyor. "Filan yerde bulunan fosil 100 milyon sene olduğu tahmin edilmektedir" gibi rakamlar veriliyor. Ama kesin bilgi yok. 100 milyon, bir milyar senelik bir zamana karşılık. 1400 senelik zamansa çok yakın bir zamandır. Onun için kıyametin yakınlığından bahsedilir. Belki bizim üzerimize kıyamet kopmayabilir. Ama şahsen hepimizin kıyameti kopacaktır. Ne zaman kopacaktır? Onu Allah (c.c.) burada ki ifadesi ile kullanalım; "Gecede veya gündüzde gelecek olursa ne yaparsınız" Hani geçen Cuma gördüğünüz bir insanı bu Cuma göremiyorsunuz. Veya "ikindi üze­re beraberdik, çay da içtik ama adam ölmüş, kalp sektesinden ölmüş" diyo­ruz. Gecede veya gündüzde eceli geliveriyor. Biz de yarın yaparız, ihti­yarlayınca yaparım veya emekli olunca dinime olan görevlerimi yaparım" diye ileriki bir güne atacak olursak, o zamanın geleceğini kimse bize ga­ranti etmez..

*Bir yaz günüydü, peki evine git bir tane domates al onu ez ve bırakıver. Üç gün sonra veya bir gün sonra sıcak günlerde tekrar yanına vardı­ğında, domatesin sıcaktan çürüdüğünü üzerinde yüz ikiyüz tane sinekçiğin olduğunu görürsün. Nerden meydana geliyor, o çürümüş domatesten meydana geliyor.

Efendim havada bir mikropla orda birleşti o, doğru, amenna zaten Allah (c.c.)'ın toprağıyla Allah (c.c.) kendi tarafından verdiği ruh birleşti insanda da. Domatesten yüz, ikiyüz ve daha çok sineği yaratan Allahdır. Etinizi bir yere koyuverseniz içinden kurtçuk çıkıyor, yaz gününde her tarafını kurt kaplar. Bir canlıdır o. Allah (c.c.)'da insanı böyle bu toprak­tan çıkarıverir.

Allah (c.c.) ahiretin doğruluğunu, gerçekliğini söylemeden önce yer ve gök Allah'a aittir diyor. Güz mevsiminde toprağa çekirdekler düşüyor. İnsanın toprağa düşüşü gibi, üzerine kardan kefenler buruyor. İnsanın da kefene bürünüp yattığı gibi, sonra bahar mevsimi geliyor, toprağın bağrı­na cemre düşüyor ve toprağın bağrındakiler bu sefer yeniden yeşerip çiçekleniveriyor. Neye göre, düşüşüne göre çiçekleniveriyor yalnız. Elma ise elma olarak, karanfil ise karanfil olarak, lale ise lale olarak çıkıyor.

Siz de öyle olacaksınız. Ameliniz neyle kefenlenmişse onunla beraber çıkacaksınız. Yani amellerinizle beraber ya kapkara veya bembeyaz. Bembeyaz çiçekler gibi çıkaracaksınız veya sizin için söylemiyeyim, amelsiz imansızlar için söyliyeyim kapkara kömür gibi cehenneme odun olarak çıkacaklar. Allah o hale düşürmesin. O hale düşmemek için de, bu dünyada tedbirini alan, Rabbine itaat eden kullarından eylesin. Nasıl ki ahiretin olacağını bu dünyada misal olarak Allah (c.c.) vermiş. Yani eş­yanın toprağa düşüşünü, ordan dirilişi ahiretteki dirilişimizin bir misalidir bize, onları Rabbim öğretiyor

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÜNÜN HADİSİ

Kur'an'ı cebren (açıktan) okuyan, sadakayı açıktan veren gibidir. Kur'an'ı gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir."

Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 20, 2920; Ebu Davud, Salat 315, 1333; Nesai, Zekat 68

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI