PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-41
Florida’dan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Ron De Santis, “Benim için ilginç olan pek çok üyenin haklı olarak Hamas’ı fonlamakta Türkiye’nin rolünden söz etmesi, Katar’ın rolünden söz etmesi. Bu adamları IŞİD’le ilgili olup bitenlerde de ‘olağan şüpheliler’ olarak görüyoruz.
Recep Tayyip ErdoÄŸan
Florida'dan Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Ron De Santis, "Benim için ilginç olan pek çok üyenin haklı olarak Hamas'ı fonlamakta Türkiye'nin rolünden söz etmesi, Katar'ın rolünden söz etmesi. Bu adamları IŞİD'le ilgili olup bitenlerde de 'olağan şüpheliler' olarak görüyoruz. Suriye'nin içine akan cihatçılar var, nereden geliyorlar? Türkiye'den geliyorlar. Açıkça kendini Müslüman Kardeşlerle aynı safta konumlayan bir lider var, küresel cihatta. Sözde bu NATO üyesi olan bir ülke" ifadelerini kullandı.
*Yine uysa da uymasa da formüllerinden birisi Ekrem Dumanlı'nın Başbakan Erdoğan'ı Nasır bozuntusu Sisi'ye benzetmesi ve onlar gibi darbeci telakki etmesidir. Ekrem Dumanlı'nın yazısını okumadan önce ben meseleyi zihnimde tahlil etmiş tam aksi bir sonuca varmıştım.  Zahirde Başbakan Nasır'a benzetilebilirse de, batın da Nasır'a benzeyen cemaattır. Üstünkörü bir bakış açısı gerçekten de insanı aldatır.
*Vefd gazetesi gibi Mısırlı gazeteler 'üçü birden devrilmeli' diye tempo tuttular. Mısır'dan Yemen'e kadar İhvan karşıtı bütün hareketler ve laik nomenklatura Mursi, Gannuşi ve Erdoğan'ın kellesini birlikte istemiştir.
* Ekrem Dumanlı'nın değirmenine su taşıyan Bülent Keneş ise Erdoğan'ın Mübarek modeline yöneldiğini (Toward the 'Mubarak model) ileri sürmektedir. Bu benzetmeleri birbirine çarptığınız zaman değersizleşecek ve elde sıfır kalacaktır. Çünkü meseleye hak zeminden değil, sübjektif bir zeminden bakılıyor. Çamur at, izi kalsın misali. Anlaşılan kavga sical şeklinde devam edecek. Büyüklük kibriyle baktıkları ve hocayı(F.G) merkeze yerleştirdikleri sürece adeselerini ve bakış açılarını düzeltemezler.
* Bir Tunuslu'nun rüyasındaki gibi Başbakan Erdoğan beşinci döneme geçişin arifesindeki El Bahi Edgam'ı temsil etmektedir. Ya da tarihi farklı bir dönemin üzerinden Talut dönemini temsil etmektedir.* Çekişme ve kutuplaşma kültürünün galibi hilafsız Başbakan Erdoğan'dır. Değme babayiğit onun eline su dökemez. Fethullah Gülen Cemaati yerel seçimlerden önce değil de sonrasında harekete geçseydi belki de daha etkili olabilirdi. Şimdi fırsatı kaçırdığına yansın! 17 Aralık süreciyle birlikte istemeden Erdoğan'a yaklaşık bir on puan kazandırmıştır. Esasında 12 yıllık döneminde seçimleri Başbakan'a, muhalifleri hediye etmektedir. Muhalefet kazandırıyor. Bundan dolayı Türkiye'de bir muhalefet sorunundan bahsediliyor. Muhalefetin sahicilik sorunu var.
* Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tartışmasız bir liderliği var. Güçlü taraflarından birisi hitabeti.  İstikrar ve hitabet zamanla bir büyüye dönüştü. Halkı ve dünyayı büyüledi. Bu zamanla kazınılan büyü aşınıyor, bozuluyor mu? Büyünün oluşturduğu karizma kitleleri teshir eder. Lakin kitlelerin ölçüsü her zaman doğru değildir.
*En son olarak PKK konusunda uyarılarında da yerden göğe kadar haklı. Lakin bunların kökleri yine de kendi döneminde atıldı. Bundan dolayı bazı meselelerde nefsaniyet göstermemek ve onun üzerine çıkmak lazım.
* Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük bir rezerv ve enerjik bir şahsiyettir. Dolayısıyla enerjisini ve mesaisini bu doğrultuda sarf etmesi herkesin yararınadır. Ülkeyi zıtlaşarak değil paylaşarak yönetmeliyiz.
* Arap Baharının gerileme süreciyle paralel gelen Başbakan Erdoğan'ın çıkışları dünya kurulu düzeninin (establishment) hoşuna gitmedi. Gerçeklerin yüzlerine vurulmasından bizarlar. İfadeleri onlara tokat gibi geliyor. Yüzlerinde şaklıyor. Lakin Suriye konusunda daha fazla risk almaya yanaşmaması meseleyi kilitledi ve sonunda kuşatılmasına hizmet etti.
* Başbakan Erdoğan'ın pozisyonunu şöyle izah edebiliriz; Bir Suriyelinin ifadesiyle: Biz Suriye'de rejime karşı savaşmıyoruz. Belki dünya sistemine karşı savaşıyoruz. Dolayısıyla Erdoğan halkı seçerek dünya sistemine başkaldırmış veya akıntıya karşı kürek çekiyor. Dünya sistemi ahlaksız tarafta durduğundan, kimse meselenin ahlaki zaviyesine bakmıyor.
* Suudi Arabistan'ın resmi doktrinini öğreten İmam Üniversitesinin Rektörü Süleyman Ebu Hayl geçenlerde bir konuştu, pir konuştu. Ağzındaki baklayı çıkardı. 'Fasık Türkiye'nin Başbakanı Erdoğan'ın hilafet peşinde koştuğunu ileri sürdü. Kimi Şiiler gibi ayrılık avazıyla konuşan Süleyman Ebu Hayl Türkiye'nin Suudi Arabistan'ın resmi doktrininin baş muhalifi ve düşmanı olduğunu söylemeyi de unutmuyor! Durduk yerde niye nem kaptı acaba? * Şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan yumuşak gücü temsil etmesine, fetihçi bir ruh taşımamasına rağmen neden Claudia Roth gibi dişi Lawranceler tarafından sürekli olarak mezhepçilikle suçlanıyor ve karalanıyor. Halbuki, Claudia Roth İranlılarla senli benlidir.
* Türkiye ve İslam alemine Erdoğan gibi bütünleştirici liderler lazım.
* Son sıralarda gerekli gereksiz bir biçimde Başbakanı hedef alma var.
* Yahudi yazar Thomas Friedman ' Freud and the Middle East' başlıklı yazısında bazı Türk analizcilere dayandırdığı satırlarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın IŞİD yerine Sünni hilafeti ihya ederek kendisi başına geçmek istediğini yazıyor.
* Yeri gelmişken bir iki kelam da Erdoğan-Camia kavgası hakkında edelim. Erdoğan'ın başarılarına veya kırılganlıklarına sadece Camia zaviyesinden bakarsak olayı indirgemiş ve vulgarize etmiş oluruz. Olay manipülatif bir zemine kayar. İyi niyet, yöntem ve yeterlilik, çevre faktörleri gibi hususlar iktidarların seyrini tayin eder. Sadece dış faktörlere dayalı olarak bir değerlendirme yapmak özneyi yok farz etmek olur.
* Kişisel yönetim ne kadar başarılı olursa olsun kolektif başarının genişliğine ulaşamaz. Otoriterlik bazen veya büyük ölçüde organize olmaya engeldir. Totaliterlik bunu başarır, lakin etrafı kurutarak. Bu hususta Sultan Hamit ve Erdoğan muhaliflerine çamur atanlar bir de meseleye bu zaviyeden baksınlar. Lakin meseleyi evliyalık üzerinden bakanlar varsa onlarla tartışabilecek kudretten mahrum ve yoksunuz.
* Siyonist diplomatlar Eric Edelman ve Morton Abramowitz roparlarında Başbakan Erdoğan için 'mezhepçi', 'Sünnici' tabirini kullanabiliyorlar! Halbuki, hilafsız Ortadoğu'nun ittifakla en mezhepçi başbakanı olan Nuri Maliki'yi ayakta tutuyorlar ve destekliyorlar. Nuri Maliki'yi mezhepçi olarak tanımlamayan kişilerin Erdoğan için mezhepçi tabirini kullanmaları tabir caizse karın ağrılarını gösterir.
* Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu akademisyen kişiliği nedeniyle adaylar arasında yarış hararetsiz, tatsız ve tuzsuz geçebilirdi. Kampanyaları renksiz, kokusuz ve dahi gürültüsüz atlatabilirdik. Lakin favori aday Başbakan Erdoğan buna izin vermiyor. Rakibini hırpalamak gibi bir huyu var. Cımbızla yanlışlarını keşfe çıkarak; bulduklarının da üzerine giderek ya da bazen abartarak harareti tırmandırıyor. Adeta sükunete izin vermiyor. Böylece kampanyalara kendi damgasını vuruyor ve durağan suları harekete geçiriyor. Belki de tarzı bu. Galiba fazla kibarlığından ve çelebi meşrep oluşundan olsa gerek Ekmeleddin Bey'i monşer olarak tasvir etti ve tartışmayı bu noktaya taşıdı.
* Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye konusunda İranlıların kendisini nasıl bir oyalama cenderesine aldıklarını anlatmış ve dert yanmıştır. Bunun üzerine İranlı bir yetkili İran'ın öfkesine tercüman olmuş ve merd-i Kıpti gibi merd-i İrani olarak şecaat arz ederken yine sirkatini söylemiştir. Suriye'ye savaşın üç yıl uzamasının kabahatini Erdoğan'a yüklemiştir. Bu sonuç zaviyeye göre değişir. İran-Irak savaşının bitişini Saddam'ın gidişine bağlayan ve savaşı 8 yıl uzatan kendi rehberleri Humeyni değil miydi? Hariciyeden birisinin söylediği gibi bari yalan söylerken biraz yüzünüz kızarsın.
* Saddam Humeyni'nin sonunu gördü ama Humeyni Saddam'ın sonunu göremedi. Bu anlamda bazıları Özal'ın Saddam'ın gidişini beyhude beklediğini, Saddam'ın 10 yıl daha ayakta kaldığını söyleyerek Erdoğan'ın da Esat'ın gidişini bekleyerek aynı yanlışa düştüğünü ima ediyorlar. Bu mantıkla Türkiye'yi Esat'a razı etmek istiyorlar. Realpolitik üzerinden Türkiye'yi çağdaş Neron'a razı etmek istiyorlar. Neronsever bu adamlar zaman zaman ahlaktan da dem vuruyorlar.
*İsrail İstihbarat Bakanı Yuval Steinitz, Erdoğan'ı 'kaba adam, aşırı İslamcı ve Yahudi aleyhtarı' olarak nitelendirmektedir. Aksine İsrail, Sisi'nin Batı'da siyasi kirveliğini yaparken Türkiye'nin yalnızlaştırılmasından medet umuyor.
* ABD 11 Eylül'den itibaren İslam dünyasında gizli Şiicilik yapmaktadır. Erdoğan'ın bütüncül ve toparlayıcı politikalarını buna ters görüyorlar. Ruhani-Obama ile birlikte bu politika kuvveden fiile yani iyice yüzeye çıkmış ve alenileşmiştir.
* Bu iki hergele (ABD eski Büyükelçileri Edelman ve Abramowitz) Erdoğan'ı İslamcı Franko'ya benzetiyorlar. Çömezleri Michael Rubin de, daha önce ''AKP, İslamo-faşizme gidiyor'' mealinde sözler sarf ederek saçmalama hakkını kullanmıştır. Türkiye'de birçok ahbabı olan ABD'li akademisyen Henri Barkey de seçimlerin arifesinde yazdığı bir makalede Başbakan Erdoğan'ın seçimleri kazansa bile meşruiyetini yitirdiğini ileri sürmüştü. Sanki meşruiyet halktan değil de Yahudi mahfillerinden devşiriliyor. Barkey'in sözlerini Tzibi Livni'nin sözleriyle alt alta toplayarak okuyunca bu imayı göreceksiniz: Meşruiyet bizden geçiyor! İsrail eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tzipi Livni son konuşmalarından birinde (Mart 2014)" Türkiye'yi kaybetmek üzereyiz" diyerek Başbakan Erdoğan'a bir bedel ödetme tehdidinde bulunuyor.
* Arap basını da karalama yarışında İsrail ile yarışır gibi Erdoğan'ın başkanlık veya riyaset değil de 'hilafet hevesinde' olduğuna dair yorumlara prim ve kıymet veriyor. Zira başkan deseler bu kötüleme veya karalama için yeterli bir unsur değil. Hatta İsrail basını bunun hafife alınabilir bir yanı olmadığını yazarak, dünyayı da beraberlerinde duyarlı olmaya davet ediyor.
* The Jerusalem Center for Public Affairs adlı think tank kurumunda başkanlık yapan Netanyahu'nun danışmanlarından Dore Gold uyarı mahiyetinde şunları söylüyor: "Dünyanın gözleri önünde Erdoğan hilafetin sütunlarını bir bir dikerken dünyanın biraz meseleye kulak vermesi ve ilgi göstermesi gerekmez mi? " İşin ciddi bir safhaya doğru ilerlediği görüşünü taşıyor. Erdoğan'ın ihya etmeyi tasarladığı ve çabaladığı hilafet devletinin doğrudan İsrail'i tehdit edeceğini de varsayıyor. Dünyanın bütün dikkatlerini IŞİD üzerine yoğunlaştırmasını da gülünç olarak gören Dore Gold, Erdoğan'ın Mahmut Abbas'ı Osmanlı kostümleriyle birlikte yeni sarayında karşıladığını ve hız kesmeden Mustafa Kemal'in yasakladığı Osmanlıca derslerini müfredata eklediğini ve canlandırdığını ileri sürüyor. Görüldüğü gibi iki husus üzerinde duruyor. Yeni sarayda Mahmut Abbas gibi yabancı liderleri Osmanlı kıyafetleriyle karşılaması, ikincisi ise seçmeli olarak okullarda Osmanlıca derslerinin görülecek olmasıdır.
* Türkiye'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için iktidarın tadı başbakanlıkta son noktayı koymaktı. Hâlbuki kıvam sonrasında gelen zorlamalı devreler ile hem insan kendini hem de ülkesini riske atabilir. Bu analizi cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yazacaktım, tesiri olmaz diye vazgeçtim. Bu da benim kusurum. İktidar genelde insanı da, çevresini de, ülkeyi de yıpratır, yorar. Kan değişimiyle keşke AKP'ye daha uzun vadeli bir ömür, yaşama şansı verilse ve serpilme alanı açılabilseydi. * Başbakan Erdoğan'ın tarihte kimin kademi veya makamı üzerine olduğuna dair benzetmeler veya yakıştırmalar yapıldı. Kimileri Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan'ı Musa ve Harun ( Aleyhümesselam) benzettiler. Bu benzetme isabetli ve yerinde mi? Yerinde ise onun halefi ve zamanın Zülkarneyn'i olan Yuşa Bin Nun kim? Ben daha ziyade Recep Tayyip Erdoğan'ı yine Beni İsrail tarihinden başka bir döneme tekabül eden Talut'a benzetiyorum. Talut, Yuşa Bin Nun'dan sonra ve Davud ve Süleyman Aleyhisselam'dan önce geliyor. Yuşa'nın halefi ve Davud ve Süleyman Aleyhisselam'ın ise selefi. Bakara Suresinde Talut ve ordusunun kıssası ve hikayesi anlatılıyor. Sufi zamanın ayarına vurulduğunda Mevlana'nın dediği gibi halis ibriz çıkarsa zamanın Cüneyd'i olur. Ona zamanın Cüneyd'i derler. Fakih ise ya zamanının Ebu Hanife'si veya Şafii'si olur. Sultan ise zamanın Yusuf'u veya Salahaddin'i olur. Ya da Davud ve Süleyman'ı olur! İskender'i olur. Benzerlikler açısından Başbakan Erdoğan ve dönemi Talut ve dönemine benziyor. Talut, Davud ve Süleyman'ın irhasatından sayılır. Şimdi onun içinde yürüdüğü sürecin sonu Davud ve Süleyman makamına çıkacak. Bakara Suresi Talut ve döneminden ve askerlerinden bahsediyor. İsami yani meşhur bir sülaleden olmayan ve kimsenin tanımadığı Davud, Talut'u ordugahından çıkıyor ve Calut'u deviriyor.
* Talut kıssasında Erdoğan'a uyan vasıflardan birisi endamı ve boyu posudur. Belki ikinci özellik olarak ona, ilme bedel hitabet verilmiştir.
 * Başbakan Erdoğan'ı destekleyen kitleler daha geniş çerçevede dünya ile ve dünyevileşme ile imtihan oldular. Tabir caizse istisnalar hariç dünyaya çakıldılar ve battılar. Amiyane tabirle, mücahitler müteahhit oldu.  Muhakkak aralarında istisnalar var. İşte Davud ve Süleyman kademli zamanın fatihleri bu istisnalar arasından çıkacak. Kıssanın devamında, Davut, Calut isimli devi öldürücü yerinden yani alın çatından indiriyor. Sisteme öldürücü darbe vuruyor. Devi, Talut'un ordusu değil, tabir caizse çelimsiz görünümlü ve isami olan Davud öldürücü yerinden ve alın çatından deviriyor. Demek ki zafer kalabalıklara değil, ihlâsa nasip oluyor.
* Elbette benim yaptığım tarihi dilimler ve şahsiyetler arasında karşılaştırma ve mukayese yapmaktır. Elbette Talut bir kral ve Allah tarafından Beni İsrail'e gönderiliyor. Süleyman Aleyhisselam gibi kral peygamber değil. Beni İsrail'in ona karşı kusurları olduğu gibi o da hatalardan münezzeh olmayan bir kimsedir. Başbakan için dini bir figür benzetmesi yapılabileceği gibi dini olmayan bir figür olarak da görülebilir. Bu hususta bir netlik aranmamalı. Arapların deyimiyle hammalu evcüh. Yani hem oraya hem buraya çekilebilir yönleri var. Net bir tanım yapmak zor. Dini anlamda bazı iyileştirmeleri olduğu gibi sekülerleştirme etkisi de oldu. Ters etkiyle birlikte rejimi tahkim ettiği de söylenebilir. Kemal Karpat'ın da görüşü bu yöndedir.
*Başbakan Erdoğan dini değerler ve özellikle söylem bazında kitleyi geri vitese aldı. Bu yanlış, zorunlu bir yanlıştı. Bu zorunlu yanlış içindeki doğrular daha fazla öne çıkabilirdi. Dindarlar hırsı, dünyayı değil de paylaşımı ve ahlakı daha fazla öne çıkarsalardı, bu süreçten hepimiz daha kazançlı çıkabilirdik. Buradaki zincirleme sorumlulukta elbette Başbakan Erdoğan'ın payı olduğu kadar seleflerinin ve ondan öte rejimin aman vermeyen yapısının ve dünya sisteminin de payı vardır. Dünyevileşme cereyanı dünyadan bağımsız değildir. Ama yalıtımın azlığı ve geçirgenliğin yüksekliği noktasında muhafazakarların kusuru çok.
* Erdoğan dönemi geçiş dönemi olduğundan, kapıları hem doğruya hem de yanlışa açılabiliyor. İyiye doğru bir seyir olmakla birlikte yetersiz ve alacalıdır. * Eskiden Batı kampındakiler Erbakan'ın iğnelemelerine kızardı. Şimdi Batı kampındakilerin yaptığını Erdoğan yapıyor ama bu sefer Batı kampındakilere yaranamıyor. Onlar Erdoğan'dan öçlerini kendileri alamayınca Brüksel'in nizamat vermesi üzerinden almaya çalışıyorlar. Brüksel kulağını çekmeliymiş! Dünya ters döndü. Eksen kayması sadece İslamcılarda mahsus değil bizzat Batıcıların da ekseni fena halde kaymış vaziyette. Eksen diye bir şey kalmamış.
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)
Åžuara, 88-89
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Sizden biriniz, kendisi için sevdiği şeyi (mü'min) kardeşi için de sevinceye kadar kamil mümin olmaz.
250 Hadis, s.148
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...