PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-44
Muhammed Said Ramazan el Buti’nin menfur bir saldırı sonucunda öldürülmesi üzerine fikri ve siyasi tutumları daha yoğun bir biçimde tartışmaya açıldı. Buti’nin karşı kutbunda ise Yusuf Karadavi yer almaktadır.
Said Ramazan el Buti
Muhammed Said Ramazan el Buti'nin menfur bir saldırı sonucunda öldürülmesi üzerine fikri ve siyasi tutumları daha yoğun bir biçimde tartışmaya açıldı. Buti'nin karşı kutbunda ise Yusuf Karadavi yer almaktadır.
* Keza İslam âleminin muhtelif yerlerinde Buti ile Karadavi'nin tezleri karşılaştırılmaktadır. Bu tartışmalarda ulemanın geneli Buti'nin Suriye rejimiyle ilgili müspet değerlendirmelerine katılmamaktadır. Yine tamamına yakını ya da hepsi üslubunu ne kadar kışkırtıcı bulursa bulsun devrimciler tarafından öldürülmesine onaylamamıştır. Yine muhaliflerin geneli Buti'nin öldürülmesiyle alakalı olarak muhaliflerin sahasını aklamaktadır. Zaten muhaliflerden de cinayeti sahiplenen çıkmamıştır. Genel kanaat ölümünden rejimin sorumlu olduğu yönündedir. Bu hususta Karadavi uluslararası çapta bir araştırma ve soruşturma yapılmasını istemiştir. Kimyasal silahlar konusunda araştırma yapılmasına yanaşmayan rejimin bu hususta da tarafsız kurumların araştırma yapmasına karşı çıkacak ya da bu yöndeki çağrılara kulak asmayacaktır. Bu rejimin bilinen bir huyudur.
* Bunun dışında Buti'nin rabbani bir âlim olup olmadığı yönünde ciddi bir tartışma yaşanmaktadır. Muhammed Hayr Ferec gibi kimi âlimler Buti'nin rabbani âlim ve onu karalayanların da haksız olduğunu savunmaktadır. Buna mukabil Adnan Emame gibi diğerleri Buti'nin tavırlarıyla rabbani vasıflı bir âlim olmaktan çıktığı kanaatini taşımaktadır. Buti'nin yaşantısı dikkate alındığında mütevazı olduğu görülmektedir. İlmi yönden de Buti, Şam'ın önemli âlimleri arasındadır. Bunda da hilaf bulunmamaktadır. İlmi ve mütevazı şahsiyeti göz doldurmakla birlikte rejime yakınlığı onu rabbani âlim olmaktan çıkarır ve ulema su/ kötü âlim derekesine düşürür mü?
* Halis Çelebi bir yazısında Buti'nin Hafız Esat'la dört saat konuşmasından sonra kimyasının bozduğunu ve rejimin çekim alanına girdiğini ifade etmektedir. İlmi ve ilmi şahsiyeti dikkate alındığında Buti hakkında olumsuz kanaat serdetmek zordur. Bununla birlikte siyasi tavırları da şahsiyetinin bir parçasıdır ve bu yönü şaibeli ve tartışmaya açık kalacaktır.
* Buti'nin özellikle Esat ailesinin fertlerinin ehl-i necat olduklarını ve kurtulduklarına ve yüce makamlara haiz olduklarına dair sözleri netice itibarıyla maksadı aşan sözlerdir.
* Günümüzde Muhammed Said Ramazan el Buti gibi bazı âlimlerinin Suriye rejimini savunmaları üzerinden insanların kafaları karışmıştır. Buna mukabil, Karadavi de baştan beri Buti'nin tezlerinin karşısında yer almıştır.
* Buti nasları ve dini metinleri tabir caizse baskı altına alarak ve eğerek-bükerek (tatvi en nas) Esat ailesini ve hanedanlığını sonuna kadar savunmuştur. Baba Esat ve bir kaza sonucu ölen oğlu Basıl'ın cennette olduklarını ileri sürmüştür. Keza Haza Validi/Babam Molla Ramazan adlı eserinde ailecek aynı şekilde olduklarına dair ifadeler kullanmıştır. Bu tarz beyanatıyla Avrupalı hanedanların İslam soyundan geldiklerini ileri süren Nazım Kıbrisi seviyesine düşmüştür.
* Buna rağmen kimi ulema Buti için mazeret kapısı aramıştır. Bunlardan birisi Muhammed Hayr Ferec'tir ve 'Şeyh Buti Beyne Sarir el Aklam ve Mizani'l İslam/ Şeyh Buti Kalem Şıkırtıları ile İslam Tartısı Arasında' başlıklı bir makale yazmıştır. Bu makalesinde âlimin ölümünün âlemin ölümü ve âlemde büyük bir gediğin açılması (sülme) olduğunu ileri sürmüş ve Buti'nin rabbani bir âlim olduğunu ve sözlerinin de içtihat ürünü olduğunu ve dolayısıyla bundan dolayı kınanmaya müstahak olmadığını savunmaktadır. Şeyh Adnan Emame ise aynı dergide ( El Aman dergisi, Beyrut) bir cevap yazmış ve Buti'nin ilim ve zühdünün kendisini ilgilendirdiğini lakin zalime destek vererek ümmetin hukukunu çiğnediğini bu nedenle kendisine 'rabbani âlim' yakıştırmasının doğru olmadığı kanaatindedir. Keza zulme ortak olmanın ne zamandan beri içtihat alanına girdiğini sormakta ve bu şekilde ulema-ı sû'nun aklandığını ifade etmektedir. Adnan Emame'ye göre, bu üslupla Muhammed Hayr Ferec gibiler mazeret mesleğine malzeme taşımaktadır. Buti, Arap dünyasında kendisini 'laikliğin son kalesi olarak' gören bir rejime sahip çıkmaktadır. Rabbani âlim ise hakka boyun eğen ve Allah'tan başka hiç kimseden korkmayan kişidir. Ecel taaddüt etmez ve belki de Buti'nin yaptığı gibi ölüm sakındığı veya gözettiği taraftan gelebilir.
* Suriye uleması oy birliğiyle Buti'ye karşı çıkmışlar ve onu tutumunda yalnız bırakmışlardır. Buti'nin vefatından sonra geçmişte onunla ilmi konularda karşı karşıya gelen Muhammed Habaş, Buti'nin kendi hocası olduğunu ve öldürenleri konuşmalarıyla kışkırttığını söylemiştir.
* Bununla birlikte, Buti'nin rejim tarafından öldürüldüğü kanaatindedir. Bazı reformist yaklaşımların sahibi olan Muhammed Habaş, Buti'nin Suriye'deki yangına benzinle gittiği kanaatindedir. El Arabiye kanalına yaptığı değerlendirmede, yüzde yüz olarak Buti'nin kanından rejimi sorumlu tutmuştur. Buti'nin hilafına olaylar baş gösterdiğinde Muhammed Habaş, Ürdün'e intikal ederek, rejimle arasına mesafe koymuştur. Ebu'n Nur çizgisinden gelen Muhammed Habaş rejimin karanlık yüzünü bilmektedir. Zira öncesinde İslami anlamda ekranlarda rejimi savunan yüzlerden birisidir. Bununla birlikte, geç olmadan son virajda rejimle yollarını ayırmış ve Buti'nin hilafına süreçte rejimle bütünleşmekten ve aynı karede görünmekten kaçınmıştır. Muhammed Habaş, Buti'nin tutumunu şöyle izah etmektedir : " Buti meseleyi fitne bağlamında ele aldı. Suriye olaylarının fitne olduğunu düşündü ve yatışacağını umdu. Rejimin bu buhranı aşacağını zannetti. Fitnenin olduğu yerde sağlıklı tutum ondan kaçınmak, fitne ateşine odun taşımamakla olur. Buti ise tersini yapmıştır. Fitneye odun taşıdı ve hakikatte intihar etti."
* Erol Çalı gibi kimi Buti muhibbanları ise Buti'nin saf değiştirmediğini, halkını zor zamanda yalnız bırakmadığını ve samimi zeminde davrandığını ve Muhammed Habaş gibi geçmişte rejimin yanında yer alan bazı isimlerin ise saf değiştirdiğini söylemiştir.
* Suriye rejiminin ilk günden itibaren tavrı 'ya yönetirim ya öldürürüm' noktasındaydı ve Buti bu çarka çanak tutmuştur. Suriye'nin yaşayan en büyük âlimlerinden Kerim (Küreyyim) Racih de Buti'nin öldürüldüğünü duyduğunda şok olduğunu söylemiş ve şöyle devam etmiştir : "Fikirlerine ve tutumuna yüzde yüz karşı idik. Bununla birlikte öldürülmesini katiyetle tasvip etmem ve karşı çıktım. İlim ile akıl mertebeleri farklıdır. Buti'de ilim vardı ama kiyaset yani akıl ve hikmet seviyesi yetersizdi. Bazı âlimler destek vermeseydi, Beşşar Esat bu kadar ileriye gidemezdi. Bu desteği verenler ölenlerin kanlarına da ortak oldular. Buti dehadan uzaktı. Alim siyasetten uzak durmalı, siyasi meselelere girecekse de, dengeli ve mesafeli olmalıdır. Taraftar olmamalıdır. Buti ise siyasette rejimin tarafına geçmişti. Buti halka karşı rejimden yana olmuştur. Devrimcilerin Buti'nin ölümüyle alakalı olduklarını zannetmem. Devrimciler ne olursa olsunlar çıktıkları yola uygun hareket etmeli ve İslami ölçülerden sapmamalılar. İslami sınırlara riayet etmeleri gerekir. Esat gitmeden asgari anlamda bile ülkede düzelme olamaz. O varken ıslahın sözü bile edilemez. …"
* Elbette Buti'ye her eğilimden veya meşrepten âlim karşı çıkmıştır. Lakin bunların en önemlilerinden birisi gelenekçi olarak nitelendiren ulemayı temsil eden müfessir Ali Sabuni'nin eleştirileridir. Ali Sabuni ve İmadüddin Reşid gibiler rejimin Şia ile yakın ilişkisi nedeniyle bu alanda yaptıkları eleştirilerden dolayı kovuşturmaya maruz kalmışlardır. Ali Sabuni'nin hatırlattığı gibi Buti, Esat rejimine karşı çıkanları "husale/ ayak takımına' benzetmiş ve onların alınlarının secdeye değmediğini de savunmuştur. Camiye namaz için değil, gösteri için geldiklerini ileri sürmüştür. Bu gibi âlimler Buti'nin alnında kan izi olduğunu ifade ediyorlar. Âlimlerin çoğu aslında Buti'nin canlı olarak rejime bir faydasının kalmadığı görüşündeler. Zira Hasun gibi seferberlik çağrısında bulunsa ve Beşşar Esat'ı sancağı altında cihada çağırsa da, tesiri azalmış ve Suriye toplumu Buti'den, Buti de vakıadan kopmuştur. Bu nedenle muhaliflere bir zararı yoktu. Bundan dolayı, öldürülmesinin muhalif kanada hiçbir faydası olmamıştır. Ya rejim son kez ölümünden yararlanmak ya da birileri intikam almak istedi. Bununla birlikte kimileri Karadavi'ye isnat etmeye çalışsa da kimse Buti'yi hedef göstermemiştir.
*Rejimle farklı kaygılardan yola çıksa da Buti de rejimin hedef aldığı kesimleri hedef almış ve Müslüman Kardeşler, Selefiler ( Nasirüddin Elbani) ve Hizbu't Tahrir ile polemiklere girmiştir. Geçmiş dönemde Elbani ile girdiği polemiklerden dolayı pişman olduğu da anlaşılmaktadır. Bu noktada 'Ella Mezhebiyye/Mezhepsizlik' kitabını kaleme almıştır. Bununla birlikte, Elbani ile tartışmalarını soran bir dinleyicisini azarlamış ve eski meselelere geri dönmek istemediğini söylemiştir (Avrube: Mine't takniyyeti ila'r ruhaniye, Daru'l Fikre el Muasır, s: 46). Bu zımni olarak geçmişe yaptığı bazı tartışmalardan pişman olduğunu gösterir. Gerçekten de o tartışmalar çiğlik döneminin ürünüdür. Selefi çizgiyi temsil eden Nasirüddin Elbani'nin ilmi yanlışları olduğu gibi, Buti'nin de vardır. Onun ötesinde siyasi meslek olarak ikisinin de benzerlikleri vardır. Kurulu düzenleri ulu'l emr olarak görmüşlerdi. Bununla birlikte Elbani'nin çizgisini sürdüren Ali Halebî bu noktadaki eski siperinden ve çeperinden çıkarak Suriyeli muhaliflere destek vermiştir.
* Suriyeli âlimlerden Sariye Rufai de Buti'nin vakıadan kopuk yaşadığını ve cami ile evi arasında seyran ve deveran ettiğini ve rejiminde taraftar kitlesinin eridiğinin farkında olduğunu ifade etmektedir. Galiba Buti Hoca 'Stockholm sendromu' tabir edilen sendroma veya araza yakalanmıştı. Celladına âşık olmuştu! Dolayısıyla Suriye'de akan kan bir şekilde onun alnına da yansıdı. Seken kurşunlar bir şekilde geri tepti.
* Buti'ye göre, Filistin'in dışında hiçbir yerde cihat meselesi varit değildir. Esasında bu görüşlerinin alt yapısını el Cihad adlı kitabında anlatmıştır. Bu düşünceye göre: Veliyyi emrin durumu açık küfür ( küfrü bevah) halini almadıkça ona karşı çıkılmaz. Ona göre Suriye rejiminin durumu bu raddeye gelmemiş ve açık küfür durumuna düşmemiştir. Nuseyri rejiminin durumunu tevil ediyordu. Karadavi ise Arap Baharındaki bütün devrimleri destekledi ve sadece Bahreyn'deki kalkışmanın devrim niteliği taşımadığını, mezhep fitnesi olduğunu söyledi. Sanki Buti de aynı yorumu Suriye için yapmıştır. Beşşar Esat, Aydınlık gazetesine verdiği mülakatta Buti'nin mezhep fitnesine (fitnetü'l taifiyye) karşı kendisini siper ve feda ettiğini ileri sürmüştür.
* Buti'nin vefatından dört gün evvel Karadavi eski dostunu şöyle tasvir edecektir : "aylak takımı, aklını yitirmiş, yoldan çıkmış…" Her ikisi de bir zamanlar Cezayir'de yapılan ve uluslar arası çapta ses getiren İslam Düşüncesi Buluşmalarının daimi konukları arasındaydı. Cezayir buluşturmuş, Suriye ayırmıştı. Cezayir gazetesi Eş-Şuruk bu iki güzide eski konuklarının Suriye'de parçalanan tutumlarını masaya yatırdı. Şuruk gazetesine göre her iki alim de itidalin direklerini, sütunlarını temsil etmekteydi (31 Mart 2013). Bununla birlikte siyasi mesleklerine baktığımızda Buti tefrit çizgisine yakın duruyordu.
* Buti rejime silah çekilmeyeceğini söylerken, Karadavi rejimin askerlerinden halktan uzak durmalarını ve onlara silah çekmemelerini istemiştir.
*Buti ile Karadavi ilmi olarak İslam dünyasının önemli iki âlimi olup, Karadavi'nin 120 civarında eseri olmasına mukabil, Buti'nin 60'a yakın eser yazdığı bilinmektedir. Onun ötesinde Buti şahsiyetiyle de takdir toplamış ve ilmi ve şahsiyetine mukabil rejime destek vermesi en anlaşılmaz tarafı ve onun ötesinde kitleleri şaşkınlığa uğratan yönü olmuştur.
* Buti, Hamas'ın rejimin arkasından çekilmesini göremedi. Keza ABD'nin Irak'ta mezhepçi Caferi ve Maliki hükümetlerini getirdiğini göremedi.
* İbni Abidin, devrim fetvası verirken maalesef Buti karşı fetvalardan birisini vermiş ve bu fetvası Karakuşi özellikler taşımıştır. Esat'ların meşruiyetini sorgulayacağı yerde devrimcilerin meşruiyetini sorgulamaktadır! Hem de hoyratça ve en kaba şekliyle. Hatta inanılacak gibi değil. Suriye'de binlerce on binlerce kişi hapse atılmakta ve sorgulamadan ve işkenceden geçirilmektedir. Buti'ye fetva soran bir genç gözaltına alınanlara (hâşâ ki): Allah'ın Beşşar Esat değil mi? (http://www.dd-sunnah.net/records/view/id/3962/) şeklinde tarizde bulunulduğunu aktarıyor ve bu sözü söyleyenlerin şer'i hükmünü ve durumunu soruyor.
Lakin en acısı Buti'nin bu soruya karşı verdiği lakayt cevaptır. Bırakın bir âlimi, normal bir vatandaşın bile bu cevabı vermekten sakınması gerekir. Buti'nin karşı devrim fetvası şudur: "Sen bana sonuç üzerinden hüküm soruyorsun. Neden sebebe temas etmiyorsun? Sence bu tutukluların kovuşturmaya ve küfür kelimesini dinlemeye maruz kalmasının nedeni nedir? Nedeni, çıktığı gösteriler ve attığı çekil sloganları ve sövgü sözleri değil midir? Öyleyse bana neden sebebini ve hükmünü sormuyorsun da, sonucunu ve hükmünü soruyorsun? Bu gibi fitne pozisyonlarında Peygamberimizin ümmetine irşadı şu olmuştur: Aleyke bihassati nefsike. Fitne günlerinde kendi işine bak. Afakta kendini dağıtma!"
* Buti neden kendine bakmıyor da rejime bakıyor! Doğrusu Buti ne dediğini ve ne söylediğini bilmiyor. İlmini bağlamının dışında kullanıyor. Bilgisi ve ilmi, zihni gelişimine katkı sağlamamış.
*Buti'nin kusuru ve illeti, ilmi olmayıp akılla ve tarzıyla alakalıdır. Tuttuğunun her şeyini meşrulaştırıyor ve aklıyor tutmadığının da her faziletini reddediyordu. Mesela yakınları Müslüman Kardeşlere İranlı Zengene gibi mücrim kardeşler derken, Şiileri ve Nuseyrileri sonuna kadar kollamıştır. Onlar lehine 'lazimu'l mezhep leyse bimezhep ( bir mezheple ilgili hüküm ve kanaat bütün fertlerine teşmil edilemez) kuralını sonuna kadar işletmiştir. Lakin bu inceliği akidesi teoride ve pratikte sahih olan veya kendisi gibi olanlardan esirgemiştir. Böylece farkına varmadan dünyanın en kalleş, düzenbaz ve diktatör rejimine siper olmuştur. Sözgelimi bir Nuseyri talebesi kendisini evine davet ediyor ve orada Seyyid Kutup'un Fizilal'ini görüyor ve bundan dolayı o Nuseyri asıllı talebesini övüyor. Fizilal İslami yaşamaya başlamış olan eski talebesinin evinde fazilet timsali gibi duruyor. Lakin Sünni asıllı birisinin evinde görseydi, bunu aşırılık karinesi olarak algılayacaktı. Gerçekten de Buti siyasette ölçüyü ve pusulayı tamamen kaçırmış ve şaşırmıştı. Sözgelimi Nasrallah için vaazlarında el kol hareketiyle ' onun bir tırnağı bile etmem' diyordu. Sonra halkını öldüren Beşşar rejimini Sahabe ordusuna benzetmiştir. Bu ölçü kırıklığından başka nedir ki? Bu yüzden Hizbullah ölümünde de kendisini yalnız bırakmadı ve temsilcileri taziyeleri kabul etti.
* Buti siyasal İslami akımlara karşı ilk saldırılarını ve hücumlarını 1967'de başlatıyor. O dönemde ilk yazdığı makalelerden birisinde Hizbu't Tahrir'i hedef alıyor. Umeri'nin tespitlerinden birisi de Buti'nin siyasal İslam'a karşı muhalefetinde rejimden daha samimi oluşudur. Rejim belki de pragmatik sebeblerden dolayı siyasal İslam'a karşı iken, Buti bunu bizzat sahih İslami çizgiye bağdaşmadığı gerekçesiyle yapar. Çıkış noktası -doğru ya da yanlış- tamamen dini zemine bağlıdır.
* Umeri'ye göre, modern ve siyasi İslami hareketler, Mezhepçi-Sufi –Eş'ari geleneğe karşı idiler. İhvan özellikle Suriye bağlamında bu gelenekle çatışmasa bile siyasi anlayışı Buti'nin duruşuyla uyumlu değildi ve aksine çatışıyordu. Umeri'ye göre, Buti, Suriyeli İhvan mensupları (veya muhibbanları) Ali Tantavi ve Mustafa Sıbai gibi akıcı bir kaleme de sahip bulunmuyordu. Umeri'ye göre, Buti sebebli veya sebebsiz veya yerli yersiz herkese çatıyor ve sataşıyordu. Ayetullah Humeyni'nin klasik ulemayı hayız nifas uleması diyerek küçümsemesi gibi, Umeri de Buti'yi aynı lakapla anıyor. Hatta bunun dışına çıkanları hor gördüğünü ve kalem darbeleriyle onları hırpalamaya çalıştığını ileri sürüyor. Bu bağlamda dört mezhebin bağlayıcılığını ve onun dışına çıkmanın ise zararlarını anlattığı Ella Mezhebiyye kitabını nazara veriyor ve bu kitabında Nasirüddin Elbani ile münakaşalarını hatırlatıyor. Umeri, Buti'nin Abduh ve Afgani çizgisini masonluktan öte doğrudan küfürle suçladığını ve Muhammed Abduh'a küfür isnat ettiğini ve Cemaleddin Afgani'yi de bu küfür meselesini sukutla geçiştirdiğini aktarıyor.
Umeri'nin Buti'den aktardığına göre, Afgani içki de kullanıyormuş. Umeri'ye göre, Buti'nin bütün takıntısı Afgani'nin 'şarkın uyarıcısı' olarak anılmasında yatıyor. Ona göre, Buti şarkın uyanmasını istemiyor. Uyarıcılara da saldırıyor. Elbette bu noktada Umeri'ye değil de Buti'ye katılıyorum. Lakin Umeri'nin haklı olduğu bir nokta var. O da Buti, İbni Arabi gibi ekoldaşlarını kayırırken, hasımlarına karşı aynı nezaketi veya genişliği gösteremiyor. Aynı ekolden geldikleriyle alakalı iddiaları tevil ederken, hasımlarıyla ilgili iddiaları ise olduğu gibi kabul etmektedir. Yani Buti meşrebine uyanlara karşı geniş yürekli olurken, fikirdaş olmadıklarına karşı ise oldukça tahammülsüz görünüyor.
* Burada Buti'nin geleneği dinamizm ve esneklik yüklü değil. Bundan dolayı statik bir veçhe arz ediyor. Bu anlamda Buti'nin çizgisi, Bediüzzaman'ın toplayıcı çizgisinden ziyade Şeyhülislam Mustafa Sabri ve Zahid el Kevseri'nin teknik veya hatları ayıran çizgisine yaklaşıyor
* Lakin Buti ile Bediüzzaman arasında hizmet metodunda farklılıklar var. Esasında, Buti'nin yönteminden değil mizacından bahsetmek gerekir. Bediüzzaman halka ve hakka sığındı ve rejimle mücadele etti. Buti ise komplo teorileri üzerinden rejime sığındı ve halkıyla mücadele etti. Sonra Bediüzzaman Vehhabiliği dâhili bir mesele sayar ve fazla kurcalanmasını sağlıklı bulmaz. O ise bu meseleleri serişte etmeyi yeğledi.
*Umeri'nin aktardığı ilginç kesitlerden birisi ise Hama olaylarından bir yıl sonra yaptığı bir konuşmada Hafız Esat'ı mazbut, içki ve sigaradan uzak duran bir kişi olarak anması ve bu anlamda ona olumlu sıfatlar yüklemesidir. Bu bize Hasan Basri ile Iraklı hacıların Hicaz'daki bir muhaveresini hatırlatıyor.
* Tarihte ve günümüzde siyasi anlamda bir hayli tutarsız şahsiyetler ve ilim adamları vardır. Bunlardan birisi de merhum Muhammed Said Ramazan el Buti olmalıdır. Ehl-i Sünnet konusunda 'taassup' derecesinde hassastı. Bundan dolayı geçmişte çeşitli çevrelerle cedel ve tartışmalara girdi. Lakin son tufanda cedele girdikleri kendisinden daha sağlam durdular ve tutarlı davrandılar. Devrimin hakkını verdiler. Bir çırpıda isimlerini verebiliriz. Muhammed Habaş ve Tayyip Tızzini onlardan ikisidir.
*Yine 'taassup' derecesinde Nuseyri rejimine tutkundu. En önemli hususlarından birisi statik birisi olmasıydı. Halbuki olaylar veya olgular üzerinden tecelli eden hakikat dinamiktir. Durduğu yerde durmaz. Eskiler 'dur haysu dare'l hak/Hakkın döndüğü yere dön' demişlerdir. Hak enstrümanlarıyla birlikte deveran halindedir. Adnan Selim Ebu Helil 'Buti'ye dua etmeli miyiz(http://www.al-sharq.com/ArticleDetails.aspx?AID= 252965&CatID=82&type=articles&Title)? ' başlıklı yazısında bu meseleye temas ediyor ve Buti'nin en büyük sorununun bilgilerini tazelememesi ve kanaatlerini yenileyememesi olduğunu ifade ediyor.
*Bunu aşağılamak için söylemiyorum ama Buti olaylara 'at gözlüğüyle' bakıyordu. Rejim de bu özelliğinden çok yararlandı. Camiden eve ve evden camiye gidiyordu. Rejimin söylemlerinin yankısı gibiydi. Kulağına komplo teorileri üfürüyorlar o da bunları minberlerden tekrar ediyordu. Keşke babası Molla Ramazan gibi kendi kuşe-i uzletinde kalabilse ve ilmine olan saygıyı şahsiyetine olan saygıyla eşit tutabilseydi. İlmiyle şahsiyeti arasında mesafeli ve açık bir alan oluşmuştur. Keşke Ratip Nablusi gibi daha ihtiyatlı ve ihatalı düşünebilseydi. Ratip Hablusi gibiler manevra yapabildiler zira onlar Buti'nin babası gibi rejime ve siyasilere mesafeli idiler. Buti ise manevra alanını ve geri dönüş ufkunu kapatmıştı.
* Bir zamanlar Buti Türkiye'de Ehl-i Sünnetin Kalesi olarak algılanıyordu. Fakat temsil ettiği kesimle arasında önce pratikte sonra da teoride açı ve eksen kayması meydana gelmiştir. Bunun neticesinde Buti'nin etrafı dinamizmini kaybetmiş ve geçmişte yaşayan statik ve arkaik tabiatlı adamlarla dolmuştu. Buti Hama ile, devrimin 2011 versiyonu arasındaki farkı kavrayamadı.
* İran-Suriye ekseni ise ümmetin referans birliğini kemiren ve zedeleyen veya tehdit eden bir eksendir. Buti de bilerek veya bilmeyerek bu zıt ve dikotomik eksene yakıt olmuş veya destek vermiştir. Veya mezhebi Şiiliğin köprüsü olan siyasi Şiiliğe destek vermiştir. Kimse bunun tersini iddia edemez.
*Buti ise teorikte Ehl-i sünnet çizgisinin müdafii olmakla birlikte, siyasi teşeyyü üzerinden onlara yakınlaşmış ve Suriye rejiminin Tahran'daki inanç eksenli kuzenleriyle ilişkilerini görmezlikten gelmiştir. Bununla birlikte, Buti, Fethülislam Medresesi gibi, mezheplerin yakınlaşması projesine karşıdır. Mezhepler arası yakınlaşma projesinin faydasız olduğunu ve Şiilerin takiyyeden vazgeçmedikçe sağlıklı ilişki ve köprü kurulamayacağını söyler. Onun ötesinde Şiilerin ( İran) İslam âleminde parayla Şiileştirme faaliyetlerine sürdürdüklerine değinir.(Avruba: Minettakniyyeti ile'n ruhaniye, Darul'l Fikr el Muasır, S. 48, 1999). Daha sonra teorideki bu tavrını pratikte sürdüremeyecektir. Fethi Yeken'in durumuna düşecektir. Özellikle de oğul Beşşar döneminde.
*Buti ve Carullah'ın benzer taraflarından birisi Buti'nin Şam ve Carullah'ın Anadolu vurgusudur. Bu vurgu doğru olmakla birlikte, bu vurgunun üzerinden aykırı rejimlerin aklanması kabul edilemez. Elbette doğru değildir.
* Buti'nin tekmili birden baba ve oğul Esat'larla yakın ilişkilerine mukabil Musa Carullah Stalin ve Lenin ile görüşmüş ve onlarla müdavele-i efkarda bulunmuştur.
* Musa Carullah'ın ceditçiliği ile Buti'nin kadimciliğinin buluştuğu mizansız veya düzensiz veya statik noktalar var. Bigiyef'in boşlukta yüzen ceditciliği ile Buti'nin sabit ve değişmez kadimciliği ilginç bir noktada kesişmiştir. Bigiyef yenilik adına en azından ilk yıllarda Sovyetler Birliğine sahip çıkarken, Ankara mezhebinden kaçarak Şam'a yerleşen Buti ailesi ise Muhammed Said Ramazan el Buti'nin şahsında son demlerinde Ankara mezhebiyle kardeş olan Şam rejimiyle bütünleşecektir. Çıkılan idealler ile varılan gerçekler arasında böyle tezatlar veya farklar ortaya çıkmaktadır.
*Ceditçiliğin bir nişanesi olarak Musa Carullah içtihat kapısının açık olduğuna inanıyordu. Buti ise kadimci ekol gibi bu konuda ihtiyatlı idi.
* Buti ise gözünü ilmi kariyerin ve Emevi Camii hatipliğinden başka bir şeye dikmemiş ve iltifat etmemiştir. Bununla birlikte yöntem dışında rahatlıkla Buti ile Keftaro'nun siyasi anlayışının aynı olduğunu söyleyebiliriz. Lakin son devrimde Buti selabetle mevkiini korurken Keftaro ailesinde devrim lehine çatlaklar oluşmuştur.
* Buti tefrit çizgisinin en dibini ve altını temsil ediyor. İkinci kategoride ise Cevdet Said ve onun gibi düşünenler var. İtidal çizgisinde ise Üsame Rüfai ve Kerim Racih gibi ulema yer almaktadır.
*Risale Haber'de Erol Çalı adlı kendinden menkul bir tarihçi ile bir söyleşi yayınlandı. Buti'nin hal ve harekâtını ve rejimle münasebetini müspet harekete yoruyor. Bir de ne rejimin ne de muhaliflerin yanında yer aldığını ve tarafsız bölgede kaldığını söylüyor. Bazı tarafsızlıklar müspet, bazı tarafsızlıklar dengeye ve denkleme göre menfi addedilir.
*Buti, Erol Çalı'nın aktarmaya çalıştığı gibi asla tarafsız değildi. Statükodan yanaydı. Gösterilerle de olsa rejimin çekilmesi ve yıkılması taleplerini fitne olarak değerlendiriyordu. Buti fitne hadisleri üzerinden giderek istibdadı meşrulaştırmıştır. Bediüzzaman'ın mesleğinde ise böyle bir şey yok. Buti, kanlı süreçte rejimi meşrulaştıracak seçimlere katılımı desteklemiş ve bilvesile rejimin bu yolla konsolide edilmesine çanak tutmuştur.
* Buti de baştan beri gösterilere karşı çıktı. . Erol Çalı'nın iddialarının aksine ardından da rejimin muhalifleri silahla bastırmasına fetva vermiştir. Hakikati eğip büküp insanları patlatmayın. Buti'nin ne deyip ne demediği ortada ve kayıtlı. Maalesef şunu söylemek durumundayım ki, Buti, ilmine olan mağruriyetinin kurbanı oldu. İhlâsı, halka ve Müslümanlara güvensizlik ve rejime güven olarak tecelli etti.
* Buti'nin yaptığı müspet hareket olarak takdim edilebilir mi? Buna hiçbir şekilde imkân yoktur. Bu müspet hareket değil müspet hareketin tevilidir, kendine göre yorumudur. Müspet hareket statik değildir. Konumdan konuma değişir. İki modern ekolden hem Müslüman Kardeşler hem de Risale-i Nur müspet hareketi esas alır ve yöntem ve irşat usulü olarak benimser. Bununla birlikte Müslüman Kardeşlerin müspet hareket düsturu devrime katılmalarını engellememiştir. Buti anlayışı ise karşı çıkmasını gerektirmiştir. Hangisi doğru?
* Buti'nin yanlışı rejimin çekim alanına girmesidir ve bu onda miyopluk yani yakını görememe hastalığına yol açmıştır. Bir anlamda profesyonel körlük.
* Buti'nin uyanamamasının nedeni rejimle ilgili iyimserliği nedeniyle ihtiyat payını terk etmesidir.
*Buti'nin Bediüzzaman'ın yönteminden etkilendiğini söylemek doğru fakat ne kadar bunu anladığı ne kadar bunu hazmettiği ve uyguladığı meselesi ise bir başka boyuttur. Yazılarımda ifade ettiğim gibi, Bediüzzaman'ın Şeyh Bahit'e söylediklerinden yola çıkarak İslam'ın Batı'dan doğacağını söylemesi de aşırı bir iyimserliktir.
*Buti Esat'ların ahirzaman eşhasından olduğunu teşhis edememiş ve onlara ciddi oranda yakınlaşmıştır. Bunun aksini söyleyenlerin sözlerine itibar edilmez ve muhabbet bağı onların gözlerini kör etmiş demektir. Esat ailesini tanıyamamak bakış nurundaki bir kararmanın alameti ve eseridir. Diyeceğim o ki, Buti gibi yapmayın, sevginizi hakikatin üzerine çıkarmayın. Muhabbet üzerinden gerçekleri tezyif etmeyin.
* Buti'nin söyledikleri iyice tahlil edildiğinde patolojik bir vaka ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Suriye ile alakalı komplo iddialarını seslendirmekten çekinmediği gibi Suriye'yi bölme planlarıyla ilgili belgelerin kendisinde olduğunu söylüyor. Sanki hocadan ziyade bir istihbarat subayı ve uzmanı! Buna ne diyebiliriz ki? Hoca vazu nasihat işlerini bırakmış komplo belgeleriyle ilgileniyor ve onları topluyor! Acaba bu belgeleri kendisine kim vermiş ve sağlamış olabilir ki? Hoca meraklı olduğundan dolayı galiba Suriye rejimi kendisine böyle belgeler temin etmiş olmalı. Buti'yi işletmişler de denebilir! Zira, 1958-1961 yılları arasında Mısır ve Suriye'nin oluşturduğu birliği yıkanlar Suriyeli batini zümreler ve azınlıklar olmuştur.
*Esasında, Buti'nin bilmediği ve anlamadığı bir husus şudur: Esat rejiminin ve ailesinin Suriye'nin kaça bölündüğü umurunda bile değil. Hiç ilgilendirmiyor. Önemli olan onlar için iktidarın kimde olduğudur. Onların umurunda olan tek husus iktidarlarıdır. Zaten bu yüzden 'bizden sonrası tufan' politikası uyguluyorlar.
* Mükerrer açıklamalarıyla birlikte Şam'ın yeni Cibali Baba'sının Muhammed Said Ramazan el Buti olduğu ortaya çıktı. Yanlış yerde duruşunu kamufle etmek için kırk dereden su getiriyor ve tevil diye zırvalara başvuruyor. Kendisine yönelik son saygı kırıntılarını da kendi eliyle heba ediyor.
* Yakından tanıyanları, ikinci eşinden kayınbiraderinin de olaylar sırasında tutuklandığını ve Buti'nin ise onu kurtarmak için bile araya giremediğini anlatıyorlar. Başkaları devreye giriyor da kurtarıyorlar. Buti'nin kredisi böylece sadece İslami çevrelerde değil aynı zamanda rejim çevrelerinde de tükenmiş bulunuyor. Bu durumda iki vasfı öne çıkıyor; Zillet ve meczubiyet.
* Buti'ye göre İslam'ın yeni kahramanları Çin ve Rusya! Besbelli ki ateh getirmiş ve şimdi hiç şüphe etmiyorum ki, Hama olaylarındaki garip tutumu nedeniyle Allah söz konusu olayların ilahi rövanşı olan son Suriye devriminde onu ve onun gibilerini rezil etti.
*Daha önce de Cezayir olaylarını hatırlatarak ulemanın siyasetten uzak kalmasını istemişti. Kendisi acaba Beşşar yardakçılığını yaparak siyasetten uzak kaldığını mı düşünüyor? Yazık! İnsan ilmi geçmişini ve sicilini ancak bu kadar karalayabilir. Bundan dolayı "İnsanın kendisine yaptığını başka kimse yapamaz" demişlerdir. Zulme aracı olacağına babasının vaktiyle Türkiye'yi terk ettiği gibi Suriye'yi terk edebilirdi. Ona bu yakışırdı. Lakin zalimlerin tatlı sözlerini ve makamlarını mazlumların ahına tercih etmiştir. Bu da ilmi mevkii ne olursa olsun kimsenin ismet ve masuniyet makamında olmadığını göstermektedir.
* Mısırlı Şeyh Mazin Sersavi merhum Muhammed Said Ramazan el Buti'nin hayatına temas ederek kimse söylediklerini onaylamadığını ancak kimsenin de bu şekilde öldürülmesini tasvip etmediğini hatırlatıyor. Vaktiyle, Hafız Esat ve Esat'lar ile yakınlığı nedeniyle ulema tarafından uyarıldığını lakin bu uyarıları dikkate almadığını ve Esat'ı Hazreti Ömer'le mukayese ettiğini belirtiyor. Frene basmadığını hatırlatıyor. Bir hadisi hatırlatıyor: Kim zalime yarım kelime ile dahi olsa yardım ederse kıyamet gününde alnına ' Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiştir' yazılacaktır. Mazin Sersavi bununla birlikte, kimsenin kimse hakkında cennet ve cehennemlik olduğuna karar veremeyeceğini hatırlatıyor. Bu hukukullaha giren bir husustur. Sersavi, Buti'nin saptığını, saptırdığını ve araç olduğunu savunuyor. 'Dal-mudil' olması bazı yönleriyle özellikle siyasi mesleğiyle alakalı olsa da bir bütün olarak hakkında böyle bir değerlendirme yapılamaz.
* Buti'nin Esat'a nasihat ve irşat amaçlı sözlerinin dışında yaklaşması ve yakınlaşması zalime meyletmektir. Bunu savunmak mümkün değildir. İstemeden de olsa 'Nuseyri -Şii ittifakı' pekiştirici bir rol oynamıştır.
* Buti halkın nazarında şanlı bir âlimken Suriye devrimiyle birlikte menfur bir suret kazanmıştır.
* Cevdet Said ekolünden olmasına ve eylemsizliğe ve şiddet aleyhtarlığına inanmasına rağmen Halis Çelebi'nin yazılarında en fazla temas ettiği menfi isimlerden birisi Muhammed Said Ramazan el Buti olmuştur. Buti'yi Rasputin'e benzetmiştir. Saltanat vaizinden öte aile vaizi haline gelmiştir. Buti'yi bu acı akıbete sürükleyen husus aile ile yakın ilişkiler içine girmesidir.
* Bütün Suriyeli muhaliflerin ifade ettiği gibi olayın meydana geldiği Mezraa semti gayet korunan bir semttir ve İman Camiinin de böyle olduğunu ve rejimin hareminde başkalarının at koşturamayacağını ve böyle bir cinayet işleyemeyeceğini söylüyorlar. Buti'nin ders verdiği camiine girenlerin de x ray cihazlarıyla üst aramasından geçirildikleri bilinen bir husus. Dolayısıyla bu korkunç cinayeti bu şekilde işleyebilme imkânı daha çok rejime ait. Buti'nin evinin bulunduğu Rükneddin semti muhaliflerin kontrolü altındaydı öldürmek isteselerdi niye semti yerine mescidini seçsinler!
* Muhammed Said Ramazan el Buti 1970'li yıllardan beri Türkiye'de de tanınan bir alim.. Özellikle de Ella Mezhebiyye/Mezhepsizlik kitabı çok revaç bulmuştu. Lakin bu tartışmalarda mezhepsizlik akımını veya karşı tarafı temsil eden Nasirüddin Elbani, Buti'den tartışma adabına veya oyunun kurullarına uymadığı için beddua etmiştir veya öyle rivayet edilir. Saklı bir teyple konuşmaları kaydettiği ifade edilir. Bu ne pahasına olursa olsun Buti'nin galebe çalmayı hedeflendiğini gösterir. 'Hedefe giden her yol mübahtır' anlayışını temsil ettiği söylenebilir. Veya hakkında böyle bir algı oluşmuştur. Bu ise ihlasa mugayirdir.
* Buti gelenekçi görünüyordu lakin rejimle ilişkisi üzerinden geleneğe veya gelenekçiliğe en ağır darbeyi vurmuştur. Esasında Adnan Ar'ur veya Nasirüddin Elbani ile Buti iki negatif kutbu yani ifrat ve tefriti temsil etmektedir. Biz de ise haddi vasatı temsil ettiği kanaati yaygındı. Ama olaylar böyle olmadığını gösterdi.
*Hama'dan beri çok ah almıştır. Şam'da Murabıtun Camii Hatibinin oğlu Zahir İhsan Buderani Suriye'de akan her kan damlasında Buti'nin de payı olduğu kanaatindedir, zira katliam yapan orduyu ve mekanizmasını her vesile ile teşvik ettiğini ifade etmiştir. Geleceğini Esat ailesine bağlayarak kariyerini ve imajını yaktığını hatırlatmıştır.
*Beşşar Esat olayın hemen arkasından bu işin karanlık güçlerin işi olduğunu söylemiş ve suçu İslami kesimlerin üzerine atmıştır. Lakin Buti'nin nasıl olduğu belli olmayan bir biçimde öldürülmesinden önce Suriye Cumhurbaşkanlığı Tanıtım Bürosunda ölüm ilanı bile yapılmıştır. İkinci olarak, intihar bombacısından söz edilmiştir. Lakin camide küçük çaplı bir yangın bombasının dışında ciddi bir patlayıcı izine rastlanmamıştır. Buti ve ölenlerin dışında her şey yerli yerinde durmaktadır. Canlıları ortadan kaldırmış lakin yapıya hiçbir zarar vermemiştir. Bu şüphelerden mütevellit olarak Yusuf Karadavi cinayetin uluslar arası bir ekip tarafından incelenmesini istemiştir. Karadavi, Buti'nin vefatıyla alakalı kederlerini dile getirmiş ve eskiden kendisiyle dost olduklarını hatırlatmıştır. Bununla birlikte, öldürülmesini tasvip etmediğini de ifade etmiştir. Nusret Cephesi dâhil bütün muhalifler cinayetinden teberri ediyorlar. Dolayısıyla geride tek bir karanlık odak kalıyor. O da mafya rejiminin ta kendisi..
* Suriye olaylarından sonra ekranlar üzerinden Buti ile Kardavi atışmışlardı. Karşı karşıya gelmişlerdi. Birbirlerine cevap vermişlerdi. İkisinin bakışları 180 derece farklıydı. Buna rağmen Karadavi, Buti'nin öldürülmesinin akabinde, ertesinde cuma hutbesinde meseleyi buna ayırmış ve bu eylemi yapanları kınamış ve cinayetle ilgili doğrudan Esat ve Esat güçlerini suçlamıştır. Karadavi eskiden beri Buti ile dost olduklarını ve fikri ayrılığın bu dostluğu haleldar etmeyeceğini söylemiştir. Merhum Malik Binnebi'nin öncüsü olduğu Cezayir'de yıllık olarak yapılan İslam Düşüncesi Buluşmalarında hep bir araya gelmişlerdir.
* Buti edebiyata da meyilli olan bir şahsiyetti ve meşhur Kürt âlimlerinden ve ediplerinden Ahmet Hani'nin Mem ü Zin adlı kitabını Arapçaya aktarmıştı. Bu kitapta bolca bahara ve nevruza atıf var. Buti de Kürt baharında öldürüldü. Adeta bahara kurban verildi.
* Selefi meşrep olmadıkları halde Buti ve Ali Cum'a gibi alimler modern Cami şeyhleri arasında yer alırlar. Bunların bir kısmı da fitneyi tamim ederek pasifizmi savunmaktadır.
* CIA işkencecileriyle alakalı olarak Senato tarafından yayınlanan rapordan sonra tevafuken elime merhum Muhammed Said Ramazan el Buti'nin 'Allah emi'l İnsanu eyyehüma akderu ala riayeti hukuku'l- insan/ insan haklarının garantörü Allah mı insan mı?' başlıklı kitabı geçti. Burada Batı'nın beşeri zeminde gelişen insan hakları algısıyla vahyin getirdiği hakların mukayesesi yapılıyor. Bu kitap Batı'da yapılmış bir konferansın dökümünden ibaret. Sonunda da soru cevap faslı var. Kitapta elbette katılmadığım hususlar var. Kurulu düzenlere yönelik aşırı kollayıcı ve müşfik tavrı gözlerden kaçmıyor. Buna mukabil Cihad Kitabı gibi kitaplarda ortaya koymaya çalıştığı gibi siyasal İslam noktasında çok hazımsız. En azından bu hususta siyasal İslamcılara yüklenerek aslında tek yanlı bir tutum takınmış oluyor. Adalet ile güvenlik arasında tercih durumu üzerinden kurulu müstebit rejimleri yeterince meşru görmese de anlayışla karşılıyor. Bana kalırsa bu dikotomi /zıddiyet doğru değil. İğneyi havada bırakarak çuvaldızı hep bize batırıyor.
* Kitabını okuyunca ilk kitapları arasında yer alan Ella Mezhebiyye/Mezhepsizlik kitabını hatırladım. Türkiye'de çok yankı yapmıştı. Bana sorarsanız Buti'nin toyluk döneminin ürünü. Sonra bu kitabı çok sahiplenmedi. Belki de içindekilere inanmadığından değil lakin Nasirüddin Elbani'ye fazla yüklenmesinden veya tartışma yönteminde kusurlardan kaynaklanabilir. Her atın bir kişnemesi olduğu gibi, her insanın da bir tökezlemesi bulanabilir. Bununla birlikte belki de göz ardı edilen hususlardan birisi siyasal İslam noktasında Buti ile Elbani'nin aynı anlayışı temsil etmeleridir. Bu ortak düşüncelerini Hekimoğlu İsmail'in şu ifadesiyle özetlemek mümkün: Devletinizi yüreğinizde ve evinizde kurun, o kendisini afakta inşa eder (Allah em'il İnsan, s: 96, Daru'l Fikr el Muasır, Şam).
* Hamid/z hoca ile birlikte ikinci bir isim Buti üzerinde durduk. Molla Ramazan sofi ve muttaki bir zattı. Oğlu Muhammed Said Ramazan el Buti ise polemikleriyle ünlü hale gelmişti. Bu polemiklerinden birisini taraftarlarınca muhaddis olarak anılan Nasirüddin Elbani ile yapmıştı. İkinci olarak solcu isimlerden Tayyip Tızzini ile yapmıştı. Şam halkı ve civar bölge halkı kendisini iftihar vesilesi bir alim olarak görüyorlardı. Hocanın bazı konularda dolduruşa geldiği muhakkak. Keşke polemiklere ve siyasi konulara hiç germeseydi. Bu iki alanında hakkını verememiştir. Muhtemelen de rejimin kulağına fısıldadıklarını gerçek olarak algılamıştır ve etkilediği kesimlerle paylaşmıştır. Hoca siyasi alanı bilmeden destursuz merkezine dalmıştır. Bu ise rejim namına gelişmiştir. Bundan dolayı da Arap Baharında yanlış tarafta durmuş ve son sıralarda Hizbullah'a yönelik ölçüsüz övgülerde bulunmuştur. Ve sonunda rejimin kurbanı olmuştur. Rejim failleri adına düzmece bazı adamları yakalasa bile son dersinin kayıt dışı olması cinayetin rejim tarafından işlendiğini gösteriyor. Buti'nin Ahbaş gibi elbette bir cemaati yoktu. İlim adamı idi. Keşke öyle kalsaydı.
* Rahmetli Buti de bu zihniyeti temsil ediyordu, bu yüzden de İmam Rabbanisi olacağım zannıyla Esat'ın kurbanı olmuştur.
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Kur an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.
Hicr Suresi,9 (Mürşid 3.1'den alınmıştır)
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Herhangi bir kişi, mükemmel bir abdest alıp da namaz kılarsa, o namazla gelecek namaz arasında işlediği bütün günahları bağışlanır.
Buhari
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...