EBU’L MESEL’DEN BAZI NOTLAR

Ebu’l Mesel (Misal babası) tabiri, rahmetli Osman Demirci hocamızın merhum Kırkıncı Hocaefendi için kullandığı bir tabir. Gerçekten merhum Kırkıncı Hocamız Risale-i Nur derslerinde en zor meselelerde verdiği birbirinden ilginç misallerle en uzak hakikatleri akla ve anlayışlara yaklaştırmasıyla meşhur olmuştur.


2021-08-01 15:56:28

Takdim

Ebu'l Mesel (Misal babası) tabiri, rahmetli Osman Demirci hocamızın merhum Kırkıncı Hocaefendi için kullandığı bir tabir. Gerçekten merhum Kırkıncı Hocamız Risale-i Nur derslerinde en zor meselelerde verdiği birbirinden ilginç misallerle en uzak hakikatleri akla ve anlayışlara yaklaştırmasıyla meşhur olmuştur.

Değerli yazar Ömer Sevinçgül bir yazısında bunu şöyle ifade eder; "Nur çekirdekleri onun tûrab-ı karihasında neşvünema bulmuş, semeradar ağaçlar olmuş, müteharrileri hissedar etmiştir."

İşte altmışlı yıllardan beri o meyvelerden hissedar olmuş müteharrilerden biri, sevenleri tarafından "Evliya Hüsnü" diye bilinen Hüsnü Ulaş beyefendi o derslerden tuttuğu bazı notları sitemizde neşrolunması için bize gönderdi. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz ve elbette "hel min mezid" diyoruz. Selam ve dua ile. Salih Okur/cevaplar.org

1-"Bir saati bir duvardan başka bir duvara taşıyan ustayı takdir ediyoruz da, saati yapan ustayı neden takdir etmiyoruz?" (Organ nakli konusunu anlatırken söylemişti)

2-Allah kelamının diğer kelamlardan üstün olduğuna bir misal; "insanlar topraktan eşya yaparlar, çanak-çömlek olur. Allah Celle Celaluhu topraktan insanı yaratıyor.

Not: Hikmet Pırıltıları'nda bu misal şöyle anlatılıyor; " İnsanlar, Cenâb-ı Hakk'ın yarattığı odundan ancak tahta, tahtadan masa ve sandalye gibi şeyler yapabilmektedir. O Kadir-i Mutlak ise odundan meyve yapıyor, yaprak ve çiçek çıkarıyor. Demek ki iş odunda değil, ustadadır.

Aynı şekilde insanlar topraktan çömlek yapmakta, Sâni-i Kâinat ise topraktan insan yapmaktadır. Misâller çoğaltılabilir.

Kâinattaki yüz üç elementi birer harfe teşbih edersek, o Kadir-i Hakîm bu harflerle nebatat ve hayvanattan insanlara, denizlere, yıldızlara kadar bütün mahlûkatını yazmıştır. Her bir kelimede yirmi dokuz harfin hepsinin bulunması icab etmediği gibi, her bir mahlûkta da bütün elementlerin bulunması şart değildir. Cenâb-ı Hakk'ın element harfleriyle yazdığı bir kelime olan elmanın, insanlarca, taklid edilmesi mümkün değildir. Halbuki onun yapılmasında istimal edilen elementleri insanların da istimal edebilmeleri imkân dahilindedir.

İnsanların bir güneş yapmaları ve duha (kuşluk) vaktini getirmeleri kabil olmadığı gibi, "Veşşemsi ve duhaha" âyetinin nazirini getirmeleri de mümkün değildir." (Mehmed Kırkıncı, Hikmet Pırıltıları, s. 31-32, Cihan Yayınları, İst. 1983, 9. Baskı)

3-"İnsana gelebilecek bela ve musibetlerden en büyüğü, idrakine(anlayışına) gelen beladır. Yani yanlışı doğru görür, hakkı batıl, batılı da hak olarak iz'an ve müdafaa eder" derdi.

4-Risaleleri okuyup anlayamadığını söyleyen birine; "madem okuyarak anlamıyorsun; bir de okumaya okumaya anlamaya çalış" diye latife etmişti.

Not: Bu konuda hocamızın genişçe izahı için bkz.

http://www.mehmedkirkinci.com/index.php?s=article&aid=1060

5-Bir gün dersten sonra yanında otururken; "dersin manevi feyzinin yağmakta devam ettiğini hissettiğini" ifade etmişlerdi.

6-Eğer bizler bu eserleri okumakta tembellik edersek çok pişmanlık duyacağımız misallerle anlatır, "eğer ülkede uhuvvet yönünden, kardeşlik yönünden bazı sıkıntılar varsa, demek biz Risale-i Nur talebeleri vazifemizi yerine getirmemişiz" derdi.

7-Yetmişli yıllardaki anarşi ortamında Trabzon'da sahile nâzır bir dershanede dersten sonra bir üniversite öğrencisinin "hocam sizin talebeler üniversitedeki kavgalarda neden bize arka çıkmıyorlar, destek vermiyorlar?" demesine mukabil o sırada sesleri duyulan denizin dalgalarını o arkadaşa sorar ve "bu sesler nereden geliyor" der. Arkadaş da dışarıda fırtına olduğunu, dalgaların sahildeki kayalara çarparak ses çıkardığını söylemesi üzerine, "bak yavrum" der, "iki tür hareket var, ben onları özetleyeyim, tercihini sen yap;

Biri çok güçlü, esiyor, bozuyor, yakıyor, yıkıyor, rüzgarın hareketi gibi..

Diğeri; bütün yeryüzünü ışığıyla okşuyor, gürültüsü yok, patırtısı yok. Işığıyla, nuruyla, feyziyle her canlının imdadına koşuyor. Hangisini tercih edersiniz?" deyince o üniversite talebesi; "anladım hocam sizin hizmetiniz güneş gibi, yıkmadan yapıyor" der.

Not: Bu konuya hocamız hatıralarında yer vermiş, bkz.

Hayatım Hatıralarım, s. 421-423-Zafer Yayınları, İst. 2013, 6. baskı

Ayrıca bu meseleyle alakalı bir soruya cevap verirken der ki; "Nur talebelerini pasiflikle itham edenlerin iltibas ettikleri en önemli nokta şudur ki; her aksiyon bir harekettir; fakat her hareket, aksiyon değildir. Aksiyon yapıcı ve hayatlandırıcıdır. Meselâ, güneşin hareketi aksiyondur. İncitmez, ışığıyla okşar, hayat getirir, bereket getirir, nur getirir. Güllerin, yaseminlerin yüzünü güldürür.

Fırtına, kasırga, tufan da büyük bir harekettir. Fakat aksiyon değildir. Çünkü yıkıcıdır, tahrip edicidir. Bir ülkeye fırtına hâkim olunca ağaçları yerinden söker, ocakları yıkar, çatıları uçurur" demektedir.(geniş izah için bkz: Mehmed Kırkıncı, İrşad Şahasında Bediüzzaman, Zafer Yayınları)

8-Necip Fazıl merhumdan bahis açılınca "o, herkesin sustuğu bir ortamda, menfi matbuata karşı ilk kılıç çekenlerdendir" diye rahmetle anar, derste de olsa, fatiha okunmadan derse devam etmezdi. 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kur'an okuyacağınız zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığının.

Nahl,98

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kur'an'ı seslerinizle süsleyiniz."

Ebu Davud

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI