İSLAM’DA KADININ CEMİYET İÇİNDEKİ YERİ VE ROLÜ

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla... Kadın bir elmanın iki yarısından birisidir. Kadın vardır, peygamberlere analık yapar, kadın vardır firavunlar doğurur. Allah’a (Celle Celalühü) kul, Peygamberine (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmet olan kadın, haddizatında “ümmet”in müştâk olduğu “ümm” kelimesinin müsemması olan kıymetli ve çok değerli bir varlıktır.


Ali Haydar Çetintürk

cetinturkalihaydar@gmail.com

2021-02-22 09:25:00

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...

Kadın bir elmanın iki yarısından birisidir. Kadın vardır, peygamberlere analık yapar, kadın vardır firavunlar doğurur. Allah'a (Celle Celalühü) kul, Peygamberine (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ümmet olan kadın, haddizatında "ümmet"in müştâk olduğu "ümm" kelimesinin müsemması olan kıymetli ve çok değerli bir varlıktır.

Allahu Teâlâ tarafından Tahrim sûresinde iman ve küfr'e misal olarak verilen kadın, bazen Rasûlüllah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayağına batsın diye yürüdüğü yollara dikenler saçan Ümmü Cemil olarak, bazen de Peygamberlerin, ayağının izinde yürüdüğü Hazret-i Hacer (Radıyallahu Anha) olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kadın vardır, yiğit doğurur, oymağı devlet eder, kadın vardır it doğurur, memlekete dert eder.

İslam'ın kadına vermiş olduğu değeri anlayabilmek için Rasulullah'ın eşlerine olan ilgi, alaka, hürmet ve sabrının iyice okunup tefekkür edilmesi icab etmektedir. Çünkü Rasûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizim için her hususta ölçü olduğu gibi bu hususta da ölçümüz ve önderimizdir.

CEMİYET İÇERİSİNDE KADININ YERİ

Her nimet, bir külfetin karşılığıdır(1)

"فَإِنْ أَرْضَعْنَ لَكُمْ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ

(Eğer sütanneler) sizin için emzirirlerse onlara ücretlerini ödeyin(2)

وَآتُواْ النَّسَاء صَدُقَاتِهِنَّ

"(Evlendiğiniz) kadınlara mehirlerini cömertçe / efendicesine / takdir edilen bir pay olarak verin"(3) gibi ayetlerden, kadının kocasından ayrı malı olabileceğini anlıyoruz.

Ekonomik yönden; alım, satım, hibe, şufa', icar, kira, iâre, kefalet, vekâlet, şirket, rehin, kısmet, dava, ikrar, sulh, vasiyet, yemin, gasp ve çalma gibi konularda erkeklerle aynı durumda olan kadınların, farklı yerlerde, farklı hükümlere tabi olduğunu görüyoruz.

Mesela Nüfeyl kızı Ümmü Varaka (Radıyallahu Anha) "Ey Allah'ın Rasulü! İzin ver, ben de seninle beraber savaşa katılayım. Yaralılarınızı tedavi eder, hastalarınıza bakarım. Umulurki Allah (Celle Celalühü) bana şehitlik nasib eder" deyince, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "Sen evinde kal! Allah (Celle Celalühü) sana şehitlik verir"(4) buyurarak kadının yerinin cephe olmadığını bizlere haber vermiştir.

Ayrıca, "İşlerini kadının idaresine bırakan bir kavim (millet) felah bulmaz''(5) buyurarak kadınları baş yapıp kendisi kuyruk olan milletlerin akıbetini mucizevi olarak bizlere haber vermiştir. Zira bu hadis-i şerifin sebeb-i vürûdunu teşkil eden Kisra'nın kadın hükümdarı ile kavminin perişanlığı, tarihin şahit olduğu olaylardan sadece birisidir.

Nimet ve külfet meselesine dönecek olursak; ana -babasına, hanım ve çocuklarına, gerektiğinde kız kardeşine bakma yükümlülüğü bulunan ve cihatta aktif rol alan erkek ile, babasına, kocasına, evladına mirasçı olup, kocasından mehir alan ve şeran evinin hanımı olmakla mükellef olan kadına verilen aynı nimet, hak taksimi değil, halk taksimidir.

Nasreddin Hocanın sokakta oynayan çocuklara aşıkları (kemik misketleri) taksim ederken, 'Hak taksimi mi olsun, yoksa halk taksimi mi?' diye sorduğunda çocukların 'Hak taksimi olsun' dedikten sonra hocanın kimisine az verip, bazısına da çok verdiğini gören çocuklar, 'bu nasıl Hak taksimi hocam!' dediklerinde Nasreddin hocanın şu sözü çok manidardır; 'Hak taksimi böyle olur. Allah (Celle Celalühü) kimisine az, bazısına da çok verir' bu ise adaletsizlik değil bilakis bir hikmet gereğidir.

Kulluk pâyesinde eşit olan kadın ve erkeğin, birçok yönden artılarının ve eksilerinin olması da bir hikmet gereğidir. Nisa sûresi 1. ayetinde

وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا

(lafızlarının tefsiri sadedinde Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)

"Kadın (Havva Radıyallahu Anha), erkeğin (Adem'in Aleyhisselam) kaburga kemiğinden yaratıldı"(6) sözünü kadına hakaret zannedenler, Hazreti Adem'in (Aleyhisselam) topraktan yaratıldığını unutmasınlar. Bu ise bir durum tesbiti olup, kadını aşağılamak değildir. Çünkü ırklardan ve milletlerden meydana gelen toplumları ifade eden ümmet kelimesi, anne manasına gelen üm kelimesinden müştaktır. Tıpkı evlatların analarından müştak olup, doğdukları gibi.

Ahzab sûresinin 35. ayet-i kerimesi, mükâfat hususunda kadın ve erkeğin eşitliğine vurgu yaparken, 58. ayet-i kerimesi de, eziyete uğramış inanan erkeklerle, inanan kadınlara karşı mücrimlerin (suçluların) açık bir günah yüklendiklerini bildirerek, saygı görme hususunda erkeklerin ve kadınların müsavi olduğunu haber vermiştir.

"Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı en hayırlı olandır.(7)

"Cennet anaların ayağı altındadır.(8)",

"Kadınlara karşı hep hayır tavsiye edin. Zira onlar sizin yanınızda birer emanettir.(9) diyen bir Peygamberin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kadınlara davranış tarzı, İslam toplumu için örnek alınması gereken bir durumdur.

Sevgi ve saygının hâkim olduğu bir ev, küçük de olsa dar gelmez insana. Allah'ın (Celle Celalühü) vermediği şeylerin, hak zannıyla birilerine verilmesi, aslı toprak olan insanın fazla sulanıp çamurlaşmasına sebeb olur.

Saygıdeğer olması gereken kadının, bir cinsel obje olarak topluma lanse edilmesi, bu çamurlaşmanın en basit örneklerinden sadece birisidir. Şu aldatıcı dünya hayatı, erkeğinin efendiliğini kabul etmeyip, başka efendilerin kölesi olmayı tercih eden binlerce kadınla doludur.

Kadın hakları yaygarasıyla karı-koca arasını açmak isteyenler, aile yuvasını otel, sofrasını da lokanta zannedenlerden başkası değildir. Hâlbuki aynı yuvayı paylaşan kuşlardan erkek; çöp getiren, dişi ise; yuvayı yapan kuştur. Vazifeler farklı da olsa, paylaşılan yuva aynıdır.

Evinin ve ailesinin işleriyle meşgul olduğu için kadının cuma namazına gitmesinde zorluk olduğu aşikârdır.(10) Bundan dolayı cumanın kadınlara farz olmadığını haber veren hadis-i şerif, (11) kadını ait olduğu yerlerden alıkoyan bir anlayışı temsil etmeyip, bilakis kadını korumayı amaçlayan bir zihniyetin eseridir.

 Müftü olabildiği halde kadı (ceza hâkimi) olamaması, kadının fıtratıyla alakalı bir şeydir. İki kadının tek erkek şahit yerine kâim olması da aynı sebebden dolayıdır. Fakat iki kadının şahitliği yine şahitliktir. Tıpkı seferde kılınan 2 rekâtın 4 rekât yerine kaim olup, su olmayan yerde teyemmümün, yani 2 uzvu mesh etmenin, abdest te 4 uzvu yıkama yerine kâim olduğu gibi. Bu mesele kadını yerip, basitleştirmez. Zira hiç bir meselede tek erkeğin şahitliği mevzubahis olmadığı halde,(12) kadının şahitliğinin asıl olduğu (doğum, bekâret ve kadınlara ait) meselelerde tek bir kadının şahitliğinin geçerli olduğunu görüyoruz.

Karşılıklı huzur, sükûn, sevgi ve rahmetin kaynağını oluşturan ailenin(13) kurulması, toplumu temsil eden şahitler huzurunda yapıldığı gibi, feshi de o aileyi toplumda temsil eden erkek tarafından gerçekleştirilir. Nikâh bağının erkeğin elinde olması,(14) talak ayetlerinde boşama fiilinin daima erkeğe izâfe edilmesi,(15) kocanın gardiyan, kadının da mahkûm olduğu anlamına gelmez. Zira fıkıh kitablarında hukuk tabiriyle 'Muhâlaa' ve 'Hul' bahsi, kadının boşanmasını anlatan müstakil bir konu başlığıdır.

Sabit bin Kays'ın hanımının Efendimize (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelip, "kocamı sevemedim" demesi, Peygamberimizin de (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Sabit bin Kays'a "(mehir olarak verdiğin) bahçeyi kabul et ve onu boşa" diye emretmesi, (16) kadının da şerî şartlara göre boşayabileceğinin delillerindendir.

Usûl-ü fıkhı göz ardı edemeyiz. Fakat bir de usûl-ü fetva vardır. Şifa binti Abdillah ve Semra binti Nüheyk el-Esediyye'nin Medine pazarında murâkıb olmalarının usul yönünden mi yoksa fetva yönünden mi ele alınması gerektiğine, bırakalım fakihler karar versin. Çünkü içinde bulunduğumuz zaman, asr-ı saâdet değil, günümüzün Semraları da Semra binti Nüheyk el-Esediyye değildir.

Kadını açarak toplumda ona yer açanlar, mahşerde kaçanlar safında yer alacaklar.

Feministlerin gazıyla çalışan ve cenaze namazlarında erkeklerin safına park eden ve cenazeyi alkışlarla uğurlayan rolantisi yüksek bayanlara bir sözüm olacak; Madem bu kadar erkeklerle omuz omuza saf tutmaya meraklısınız, oldu olacak bari tabutu da yükleniverin. Bu yetmez, madem hayatın her safhasında bulunmayı arzuluyorsunuz, lütfen cenazeyi de indiriverin kabire bi zahmet! Şayet biz bunları yapamayız diyorsanız, bunu anlamak bizim için çok normal, fakat sizin için acizlik ifadesinden başka bir şey değildir.

Lütfen bırakın kabiri, erkekler kazsın. Sizler bulunduğunuz yeri muhafaza ederseniz, Rasûlüllah'ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), kocasının malını ve namusunu muhafaza ettiğini söyleyen kadının sözlerine karşılık "bu kadının sözünden daha güzel söz işittiniz mi?"(17) dediği Esma binti Yezid ile, Rabbimizin "Ey Peygambere inanan kadınlar"(18) diyerek hitab ettiği Peygambere (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) biat eden kadınlarla beraber haşrolursunuz.

Sizler, erkeklerin, uğrunda canlarını verecek kadar kendilerine düşkün olduğu varlıklarsınız. Kutsal rüzgâr manasına gelen, Japon intihar uçakları, Kamikaze'lerin ekser pilotlarının ikinci dünya savaşında ölüme uçmadan evvel söylediği son sözlerin, eşlerini kastederek 'senin için ölüme gidiyorum' demeleri tarihi bir gerçekten öte, kameralar önünde kaydedilmiş birer hakikattır.

Cemiyet içerisinde yerinin ne olduğunu bilen ve ona göre tavrını belirleyen kıymetli hanımlara selam olsun.

Kaynaklar

1- Mecelle 88. madde

2- Talak sûresi; ayet 6

3- Nisa sûresi; 4

4- Ebu Davud, salat 62

5- Buhari, megazi 82

6- Buhari, nikâh 79, Müslim, Tirmizi

7- Tirmizi, iman 6

8- Nesâî, cihad 6

9- Tirmizi, rada' 11, İbn-i Mace, nikah 4, Ahmed B. H. 5/72-73, Nesâî

10- Merginani 1/58

11- Ebu Davud, salat 213 hadis no: 1067

12- Elmalılı 1/982

13- Rum sûresi ayet 21

14- Bakara sûresi 237

15- Bakara sûresi 228,232,236,247. Ahzab sûresi ayet 49. Talak sûresi ayet 1-2

16- Buhari, talak 11

17- Kettânî, II, 119 İbnü'lesir, Üsdülgâbe VII, 19

18- Mümtehine sûresi, ayet 12.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

"Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın! Çünkü O, işitendir ve bilendir."

Fussilet, 36

GÜNÜN HADİSİ

Hafızasında Kur'an'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir

Tirmizi, Sevatbu'l-Kur'an 18, 2914

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI