ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-4

ASKERLİĞİ Onu hocamdan çok dinlemişim. Gelibolu’ya askerliği çıkıyor. Askerde komutanı kendisini çok seviyor. O komutanın daha sonra tayini Erzurum’a çıkıyor. Ben o komutanı gördüm. Bizim dükkana geldi. İriyarı bir adamdı. “Mehmed burada mı” diye sordu.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2021-10-08 12:43:11

ASKERLİĞİ 

Onu hocamdan çok dinlemişim. Gelibolu'ya askerliği çıkıyor. Askerde komutanı kendisini çok seviyor. O komutanın daha sonra tayini Erzurum'a çıkıyor. Ben o komutanı gördüm. Bizim dükkana geldi. İriyarı bir adamdı. "Mehmed burada mı" diye sordu. "Bey amca hangi Mehmed'i soruyorsun" dedim. "Mehmed Kırkıncı" dedi. "Onu burada işi olmaz. Yukarıda bir medresesi var" dedim. "Ya ben onun komutanıyım" dedi. "Komutanım, ben sizi ona götüreyim" dedim. Kümbete götürdüm. Hocam ayağa kalktı, hemen tanıdı, sarıldı. Yerine onu oturtturdu, kendisi de karşısına oturdu. Sohbet ettiler.

İşte bu komutan tayini Erzurum'a çıkınca, hocamı da emir eri olarak yanına alıyor. Böylece hocam Ilıca'da Erzurum şeker fabrikasının karşısındaki askeriyede askerliğini tamamlıyor.

Komutan da o sırada hanımıyla başka bir şehire kursa gidiyor. Hocama diyor ki; "ben gelene kadar sen benim evimde kal." Hocam böylece daha serbest kalıyor.

Hocam anlatırdı; "ben o komutanın evinin bir odasında kalmaya başladım. Ama ev işlerinden de bir şey anlamam. Ev öyle bir harabe kalmış ki hiç haberimiz yok. Komutan gelmeden Adilcevazlı bir asker arkadaşla evi temizledik. Kaldığım süre zarfında hiç yatak odasının kapısını açmamıştım.

Komutan geldi bana dedi ki; "ya sen nasıl bir adamsın? Hiç kapı açılmaz mı? Fareler yengenin bütün elbiselerini, perdelerini yemiş."

Hocam demiş ki; " komutanım, orası mahrem bir yer olduğundan, ne ben ne kimse kapının kulpuna değmedi."

EFE HAZRETLERİNİ ZİYARET

Hocam o sırada duyuyor ki, Alvarlı Efe hazretleri Erzurum'dan Ilıca'ya gelmiş. Diyor ki; "bir gidip Efe'yi ziyaret edeyim." Komutandan izin alıyor.

Hocam derdi ki; "Geldim ki Efe bir yer sofrasında oturuyor. Ben de askerim. Üzerimde asker kıyafeti vardı. Gittim, elini öptüm. Efenin gözleri az görüyordu.Kendimi tanıttım; "ben Hacı Celal Efendinin oğluyum" dedim, "Ooo Molla Mehmed hoşgeldin" dedi, yanına oturtturdu. Kendi eliyle yedirdi, içirdi. Arada iltifat ederek "nur Mehmed" diyordu. Hatta demişti; "siz buna bundan sonra Molla Mehmed demeyin, nur Mehmed deyin."

CAMİDE DERS

 "Neyse, benim izin saatim dolacaktı. Efeden izin aldım, elini öptüm. Kalktım, çıktım. Yaşlı birisi kolumdan yakaladı; "Kurban, sen kimsin" dedi. "Sıradan bir kimseyim" dedim. "Yok" dedi, "Efe sana farklı davrandı, sen de mutlaka bir özellik var, Yahu sen ne iş yapıyorsun?" "Hocayım" deyince "Ha tamam, sana Efe ondan dolayı öyle davrandı. Sen âlim bir adama benziyorsun. Ne okudun" dedi. Ben de; "Hocam Faruk beyden bir şeyler okudum" dedim.

Dedi ki; "ya biz Cihan Harbi'nden evvel okuduk, ama harp çıkınca askere gittik ve daha da okuyamadık. Sabah namazlarından sonra gelsen de, beraber ders okusak olmaz mı?"

 Meğer o zat orada bir camiin imamıymış. Köse hoca lakabıyla meşhur Murteza Efendi. Anlaştık, ders okumaya başladık. Böylece bir müddet ders okumaya devam ettik. Bir gün kendisine Bediüzzaman Hazretleri'ni sordum.

"Cihan Harbi'nden evvel Erzurum'a gelmişti, kendisini burada ziyaret ettik, duasını aldık" dedi. Üstad hakkında bütün bilgisi bu kadardı. Risale-i Nur Külliyatını görüp görmediğini sordum. Görmediğini söyledi.

 "Bende Bediüzzaman Hazretleri'nin kitaplarından birkaç tane var, arzu edersen getireyim okuyalım" dedim. Kabul etti.

Sabahleyin Asa-yı Musa'yı alıp gittim. Dersten sonra Asa-yı Musa'yı okumaya başladık. Cemaat öyle bir hâle geldi ki, hep bekliyorlardı ki, hocaefendinin dersi bir an evvel bitsin de, ben Asa-yı Musa'yı okuyayım. Günlerce böyle devam ettik. Cemaatimiz içinde Tevfik Bey isminde bir zat vardı. Ilıca'nın zenginlerindendi. Babayiğit bir adamdı.

"Bu böyle olmaz" dedi. "Ben sana evci kâğıdı çıkartayım. Burada sana bir ev kiralayayım, akşamları cemaati topla, orada oku" dedi. Öyle sevindim ki, tarif edemem.

Tevfik Bey, komutandan bana evci kağıdı aldı. Çarşı yakınında bir ev tuttular. Akşamları orada Risale-i Nurlardan ders yapmaya başladık. Oda tıklım tıklım doluyordu. Bu derslere üç ay kadar devam ettik."

İLK TUTUKLANMA

"Ben derslerde üstadın ismini zikretmeden anlatıyorum ama halk partili birisi anladı demek ki, şikayet etti. (Bu şikayet eden adamın ismini hocama söyletmeye çok çalıştıysam da, söyletemedim. "Olsun, hakkımız hukukumuz helal olsun, önemli değil" dedi.)

Eserleri o zaman çerçilerden alıyoruz. Onlar vesilesi ile gizlice gelebiliyor. Bir gün risale okurken camiye jandarma baskın yaptı. O zaman da Jandarma yüzbaşısı Fethi Gürcan'dı. Beni bir sobanın yanında sorguya çekti; "o vatan haini Kürdün kitaplarını nereden buldun" dedi. "Ben vatan haini Kürt filan bilmiyorum" dedim. "Peki eserlerini nereden aldın, getirttin" diye sordu, "Çerçiden aldım" dedim, "Ulan yalan söylüyorsun" dedi, hakaret etti, oradakilere "atın ulan kapıya" diyor, atıyorlar. Terlemişim, kapının orada soğuktan öleceğim. Kış, zemheri var..Meğer mahsus yapıyormuş.

Aradan bir yarım saat, kırk dakika geçiyor, "ya, hocam kusura bakma, ben sinirliydim. Sen müthiş bir insansın. Bu vatana ihanet etmezsin. Ben demin çok sinirlendim. Gel çay demlettim. Bir çay iç" diyor, beni sobanın yanına oturtuyor.

Çay içerken tekrar soruyor, tekrar anlatıyorum. Tekrar kan ter içinde kalıyorum, tekrar beni kapıya attırıyor. Böylece sabah namazı vaktine kadar beni sorguladılar. Bir gün orada kaldım.

Bölüğe haber gitmiş. Beni bölüğüme teslim ettiler. 29 gün bana disiplin hapsi verdiler. Bölükte de hapishane yok. İstihkam taburunun çadırlarının olduğu bir yer var, cam filan yok.İçeriyi tipi kar doldurmuş. Beni oraya attılar. Donuyorum. Soğuk..Oradaki bir kaç çadırı ayarladım, içlerine girdim. Yoksa öleceğim. Onların içinde nefes alarak ısınmaya çalışıyorum.

Uyuyakalmışım. Baktım sabah sesler geliyor; "benim hocam böyle yapmaz. Benim hocam öyle şeyler yapmaz."

Baktım bölük komutanımız Üsteğmen Necmettin Koyutürk geliyor. Bölük komutanı kaldığım yerin pencerelerinin açık olduğunu, içeriye karların girdiğini görünce çok kızdı.

"Yahu her şeyden önce bu, bir Türk askeridir. Aynı zamanda bir din adamıdır. Hiç insaf ve merhametiniz yok mu? Böyle bir yerde asker hapsedilir mi?" dedikten sonra emir vererek kaldığım yerin pencerelerini taktırdı. İçeri bir de soba kurdurdu ve: "Ben seni buradan en kısa zamanda çıkarmaya çalışacağım" dedi ve dediği gibi de yaptı."

Üstadın bu yakalanmadan haberi oluyor. Üstad bunu duyduktan sonra hocama bir harçlık da gönderiyor.

BAYBURT'A MÜFTÜ YAPILMAK İSTENMESİ

Hocam askerlikden döndükten sonra, Bayburt eşrafının isteği üzerine Bayburt'a müftü olarak isteniyor. O sırada iki icazet almış durumda. Bu durumu, sanırım o zaman Erzurum müftüsü olan Sakıp Efendi de münasib görüyor.

Hocam bu talebi dedeme haber veriyor. Dedem çok sinirleniyor. Diyor ki; "ben sana hakkımı haram ederim. Ben seni okuttum ki sen de Allah rızası için talebe okutasın..Hacı Musa çalışacak, kazanacak. Benim malım ikinize de yeter" diyor. Böylece hocamın resmi bir hizmete gitmesinin önü kapanıyor.

-devam edecek-

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

BORA, 2021-11-12 10:12:25

ALLAH RAHMET EYLESİN. MEKANLARI CENNET OLSUN.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.

Duhân, 3

GÜNÜN HADİSİ

"Tutumlu kişi asla fakir olmaz."

Taberani

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI