KADER RÄ°SALESÄ° ÅžERHÄ°-12

Dördüncüsü: Kader, ilim nev’indendir. İlim, malûma tâbi-dir. Yani nasıl olacak, öyle taalluk ediyor. Yoksa malûm, ilme tâbi değil. Yani ilim desâtiri; malûmu, haricî vücud noktasında idare etmek için esas değil. Çünkü malûmun zâtı ve vücud-u haricîsi, iradeye bakar ve kudrete istinad eder.


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2021-03-23 08:17:20

"Dördüncüsü: Kader, ilim nev'indendir. İlim, malûma tâbi-dir. Yani nasıl olacak, öyle taalluk ediyor. Yoksa malûm, ilme tâbi değil. Yani ilim desâtiri; malûmu, haricî vücud noktasında idare etmek için esas değil. Çünkü malûmun zâtı ve vücud-u haricîsi, iradeye bakar ve kudrete istinad eder. Hem ezel; mazi silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel; mazi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misal-dir. Öyle ise, daire-i mümkinat içinde uzanıp giden zamanın mazi tarafında bir uç tahayyül edip, ona ezel deyip, o ezel ilmi-ne, eşyanın tertib ile girmesini ve kendisini onun haricinde te-vehhüm etmesi, ona göre muhakeme etmek hakikat değildir.

Şu sırrın keşfi için şu misale bak: Senin elinde bir âyine bulunsa, sağ tarafındaki mesafe mazi, sol tarafındaki mesafe müstakbel farzedilse; o âyine yalnız mukabilini tutar. Sonra o iki tarafı bir tertib ile tutar, çoğunu tutamaz. O âyine ne kadar aşağı ise, o kadar az görür. Fakat o âyine ile yükseğe çıktıkça, o âyinenin mukabil dairesi genişlenir. Gitgide, bütün iki taraf mesafeyi birden bir anda tutar. İşte şu âyine şu vaziyette onun irtisamında, o mesafelerde cereyan eden hâlât birbirine mukaddem, muahhar, muvafık, muhalif denilmez. İşte kader, ilm-i ezelîden olduğu için; ilm-i ezelî, hadîsin tabiriyle «Manzar-ı alâdan, ezelden ebede kadar herşey, olmuş ve olacak, birden tutar, ihata eder bir makam-ı alâdadır.» Biz ve muhakematımız, onun haricinde olamaz ki, mazi mesafesinde bir âyine tarzında olsun." (Sözler, 466-467)

ÅžERH:

Malum ilme tabi değil, ezel de geçmiş zamanın bir halkası değildir.

Bu konuyu birkaç noktada açıklamakta fayda vardır:

a. İlim-Mâlûm İlişkisi:

İlim: Bir şeyin –mefhum açısından-zihindeki şeklidir.

Mâlûm ise: O şeyin –gerçeklik bakımından-hariçteki halidir.Mesela, bir enginarın zihnimizdeki şekli ilimdir, mâlûm ise dışarıda var olan enginarın kendi şeklidir. Tartışmasız bir gerçektir ki, biz bu enginarı bildiğimiz için o var olmuş değildir. Bilakis o enginar var olduğu için biz onu biliyoruz.

Keza, ilim bir cihette bilgidir. Malûm ise, bilgi kapsamına girmiş bilinen şeydir. Öyleyse, malûm ilme tabi değil, ilim malûma tabidir. Yani, bir şey nasıl olacaksa ilim ona öyle taalluk eder. Malûm, haricî vücudu olan bir varlık ol-duğu için, onun varlığı ilahi irade ve kudrete bağlıdır. İlim ise, vücud-u haricisi olmayan, bu sebeple de ne bir yaptırım gücü ne de müessir, etkileyici bir iradesi vardır.

Teşbihte hata olmasın, ilim ile malûm ilişkisi, Arapça gramer kaidelerinde yer alan harf ile isim ilişkisi gibidir. Bir harfin kendi başına bir manası olmadığı gibi, ilmin de kendi başına bir manası yoktur. Her ikisi de başkasının ma-nasını gösteren bir edat hükmündedir. Gramer kuralına göre, isim olmadan harf tek başına bir şey ifade etmediği gibi, malûm olmadan ilim de bir anlam ifade etmez, hatta o konuda varlığından bile sözedilmez. Mesela: Zarfiyeti ifade eden 'Fi' harfi –sözgelişi- mescit kelmesiyle ilişki kurmadan bir mana ifade etmez. Ne zamanki 'Fi'l- mescidi' kalıbına girer, o zaman 'Mescid içinde' manasını ortaya çıkartır. Bunun gibi, ilim de ancak var olan bir malûm ile ilişki kurduğu zaman bir bilgi ifade eder. Bir konuda "Bilirim" diyen bir kimsenin dış dünyada varlığı olan bir hedefe kilitlenmesi gerekir. Dışarıda harici varlığı bulunmayan bir şey hakkında "bilirim" demek, kesin bir hilaf-ı hakikattir.

Keza, günümüzde, özellikle bazı ülkelerde, meteoroloji tahminlerinin çoğu doğru çıktığı bilinmektedir. Farzedelim ki, meteoroloji, dün itibariyle bugün yağmur yağacağına dair, yanılması mümkün olmayacak kesinlikte bir bilgiye sahiptir. Buna göre, "meteoroloji önceden/dünden bildiği için mi; bu gün yağmur yağdı? Yoksa bu gün yağmur yağacağı için mi, meteoroloji bunu kesin ve kat'î olarak, önceden/dünden keşfedip, bildi ve bildirdi? Elbette bu so-runun cevabı "Yağmur yağması sözkonusu olduğu için meteoroloji bunu ilmen keşfedip bildi" şeklindedir.

Keza, bugünkü bilim adamları yıllar öncesinden güneşin veya ayın ne zaman tutulacağını ve ne zaman açılacağını biliyorlar ve ilgili olay onların haber verdikleri gibi tahakkuk ediyor. Bu bilim insanlarının bilgileri yerden göğe çıkıp tesirlerini gösterip güneş veya ayın tutulmasına neden olduğuna dair bir düşünce insanın aklının ucundan bile geçmez. Demek ki güneş tutulacağı için uzmanlar biliyor. Yoksa onlar bildiği için güneş tutulmuyor. O halde "ilim malûma tabidir."

Son olarak bu konuyu daha da aydınlatacağını düşündüğümüz şöyle bir misal verebiliriz. Mesela: Son derece ferasetli veya keramet sahibi bir öğretmen düşünüyoruz. Kerametiyle veya ferasetiyle daha sene başında iken iki öğ-renciden birinin sınıfı başarıyla geçeceğini ve diğerinin sınıfta kalacağını kuvvetli bir sezgiyle tahmin etsin ve bu tahminini de bir deftere kaydetmiş olsun. Tabii ki, öğretmen sınıfta kalacak olanı da sınıfı geçecek olanı da bildiği halde, sene başında: "Okula gelmenize gerek yok, kimin sınıfı geçeceğini, kimin sınıfta kalacağını biliyorum. Sene sonunda ona göre not vereceğim!"demez, diyemez. Çünkü bir şeyi bilmek ayrıdır; pratikte, uygulamada görmek ayrıdır. Önceden bilmek, imtihanın sonucuna tesir etmez. Fakat uygulama yapmadan, fiilen kimin imtihanı kazandığını, kimin kazanmadığını tespit etmeden not vermek, adalet anlayışına aykırıdır. Kur'ân'da bu hakikate şöyle işaret edilmiştir: "Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır" (Ankebut, 29/3)

İşte böyle kerametli veya ferasetli öğretmenimiz sınıfta kalan öğrenciye karnesini verdikten ve bu öğrenci karnesindeki zayıf notları gördükten sonra, ona dese ki: "Bakın, bu benim defterimdir ki, ben senin sınıfta kalacağını tahmin etmiş ve daha sene başında iken bunu yazmıştım. Ve sen de tam benim tahmin ettiğim gibi sınıfta kaldın."

Acaba öğretmenin bu sözüne karşılık, bu tembel öğrencinin şöyle demeye hakkı var mıdır? "Öğretmenim! Madem siz bu yazıyı daha ben sınıfta kalmadan yazmışsınız, demek ki önceden bunu biliyordunuz, o halde sınıfta kalmamın sebebi sizin hakkımdaki bilginiz ve kayda geçirdiğiniz bu yazınızdır. Eğer siz daha önce benim sınıfta kalacağımı bilmeseydiniz ve bunu bir yere yazmasaydınız, ben sınıfta kalmazdım!"

Elbette böyle diyemez, çünkü öğretmenin ilmi, mâlûm olan öğrencinin tembelliği ve sınıfta kaldığıyla ilgilidir. Başka bir ifadeyle: Öğretmen böyle bilip yazdığı için o öğrenci sınıfta kalmadı; bilakis onun tembellik edeceğini ve ders çalışmayacağını öğretmen ferasetiyle bildi ve böylece defterine kaydetti. Şayet öğretmen onun sınıfta kalacağını bilmeseydi, yine de o öğrenci sınıfta kalacaktı. Zira ilim sıfatı, zorlayıcı değildir, yaptırım gücü yoktur, malûm olanı zorla varlık sahnesine çıkaramaz.

 -devam edecek-

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İman edip salih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.

Hac, 50

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI