PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-43

Saddam Hüseyin Salahaddin’in kentine destursuz giren Şiiler burada Saddam’ın kabrini yerle bir etmişlerdir. Bununla kalmamış kontrol noktalarında Humeyni, halefi Hamaney ve Sistani’nin posterlerini dalgalandırmaya başlamışlardır. Bunlar IŞİD gibi kara korsanlarıdır.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2021-06-23 05:52:56

Saddam Hüseyin

Salahaddin'in kentine destursuz giren Şiiler burada Saddam'ın kabrini yerle bir etmişlerdir. Bununla kalmamış kontrol noktalarında Humeyni, halefi Hamaney ve Sistani'nin posterlerini dalgalandırmaya başlamışlardır. Bunlar IŞİD gibi kara korsanlarıdır. Farkı Şii olmalarıdır. Yoksa fiil ve eylemlerinde bir fark yok. Hatta Sünnileri sindirmek için IŞİD'in vahşi eylemlerine ve yöntemlerine başvuruyor ve kendilerine örnek alıyorlar.

* Johnson'ın ifadesiyle, Saddam 11 Eylül saldırısından beridir. Kitle imha silahlarından da beri idi. Kaide ile bağlantısı da yoktu. Lakin bunları bahane göstererek Irak üzerine çullandılar. Amaçları Saddam'dan intikam almak ve Irak petrolleri üzerine çöreklenmekti. Ama direniş sayesinde emelleri kursaklarında kalmıştır.

*Saddam Hüseyin, 30 Aralık 2006 tarihinde Kurban Bayramı'nın ilk gününde asılarak idam edildi. Bu gün kesinlikle seçilmiş bir gün olup, Saddam da Şiilerin kurbanıdır. Saddam'ın mezalimiyle alakalı bir durum değildir. Burada tamamen mezhebi bir amaç güdülmüştür. Delili ve ispatı şudur ki, İran'da Müslüman Kardeşler hareketiyle bağlantılı Nasır Sübhani de Humeyni'nin İslam'da Hükümet kitabına reddiye kaleme almıştı ve bundan dolayı olsa gerek 1989 yılında kaçırılmış ve ardından da 1990 tarihinde nisan ayına denk gelen bir tarihte yine kurban bayramının ilk günü idam edilmiştir.

* Saddam Hüseyin, de Gaulle'e öykünür ve benzemeye çalışırdı.

* Kaddafi dahi delilikte ve uçarılıkta Saddam'ı misal veriyor ama öteki deliler olarak hiçbirisinin aklı Saddam'dan ileri değil. Hatta meziyette eline su dökemezler. Olsa olsa Saddam kurt, onlar tilki olabilir. Saddam'ın onlara nazaran artısı var, eksiği yok. Çılgınlıkları olsa da, mertçe ölmesini de bildi. En azından benzeri delilerden bir gömlek üstün olduğunu ispatlayarak gitti. Geri kalanlar kendilerine yansın.

Sadreddin Yüksel

Merhum Sadreddin Yüksel Hoca da Suudluların hilafiyatı kaşımalarından dolayı rahatsızdır. Sadece hilafiyatı kaşımakla kalmazlar, onun misyonerliğini de yaparlar. Vehhabi düşüncesini ve kitaplarını terviç etmeleri üzerine kendisine kadar ulaştırılan bu yayınlarla alakalı dönemin Suudi Arabistan Türkiye Eğitim Ataşesi Muhammed Abdulaziz'e bundan geri durmaları için bir ikaz ve nasihat mektubu kaleme alır. Bu çabaların Müslümanlar arasında ülfeti değil yabancılaşma ve kavgayı körükleyeceğini ihtar eder (Vuslat dergisi Aralık 2013, s: 9). O gündür bugündür kımıldadıkları veya fazla bir mesafe aldıkları da söylenemez.

Saffet Efendi(Urfalı, şeyh)

Gençliğimde İsmail Hakkı Bey ile Şeyh Safvet Efendinin kalem münakaşasında gönlüm Şeyh Safvet Bey tarafına kayardı. Gazali gibi mutasavvıfları çok severdim. Şimdi de aynı sevgi baki kalsa da, hükümleri Mustafa Sabri gibi muhakeme süzgecinden geçirmeye çalışıyorum. Zaman bana temkini öğretti. Daha doğrusu gençlik yıllarımda tasavvuf tarafını tuttuğumdan ve bu sahayı savunduğumdan ona meylederdim. Elbette şimdi hizipkar gibi asabiyetle davranmıyorum. Mizacen İsmail Hakkı Bey'le çok kabil-i telif olmasam bile, yine de onun eserini okuyunca, bu defa gençliğimin hilafına İsmail Hakkı Bey'e meylediyorum. Delillerini daha kuvvetli buluyorum. Daha fazla histen arınmış görüyorum. Bu, tasavvufun hezimeti anlamına gelmiyor. Burada yanlış olan Şeyh Safvet Efendinin tutumu ve üslubu. Kitabının başlığını bile Tasavvufun Zaferleri koymuş.

* Gazali üzerinden tasavvufun zaferlerini ilan eden Şeyh Safvet Efendi, yine Gazali'nin deyimiyle bu aldanmışlardan birisi olmalı. Sufi hikemiyatının şahaserlerinden El Hikem el Ataiyye kitabını ararken elime bu eserin Şeyh Safvet Bey tarafından Türkçeye çevrilmiş nüshası geçti. Sonra hatırıma bu kitabı en az birkaç cilt olarak merhum Muhammed Said Ramazan el Buti'nin şerh ettiği geldi. Hemen ikisi arasında köprü kurdum. Hilafetin kaldırılması sırasında Şeyh Safvet Efendi meş'um bir rol üstlenmiş ve arkadaşlarıyla birlikte hilafetin kaldırılması için kanun teklifi vermiştir. Burada da merhum Buti ile karşılaştırdım ve onun da zamanının Buti'si olduğu kanaatine vardım.

Said Havva

Vaktiyle Said Havva'yı iyi anlayamadık ve değerlendiremedik. Tam olarak kıymetini bilemedik. Nedeni, İran devriminin onu gölgelemesi ve yandaşlarının itibarsızlaştırmasıdır. Bu karalama kampanyası Türkiye'de tutmuştur. Ali Bulaç gibiler maalesef İran'ı merkeze yerleştirerek Said Havva'yı karalamış ve Saddam yandaşı olarak göstermişlerdir. Adnan Sadeddin ve Said Havva bir dönem gerçekten de başka sığınak bulamadıklarından Irak'a sığınmak zorunda kalmışlardır. Bunun nedeni, Hafız Esat'ın Hama'da İhvan'ın köklerini kazıması ve İran'ın da buna o dönemde propaganda anlamında arka çıkmasıdır.

* Said Havva gibi rehberler Esat iktidarı tarafından karalansaydı kimse buna iltifat etmezdi. Lakin karalama o dönemde yükselen değer olan devrim ve İran adına yapılınca Said Havva'nın yıldızı söndü ve böylece gerçek bir fikri ve siyasi rehberi değersizleştirmiş ve kaybetmiş olduk. Pusulamızı böyle şaşırdık ve kaybettik. O dönemde Saddamcı diyerek Said Havva'yı karalayanlar ve yaftalayanlar 30 yıl sonra Beşşarcı oldular. Zaten öncesinde de baba Esatçı idiler. Her türlü zulmünü aklıyorlar ve alkışlıyorlar ve meşrulaştırıyorlar.

*Said Havva, Hafız Esat rejimi gibi rejimler karşısında güç kullanmanın analizini yapar ve en azından bunun meşru olduğu görüşündedir (El İslamiyyun ve'd demokratiyye fi Suriye, Dr. Abdullah Sami İbrahim Ed Dilal, Mektebetü Medbuli, s: 242 ve devamı). Buti ile en temel ayrışma noktası burasıdır.

* Buti münekkidi Ahmet Hayri Umeri, Buti'nin yanlış zeminini tasavvufa bağlar! Dr. Abdullah Sami İbrahim Dilal'e göre Havva'da da demokrasi havariliği gibi kusurlarının temelinde tefrit anlayışı yani tasavvufi eğilimi yatmaktadır. 'Said Havva'nın demokrasi yanlısı tutumunun altında tefrit çizgisi ve tasavvufa eğilimi yatmaktadır.' Silahlı yöntem konusunda ayrışsalar bile muhaliflerinin nazarında Buti ve Havva tasavvuf zemininde birleşmektedir.

*Mısır'da İhvan'la sürtüşen ve ötesinde savaşan Nasır Suriye'de İhvan da dâhil dini hareketlere el altından kol kanat gerer ve himaye eder. Özellikle tasavvufi hareketleri teyit eder. Bu anlamda Said Havva ve İhvan mensupları da bu dönemde tasavvufa meylederler ve o açık kapı üzerinden dini hizmetlerine devam ederler.

* Said Havva da, Nasır dönemindeki tasavvufi atmosferden büyük çapta yararlandıklarını ifade etmiştir.

* Suriyeli önemli İslam alimlerinden ve mütefekkirlerinden Said Havva'nın fikri değerini tam olarak bilemedik. 20'inci yüzyılın önemli alimlerinden birisi ve tek başına yenileyici olmasa bile yenileyici bir çığırın ve zümrenin önemli simalarından birisiydi.  Onun kadar geçmişi geleceğe bağlayan ilmi olarak köprü birini görmedim. Müdekkik ve muhakkik bir alimdi. Sadece geçmiş metinlerle ilgilenmiyor onları fikir kalıbında günümüze taşıyor ve yansıtıyordu. Zahid el Kevseri veya Abdulfettah Ebu Gudde metinlerle ilgilenen klasik bir alim görüntüsü dışına çıkamazken, Said Havva sufilerin ifadesiyle anın vacibiyle ilgilenmiş ve güncel ve çağdaş meselelerle İslami ilimleri birbiriyle yoğurmuştur. İslami kaynaklara da Seyyid Kutup veya Muhammed Kutup'dan daha yakındır. Fikirle klasik ilimleri mezcetmiştir. Kur'an ve Sünnet ilimlerine haizdir. Akif'in arzu ettiği gibi Kur'an ve Sünnetin gölgesini çağa düşürmüştür. Bütün kitaplarında böyledir. Düşünce ve istikamet tayininde deniz feneri gibi önemli bir isim iken, İslam dünyası Said Havva'yı ihmal etmiştir. İran devrimiyle erken dönemde fikren çatışma durumunda kalması onu gölgeleyen hususlardan birisi olmuştur. Lakin eserlerine baktığınızda herkesten daha fazla günümüzü aydınlattığını görüyorsunuz.

* Bahis Said Havva'dan açılmışken onunla bitirelim. Peygamber/er Resul kitabında hadise dayanarak İslam'ın beş devresini hatırlatıyor. Bunlardan ilki nübüvvet dönemi. İkincisi 30 yıllık ilk hilafet dönemi. Üçüncüsü Emevilerle başlayıp Osmanlılarla biten ümera dönemi. Cundullah da dördüncü dönemi de Osmanlı'nın yıkılması ve ulus devletlerin kurulmasına bağlıyor. Bu dönem decacile ve cebabire dönemidir. Arap Baharı ile birlikte bu dönem ve sistem de geride kalıyor. Şimdi beşinci dönemin; yeni hilafet döneminin kapılarındayız. Said Havva İslam'ın dördüncü döneminde, cebabire döneminde yaşadı. Beşince dönemin irhasatını göremedi. Yaşasaydı bunun ilk teşhisini koyanlar arasında olurdu. Abdulmecid Zindani gibi.

* Genellikle İhvan'ın Suriye kolu tasavvufa ve Eş'ari ekolüne yatkındır. Muhammed Hamid, Abdulfettah Ebu Gudde, Said Havva geleneği bunda etkili olmuştur.

* Said Havva'nın hacmi küçük ama kıymeti büyük kitaplarından birisi 'El Humeyni Şuzuzun fi'l akaid ve şuzuzun fil'l mevakif' adlı kitabıdır. Başlığını, ' Humeyni'nin akide ve tutumlarındaki aykırılıklar' olarak çevirebileceğimiz bu kitap, Humeyni ve felsefesini çok güzel analiz etmektedir. Yıllar içinde ikinci kez okudum. Her okudukça kitabın kıymetini daha iyi kavradım.

* O dönemde Ali Bulaç gibi bazı yazarlar Said Havva ve kitaplarını Saddam'a destek verdiği gerekçesiyle itibarsızlaştırmaya çalışmaktadırlar. Sözkonusu yazarlar bugün ise batıl gerekçelerle Baasçı Beşar'ın gerisinde duran İran'ı tebrike devam ediyorlar! Demek ki onlar sadece Baas'ın bir türüne karşılar!

*Yeni döneme uygun olarak tasavvuf alanında tecdit gerekmektedir. Bu alana Tuğrul İnançer gibi bazıları tecdit yerine içtihad alanı dese de, yeni dönemde bu alanda tecdide ihtiyaç hasıl olmuştur. Bu alanda üç zat tecditde bulunmuştur. Bunlardan birisi Halidiyye kolunun bendelerinden ve bağlılarından olan Hamalı Şeyh Muhammed Hamid'dir. Yeni dönemde altyapı kalmadığından dolayı teberrük şeyhlerinin kaldığı ve insanın bu eksikliği selatu selam evradıyla kapatabileceğini söylemiştir. Ondan ve benzerlerinden ilhamla ve İhvan'ın yöntemiyle de cem ederek Said Havva bir tecdit denemesinde bulunmuş ve yeni bir dille ve üslupla Terbiyetüna'r-ruhiyye kitabını kaleme almıştır

Said Paşa(Küçük, Abdülhamit devri paşalarından)

Küçük Said Paşa da Sultan Abdulhamit Han'ın bendelerinden biri olmakla birlikte, güç merkezlerini dikkate alarak son anda Sultan Hamid'i yüzüstü ve yalnız bırakmıştır. İttihatçılara satmıştır.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik.

Zümer, 27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."

"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI