ORYANTALİST TEZLERİ İSLAM DÜNYASINDA YAYMAYA ÇALIŞAN ÜÇ GRUP

Mezkûr şüpheleri yaymaya çalışanları üç gruba ayırmak mümkündür. A. Bilinçli Olarak Faaliyet Gösteren Münafıklar Birinci grup, Oryantalizmin üretip özenle beslediği eğitim ve öğretimi için hiçbir harcamadan kaçınmadığı kimselerin oluşturduğu gruptur.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2021-07-08 09:14:49

Mezkûr şüpheleri yaymaya çalışanları üç gruba ayırmak mümkündür.

A. Bilinçli Olarak Faaliyet Gösteren Münafıklar 

Birinci grup, Oryantalizmin üretip özenle beslediği eğitim ve öğretimi için hiçbir harcamadan kaçınmadığı kimselerin oluşturduğu gruptur. Bunlar esasta İslam'ı, din ve Hz. Muhammed'i (S.A.V) peygamber olarak kabul etmemekte, ancak bazı nedenlerden ötürü İslam etiketi taşımakta ve müslüman görünmektedirler. Müslüman halkın tepkisini çekmemek ve İslamî ortamlarda saygı ve itibar görmek bu nedenlerden sadece bir kaçıdır. Bu nedenlerden bir diğeri, belki de en önemlisi şudur: Müslümanların beyninde ve gönlünde şüphe oluşturabilmek için müslüman halkın güvenini yitirmemek gerekmektedir. Bunlar Allah Teâlâ'nın haklarında

"Müminlerle karşılaştıkları vakit iman ettik, derler. Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise 'biz sizinle beraberiz. Biz onlarla sadece alay ediyoruz.' derler."(Bakara, 14) buyurduğu türden kimselerdir...

B. İslam'ı Oryantalist Kaynaklardan Öğrenmeğe Çalışanlar 

İkinci grup, İslam'ı din, Hz. Muhammed'i (S.A.V) peygamber olarak kabul eden, ancak İslam'ı asıl kaynaklarından öğrenememiş ve sağlam yöntemlerle tahsil edememiş kimselerin oluşturduğu gruptur.

İslam'ın sağlam yöntemlerle tahsili, İslamî ilimlere vakıf olan otorite kimselerin kılavuzluğu ışığında sahih kaynaklardan öğrenmek suretiyle gerçekleşir. Bu gruptan olan kimseler ise İslam'ı, sahih olmayan kaynaklardan ya da dine ve Peygambere inancı olmayan oryantalistlerin şüphelerle dolu ve çirkin amaçlarla yazılmış eserlerinden öğrenmiş ve sonuçta şüpheye kapılmışlardır. Zihinlerine takılan şüpheleri ilmî ve İslamî hakikatler olarak telakki etmeye başlayıp bunları yaymaya ve hararetle savunmaya koyulmuşlardır. Bunlar Allah Teâlâ'nın haklarında "Kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu." (Bakara, 93) dediği tiplerdir.

C. Oryantalist Tezlerden Etkilenip Bunları Savunan Aydınlar

Oryantalizmin yaydığı şüphelerden etkilenip bunları savunan aydınları üçüncü bir grup olarak zikretmek mümkündür. Bunlar, İslamî ilimleri sağlam kaynaklardan öğrenmeye çalışmış ancak ilimlerin öğreniminde izlenmesi gereken yolu takip etmemiş kimselerdir. İster İslamî, ister gayr-i İslamî olsun herhangi bir ilmi öğrenmenin yolu, o ilimde söz sahibi ve otorite olan kimselerin gözetiminde, alana ilişkin ilk, orta ve nihâî seviyedeki kaynakları tahsil edip kolaydan-zora doğru tedricî bir seyir izlemektir. Ancak bu kimseler, bunun aksine sağlıksız bir yöntemi, yani kitapları üstâd edinme ve ilmi, kitaplardan almakla yetinme yolunu tercih ettiler.

Bu insanlar, çok malûmat sahibi olabilirler. Ancak bu malûmat, derinliği olmayan yüzeysel bir bilgi yığını olmanın ötesine geçmez. Bunlar, ilimlerin esaslarını ve inceliklerini elde edememekte, ilmî meselelere dair meleke ve sahih muhakeme sahibi olamamaktadırlar. İslamın hakikatine ve İslamî meselelere ilişkin birçok konuyu yanlış ya da eksik anlamaktadırlar. Bu tür insanların bilgileri arttıkça, buna paralel olarak hataları da artış göstermektedir. "Bir şey elde ettin; ama birçok şeyi kaybettin,, sözünün canlı örnekleridir. Bunlar ilmî meleke ve sahîh bir muhakeme kazanmadıkları için, elde ettikleri bilgi birikimini hazmedememekte ve sağlıklı mukayeselerde bulunamamaktadırlar. Dolayısıyla çelişkilere düşmekte ve sonu gelmeyen şaşkınlıklara girmektedirler. Bu durumun nedeni ise şudur: İlmin kapısı alimlerdir, kitaplar değil. Bundan dolayı "hocası kitap olanın hatası, savâbından fazladır", "İlim, sahafî (üstâda müracaat etmeden ilmi sahifelerden öğrenmeye çalışan)den; Kur'an mushafî (Kur'an'ı kendi kendine öğrenmeğe çalışan kimse)den alınmaz" denilmiştir.

Tıpçılara başvurmadan sadece tıp kitaplarını okumakla birinin tabîp, fizikçilere başvurmadan sadece fizik kitaplarını okumakla birinin fizikçi olduğu hiçbir zaman görülmüş değildir. Keza herhangi birinin bir marangoz yanında çalışmadan marangozluk mesleği öğrendiği de vâki' değildir. Aynı şeyi bütün ilim ve meslek dalları için söyleyebiliriz.

Bu (üçüncü) grupta yer alan aydınlar (alimler demiyoruz) arasında kalemi güçlü ve dili akıcı, sivrilmiş bazı yazarlar bulunmaktadır. Bunlar, bazı konularda özellikle toplumsal ve siyasal meselelerde güzel kalem oynattıklarından ilmî meselelerde de kendilerinde bir kudret tasavvur etmektedirler. Bundan hareketle ilmî meselelere girişip çok büyük hatalara düşmekte ve ilginç çelişkiler yaşamaktadırlar. Bunun örnekleri sayılmayacak kadar çoktur. Biz sadece güçlü yazar, ünlü, büyük İslam davetçisi Muhammed Gazalî'nin yazdığı Hadisçilerle Fakihler Arasında Sünnet-i Nebeviye adlı eserini zikretmekle iktifa ediyoruz. Allah kendisine rahmet etsin. Bu tür eserlerindeki büyük ilmî hatalarını affetsin.

Bu gruba giren aydınların büyüğü diyebileceğimiz bir şahsiyet, kendi branşı dışına çıkıp; alan dışı işlere girişince bu durumlara düşüyorsa, kültürel seviye bakımından onun altında olanların daha temkinli olması gerekir. Bu noktanın dikkate alınması için Gazalî örneğini verdik.

Hasılı bu aydınlar, ilmî yeterlilik ve duyarlılığa sahip olmadıklarından, iyi niyetleri sebebiyle karşılarına çıkan bazı şüpheleri kabullenmektedirler. Hatta bazan kendilerini Allah yolunda çalışan İslam davetçisi olarak algılayıp İslam için İslamla savaşmakta ve İslamî hakikatleri inşa namına onları yıkmaktadırlar. Sömürü ve oryantalizm kökenli şüphe ve tezleri İslam dünyasında yaymaya çalışan gruplar bunlardan ibarettir.

Birçok enstitü ve üniversite öğrencisi ve pek çok aydın, özellikle de sağlam ilmî ortamlardan uzak olanlar bu faaliyetlerden etkilenmiş bulunmaktadırlar. Maalesef Türkiye bu propogandistlerden ve onlardan esinlenen şahsiyetlerden büyük oranda etkilenmiştir.

Bunun iki sebebi vardır.

A. Bilindiği üzre Türkiye'nin belli sebeplerden dolayı diğer İslam ülkelerinden daha ziyade batının tahşidatına maruz kalması.

B. Türkiye'de ilmin zaafa uğraması ve İslamî ilimlerde otorite denebilecek ulema sayısının az olması.

V. Hak ve Hakikat Sahipsiz Değildir.

Ancak hak ve hakikat sahipsiz değildir. Nitekim Cenab-ı Hakk son ve ebedî olmasını irade ettiği bu dini, sünneti de kapsayacak şekilde bütün yönleriyle kendi garantisi altına aldığını bildirmiştir.

"Zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve elbette onu yine biz koruyacağız."(Hicr, 9) 

Dinin ikinci kaynağı olan Sünnet de bu korumaya dahildir. Zira Kur'an'ın korunmasından maksat, İslam'ın bütün yönleriyle korunması demektir. Yoksa Kur'an'ın mutlakını takyîd, mübhemini tefsîr ve mücmelini tafsîl eden sünnet korunmadan Kur'an'ın tek başına korunmasının ne yararı olabilir. Nitekim büyük İmam Abdullah b. Mübarek bu ayet-i kerimeye dayanarak sünnetin korunmuşluğunu isbat etmeye çalışır. Kendisine; "Bunca uydurma hadisin durumu ne olacak?" diye sorulduğunda cevaben şöyle der: "Büyük hadis alimleri ne güne duruyor. Onlar bunun için yaşamaktadırlar. 'Zikri biz indirdik onu koruyacak olan da biziz." Gerçekten de hadis alimleri bunun için yaşamışlardır; hadisleri eleyip ayıklamış, sahihini sakîminden ayırt etmişler.

Hz. Peygamber (S.AV) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:

لا تزال طائفة من أمتي قائمة على الحق لا يضرهم من خالفهم حتى تقوم الساعة أخرجه مسلم وأحمد،)

"Ümmetimden Kıyamete kadar hak üzere sebat eden ve muhalefet edenlerin kendilerine zarar veremeyeceği bir grup daima var olacaktır."(1)

Bir başka hadiste de şöyle buyurmaktadır:

يحمل هذا الدين من كل خلف عدوله ينفون عنه تحريف الغالين، وانتحال المبطلين، وتأويل الجاهلين

"Bu ilmi, her kuşağın adil olanları devralacaktır. Bunlar, aşırıların tahrifatını, batıl ehlinin ona sızarak yapacağı tahribi ve cahil kimselerin tevillerini ondan uzak tutarlar."(2)

Hz. Peygamber'in (S.A.V)

إن الله يبعث على رأس كل مائة سنة من يجدد لها أمر دينها

"Allah her yüzyılın başında bu ümmete, dinini tecdit edecek kimse(ler) gönderecektir."(3) sözüyle işaret ettiği kimseler, bu adil insanlardır. Zira alimlerin ekserine göre hadisteki "men" (kimse) kelimesi, bütün bu işleri yapacak olan tek bir şahsı anlatmamaktadır. Aksine İslamî ilimlerde mütehassıs olan, İslamı bir bütün olarak belleyen ve İslamî konularda hassasiyet ve hamiyet taşıyan seçkin alimleri ifade etmektedir. Bunlardan her biri İslam coğrafyasının bir noktasında açılmış bulunan değişik gedikleri kapatacaktır.

Dipnotlar

1-Müslim, İmâre, 53, hadis nr: 4927-4935

2-İbnü'l-Vezir bu hadisle ilgili olarak şöyle der: Bu, İbn Abdilberr'in sahih olarak nitelediği meşhur bir hadistir. Ahmed b. Hanbel'in bu hadis sahihtir, dediği de rivayet edilir. Hafız Irakî hadisle ilgili olarak şunları kaydeder: Bu hadis Ebu Hureyre, Ali b. Ebi Talip, Abdullah b. Amr, Abdullah b. Ömer ve Ebu Umâme ve Cabir b. Semure'den merfu ve müsned olarak rivayet edilmiştir. Ancak bu varyantların tamamı zayıftır. İbnü'l-Vezir, bazı alimlerin hadisle ilgili sözlerini aktardıktan sonra şöyle devam eder: "Hafız Irakî'nin ifadelerinde belirtildiği gibi bu hadisin pek çok şahidi bulunmaktadır. Hadisin zayıf olması ona zarar vermez. Zira bu hadisten maksat [başka delillerle tespit edilen] yerleşik bir manayı takviye etmektir. Yoksa sadece buna dayanarak yeni bir mananın inşası kastedilmemektedir. Bununla birlikte şu hususu da göz önünde bulundurmamız gerekir: Zayıf hadis, tamamen batıl veya merdut olmadığı sürece itibara alınır. Bu değerlendirmeler, -geniş bilgi sahibi ve güvenilir kimseler olan Ahmed b. Hanbel ve İbn Abdilberr'in tashihi ve Ukaylî'nin hadisin isnadını tercih etmesiyle birlikte mutâlaa edildiği zaman- hadisin sahih veya hasen olduğunu gösterir. Bkz. el-Avâsım ve'l-Kavâsım, tlk: Şuayb Arnavut, I/308-312

3-Hadisi Ebu Davud (Melâhim, 1, hadis nr: 4282) ve Hâkim (el-Fiten ve'l-Melâhim IV/522) rivayet etmiştir. Ayrıca Taberani el-Evsat'ta sika ravilerden oluşan bir senetle aktarmıştır.

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

İman edip iyi yararlı işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

Ankebût, 9

GÜNÜN HADİSİ

Harb bir hiledir.

Buhari, Cihad 157; Müslim, Cihad 18, (1740)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI