SEYDA MUHAMMED ZAHİD BAŞÇI HOCAMIZIN HATIRATI-4
TURGUTLU’YA TAŞINMAMIZ 1974’ün sonbaharında eşyalarımız kara trene yükledik ve ailece Turgutlu’ya geldik.
TURGUTLU'YA TAŞINMAMIZ
1974'ün sonbaharında eşyalarımız kara trene yükledik ve ailece Turgutlu'ya geldik.
-Sebeb?
-Köyümüzde bir hadise oldu, bir huzursuzluk oldu. Babamgil artık köyde kalmak istemediler.
-Neden Turgutlu?
-1973'de abimle amcaoğulları Turgutlu'ya gelmişler. Onlar daha önce Bursa, Mudanya ve Manisayı gezmişler. Turgutlu'ya geldiklerinde, burası hoşlarına gitmiş. Turgutlu'da iş imkanları fazlaydı. Burayı sevdiler ve amca çocukları 75'de buraya yerleştiler.
Biz de 74'de evimizi yükledik. Elazığ'da trene bindik..Çok acı, çok hazin..Biz de genciz; ben ve Molla Atik...Hayallerimiz var...O yıllarda Sivaslı Abdullah Pabur vardı, halk ozanı.. Onun bizde kasetleri vardı. Trende bir teybimiz vardı, babam hacdan getirmişti. Trende bir kompartımanı tamamen biz tutmuştuk. Babam Allah rahmet eylesin, gece kıyafetiyle kompartımanda gidip geliyordu. Ben ve Molla Atik ayrı bir odada Abdullah Pabur'un kasetini teybe koyuyoruz, söylediklerinin arasında gurbet türküleri var, bir de çok güzel söylüyordu. Onu dinliyoruz ve kederleniyoruz.
Böyle hazin, üç günlük bir yolculuktan sonra bir sonbahar günü, nemli, kapalı bir hava varken Turgutlu istasyonunda indik. Ağabeylerim daha önceden bir ev kiralamıştı. Ev dört odalı, mutfağı belli olmayan bir evdi. Mutfakta sadece bir tahliye şebekesi vardı. Bir odayı mutfak, kiler yapmıştık. Yatakları da oraya yığmıştık. Diğer bir oda oturma odası idi. Bir oda koridor gibiydi, bir oda da misafir odası idi.
O zaman bütün nüfusumuz 17-18 kişi kadar vardık. İki ağabeyim ve çocukları dahil olmak üzere hepimiz ilk zamanlarda o dört odalı evde kaldık. Üstelik bizim akrabalarımızdan bir iki kişi de misafirimiz vardı, burada çalışıyorlardı. O zor şartlara rağmen çok mutluyduk.
MEDRESE EĞİTİMİNE DEVAM
Bu arada Molla Atik'le birlikte "burada bir medrese bulabilir miyiz" diye araştırıyorduk. İzmir Kestanepazarı Kur'an Kursuna gittik, bizi almadılar. Sağda solda araştırdık. Bir yer bulamadık. Bunun üzerine 1975 Ocak ayında Molla Atik'le eğitimimizi tamamlamak üzere Bingöl'e döndük.
Dayılarımın köyüne gittik. Orada Molla Abdülaziz Beki vardı. Kendisi o köyün imamıydı. Ona kendisinin yanında okumak istediğimizi söyledik. Orada da talebe olmadığı için olmadı. Oradan tekrar bizim köye gittik.
Köyde yine Molla Zeki'nin talebeleri arasına biz de katıldık. O sene yaz dahil Seyda'nın yanıda okudum. Aynı zaman da nişanlandım.
KÖYE YENİDEN YERLEŞMEMİZ
75'in son günleri miydi, 76'nın son günleri miydi, babamgiller köye döndüler.
-Niçin?
-Benim için..Hanımın babası dedi ki; "burada kalırsanız kızmı size veririm. Başka yerde olursanız vermem." Babam da kabul etti. Köye yeniden yerleştik.
1976 Ocak ayında evliliğimiz oldu. Mart ayında da askere gittim.
ASKERLİĞİM
Askere gitttiğimde acemi olarak bizi Denizli'ye verdiler. Acemi eğitim birliğine gitttim. Acemi birliği benim için zindandan, esir kampından farksızdı.
-Sebebi?
Ya sebebi; dövmeler, hakaretler..İnsan yerine koymama..
Öyle bir şey vardı ki, benle Molla Hasan'ın oğlu İbrahim beraberdik. Aynı birlik, aynı mangaya düşmüştük. Ranzalarımız da altlı üstlüydü.
Biz öğle vakti yemeğe gelirken abdestimizi alıyorduk. Öğle namazını eğitim alanında kılıyorduk. Erler istirahata edince bizler kalkıp 10 dakikada namazlarımızı kılıyorduk. Herkes biri görüyordu ve sadece ikimiz namazlarımız kılıyorduk.
O zaman da öyle bir durum vardı ki, bizim manga komutanı komünist, bizim takım komutanı komünist ve bizim takımın dört takım çavuşunun dördü de komünist idi. Namaz kıldığımızdan dolayı bize çok gıcık kapıyorlardı.Bir fırsatını bulunca da bizi dövüyorlardı. Beni mesela kaç defa dövdüler. Yani intihar edeceğim, biliyorum ki günahtır, firar edeceğim, firar etsem sonucu yok. Allah bilir ki, ruhen, bedenen perişan oldum. Düşün ki saydım hiçbir suçum yokken 30 defa dövdüler, otuza kadar saymıştım, sonra saymayı bıraktım. Bir şeyi bahane ediyorlar. Mesela diyelim ki eğitimdesin. Arkadaşın hata yapıyor, seni de onunla beraber dövüyorlar.
Artık çekilmez bir hal almıştı..Bizim bölük komutanı zaten söylemişti; " acemi erlerden hiçbiri takım komutanlarını şikayet için bana gelmesinler."
Yani hayatımın en kötü, en sıkıntılı, en ızdıraplı günleri...Üç ay...Bir defa hatırlıyorum, benim o manga komutanına dedim ki; "komutanım, benim ziyaretçim var, nizamiyede" "Bak yalan söylersen, sana gösteririm" dedi. Dedim ki; "ben yalan söylemem." Gittim, baktım o da peşimden gelmiş. Doğru söyleyip söylemediğime bakıyor. Yoksa dövecek yani.. Bu insanlık mı?...
Bizim medrese okuduğumuzu biliyorlardı ve rencide ediyorlardı. Mesela ders arasında oturup sohbet ederken, mesele makine, tüfek üzerine ders yapıyor, o arada bazen gırgır yapıyorlardı. Mesela diyorlardı ki; "sen şu zamana kadar kaç kadınla beraber oldun?" Her biri bir sayı söylüyor, bize soruyorlar. Biz kızararak şimdiye kadar hiç zina vs kötülükleri yapmadığımızı söylüyoruz. Kahkahalarla gülüyorlar...
Düşün, öyle bir ortam..Biz medresede okumuşuz. Düşün neler duyuyoruz, neler hissediyoruz. Yani intihar edeceğim, caiz değil, kaçarsam çözüm değil. Yani zaman zaman da firar etmeyi düşündüm. Fakat sonunda ne olacak, yine yakalayıp böyle bir askerlik yaptıracaklar...
Bir de o mangada Kürt arkadaşlar var. Türkçeleri zayıf. Birisiyle kavga ediyorlar ve karşı taraf haksız..Ama Türkçeleri zayıf olmasından, meramını anlatamadıklarından dövülmeleri..Zavallıları Türkçeyi tam bilemediklerinden dolayı insan yerine koymuyorlar. O da ayrı bir dert..
Ya, Allah bizi çok şeylerle imtihan ediyor. Bütün bunların içerisinden sıyrılarak Müslüman kalmışız elhamdülillah günümüze kadar..hiç batıl bir şeye iltifat etmedik..Böyle bir Kürt milliyetçiliğidir, Kürt ırkçılığıdır vs..
Denizli'den sonra Çanakkale Ezine'ye usta birliğine verdiler. Orada biraz rahatladım.. Orada alay içinde bir komando takımı teşkil etmişlerdi. Ben çıkıyordum, bölük komutanı beni çıkarmıyordu. Sonra bölük komutanı izindeyken ben komando takımına çıkmak istedim, beni aldılar. Orada da bir cami vardı, cami bizim hayatımızı kurtardı..O cami bizim moralimiz oldu, bizim dayanağımız olsu. Koca camii.. Minareli..Komutanlardan birini yaptırmış..
Boş zamanlarımızda camideydik, camiyi medrese haline getirmiştik. Bir bendim, Urfa Siverek'ten bir arkadaş vardı. Risale-i Nur talebesi idi. Risaleler hep mont kemerinin altındaydı..Aslında ben onunla Risale-i Nur'u tanıdım.. Adı; Bedirhan Beyazşahin..Daha hâlâ da onun adresi aklımda; Haliliye mahallesi, Akar sokak. No:1..
O benden daha kıdemliydi. Dört ay mıydı, sekiz ay mıydı, bilemiyorum. Ona ben tecvid öğrettim, fıkıh öğrettim. Keskin zekalı değildi ama öyle güzel bir hafızası vardı ki müthiş bir şey. Onda Osmanlıca bir fıkıh kitabı vardı, adeta ezberlemişti. İlmihalden ne istiyorsa ona sorabilirdin.
O da daha önce-zannedersem ben de bir iki yaş büyüktü- Mersin'de çalışmaya gitmiş. Derdi ki; "o zamanlar benim derdim de bir sanatçı olmak, şarkıcı, türkücü olmak. Ama beceremedim" derdi. Sonradan Risale-i Nur talebeleri ile tanışmış.
O arkadaşın bana çok faydası oldu. O, devamlı camideydi. Orada bir rahle vardı, onda ona ait kitaplar vardı. O camiye gider, o risalelerden okurduk. Bir de benim bir hemşehrim vardı, cahildi, bir şey okumamıştı. O hemşehrime de orada alfabeden tut, Kur'an okumayı, tecvidi, Kürtçe Mevlidi, küçük bir Şafii ilmihali olan İbn-i Kasım'ı öğrettim. İbn-i Kasım'dan sonra Muğni'l Muhtac'a başlattım. Diğer arkadaşlardan da isteyenlere Kur'an okumayı ve dini bilgileri öğrettim. Yani biz boş vakitlerimizde devamlı o camideydik.
Bedirhan ile aynı takımdaydık. Bütün günümüz beraberdi. Eğitim alanında namazı beraber kılardık. Bölüğe geldikten sonra techitamızı bırakınca, doğru camiye giderdik.
Kocaelili ama aslen Karslı, Yener isimli bir boksör arkadaşımız da bizlere camide boks öğretti. Bedirhanla bayağı boks alıştırmaları yaptık ama ben Bedirhan'ı biraz fazla dövüyordum. Ben Boks'u daha iyi biliyordum yani..
O Yener de orada Kur'an okuyordu. Ona da temel dini bilgileri öğretiyorduk.
Bedirhan'ın montkemerinde daima küçük risaleler bulunurdu. On dakikalık bir ara verilince kitabını açıp okuyordu. Okurken de öyle bir dalardı ki, yanındaki ne yapsa hiç duymazdı.
Ben medresede, hocalarda, kimsede o derece bağlandığı dinine sadakatli birisini görmedim. Dinin emirlerine harfiyyen uyuyordu.
Bir gün ona dedim ki; "Bedirhan ağabey, sen askerlik dönüşünde, imtihanları ver, bir camiye imam veya müezzin ol." Aklına yattı. Kendisine güzel de bir tecvid öğrettim. Zaten ilmihale hâkimdi.
Benden önce tezkere aldı. Bir kalpağı vardı. Tezkere aldığı gün, o kalpağını bölüğün içinde taktı.
Onun bir özelliği vardı; bir şeye inanmışsa ve inandığını yaşıyorsa, bütün dünya ona gülse hiç umurunda olmazdı.
وَلاَ يَخَافُونَ لَوْمَةَ لآئِمٍ
" yerenin yermesinden korkmayan"(Maide: 5/54) ayetinde belirtildiği şekilde kınayanın kınamasından çekinmeyen bir kişiliğe sahipti.
Bir keresinde okulun bahçesinde bölük toplanmıştı. Onun mangası benim yan taraftı. Çok önemli bir ictimaydı. Baktım Bedirhan ortalıkta yok. Beni sıkıntı bastı. Bölük komutanı defalarca isimleri okuyor, Bedirhan yok. Diyorlar ki; "o camidedir." Herkes biliyordu ki; Bedirhan görünmeyince muhakkak camidedir. Beni sıkıntı bastı. İyi bir dayak yiyeceğinden korkuyorum.
İnanın, orada bölüğün duvarı var, devamlı oraya bakıyorum, "bu, camiden gelirse nereden gelir" diye oraya bakıyorum. Bilmiyorum, ne oldu, bir baktım, Bedirhan yanımda..Halen de anlayamıyorum nerden geldi, inanın..
Bir defa da tatbikata çıkmıştık. Geyikli diye sahilde bir kasaba var. Tatbikat yapa yapa orada deniz sahiline kadar 20 km kadar gittik. Dediler; "denize girmek yasak." Bazıları denize girdi, Bedirhan da onlarla beraber girdi. Bölük subayı denize girenlerin hepsinin eline sopayla vurdu, Bedirhan da vardı içlerinde.. Bir de o hatırımda kalmış..
Tezkereyi aldı gitti. Daha sonra mektuplaşıyorduk. Bir gün bana telefon etti; "Urfa'da müezzinlik imtihanına katıldım. Birinci oldum" dedi. Sonra bir mektup yazdı; "Siverek Yeşil Camide müezzinim" diyordu.
Sonra bir başka mektubunda "şu kadar talebem var" diye yazmıştı. Böyle böyle mektuplaşmalarımız devam etti.
Bir keresinde-sene 1982 olabilir-bir mektup gönderdim. Cevap geldi. Baktım mektup Bedirhan'ın değil..Açtım, baktım; Abdurrahman Şenateş diye birisi yazmış. Orada yazıyor ki; "Hocam, sen hocamın arkadaşısın. Hocam bir trafik kazasında vefat etti. Ben onun talebesiyim. Onun yerine ben sizinle kardeş olayım."
Onunla da ben Karlıovadayken mektuplaşıyorduk. Buraya geldiğimde de bir kaç defa mektuplaştık. Sonra o da Hatay Dörtyola görevli olarak gitti. Sonra adresini kaybettik.
O gün bugündür içimdedir; "bir Urfaya gitsem, Bedirham kardeşimin eş, dostundan kimleri var, onları bulsam, bir kabrine gitsem" diye hep içimdedir.
1977'de tezkeremi alarak Turgutlu'ya döndüm..
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Şüphesiz Biz Seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
Fetih, 8
GÜNÜN HADİSİ
Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: "Müminlerden (özür sahibi olanlar dışında) (evlerinde) oturanlar ile Allah yolunda malları ve canları ile savaşanlar bir olamaz."
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...