SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-2

MEDRESE GÜNLERİ Medrese hocamız Seyda Molla Zeki o sıralar köyümüze yeni gelmişti. Kendisi bizim köylüydü. Birkaç sene önce icazet almıştı. Kendisi Karakoçan’da Molla Halil Kızılpar’da biraz okumuş. Bingöl merkezde Körtev’de Seyda Molla Mustafa’nın yanında bir müddet okumuş. Nurşin tarafına


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2021-03-08 10:09:38

MEDRESE GÜNLERİ

Medrese hocamız Seyda Molla Zeki o sıralar köyümüze yeni gelmişti. Kendisi bizim köylüydü. Birkaç sene önce icazet almıştı. 

Kendisi Karakoçan'da Molla Halil Kızılpar'da biraz okumuş. Bingöl merkezde Körtev'de Seyda Molla Mustafa'nın yanında bir müddet okumuş. Nurşin tarafına da gitmiş ama orada fazla kalmamış. Muş'un bazı ilçelerinde eğitime bir süre devam etmiş. Daha çok Siirt'in Baykan ilçesinin Kelhok köyünde Seyda Molla İbrahim Hasankeyfi ki o zaman güneydoğunun büyük âlimlerinden birisi idi, Seyda onda okumuş ve icazetini de ondan almış. Babam 65'in sonbaharında beni Seyda'ya gönderdi.

-Seydam, Şeyh Said hadisesi sonrası Bingöl'de yaşananlar ve ulemanın inkirazı, Bingöl'de doğunun diğer yerlerine göre medrese hayatının zayıflamasına sebep oldu değil mi?

- Palu civarında başta Şeyh Ali Sebti hazretleri ve evlatlarının medresesi ve tekkesi adeta o memleketin istifade ve istifaza ettiği bir ilim ve tasavvuf menbaı idi. Bu Şeyh Said hadisesinden sonra adeta Bingöl'de talebe okutmak imkânsızlaştı. Ali Sebtigiller, onlara bağlı olan Çan Şeyhleri, Kur'da Şeyh Süleyman Efendi'nin, Solhan'da Şeyh Abdullah Melekan ve Kığı ilçesinde Haraba(Şeyh Selim Efendi) gibi ilim ve irfan merkezleri büyük baskılarla karşılaştılar. Öyle bir baskı oluşturuldu ki, bunlar gözünü açamadılar. Bütün dini liderleri imha edildi. Adeta medreseler kurutuldu. Çok büyük bir takibat altında oldukları için bir şey yapamadılar. Diğer yerlerdeki medreseler Nurşin olsun, Ohin medreseleri olsun, bu Şeyh Said hadisesine katılmadıkları için, Şeyh Said hadisesi onlara uzak olduğu için, onlar Şeyh Ali Sebti'ye(ki Şeyh Said'in dedesi oluyor) bağlı medreseler kadar baskı görmediler.

Buna rağmen sağda solda gizlice okutan insanlar yine oldu.

-Seyda Molla Zeki bir tarikata bağlı mıydı?

-Evet, Palu şeyhlerinden, Palu müftüsü Şeyh Sadin Efendi'ye bağlıydı. Şeyh Sadin Efendi Şeyh Ali Sebti hazretlerinin torunlarındandır. Sadin Efendi, Şeyh Hasan Efendi'nin oğludur. Hasan Efendi de Şeyh Ali Sebti'nin oğludur. Aynı zamanda Şeyh Sadin Efendi ile Şeyh Said kardeş çocuklarıdır. Şeyh Said'in babası Şeyh Mahmud Feyzi, Erzurum tarafına gitmiş, Hınıs taraflarında ilim ve irşad çalışmaları yapmıştır. Bu diğerleri Palu'da kaldılar.

Şeyh Sadin Efendi Palu müftüsü idi..

-Peki, ona zulüm eli ulaşmadı mı Seydam?

- Onlar hep gözetim altındaydı. Kendisi o hadiseler sonrasında bizim köyde gizli olarak yedi sene kalmış. Onun çocukları bizim köyde doğdu. Mesela Elazığ eski milletvekili Ali Rıza Septioğlu bizim köy doğumludur. Yine oğlu Şemseddin Efendi bizim köy doğumlu. Babamgil onları çok iyi hatırlıyordu. Beraber yaşamışlar yani..

Seyda Molla Zeki icazet alana kadar hiç kimseden tarikat dersi almamıştı. Bizim köy Palu şeyhlerine bağlı olduğu için köydekiler her bayram Palu'ya şeyh efendileri ziyarete giderlerdi. Mesela babam her bayram Palu'ya Şeyh Sadin Efendi'yi ziyarete giderdi.

Bir bayram vesilesiyle, Seyda Molla Zeki köylülerle birlikte ziyarete gidiyor. Şeyh Sadin Efendi'nin medresesinde misafirleri kabul ettiği bir salonu var. Orada bayram olduğu için epey kalabalık bir cemaat var. Mahallin eşrafı, zenginleriyle beraber mollalar da var.

Şeyh Sadin Efendi, Mola Zeki'ye diyor ki; "Molla Zeki, sana bir şey soracağım?" Molla Zeki derdi ki; "Öyle deyince, heyecanlandım. İçimden dedim ki; "burada bir sürü molla var, bir sürü memleketin eşrafı var, ben yeni icazet almış bir mollayım. Şimdi ben bilmezsem ne olur?" Kalbimden dedim ki; "Ya Rabbi, sen beni mahcup etme" ve Gavs-ı Geylani'den de himmet istedim; "Ya Gavs-ı Geylani! Sen himmet eyle!" dedim. Bana sordu, cevabı bildim. Bir müddet sonra insanlar giderken tabii biz de vedalaştık. Elini öptüm. Eğildi kulağıma, dedi ki; "sen neden Gavs-ı Geylani'den medet istedin?" Sanki başımdan aşağıya bir kaynar su döküldü."

Bu hadiseden sonra Molla Zeki, Şeyh Sadin Efendi'ye mürid olmuş..

Ben bunu daha genç iken kaç defa duymuştum. Vefat etmeden birkaç sene önce tekrar sordum. "Seyda, senden böyle bir şey naklediliyor, doğru mu?" dedim. "Doğru, doğru. Vallahi aynen böyle oldu" dedi.

İşte Seyda'nın oraya gittim, başladım. Önce Kur'an'ı hatmettim. Sonra Mevlidi okudum. Sonra Seyda bana Şafii fıkhına dair İbn-i Kasım'dan başlattırdı. Sonra Bina'dan başladık. Büyük talebeler de var. Onun evinde okuyoruz. Alt katta hayvanlar var, üst kat misafir odası.. Biz kışın Sarf ve Nahiv metinlerini Seyda'nın damında alt katta, hayvanların içinde okuyorduk. Orası sıcak oluyordu. 

Bina'dan sonra Sarf kitabı olarak İzzi'yi okudum. İzzi'den sonra Seyda bana Avamil-i Cürcani'yi ders verdi. Sonra Kürtçe Zuruf(yani Zarflar) kitabını okudum. Sonra Avamil'in şerhi olan Kürtçe "Terkip'i, okudum. Sonra yine Avamil'in Arapça şerhi olan Sadullah-ı Sagir'i okudum. Tabii aradan dört beş sene geçti, Şerh-i Muğni'ye başladım. Bu arada Şafii fıkıh kitabı İmam Nevevi'nin Minhac'ını okudum.

-Seyda'nın talebelere karşı tavrı nasıldı?

-Seyda çok sevecendi. Talebelerini çok severdi. İcap ederse döverdi de. Seyda içtendi böyle, son derece sadeydi.

 Seyda beni hiç dövmedi. Çünkü ben kural dışı bir şey yapmıyordum. Utangaçtım da. Arkadaşlarla da geçinirdim yani, arkadaşlarla kavga gibi bir şeyim olmazdı.

Yalnız Seyda bir kere bana bir tokat atmıştı. O da şöyle oldu.. Minhac'ı okuyoruz. Herhâlde teyemmüm bahsiydi. Seyda aniden bana dedi ki; "Ayaklarını nasıl teyemmüm edersin?" Bu aslında bir şaşırtma sorusuydu. Benim de aklıma meshlerin meshi geldi. 

Ayakları mesh etme hareketini yaparken bana bir tokat attı, "hiç teyemmümde ayakları mesh var mı" deyince, benim jeton düştü. Ama benim zoruma da gitti. Çünkü onun bana bir tokat atması olağandışı bir şeydi. O zaman herhalde 15-16 yaşındaydım. Seyda da sonradan pişman oldu, hissettim yani.

Tabii kışın beş altı ay Seyda'nın yanına gidiyorduk. Mayısta kuzular dağa çıkınca, onlarla beraber biz de gidiyorduk. Yazın tamamen dersleri bırakıyorduk. Onun için ben çok hayıflanıyorum; uzaklara gidip de senenin tümünde okumadığım için.

-Babanız öyle bir imkânı verir miydi?

-Gidememe sebebim işte babamdı. Ben yine giderdim belki. Babam böyle gözünün önünden kaybolmamı istemiyordu. Bize karşı çok düşkündü ve ayrı bir kalb inceliği vardı. Buna bir misal vereyim. İlkokulda okurken bir arkadaşımın babası Sancak nahiye merkezinde bakkaldı. Onunla ve diğer bazı arkadaşlarla birlikte Sancak'a gittik. Aradaki mesafe bizim köyden bir saate yakın veya elli dakika filan.

Babam o sırada eski köydeydi. Eski köy bizim eve kırk dakika mesafedeydi. Eski köyden Cumadan dönünce beni sormuş. Annem "Valla arkadaşlarıyla beraber Sancak'a gitmiş" demiş. Babam "parası var mıydı, sen verdin mi" diye sormuş. Annem "ben de yok ki ben vereyim" demiş. Babam "eyvah" demiş, "şimdi arkadaşları bir şeyler yiyor, o da bakıyor." Bir saatlik yoldan gelmesine rağmen, hemen doğru Sancak nahiye merkezine geliyor, orada dükkânda bana bir şeyler alıyor, sonra rahat ediyor.

Babamın ilim tahsilimden dolayı bana sevgisi çok fazlaydı. Ben de bir kere dahi olsa babamı kırmadım. En ufak şeylerde bile hep kendisinden izin aldım. Mesela evliydim, başka bir yerde yaşıyordum. Bir şoförlük sınavına gireceğim, babamdan izin aldım.

Yurtdışına göreve gitmek için babamdan izin alıp imtihana katıldım. Halilbeyli'de Kur'an Kursunda görevliyken senelik izin alıp memlekete gidecekken Turgutlu'ya gelip kendisinden izin alır; "baba, ez izin gena şına memleket" (baba, izin alıp memlekete izne gideceğim) derdim. Ondan izin alıp gidiyordum, yani babamı bir kez olsun kırmadım. İnan bir kere olsun kırmadım. Bir kere olsun onun sözünden çıkmadım.

İşte babam beni gözünün önünden ayırmak istemezdi. 1970'de nasılsa bizim köylü, uzaktan akraba Barmanlardan Seyda Molla Hasan vardı. O, Palu'nun Caru(yeni adı Aydınlar) köyündeydi. Caru'ya gidip onun yanında okumam için babam izin verdi. Böylece 1970'nin Ekim ayında, Seyda Molla Hasan'ın yanında okumak üzere Caru'ya gittik.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

Bursa’da Bursa’ya Ayın 15 inde, Çarşamba günü gittik. Bu şehir, İstanbul'un güneyinde

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

Türk’ün Gücü, Hindin Aklı, Arabın Mantığı Pazar günü saat 10’da edebiyatçılar ve

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz geçen asrın son günü aramızdan ayrılan allame merhum Ebul Hasan e

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli bir alimimizin bir seydamızın bazı hatıralarını

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

HOCAMIN VEFASI Hocamın çok dikkat çeken bir özelliği de vefa duygusu idi. Buna dair bir misal

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

HOCAMIN İBADET YÖNÜ Bana desen ki; “hocam, ibadette nasıldı.” Derim ki; “namaz adamıy

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

VAKIFLARLA BİR MÜZAKERE Hatırlıyorum, bazen Türkiye genelinden vakıflar “vakıf okuması

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

HOCAMIN DERSLERİNDEN Diyanet İşleri eski başkanı Mehmed Görmez bey hocamı ziyarete gelmişti

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

MUHTELİF HATIRALAR HAKİKATLARI HURAFELERLE ZAYİ ETMEMEK LAZIM "Benim bir arkadaşım bir şeh

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ŞERCİL POLAT AĞABEY Merhum Şercil Polat ağabey Erzurum’da nurları hocamla birlikte ve belki

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

BABAM HACI MUSA EFENDİ Babam hayatı boyunca hocama hep destek olmuş, aynı davanın ızdırabıy

Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü yüklenemez.

İsrâ, 15

GÜNÜN HADİSİ

"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."

"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI