KADERÄ°N KISIMLARA AYRILMASI
3.Muhtevası itibariyle Kaderin Çeşitleri: a). Bedîhî ve Nazarî Kader: Kader, dışa yansıyan tecellisi bakımından, bedîhî ve nazarî olmak üzere iki kısma ayrılır:
3.Muhtevası itibariyle Kaderin Çeşitleri: a). Bedîhî ve Nazarî Kader:
 Kader, dışa yansıyan tecellisi bakımından, bedîhî ve nazarî olmak üzere iki kısma ayrılır:
Bedîhî kader: Bir şeyin vücud-u ilmî itibariyle ihtiva ettiği maddi bir varlığın ilerideki vücud-u haricisini gösterecek bir kader tecellisidir. Meselâ: bir çekirdeğin tazammun ettiği/içine aldığı ağacın, sonra göz ile görünecek maddî keyfiyetleri, vaziyetleri ve heyetleri bedîhî kader tezahürüdür.
Keza, bir spermin anne rahminde geçirdiği (nutfe, alaka, mudğa, kemik, et elbisesi ve şuurlu bir ruhun takıldığı insan formu gibi) safhalardan sonra, ahsen-i takvim kıvamında dünyaya ayak atması da bir "bedîhî kader" tezahürüdür.
Nazarî kader ise: Bir şeyin hayatı boyunca geçirdiği merhalelerin toplamını ifade eden vaziyetlerin ve şekillerin takdir ve tayininden ibarettir. Mesela: vücud-u ilmiyle bir çekirdekte yer alan ve ondan yaratılacak olan bir ağacın müddet-i hayatında geçireceği tavırlar, vaziyetler, şekiller, hareketler ve yapacağı tesbihler, onun bir nevi tarihçe-i hayatıdır. Vakit-bevakit değişen o tavırlar ve vaziyetler, o ağacın dalları, yaprakları gibi intizamlı birer kaderî mikdarı göstermektedir.
b)Kader-i Müsemma ve Kader-i Muallak/Kesin ve Şartlı Kader:
Kazâ ile yerine gelip gelmeyeceği itibariyle de kaderin iki konumu vardır:
Kesin kader: Buna "ecel-i müsemma/kader-i müsemma veya ecel-i mübrem/kader-i mübrem" denilir.
Bu kaderin iki şekli vardır:
Birincisi: Allah'ın ilminde yer alan kaderdir ki, asla değişmez. Şartlı olsun olmasın, kaderin değişmez son halkası, Allah'ın ezelî ilminde yer alır. Hiçbir şey kaderin bu kesin şekline ve ezelî ilme aykırı bir şekilde gerçekleşmez. Me-selâ: Kaderin levhalarında "şu adam sadaka verirse 70 yıl, vermezse 60 yıl yaşar"diye yazılıdır. Bu adamın tavrına bağlı olarak değişebilen bu kader tablosu, Allah'ın ezeli ilminde malumdur. Allah bu adamın sadaka verip vermeyeceğini, buna bağlı olarak ömrünün 60 veya 70 yıl olacağını bilmektedir. İşte Allah'ın ilmindeki bu kader tecellisi, ezeli ilme aykırı olamaz.
İkincisi: Mukadderat defterinde, bir şeyin olacağı kesin olarak ifade edilen bir takdir ve tâyindir. Bu şekilde takdir edilip yazılmış olan mukadderat, mutlaka tâyin edilen zamanda, belirlenen mekânda, belirtilen şekil ve miktarda tezahür edecektir.
"Her ümmet için belirlenmiş bir müddet vardır. Vâdeleri gelince ne bir an geri bırakabilir, ne de bir an öne alabilirler" (Araf,7/34) mealindeki ayette, ümmetler için belirlenen ecelin asla değişmeyeceğine vurgu yapılmış ve kesin kadere işaret edilmiştir.
Şartlı kader: Bu kaderden maksat, Allah'ın levh-i mahfuzda ve bir kısım elvah-ı kaderiyede şartlı olarak yazdığı şeylerdir. Bunlardan bir kısmı, meleklerin dahi değişip değişmeyeceğini bilmediği bir konumdadır. Diğer bir kısmı ise, meleklerin değişeceğine dair -deyiş yerindeyse- ince dipnotları okuyabildiği tablolardır. Şartlı kadere "Kader-i Muallak" unvanı verilmiştir. Levh-i mahfuzda veya diğer elvah-ı kaderiyede yazılı olan bu kaderin bağlı olduğu şartların tahakkuku durumunda değişmesi mümkündür. Dualar, sıla-y-ı rahim, sadaka, anne-babaya itaat gibi hayırlı vesilelerle değişebilen kader formu buna bir misal olabilir. Bu kader nevinin bazı hikmetlerle değişebileceğine dair Kur'an'ın-meal olarak- ifadesi şöyledir:
"Allah'ın izni olmadıkça, hiçbir peygamber mûcize gösteremez. Her şeyin bir vâdesi vardır, Allah dilediği hükmü iptal eder, dilediğini sabit bırakır. Ana kitap O'nun yanındadır" (Ra'd, 13/38-39) "Herhangi bir canlının ömrünün uzaması veya kısaltılması mut-laka bir kitapta yazılıdır. Bütün bunlar elbette Allah'a pek kolaydır" (Fatır, 35/11) mealindeki ayette ise, ömrün-normal tabii seyrinden- daha kısa veya daha uzun olabileceği ifade edilmiştir ki, bu da değişebilen kaderin bir yansımasıdır. "Sadaka verin; hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Muhakkak ki sadaka, gelen arazları, marazları/hastalıkları geri çevirir. Sadaka aynı zamanda ömrünüzün uzamasına, iyiliklerinizin katlanmasına vesile olur"(1) anlamına gelen hadislerde de bu gerçeğe işaret edilmiştir. Demek ki mutlak olmayan, bilakis bazı şartlarla mukayyet olan bir kısım mukadderat, şartları yerine gelmediği için-(mesela; sadaka verilmediği içn dua yapılmadığı için) vuku bulmayabilir. (Lem'alar, 104)
Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, kader Allah'ın ilminin bir nevidir. Buna göre Allah, Levh-i Mahfuz'da yazılı olan bir musibetin, bir ecelin, bir rızkın durumunu veya bir ömrün uzatılıp uzatılmayacağını ve bunun hangi şartların tahakkuku halinde gerçekleştirileceğini ezeli ilmiyle bilmektedir. Hiç bir şey Allah'ın bu ilminin hilafına tahakkuk edemez. Örneğin, Levh-i Mahfuzda bir adamın ömrü 60 yıl olarak yazılıdır. Ancak bu kimsenin ömrü, -örneğin- sıla-i rahim yaptığı veya sadaka verdiği takdirde 70 yıl olur.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; Ehl-i sünnet âlimleri arasında kaderin varlığı konusunda ittifak vardır. Değişebilen kaderin yanında, değişmeyen kader de vardır.
Değişebilen kaderin varlığına delalet eden şu ayet-i celileyi de misal olarak verebiliriz:
"Biz her peygamberi ancak Allah'ın izniyle kendisine itâat edilsin diye gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelip de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileseydiler ve peygamber de onların bağışlanmasını isteseydi, elbette Allahı, tevbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı" (Nisa, 4/64)
Ayetin kaderle ilgili yönü şöyle açıklanabilir:
Â
Ayettte, münafıklardan bazılarının durumu söz konusu edilmişir. Allah'a karşı isyan ettikleri ve Hz. Peygamber (sav)'e karşı da hıyanet ettikleri için, Allah'tan af, Hz. Peygamber (sav)'den de özür dilemeleri gerekir.
Eğer bu konuda tövbe-istiğfar etselerdi, Hz. Peygamber (sav)'de onların affı için Allah'a yalvarsaydı, yaptıkları suç-ları bağışlanacaktı. Bu husus, bu şarta bağlı olarak takdir edilmiştir. Fakat onlar bu şartı yerine getirmedikleri için "ceza çekmeleri ile ilgili kader hükmü sabit kalmış ve af ile ilgili hüküm rafa kalkmıştır. Ayetteki ilgili yerin mealini tekrar okuyalım "Eğer onlar (suç işledikten sonra), sana ge-lip de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileseydiler ve Peygamber de onların bağışlanmasını isteseydi, elbette Allahı, tevbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı".
Özetlersek: Levh-i Mahfuzda, bu münafıkların işledikleri suçun karşılığı olarak bir ceza takdir edilmiştir. Bu cezanın uygulanmaması, Hz. Peygamber (sav)'in yanına gidip orada, Allah'a karşı işledikleri suçlarından dolayı tövbe-istiğfar etmeleri, Hz. Peygamber (sav)'in de onların afları için Allah'tan bağışlanmalarını dilemesi şartına bağlanmıştır. Onlar bu şartı yerine getirmedikleri için, kaderin esas hükmü de değişmemiş, af da devreye girmemiştir.
 Şartlı Kaderin Hikmeti:
 Şartlara bağlı olarak değişebilen, şartlı olarak yazılan ve "kader-i muallak" denilen bu kaderin yazılmasının elbette pekçok hikmeti vardır. Bu hikmetlerden önemli bir tanesini şöyle açıklayabiliriz:
Rahman ve Rahîm olan Allah kullarını istikametli yol-da, cadde-i Kur'aniyede tutmak için ahiret âleminde cennet gibi ödüller koymuştur.
Ancak insanların fıtratında yer alan "huzûzat-ı âcile" denilen peşin mükâfatlara meyilli olan yanı vardır. Nefs-i emmarenin ve şeytanın çokça pompaladığı bu peşin dünyanın gayr-ı meşru lezzetlerine mukabil, Allah da dünyada tahakkuk edecek peşin ücretler de vazetmiştir. Bu ücretlerin en başında, belalardan, hastalık ve musibetlerden koru-mak, ömrü uzatmak gelir.Hakîm-i mutlak olan Allah, insanlar için bunu yapabile-ceğini göstermiştir.
Örneğin, Levh-i Mahfuzda "Şu adama –imtihan gereği olarak- şu musibet takdir edilmiştir. Ancak eğer bu adam sadaka verirse veya dua ederse, bu kaderin hükmünü rafa kaldırırız" şeklinde şartlı bir yazılım vardır. Sözkonusu kişi, bu şartı yerine getirdiği takdirde, yazılı olan kaderin hükmü 'Kazadan affedilir'. Yani rafa kaldırılıp uygulamaya konulmaz.
İnsanların ferdî ve ictimaî hayatlarında yapmaları gereken görevlerden birinin sıla-i rahim, sadaka ve dua/ ibadet olduğunda şüphe yoktur. Bu çok değerli görevleri yaptırmak adına İlahî hikmet, onlar için çok önemli bir huzur kaynağı olan kaza-beladan korumak, sağlıklı bir hayat temin etmek, hatta ömürlerini uzatmak, rızıklarına bereket vermek, böylece huzur ve barış içinde yaşayacak-ları bir hayatı ödül olarak vadetmiştir. Böylece iyi olmanın derecesine göre, ahirette olduğu gibi, dünyada da ödüller ve ücretler vazedilmiştir.
Şunu da unutmamak gerekir ki, kaderin bütün yönleri insan olarak bizce meçhuldür. Ecelimiz, ömrümüz, rızkımız, şekavetimiz, saadetimiz, dünyamız ve ahiretimiz her şey bize meçhuldür. Ve biz kaderi düşünüp ona göre ha-eket etmekten sorumlu da değiliz. Kaldı ki, kaderi düşünerek ona göre pozisyon alan kimsenin bu düşüncesi, bir hayal, bir kuruntudan öteye geçemez. Bize düşen Allah'ın emir ve yasaklarına göre bir hayat çizgisini takip etmektir. Maddi ve manevi/tekvinî ve teşriî sünnetüllaha uymaktır.
 Dipnotlar
(1)Kenzu'l-Ummal, hno:16113.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabb'ine kulluk et!
Hicr, 99
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...