PERSPEKTÄ°FE GÄ°REN ÅžAHISLAR-51

Muhammed Zahid Kevseri Şiilerin tarih boyunca Ezher’de gözleri olduğuna temas etmiştir. *Kahire’de sabık Şeyhülislam Yardımcısı Muhammed Zahid el Kevseri’nin evine uğrayanlar; evini tıka basa kitapla meşbu bulurlar.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2021-10-15 00:03:13

Zahid Kevseri

Muhammed Zahid Kevseri Şiilerin tarih boyunca Ezher'de gözleri olduğuna temas etmiştir.

*Kahire'de sabık Şeyhülislam Yardımcısı Muhammed Zahid el Kevseri'nin evine uğrayanlar; evini tıka basa kitapla meşbu bulurlar. Evinde kitaptan geçilmez. İğne atsan yere düşmez. Zira ilgilendiği alan tevsiki/belgelendirmeyi gerektirmektedir. Evi kitapla dolup taştığı gibi Kevseri ayrıca kütüphanelere de taşar. Daru'l Kütüp el Mısriyye daimi uğrak yerlerinden birisidir. Hadis ve benzeri konularla ilgilenmektedir. Buna mukabil Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin evine uğrayanlar ise ortada birkaç kitaptan başkasını göremezler. Bunun iki nedeni vardır. Şeyhülislam yazdıklarını önceden zihnine yazmıştır. Ayrıca akliyat alanıyla ilgilenmektedir, belgeden ziyade muhakematla meşguldür. Ayrıca gençliğinde ve mezuniyetten sonra yaptığı işlerden birisi kütüphane müdürlüğüdür. Kitabiyat bakımından altı sağlamdır. Yani evindeki birkaç kitabın arkasında binlerce kitabın bulunduğu kütüphaneler vardır. 1900 yılında II. Abdülhâmid Han'ın Hâfız-ı Kütübü oldu. Bediüzzaman'ın da belki vefat ederken yanında sadece birkaç kitap bulunuyordu. Lakin Tahir Paşa'nın konağında binlerce kitabın arasında yaşamıştır.

* Kevseri Ezher'de bazı kifayetsiz muhterislerin önüne arkasına bakmadan Goldziher'in eserlerini Arapçaya aktardıklarını; tetkik ve tahkik zahmetine, külfetine katlanmadan ona köprü olduklarını ifade etmiştir. Kevseri bu tercümeleri yapanları Goldziher'in cazibesine kapılanlar olarak (fatinin) tasvir etmiştir.

* Diyobendilerin selefi olmaları bir yana, şarkta selefiliğin ve vehhabiliğin tartışmasız en büyük hasmı kabul edilen ve İbni Teymiyye'nin çağdaş en büyük muarızı olan Düzceli Muhammed Zahid el Kevseri'yi imamları kabul ediyorlar. Bundan dolayı selefiler, Diyobendileri Kevseri'ye mal ve nisbet ediyorlar.

Zekeriya Beyaz

Kemalist zeminden ulu'l emirci olan Zekeriya Beyaz, Bediüzzaman'ın Müslümanlığını bile tartışmalı bulmaktadır.

* Bizde Zekeriya Beyaz gibi ulu'l emirci veya veliyi emirciler yöneticileri dokunulmaz addetmiyorlar mı? Onlara dokunulmazlık atfetmiyorlar mı? Veliyyü'l emr meselesini tapınma haline getirenler bir ekol de oluşturuyorlar. Sözgelimi, Arap aleminde Camiler adlı ekol, Selefi olmalarına rağmen Zekeriya Beyaz'ın savunduğu mantığı ve zihniyeti savunuyorlar. Muhammed Said Raslan ile Zekeriya Beyaz arasında kılık kıyafet dışında herhangi bir fark bulunmuyor. Her İkisi de siyasal İslamcıların Batı'nın hizmetinde olduğunu iddia etmektedir.

Zekeriyya Kandehlevi(Hintli muhaddis)

Çağımız, Muhammed Zekeriyya Kandehlevi gibi muhaddis düzeyinde tasavvufu temsil eden gerçek şeyhler tanımıştır.

* Bizim de yakından müşahade ettiğimiz üzre, son dönemlerini Medine'de bizzat Resulullah'ın huzurunda murakabe ile geçiren Muhammed Zekeriyya Kandehlevi ekolün son önemli muhaddislerindendir. Kandahlevi'nin İbni Arabi sevgisi selefilerin dikkatlerinden kaçmamıştır..

Zerka el Yemame(Yemenli bir kâhin kadın)

Her kavmin maddi ve manevi uyarıcıları vardır. Bunlardan birisi de Yemameli kadın Hüzami'dir. Lakin tarihe mavi gözlerinden dolayı Zerka olarak geçmiştir. Özelliği gözlerinin keskin olması ve toz dumana katmış düşman güçlerini ve birliklerini çok önceden kestirmesi ve sezmesidir. Hem gözleri hem de önsezileri (el hissi kable'l vuku) keskindir. Birkaç gün evvelden olacakları veya düşman kuvvetlerini sezebiliyormuş. Bu özelliği nedeniyle darb-ı mesel olmuştur.

Zülkarneyn

Zülkarneyn janus tabir edilen müteşabih bir zattır ve Kur'an'da ismi değil lakabı veya sıfatı geçmektedir. İki boynuzlu veya iki zamanlı anlamlarına gelmektedir. Şarkı ve garbı fethettiğinden ve fetihlerinden bahsedildiği için Zülkarneyn'in İskender olabileceği ifade edilmiştir. Lakin İskender Batı'dan çıkarak Pers Kralı Dara'yı yenmiş, Hindistan ve Afganistan gibi yörelere gitmiş, Mısır gibi bölgelere inmiştir. Hem putperest olduğuna dair genel kanı hem de garba yönelik fetihleri veya yolculukları bilinmediğinden Zülkarneyn ile benzerliği tartışmalı, şüpheli veya sınırlıdır. Buna mukabil, müfessirler arasında Zülkarneyn'i İskender olarak tanımlayanlar olmuştur.

* Zülkarneyn ile ilgili ikinci değerlendirmede Ebu'l Kelam Azad'ın yaklaşımıdır. Pers kralı Cyrus veya Kuruş'un Zülkarneyn olduğunu ileri sürmüş ve bu hususta bir eser kaleme almıştır. Ona göre, Zülkarneyn'in Ye'cüc ve Me'cüc'e karşı inşa ettiği set ise Kafkaslar'da Derbent ve Babu'l Ebvab mevkiinde veya buna yakın yerlerdedir. TDV İslâm Ansiklopedisi'ndeki ilgili Zülkarneyn maddesini yazan tefsir uzmanı Mustafa Öztürk, Ebu'l Kelam Azad'dan yola çıkarak meselenin yüzde 95 olarak çözüldüğünü ve Zülkarneyn'in Cyrus yani Kuruş olduğunu ifade etmektedir. Her ikisinin de lakabı Büyük'tür. Kuruş'un ön önemi özelliği ise Yahudileri Babil sürgününden kurtarması ve Arz-ı Mev'ud'a geri sevki ve iadesidir. Zülkarneyn oldukları ileri sürülen İskender ile Kuruş arasında yaklaşık bir iki asırlık bir zaman farkı vardır. İskender Pers ülkesini fethederken Kuruş, Yahudiler namına Babil'i ele geçirmiş ve Yahudileri 70 yıllık esaret ve sürgünden kurtarmıştır. Bununla birlikte iki tarihi şahsiyet tek şahıs farz edilse ancak Zülkarneyn'in yaptıklarını karşılayabilir. Biri Batı'ya diğeri Şarka sefere çıkmıştır.

* Merhum Mısırlı Mustafa Mahmut, Zülkarneyn'in şahsiyetini ele aldığı bir programda Kehf Suresinin 90'ıncı ayeti olan; 'Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu' ayetinde geçen sitr/örtü kelimesinin perde olduğuna hükmetmiştir. Zülkarneyn Şark ve Garp seferlerinde ilginç kavimlerle karşılaşmıştır. Müfessirler bu farklı ve zıt yönlere yapılan seferlerde Zülkarneyn'in iptidai ve ilkel kavimlerin yanında barbar kavimlere de rastladığını ve karşılaştığını ifade ederler. İlkel kabileler olarak zenciler verilirken barbar kavimler olarak da kuzey kutbunda yaşayan Vikinglerin veya Ye'cüc ve Me'cüc'ün ataları gösterilmektedir. Ve Zülkarneyn'in zamanından günümüze Ye'cüc Me'cüc üzerinden bir izdüşüm var. Ye'cüc ve Me'cüc Zülkarneyni ve şarka ve garba yaptığı yolculukları adeta günümüzü bağlıyor. Mustafa Mahmut uzak ve soğuk bir teville kuzey kutbunda altı ay gündüz yaşanmamasını ve güneşin batmamasını 'matlaiş şems/güneşin doğduğu yer ' tabiri üzerinden yorumluyor. İnsanların evlerine karanlıktan dolayı perde takmadıklarını söylemektedir. Sitr kelimesini böyle izah etmektedir. Müfessirlere göre sitr güneşten koruyucu olan her şeydir; örtü, libas veya barınak bu kapsama girer. Bu da Mustafa Mahmut'un zannının aksine kuzey kutbunu değil güney kutbuna yakın bölgeleri ve ekvator ve altını akla getirir. Bazen örtü insanı soğuktan bazen de sıcaktan korur. Şemsiyenin çift yönlü olarak hem sıcaktan hem de soğuktan koruması gibi. Bununla birlikte Zülkarneyn'in seferlerden birisini kuzey kutbuna veya kuzeye yaptığı kesin gibidir. Zira medeniyet yıkıcıların ataları sürekli olarak kuzeyden çıkmışlardır. Bu barbar kavimlerin zarardide komşuları Zülkarneyn'den ücretiyle iki dağ arasına bir set inşa etmesini istirham ederler. Zülkarneyn seve seve ve bila ücret onlara 'redm' yani büyük bir set inşa etmiştir. Ve bu hem zaman aşımı hem de gizli kalmıştır. İşte bunun arkasındaki iki kavim ahirzaman diliminde Deccal gibi uyuyan hücreler misali uyanarak şerir görevlerini ifa edecekler. Bu set sadece çelikten bir set olmayıp aynı zamanda değerlerden müteşekkil sosyal ve manevi de bir settir. Ve bu kavimlere karşı yeniden Zülkarneyn anlayışı ve değerleriyle mukabele edilecektir.

* Hazreti Musa ve Hızır kıssası ikinci devreyi ve imanla siyaset arasındaki hikmet dilimine ve devresini işaret ediyor. Hazreti Musa şeriatı ve namusu temsil ediyor. Hızır Aleyhisselam ise ledünni ilmi temsil ediyor. Tasavvuf dilinde bu iki denizin iki denizde buluşması buluşma televvün ve renklenme haline tekabül ediyor. Hükümlerin ve yargıların birbirine karıştığı bir dönem. Hazreti Musa Eriha'ya kadar gidiyor ve bir mızrak mesafede kalıyor. İşte burada fetiyyeden yani imanlı gençlerden fetaya geçiyoruz. Nesillerin birikimiyle arz-ı Mev'ud'a yeniden giren ve fetheden komutan. Surenin son faslında ve devrelerin de aşamasında karşımıza ete kemiğe bürünmüş halde Zülkarneyn çıkıyor. Bütün devrelerin imtizaç ettiği dönem. Kemal devresi. Dünya ondan soruluyor ve dünya onun emrinde. Dünyaya nizamat veriyor. Geçmişin perdesinde gelecek ve geleceğin perdesinde geçmiş yaşanıyor. Yoksa üstünkörü bir gözle baktığınızda Kehf Suresi nikabını açmıyor ve bize hitap etmiyor. Üstünkörü bir bakış açısıyla günlük ve geleceğe bakan bir ders çıkarmanız mümkün değil.  

*Zülkarneyn siyaset ve fethi müjdeliyor. Bir anlamda Mehdi'nin arketipi. Ya da başka bir ifadesiyle model şahsiyet.

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebut, 57

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"

Ebû Dâvud

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI