ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-2

MOLLA HAKKI EFENDİ Molla Hakkı efendi’nin dedesi Osman ağa geç evlenmiş. Oğlu Süleyman ağa da onun ilk çocuğu. Süleyman ağanın kardeşleri de, kendisine asker gibi bağlı insanlar..


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2021-09-26 16:45:59

MOLLA HAKKI EFENDİ 

Molla Hakkı efendi'nin dedesi Osman ağa geç evlenmiş. Oğlu Süleyman ağa da onun ilk çocuğu. Süleyman ağanın kardeşleri de, kendisine asker gibi bağlı insanlar..

Süleyman ağa kardeşlerinden birisini subaylığa vermiş. Hüseyin yüzbaşı Yemen'de beş altı sene kalmış. Daha sonra dönmüş, binbaşı olarak Erzincan'da bulunmuş.

Bizim köye çeşme yaptırıp su getiren de, benim Süleyman dedem. Zaten halen o çeşmeye "İslam'ın oğlunun suyu" diyorlar.

Süleyman ağa kardeşleri arasında otoritesi olan, işleri çekip çeviren birisi. Demiş ki; "ben kendi oğlumu âlim edeceğim." Ve oğlunu Bayburt'a yollamış. O zaman Molla Hakkı dedem Bayburt'ta okumuş. Molla olmuş ama -hocamın ifadesine göre- büyük bir âlim olmamış. Kendisini Bayburt'ta Ulu Camiye görevlendirmişler. Ulu Camide hocalık yapmış. Babası Süleyman ağa onu orada evlendirmiş, bir de ev almış.

Dolayısıyla benim dedem Hacı Celal Efendi Bayburt, Veli Şaban efendi mahallesinde doğmuş.

Sonra Birinci Cihan Harbi kopunca, Hakkı dedem ailesini almış, Güllüce köyüne gelmiş. Zaten bir Celal dedem, bir de hocamın halası var. O arada da dedemi nişanlamış. Kısa bir süre sonra Ruslar köyü basmış ve dedem Celal efendi'yi esir olarak götürmüşler.

O zaman Hakkı dedem ailesini ve Celal dedemin nişanlısını alıp İspir'in Kilens köyüne(yeni ismi Elmalı) göç etmiş. Oraları Rus işgaline uğramamış. Hakkı dedem o köyde fahri imamlık yapmış. Babam hayattayken o köyden çok insanlar bizim yazıhaneye uğradıklarında; "Allah razı olsun, biz Molla Hakkı Efendi'den Kur'an okuduk" derlermiş.

Dedem Celal Efendi dört sene esaretten sonra, Bolşevik ihtilali olduğunda, anarşik ve düzensiz ortamdan istifade ederek, arkadaşlarıyla beraber Rusya'dan kaçmış. Bir gemiyle Rize'ye ulaşmış, Rize'den İspir'e yürümüşler.

İspir'de bir handa kalırken hancı "nerelisiniz" diye sormuş. Çünkü o sırada dedem ve arkadaşların üzerinde Rus elbiseleri var. Dedem "Ovacıklıyız" demiş. Bir kaç arkadaşı da Aşkaleli imiş. Hancı "Ovacık'ın neresinden" deyince "Paşaki köyündenim" demiş. Hancı "kimin oğlusun" diye sormuş. Dedem; "Molla Hakkı'nın oğluyum" demiş. Bunun üzerine hancı; "Ula, şurada on kilometre kadar ileride Kilens köyü var, senin baban orada imam" demiş.

O sırada Hakkı dedeme de köylüler imam çayırı vermişler, orada ekip biçerek geçimini te'min ediyor. Dedem Celal Efendi arkadaşlarıyla yürüyerek köye varıyor, babasına selam veriyor. Babası kendisini tanıyamadığından selamını alıp, çayır biçmeye devam ediyor. Dedem; "baba beni tanıyamadın mı, ben Celal" diyor. Hakkı dedem; "hangi Celal" deyince "senin oğlun Celal" diyor. Hakkı dedem; "ya öyle mi" diyor, çapalamaya devam ediyor. Celal dedem sinirleniyor; "baba, bizi eve götürmeyecek misin" diyor. Hakkı dedem hâlâ oğlunu tanıyamıyor, "he eve mi götüreyim, gelin" diyor. O önde dedem ve asker arkadaşları arkada giderken tam harıkı(su arkı)nın üzerinden atladığında, Hakkı dedemin beyninde şimşekler çakmış; "ya bu bizim Celal" demiş, orada bayılıvermiş. Sonra eve gelmişler. Dedem o arkadaşlarını bir kaç gün misafir etmiş.

Ben hocama; "Hocam, dedeniz Hakkı efendiyi hatırlıyor musunuz?" diye sorduğumda; "tabii, beni sırtında gezdirirdi. Çeşmenin ucuna kadar getirir, sırtından kenara indirir, avuçlarıyla bana su içirdiği gözümün önünde.." demişti.

Not: Hocamız bir derste ninesinden de şöyle bahsetmektedir; "Ben köylüyüm. Çoruh nehrinin başı bizim köy..Bizim köyün çayırların ortasından geçiyor. O kadar ahenkli bir ses ile gidiyor ki..Büyük anam vardı benim.. Ben de küçüğüm. Bir gün elimden tutup götürürken dedim ki; "büyük ana, bu Çoruh'un suları nereye gidiyor?" Çoruh'u bilirem, başka bir şey de bilmiyrem. Bana verdiği cevap ne olsun; "Hakkın dîdârına.. Hakkın dîdârına.." O zaman tam anlayamadım, sonra anladık. Gerçekten bu sular "Allah" deyip gidiyorlar. Tesbih ediyorlar. O suyun sesi onun tesbihi.."(Salih Okur) 

HACI CELAL DEDEM

 Daha sonra dedem babasını ve ailesini alarak tekrar Güllüce köyüne gelmiş, yerleşmiş. Ve hayvan ticaretine başlamış.

Dedem -değişik rivayetler varsa da- sanırım 1890'ların sonunda dünyaya gelmiş. Herhalde 19 yaşında esarete gitmiş. Dört veya dört buçuk sene esarette kalmış. Dedemin başka erkek kardeşi olmadığından, köydeki arazi ona kalıyor. O da bir kısmını satıyor ve onunla hayvan ticaretine başlıyor.

Babamın kardeşi olan büyük halamın kayınpederinin ailesi de çok kalabalık bir aile. Onların soy adı "Güllüce" olarak geçer. Onlar o zaman hayvan ticareti yapıyor. Onlar da dedemi teşvik edince, dedem de Erzurum, Karayazı, Hasankale, Hınıs vesaireden beş yüz kadar koyun satın alıyor, İspir tarafına sürüyor.

O zaman bizim köy taraflarına ot taşınamadığından orada birilerinden ahıl kiralıyor ve belli sayıda hayvanına bakmaları için anlaşıyor. Ücretini veya ücret yerine geçecek kadar koyunu o ahıl sahiplerine veriyor.

Kalan koyunları ise alıyor, süre süre Trabzon'a, Trabzon'dan da gemiyle İstanbul'a götürüyor. İstanbul'da hayvanlarını sattıktan sonra, trenle Erzurum'a dönüyor. Erzurum'da Hasankale'de trenden iniyor. Orada tekrar davar toplamaya başlıyor.

Erzurum üzerinden İspir'e giderken eski köylerde konaklıyor. Bu köylerden  Serçeme'de Hoca Mustafa Necati(Dumlu) Efendi'nin evinde misafir oluyor. Onlarla muhabbeti oradan ileri geliyor. Serçeme köyü İspir yolu üzerinde, bizim Erzurum'a aşağı yukarı 30-40 km uzaklıktadır.

Yani Hacı Mustafa Efendi ile benim dedem iyi dostlar. Eskiden bizim buralarda yolcuların böyle evlerde misafir olma kültürü çok yüksekti.

 CELAL DEDEMİN ÇOCUKLARINI OKUTMA İSTEĞİ

 Kendisi derdi ki; "Biz Rus harbi zamanına denk geldik, (Birinci Dünya Savaşı) okuyamadık. Çocuklarım okusun, âlim olsun dedim."

Mustafa Efendi ve kardeşi Hüsnü efendi'yi görünce çok seviyor, çocuklarının Mustafa Necati Efendi'nin yanında okumasını arzu ediyor.

Bir süre sonra Mustafa Efendiler Erzurum'a göç ediyorlar. Dedem; "ben de şimdi bu çocuklarımı şehire götürürsem ahlakları bozulur, ama ne yapayım ki, büyük hocalar orada" diyor. Hem babamı hem de hocamı getirip Hacı Mustafa efendi'ye veriyor.

-Babanız da İslami ilimleri okudu demek?

-Tabii kısmen..Babamın Osmanlıca hattı da çok güzeldi..Hacı Mustafa Necati Efendi Medine'ye hicret ederken, hocamı Hacı Faruk Tifnikli efendiye, babamı ise Narmanlı Camiinde ders okutan Sakıp Efendi'ye teslim ediyor. Fakat dedem yaşlanıyor, o hayvancılık işlerinden sonra Erzurum'a taşındığında Mahallebaşında otel, kahvehane gibi bir yer satın alıyor.

Dedem hakikaten de dünyaya pek meraklı bir adam değildi. İşlerinde yardımcı olması için bir oğlunu yanına yardımcı olarak alması gerekiyor. Zannedersem Hacı Mustafa efendi'ye; "Musa'yı mı alayım, Mehmed'i mi alayım" diye soruyor. O da; "Musa henüz çok genç. Belki ileride hoca olmaya karar vermez ama Molla Mehmed bu işe kendini verdi, onu bırak, sen Musa'yı al git" diyor. Öylece dedem babamı alıyor. İşi de erkenden babama teslim ediyor. Böylece babam ticarete, hocam da okumaya devam ediyor.

 DEDEMİN ÇOCUKLARINA ŞEFKATİ

-Dedenizin çocuklarına karşı davranışı nasılmış? 

-Şöyle söyleyeyim, bizim çevrede bir laf var, derler ki; "başkasının evinde insan olana kadar, Kırkıncıların evinde kedi olsan daha kıymetli olur."  

Dedem esaret görmüş ya, esaret gördüğü için çocuklarına karşı hakikaten müthiş bir şefkati vardı.

Bir de dedemin hocama karşı öyle bir muhabbeti vardı ki, akıl durur yani. Onun kalbi kırılmasın diye direk ona bir şey söylemez, başkasının vasıtasıyla söyletmeye çalışırdı.

DEDEMİN ZİKRE DÜŞKÜNLÜĞÜ

Dedemin tesbihe çok merakı vardı. Hani bu binlik tesbihler var ya, onlardan bir çok tesbihi vardı. Hatta Medine'den Türkiye'ye bir geldiğinde burada üç ay kaldı.

Hocam o zaman demişti ki; "maşallah babamın ağzı hiç durmadı. Hatta bir gün bana dedi ki; "hoca biliyormusun? Bende öyle bir alışkanlık oldu ki, büyük günah işliyorum." "Ne ediyorsun baba" diye sordum. Dedi ki; "ağzım hiç durmuyor, ya lavaboya gidiyorum, orada da okuyorum, kendimi tutamıyorum." Dedim ki; "baba, okumamaya dikkat et ama gayr-i ihtiyari olursa da, inşallah günah olmaz."

İbadete çok düşkün birisiydi. Elinden Kur'an'ı hiç düşürmezdi. İbadeti çok kuvvetli bir adamdı.

Not: Bu vesileyle Hocamızın imanlı bir başka akrabasına değinelim. Merhum hocamız anlatıyor; "Benim babamın bir teyzesi vardı. Seneler evvel vefat etti. Bir gün köye onu ziyarete gitmiştim. Hal hatırını sordum; gözleri sönmüş. Kaç tane hastalığını saydı falan. Tesbihi de elinde öyle muhkem tutmuş ki.. Onu dinledikten sonra dedim; "bu halinden dolayı nasılsın Allah'la?" "Hocam, ben bunları Cenab-ı Hak'tan bir hediye olarak telakki ediyorum" dedi. Allah Allah.. Öyle baktım; Ahirete öyle bir hazırlanmış ki.. Şöyle aklıma geldi; hani bir kız gelin olur da, efendisinin, beyinin evine gitmek için çeyiz filan hazırlar ya, çeyizle meşgul olur ya, bu da öyle bir gelin gibi çeyizle meşgul, gidip ahirette sevdiğini bulacak gibi geldi bana.. İman başka ya, tabi.."(Salih Okur)

DEDEMİN MEDİNE'DE VEFAT ARZUSU

Dedem Alvarlı Efe'nin sohbetlerine çok iştirak etmiş, İhmal imamı merhum Mehmed Efendi'yi çok dinlemiş, zamanındaki alimlerin sohbetlerini devamlı takip etmiş birisi.

Bir sohbette biri demiş ki; "Resul-i Ekrem Aleyhissalatu vesselam bir gün Hz. Ali(kv.) efendimize diyor ki; "bir ok at." Hz. Ali(r.a) atıyor. Peygamber Efendimiz; "Kim benim evim ile bu okun arasındaki mesafe arası(Cennetül Baki'yi tarif ediyor) gömülürse, inşallah Cennete gireceği umulur" buyuruyor.

Dedem bunu duyunca çok etkilenmiş, gelmiş babama demiş ki; "Hacı Musa Efendi, sen bana Medine'de bir kalma ayarla. Sen becerirsin." Babam çok mahir bir adamdı. Gerçekten beceriyor, dedemi işçi olarak gönderiyor. Babam 1964'den 74'e kadar hac turizm işi de yapmış.

Dedem Medine'ye gidiyor. Mustafa Necati Efendi ile Hüsnü Efendi'nin yapılmasına vesile oldukları "Erzurum Ribatında" kendisine bir oda kiralanıyor ve dedem Medine'ye yerleşiyor.

Babam hemen hemen her sene, hocam iki senede bir kendisini ziyarete giderlerdi. 87'den sonra abim ve ben ziyaretlerine gittik..

Dedem vefat edene kadar iki sefer Türkiye'ye geldi. Ve dedem 1991'de, babamın vefatından üç sene sonra Medine-i Münevvere'de vefat etti ve Cennetü'l Bâki'de defnedildi.

HATİCE NENE

Hocamızın annesinin adı Hatice'dir. Sakin tabiatlı, kendi halinde bir insan. 1973 senesinde vefat etti. Nenem çok titiz ve temiz bir kadın ve uzun boylu bir kadın. Hocam boy olarak onun tarafına çekmiş.

KARDEŞLERİ

Hocamız iki erkek üç kız olmak üzere beş kardeşler. En büyüklerinin ismi Zinnet. Zinnet halam, hocamdan iki yaş büyük. Annem der ki; "Zinnet halanın hiç kimseye kötü bir söz söylediğini ne görmüşüz, ne duymuşuz." Sülalenin çocukları kendi annelerinden çok onu severlerdi. Gerçekten çok mübarek, enteresan bir kadın.  

Ondan sonra ikinci sırada hocam geliyor.

Sonra ondan dört yaş küçük Fadime halam var.

Sonra 1935 doğumlu babam var.

En son olarak da Rahime halam var, zannedersem o babamdan beş yaş ufak. Bu kardeşlerden şu anda halen sağ olan sadece Rahime halam var.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

Bursa’da Bursa’ya Ayın 15 inde, Çarşamba günü gittik. Bu şehir, İstanbul'un güneyinde

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

Türk’ün Gücü, Hindin Aklı, Arabın Mantığı Pazar günü saat 10’da edebiyatçılar ve

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz geçen asrın son günü aramızdan ayrılan allame merhum Ebul Hasan e

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli bir alimimizin bir seydamızın bazı hatıralarını

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

HOCAMIN VEFASI Hocamın çok dikkat çeken bir özelliği de vefa duygusu idi. Buna dair bir misal

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

HOCAMIN İBADET YÖNÜ Bana desen ki; “hocam, ibadette nasıldı.” Derim ki; “namaz adamıy

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

VAKIFLARLA BİR MÜZAKERE Hatırlıyorum, bazen Türkiye genelinden vakıflar “vakıf okuması

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

HOCAMIN DERSLERİNDEN Diyanet İşleri eski başkanı Mehmed Görmez bey hocamı ziyarete gelmişti

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

MUHTELİF HATIRALAR HAKİKATLARI HURAFELERLE ZAYİ ETMEMEK LAZIM "Benim bir arkadaşım bir şeh

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ŞERCİL POLAT AĞABEY Merhum Şercil Polat ağabey Erzurum’da nurları hocamla birlikte ve belki

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

BABAM HACI MUSA EFENDİ Babam hayatı boyunca hocama hep destek olmuş, aynı davanın ızdırabıy

Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın

Münafikün, 10

GÜNÜN HADİSİ

SABAH İLE YATSI NAMAZLARINI CEMÂATLE KILMANIN FAZÎLETİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ

Münâfıklara sabah ile yatsı (cemâat) namazlarından daha ağır hiç bir namaz yoktur. (Halbuki) bu iki namaz(ın cemâatin)de olan (ecir ve fazîlet)i bilseler emekliye, emekliye (sürtüne, sürtüne) de olsa onlara gel(ip hâzır ol)urlardı. (Ebû Hüreyre)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI