KALP FÄ°KÄ°R VE KALP DÄ°NDARLIK

Eskiden sahte para sürümüne veya bu alanla ilgilenmeye kalpazanlık denilirdi.  Bugün maalesef uluslararası sistemin temeli kalpazanlık. Eskiden sahte banknotlardan önce kalp paralar vardı ve kalpazanlar değeri düşürülmüş paralar üretir ve piyasaya verirlerdi.  Gerçekleriyle sahtelerini değiştirirlerdi farkı da ceplerine indirirlerdi. Bu suretle devleti zarara uğratırlardı.  Bunlara zuyuf para denilirdi.  Tekili zayif olan bu kavram müzeyyef aslı astarı olmayan, uydurma ve sahte demektir


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2021-06-23 06:52:30

 Eskiden sahte para sürümüne veya bu alanla ilgilenmeye kalpazanlık denilirdi. Bugün maalesef uluslararası sistemin temeli kalpazanlık. Eskiden sahte banknotlardan önce kalp paralar vardı ve kalpazanlar değeri düşürülmüş paralar üretir ve piyasaya verirlerdi. Gerçekleriyle sahtelerini değiştirirlerdi farkı da ceplerine indirirlerdi. Bu suretle devleti zarara uğratırlardı. Bunlara zuyuf para denilirdi. Tekili zayif olan bu kavram müzeyyef aslı astarı olmayan, uydurma ve sahte demektir. Hüsnü Mübarek istifa ederken zayif yani sahte unvanlar peşinde koşmadığını söylemişti. Gider ayak kendisini mevki ve makamlardan müstağni biri göstermeye çalışmıştır. Halbuki, 30 yıldan beri halktan onay almadan ülkenin dümenine çöreklenerek zaten unvanını sahteleştirmişti.

'Şerefu'l mekani bil'mekin/makamın şerefi, makamdarın, makamdaki kişinin şerefidir' derler. Unvan insana bir şey katmaz. Belki insanın becerileri makama ve unvana bir şeyler katabilir. Fakat şimdi hasbe'l kader bir koltuk bulan, kapan, hak ettiği için bu makama geldiğini düşünmektedir. Mübarek bunun örneklerinden birisi idi. Uyanıklığı ve el çabukluğunu marifet olarak bilen insanlardandı.

Asrımızda veya geçen asırda muhakemesi güçlü ve veya güçlü muhakeme yeteneğiyle anılan iki şahsiyet vardır. Bunlardan birisi Bediüzzaman  diğeri de Mısırlı Muhammed Gazali'dir. Bediüzzaman fikir alanında, dünyasında, Muhammed Gazali de dini alanda mağşuş yani kalpazanlıktan söz etmiştir. İkisi de bizzat 'mağşuş' ifadesini kullanır. Bediüzzaman bir ifadesinde ortalıkta çok miktarda müsilaj gibi köpük ve kalp sözlerin dolaşmasından bahsetmiştir. Araplar 'fukkaat' diye bir tabir, ifade kullanırlar. Köpük demektir. Kur'an buna temas eder ve şöyle der; 'Köpüğe gelince sönüp gider. İnsanlara yararlı olan ise yerde kalır (Ra'd Suresi 17. ) Bunlarda kalıcı olma özelliği yoktur. Yüzeye çıkar ve sonra da kaybolurlar.

 Bediüzzaman diyor ki: "Kimse ayranım ekşi demez. Bu zamanda mihenge vurmadan bir şey almayın." Zira fikirler dünyasında, ticaretinde mağşuş- müzeyyef ve sahte sözler rayiç buluyor, önü arkası alınamıyor. Bu zümrelerde muhakemenin yerini cerbeze ve adaletin yerini ise tarafgirlik almış durumda. Bu minvaldeki insanlara trol denilmektedir. Sisi rejimi darbe ortamında Temerrüt Hareketi gibi hareketleri arkasına almış ve rüzgarını şişirmişti. Suudi Arabistan rejimi de elektronik sinekler ordusu adıyla trol orduları beslemektedir. Vurun söyletmeyin havasındalar. Önce infaz sonra yargılama faslı geçerlidir. Aynen Cemal Kaşıkçı hadisesinde olduğu gibi. Bediüzzaman fikir hastalıklarını teşhis ve bunlara temas etmiştir.

 Geçmişte dindarlık hastalıklarına en fazla temas eden insanlardan birisi İmam Muhammed Hamid el Gazali olmuştur. İhya-u Ulumiddin adlı eseri dindarlık hastalıklarının teşhis ile tedavisine adanmıştır.

Bu anlamda kimi yazarlar parçalı olarak ulemanın manevi hastalıklarıyla kimileri de sufilerin manevi hastalıklarıyla ilgilenmiştir. Günümüzde fikri ve dindarlık hastalıklarıyla en fazla ilgilenen kişi ise Mısırlı Muhammed Gazali veya 'İkinci Muhammed Gazali'dir.

 Bir sözünde şunu söylemektedir: "Sahte dindarlık bazen milletler ve ümmetler açısından gürültücü dinsizlikten, ateizmden daha beter ve berbat bir durum arz eder."

 Neden? Sonuçları itibarıyla sahte dindarlık insanları dinden soğutur, 'Din bu ise biz dinden beriyiz' dedirtir. Nitekim öyle de olmaktadır. Dinin en büyük düşmanlarından birisi sahte dindarlıktır.

İnsanoğlu Gazali'nin İhya adlı eserinde yazdığı gibi şevklerle ve endişelerle bezenmiş, donanmış durumdadır. İkilemler, git-gel halleri içinde yaşıyor. Bu nedenle tezat durumlara düşebiliyor. Dindar iken hilafına hareket edebiliyor. Bu nedenle de namaz kılan, hacca giden, oruç tutan birini yalan söylerken, aldatırken ve sahtekarlık yaparken görebiliyorsunuz! Bunlar insanın içine düştüğü beşeri çelişkiler. Din ise elbette namazla birlikte istikameti emrediyor. Bununla birlikte insan nefsi kötülüklere yatkın bir haldedir. Yeteri kadar mücadele edilmezse yanlışa düşebilir. Ya da beşeriyet vasfının ikinci boyutu budur. Din ise bu boyutu tezkiye etmeye memurdur. 

Bu itibarla Hazreti Yusuf lisan-ı Kur'an ile' nefsimi aklamam ve nefis kötülüğü emredicidir' diyor. İşte bu ikilem içinde mücadele ederken insan terakki ediyor. Bununla birlikte fertten ziyade dindar toplum inhiraf işaretleri gönderiyorsa bu izleme, takip halinde olanlar nezdinde kötü bir örnek olacaktır. Azimet kırıcı ve savsaklatıcı bir özellik olacaktır.

Müslümanların amelleri zorunlu olarak İslam'ı temsil etmez. Bu nedenle de saf kaynaktan içmek gerekir. Günümüzde hem Bediüzzaman hem de Hasan el Benna doğru İslamiyetten bahsetmiştir. Doğru İslamiyet ve İslamiyetin doğrusu ifadeleri kullanmıştır. Zira İslam hakkında tasavvurlar bir de uygulamalar vardır. Her ikisi de yanlışa çıkabilir. İsmete haiz değildir. İçtihat sonucu teşekkül etmişlerdir. Tasavvurların ve amellerin bir kısmının asla intibak etmediği söylenebilir. Bu nedenle de dini anlamada ve yaşamada doğru olanı aramak ve bulmak gerekir. 

Bu noktada masuniyet yani doğru İslamiyeti bulmak ve izinden gitmek ulemanın da yardımıyla Kur'an ve Sünnet odaklıdır. Bir bilene de danışmak gerekir. Bu bilenleri de kitap ve sünnetin yerine koymadan. İşi ruhbaniyet kalıbına dökmeden. Aksi taktirde doğrunun yerini kolaylıkla nefsi hazlar, heva ve heves alabilir.

 Bediüzzaman'ın dediği gibi bugün fikir dünyasında kalpazanlar cirit atıyor. Hiçbiri ayranım ekşi demiyor. Aksine kendilerini ve anlayışlarını tezkiye ediyorlar. Nefsini tezkiye etmeyen insan fikri istikamet üzeri olamaz. Muhammed Gazali de sürekli olarak mağşuş dindarlıktan yani sahte dindarlıktan bahsediyordu. Günümüzde Bediüzzaman'ın ifadesiyle hem mağşuş efkar hem de mağşuş dindarlık almış başını gitmiş ve rayiç hale gelmiştir. Bunun en önemli göstergelerinden birisi tarafgirliktir. Bir de dindar kabul edilen insan veya kitlelerin meyveleridir. Ağaç meyvesinden belli olur. Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İman edip salih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.

Hac, 50

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Haramla beslenmiş vücut cennete giremez."

Taberânî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI