YEZİD'İN VELİAHTLIĞI MESELESİ
Hz. Muaviye’yi Yezid’e veliahtlık vermeye iten sebep şudur: Muaviye’nin azametini bilen ehl-i sünnetten hiçbir kimse, Muaviye’nin Yezid’i veliahd tayin etmesinde iyi niyeti olduğunda şüphe etmez. Bir çoğu bu iyi niyete varmak hususunda hayret içerisinde kalırlar. Ama ümmetin alimleri bu perdeyi kaldırmışlar, bu meseleyi hal etmişlerdir. Hem öyle mâkul bir şekilde halletmişlerdir ki, Muaviye’nin azametiyle, adalet ve sahabelik sıfatına uygun düşer.
Hz. Muaviye'yi Yezid'e veliahtlık vermeye iten sebep şudur: Muaviye'nin azametini bilen ehl-i sünnetten hiçbir kimse, Muaviye'nin Yezid'i veliahd tayin etmesinde iyi niyeti olduğunda şüphe etmez. Bir çoğu bu iyi niyete varmak hususunda hayret içerisinde kalırlar. Ama ümmetin alimleri bu perdeyi kaldırmışlar, bu meseleyi hal etmişlerdir. Hem öyle mâkul bir şekilde halletmişlerdir ki, Muaviye'nin azametiyle, adalet ve sahabelik sıfatına uygun düşer.
Hafız İbn-i Kesir der ki; "Hicretin 56. yılında Muaviye, halkı oğlu Yezid'e biat etmeğe davet etti. Oğlu Yezid'in kendisinden sonra veliahd olması hususunda halkı çağırdı. Bunu, İslam'ın yayıldığı en ücra köşelerine kadar yaydı. Halk bütün iklimlerde Yezid'e biat ettiler. Ancak Abdurrahman b. Ebubekir, Abdullah b. Ömer, Hüseyin b. Ali, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Abbas bey'at etmediler.
Muaviye Yezid'in halifeliğe ehil olduğunu görmekteydi. Bunun nedeni de babanın evladını şiddetle sevmesidir. Bir de dünyevi necabeti onun yüzünde görmesi için onu bu makama tayin ediyordu. Hele sultanların evlatları harpleri daha iyi biliyor, saltanatı daha güzel tertip ediyor, saltanatın azametini daha güzelce yerine getiriyorlar. Muaviye, sahabelerin hiç bir evladının bu manada Yezid kadar yeterli olamayacağı kanaatindeydi. Bunun için Abdullah b. Ömer'e hitap ederken şunları söyledi: "Ben, benden sonra yağmur yemiş ve çobansız kalmış koyunlar gibi raiyeyi başı bozuk bırakmayı istemedim. Bundan korktum."
Bize Muaviyeden gelen bir rivayete göre; O bir gün hutbesinde: "Ya Rab, eğer Yezid'i bu işe ehil olarak gördüğümden dolayı onu veliahd tayin ettiğimi biliyorsan, onu vazifelendirdiğim konuları onun için tamamla. Eğer sadece onu sevdiğim için veliahd tayin etmişsem, onu hangi vazifelere getirmişsem, sen onları onun için tamamlama."(1)
Allame-i Muhakkık İbn-i Haldun, Mukaddime'nin veliahtlık bahsinde bu makamı gayet güzel bir şekilde açıklamıştır. Biz de önemine binaen bu kısmı burada tamamen nakledeceğiz. Çünkü bu kısımda başka kitaplarda bulunmayan, başkasının kelamında olmayan güzellikler vardır.
İbn-i Haldun: "Biz daha önce imamet ve imametin meşrutiyeti hakkında açıklamada bulunduk. Çünkü imamette maslahat vardır. İmametin hakikati, ümmetin din ve dünyası için yarardır. İmam, ümmetin velisi ve emiridir. Hayatta iken onlar için didiniyor, onların ölümünden sonraki durumlarıyla da ilgilenmesi gerekir. Bu, hayattaki bakışına tabidir. İmamın diri iken onların emirlerini tedvir etme yetkisi olduğu gibi, ölümünden sonrada, onların işlerini tedbir edecek bir kimseyi tayin etme yetkisi vardır. Onlar imama o hususta güvendikleri gibi, imamın tayin ettiğine de güvensinler. Bu, ümmetin icmasıyla islamdan bilinmektedir. Çünkü Ebubekir'in tayiniyle Hz. Ömer, sahabelerin huzurunda halife seçilmiştir. Yani sahabeler Hz. Ebubekir'in ahdini (tayinini) geçerli saydılar. Onunla Hz. Ömer'e itaati vacip gördüler. Hz. Ömer de vefat ederken cennetle müjdelenen on kişinin hayatta kalan altı kişiyle istişare edip, Müslümanlar için, bir kişiyi seçme emirini verdi. Onların bir kısmı diğerine re'yini verdi. Sonunda Abdurrahman b. Avf'a iş havale edildi. O da bütün kuvvetiyle kimi halife seçeceği hususunda çalıştı. Müslümanlarla müzakereler yaptı. Baktı ki, bütün Müslümanlar Hz. Osman ve Hz. Ali üzerinde ittifak etmektedir. Bu sefer kişisel kanaatını kullanarak, Osman'a biat etme kararı verdi. Çünkü Hz. Osman, "Ebubekir ve Ömer'e baş gösteren her meselede uyacağım ve kendi içtihadıma bırakacağım diye söz verdi. Böylece Hz. Osman halife seçildi. Hz. Ömer'e itaat etmeyi herkes boynuna farz bildi. Sahabelerden bir cemaat hazırdı. Hem birinci, hem ikinci meselede bulundu. Hiç kimse "bu yanlıştır" demedi. Onların bu susmaları delalet eder ki, Onlar bu veliahd edinmenin sıhhatli olduğunda ittifak etmişler, onun meşrutiyetini kabul etmişlerdir. Zaten bilindiği gibi, icma da bir hüccettir. Bundan dolayı, imam itham edilemez.
İmam babasına veya oğluna dahi veliahtlık verse, itham edilemez. Çünkü o müslümanların dünyası için emindir. Öyle ölümünden sonra mes'uliyeti olmamak hususunda, daha da emin görülür. Ama imamın baba ve evlada veliahtlık hususunda itham eden veya baba değilde sadece evlat hususunda itham eden, bunun hilafını savunmuştur.
Fakat bu itham, bütün bu husustaki zandan bile uzaktır. Hele ortada maslahat seçmek veya bir fesadın meydana gelmesinden korkmak gibi bir tehlikeye insanı davet eden bir durum varsa, orada zan tamamen yok edilir. Nitekim Hz. Muaviye, oğlu Yezid'e yapmış olduğu veliahtlıkta bu endişe vaki olmuştur. Her ne kadar halkın ittifakıyla Muaviye'nin böyle yapması, bu hususta yeterli delil ise de, Muaviye'yi oğlunu seçmeye, başkasına değil, ona veliahtlık vermeye sevkeden neden, o zaman beni Ümeyye'den olan ehl-i hal ve'l akdin ittifakıyla, halktan çeşitli görüşlerin ittifakında olan maslahata riayet etmektir. Beni Ümeyye'den olan «ehl-i hal vel-akd» onay verdi. Çünkü Beni Ümeyye, Muaviye'nin zamanında kendilerinden olmayan bir halifeye razı olmazlardı. Onlar Kureyş'in ve İslam milletinin hepsinin idarecileriydiler. Hakim ve galip olanlar da onlardandı. Bunun için Muaviye başkasını değil de oğlunu veliaht seçti. Oğlundan daha evla oldukları zannedilen kimseleri bıraktı. Fazılı bırakıp mefzulu (yani düşük olanı) kabul etti. Böylece ittifak ve şariin katında durumu daha mühim olan isteklerin içtimaını gözetti. Eğer böyle olmadığı zannedilirse, Muaviye'nin adeleti, sahabiliği, bundan başka bir şeyin bu işe neden oluşuna manidir. Sahabelerin büyükleri de orada hazırdılar. Onlar sükut ettiler. Onların sükutları burada bir şüphenin olmamasına delildir. Onlar, Hakkın zayi olması hususunda hiç kimse ile sulh etmezlerdi. Hz. Muaviye de hakkı kabul etmek noktasında gurura kapılanlardan değildi. Bütün sahabeler bu ithamlardan daha yüce idiler. Onların adaletleri, böyle bir ithama sapmalarını menediyor."(2)
Prof. M. Ziyauddin Rayyis bu konuda şöyle diyor; "Hz. Muaviye, Kûfe valisi Muğire b. Şube'nin önerisiyle oğlu Yezid'i yerine geçirecek ve böylece hilafet saltanata dönüşecektir. Tarihçilerin deyimiyle «Isırgan Saltanata» Böylece İslam'a Hz. Muaviye eliyle saltanat sokulmuş olmaktadır.
Hz. Muaviye'ye böylesine bir saltanatın penceresini açan Muğire'nin önerisi için getirdiği delilleri de sıralamalıyız burada.
Muaviye şöyle demiştir:"Osman'dan sonra ortaya çıkan uyuşmazlık, anlaşmazlık ve çatışmaları, dökülen kanları bir kez daha görüp yaşamamak için, Yezid'i yerine geçmek üzere veliahd olarak ata. Sana bir şey olursa insanlar anlaşmazlığa düşmeksizin onun çevresinde toplanır ve o da senin yerine geçer. Böylece fitne de çıkmaz, kan da dökülmez."
İbn-i Haldun, Hz. Muaviye'nin bu uygulamasını yorumlayarak şöyle diyor: "Muaviye'nin bir başkasını değil de, oğlu Yezid'i veliahd atamasının sebebi, halkın birliği ve isteklerinde anlaşmazlığa düşmemeleri yolunda bir maslahat gözetmiş olmasıdır. Bunu da, Beni Ümeyye'den zamanının hal ve akd ehli sayılabilecek seçkin kişilerinin oy birliği ile yapmıştır. Beni Ümeyye o sıra bir başikasını onaylamazdı. Çünkü Kureyş Kabilesinden olup, halk ve egemen kesim onlardandır. O, birliği korumak, ayrılıkları önlemek adına bu işi yaptı ve bu işi de en üstün yerine, üstünü yeğlemek gibi bir tutum takındı."(3)
Yine İbn-i Haldun şöyle demektedir: "Muaviye ve yakınlarının bundan kaçınması mümkün değildi. asabiyet yapısının sürüklediği doğal bir durumdu bu !..."(4)
Mevdudi de bu konuda diyor ki, "eğer Muaviye o zaman Yezid'i kendisine veliahd tayin etmeyip de, müslümanlardan onun için biat almamış olsaydı, sonradan müslümanlar arasında ihtilaflar çıkabilir ve iç savaşa yol açılırdı. Böylesi bir tehlike olunca da müslümanlar zayıf düşerdi, Rum Kayseri, İslam beldelerine saldırabilir ve İslamiyeti ortadan kaldırabilirdi. İşte bunun için, bu fena akibeti göz önünde tutarak, Yezid'in veliahd olmasını kararlaştırdılar."(5)
Yine Mevdudi diyor ki; "Devlet reisi, zaman ve zeminin maslahatı ve iktizası gereğince, bazı işlerde şahsi fikrine göre hareket edebilir.(6)
Tarihçilerin beyanına göre, Yezid bundan sonra kendisini ayarlamaya dikkat etti. Halk tarafından beğenilmeyen hareketlerinden vazgeçti.(7)
İbn-i Haldun der ki: "Görmez misiniz; Me'mun, Ali b. Musa b. Cafer-i Sadık'ı veliahd tayin ettiği ve ona «er-Rida» ismini verdiği zaman, Abbasiler ayaklandılar ve onun biatını yıktılar ve onun amcası İbrahim b. Mehdi'ye nasıl biat ettiler?
Felaket, ihtilaf, yol kesme, ihtilalcilerle haricilerin çoğalması nasıl oldu? Neredeyse hilafet dibinden silinip gidiyordu. Me'mun sür'atle Horasan'dan Bağdat'a döndü ve veliahdlığı onların tayin ettiği İbrahim'e geri verdi.
Ömer b. Abdulaziz de, el-Kasım b. Muhammed b. Ebibekr'i gördüğü zaman; "Eğer halifelik meselesinde benim elimde bir şey olsaydı, onu halife olarak seçecektim. "Eğer O isteseydi yapardı. Fakat O, söylediğimiz nedenden ehli hal ve'l akd olan Beni Ümeyyelilerden korkuyordu. Bunun için halifeliği başka bir aileye nakletme kuvvetine sahip değildi. Bunu veliahd meselesinde itibara almak gerektir.
Zaman, içinde meydana gelen olaylardan kabileler, asabiyetten ötürü değişime uğrar. Maslahatlarının değişmesiyle değişirler. Onların her birisinin özel bir karakteri ve hükmü vardır. Bu da Cenab-ı Hakkın bir lütfu ilahisidir. Veliahdlıktan kast, eğer o mirası evlatlara intikal ettirmek ise bu, dini maksatlardan değildir. Çünkü halifelik Cenab-ı Hakkın bir emridir. Allah kullarından dilediğine onu verir. Burada mümkün olduğu kadar niyetlerin iyileştirilmesi uygundur. Ta ki dini mertebelerle oynanmaktan o korunsun. Mülk, Allah'ındır, dilediğine verir."(8)
Hocamız da tarihçi olduğu için ve bir de taraflı baktığı için, tek yanlı görüyor. Ve Hz. Muaviye'yi sert şekilde eleştiriyor. Halbuki yukarıda zikrettiğimiz şekilde, mesele çok boyutludur.
Dipnotlar
1-İbn-i Kesir, El-Bidaye ven-Nihaye: C. 8, Sh.79,80. Taberi: C 6, Sh. 169, 170.
2-M. Salih Ekinci, Ashab-ı Kiram'ın Etrafındaki Şüpheler: Sh. 148-151.
3- İbn-i Haldun, Mukaddime: Sh. 171, (Nakl. M.Z. Rayyıs).
4- A.g.e.
5-Mevdudi, Hilafet Saltanat: Sh. 501.
6-A.g.e, Sh. 169.
7-A.g.e, Sh. 197.
8-İbn-i Haldun, Mukaddime: Sh. 210,211.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
BİTİRİRKEN
Aziz okuyucu! Bitirmeden, konunun ehemmiyeti gereği, burada birkaç değerlendirmede bulunacağı
BİR BAŞKA ELEŞTİRİ
Bir başka eleştiri: Bazıları Hz. Muaviye’yi kötülemek için: “Şimdiye kadar müslümanla
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Hoca «Sonuç ve değerlendirme» kısmında şöyle diyor: “Emevi devletini hatasıyla sevabıyla
İMAM RABBANÎ’NİN BU KONUDAKİ GÖRÜŞÜ-2
İmam Rabbani hazretleri; “Ehli Sünnet Ve Karşıdakiler” başlıklı mektubunda şunları yaz
İMAM RABBANÎ’NİN BU KONUDAKİ GÖRÜŞÜ
İmam Rabbani hazretleri; “Ehli Sünnet Ve Karşıdakiler” başlıklı mektubunda şunları yaz
SAHABELERİN HEPSİ ADİLDİR
Hafız İbni Hacer el-Askalani: “Ehl-i Sünnet, bütün sahabenin adil olduğunda ittifak etmişti
İMAM-I ŞAFİÎ’YE İSNAD EDILEN BIR RİVAYET?
Sayın Sırma şöyle diyor: “Muhtemeldir ki, bu tutumlarından dolayı İmam-ı Şafiî, dört sa
HZ. MUAVİYE’YE YÖNELTİLEN DİĞER BİR ELEŞTİRİ
Sayın Sırma hoca “Şu rivayet ne kadar manidardır” diyerek şunu naklediyor: Bir gün Şa’
İHSAN SÜREYYA SIRMA’NIN DÖRDÜNCÜ ELEŞTİRİSİ
Sayın Sırma hoca, dördüncü eleştirisinde şunları da yazıyor: “Çok değerli alim ve müç
HZ. MUAVİYE’NİN OĞLUNU VELİAHD TAYİNİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Şimdi biraz da, akaid, kelam ve fıkıh açısından imamet ve veliahdliğe değinerek, Hz. Muaviye
- YEZİD'İN VELİAHTLIĞI MESELESİ
- İHSAN SÜREYYA HOCANIN ÜÇÜNCÜ İTİRAZI
- MESELENİN CEVABI
- HUCR VE ARKADAŞLARININ ÖLDÜRÜLMESİ HADİSESİ
- ULEMANIN BU İTİRAZLARA CEVAPLARI
- HZ. MUAVİYE’YE YAPILAN İTİRAZ VE ELEŞTİRİLER
- HZ. MUAVİYE SULTAN MI, HALİFE Mİ?
- HZ. MUAVİYE’NİN VAHİY KÂTİPLİĞİNE DAİR
- TARİHÇİLERİN HER RİVAYETİ DOĞRU MU?
- HZ. MUAVİYE’NİN HZ. ALİ’YE KARŞI ÇIKMASI
- HİND HAKKINDA GEREKSİZ İFADELER
- TARİHİMİZİ GÜNÜMÜZE NASIL TAŞIYABİLİRİZ?
- GİRİŞ
- TAKRİZ
- ÖNSÖZ
Araf suresi 164.ayet
"İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırla
GÜNÜN HADİSİ
Diğer bir kişi katılmaksızın, iki kişi aralarında fısıldaşmasın.
Buhari
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...