ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7
BABAM HACI MUSA EFENDİ Babam hayatı boyunca hocama hep destek olmuş, aynı davanın ızdırabıyla yoğrulmuş bir adamdı. Hocamın arkasında dağ gibi duran biriydi. Nev’i şahsına münhasır zekasıyla zor meseleleri çözer, cemaati bir arada tutardı.
BABAM HACI MUSA EFENDÄ°
Babam hayatı boyunca hocama hep destek olmuş, aynı davanın ızdırabıyla yoğrulmuş bir adamdı. Hocamın arkasında dağ gibi duran biriydi. Nev'i şahsına münhasır zekasıyla zor meseleleri çözer, cemaati bir arada tutardı.
BABAMIN HOCAMA SAYGISI
Hakikaten de öyle iki kardeş tarihte olmaz yani. Babam hocamın karşısında, komutanın karşısındaki asker gibiydi. Hocam bize bazen derdi ki; "siz bana sormadan iş yapmışsınız. Hacı Musa ömründe hem bana sormadan iş yapmazdı, hem de benim sözümü sadece iki sefer dinlememiştir. Onun haricinde biz ne demişsek, Hacı Musa öyle yapmıştır" der, öyle tatlı tatlı şikayetlenirdi. Allahu Teala her ikisine de gani gani rahmet eylesin..
Bu iki meseleden birisini şöyle izah ederdi; babam hacca insan getirip götürdüğü seneler. Burada da arsa emlak işleri ile uğraşıyor. Bir adam almış, çalıştırıyor. Adam da işte maharetli çıkmış. Hocam demiş ki; "ona ortaklık ver" Babam "Ne kadar vereyim" diye sorunca, "üçte bir ver" demiş. Akşam evde sormuş; "ne ettin hacı Musa?" demiş ki; "ağabey, yarı yarıya verdim." Hocam; "Eee böyle istişare ettik" deyince, "baktım kazanacağız, ben üçte ikisini alacağım, o üçte birini alacak. Vicdanım rahat etmedi. Allah bana da versin, ona da versin" demiş. Bir tane de buna benzer bir hadise cereyan etmiş. Onun haricinde gerçekten babam ağabeyine karşı askerin komutanının karşısındaki gibi bir saygısı vardı.
Not: Merhum Hocamız kardeşiyle 1964'de Hacca gidişiyle alakalı bir hatırasını bir derste şöyle anlatıyor; "1964'de Hacı Musa ile hacca gittik. Ürdün'de bir araba ustasının yanında mola verdik. Orada iki tane hurma ağacı var. Alttan bakınca telefon direği gibi. Altında yeşillik bir şey yok, kuru. Üstte bakınca yemyeşil, pıtır pıtır su. O adam dedi ki; "iki senedir buraya yağmur yağmadı." Peki, bu hararette bu ağaçların böyle canlı kalması nasıl izah edilebilir? Hani üstad diyor ya "şiddet-i hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması; tabiiyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. (Sözler, s: 7) Hani onlar diyorlar ya "güneşin tabiatı yakmaktır." Ama işte güneş o ağacı yakmıyor, kurutmuyor. İşte onlara bir tokat o".(Salih Okur)
BABAMIN YAPICI YÖNÜ
Bir gün İstanbul'da bir arkadaşın dükkanındaydım. Merhum Vahdet Yılmaz ağabey geldiğimi haber almış, telefon etti, "bir yere ayrılma" dedi. Biraz sonra geldi.
Erzurum hatıralarını anlatmaya başladı. Dedi ki; "Erzurum'da baban hizmette birliği çok tutardı. Baban hayattayken cemaat içinde küskün, kırgın diye bir şey olmazdı."
Gerçekten öyleydi. Hakem gibi bir adamdı babam. Çok ferasetli birisiydi, meseleleri çok iyi tahlil eder, tedbirlerini söylerdi. Mesela Ilıca'dan bir kaç kardeş dedelerinden kalma bir yerlerini dükkan yapmışlar, "bir kaç kiracıyla uğraşmayalım" diye tek bir bina olarak kiraya çıkarmışlar. Bakmışlar ki arayan soran yok. Babaları da babamın arkadaşı.. Bir oğluna demiş ki; "sen git, Hacı Musa'ya sor."
Oğlu anlatıyor; "babama; 'ya, Hacı Musa bey buradaki binayı ne anlar, Erzurum'da iş yapan bir adam" dedim. Ama babam ısrar edince, Erzurum'a geldim. Hacı Musa beyi bulup derdimizi anlattım.
Bana; "Araban var mı" diye sordu. "Yok" dedim. "Benim var gel, dedi. Onun arabasıyla Ilıca'ya geldik. Dükkanın olduğu yere gelince biraz baktı, sonra dedi ki; "burayı kiraya veremezsiniz." Hayrola niye veremeyiz" diye sordum. "Adnan, bu ilçede bu kapasitede dükkkan açacak adam yok. Şuradan şuradan şu ölçülerde üç tane duvar yaptır, dükkanını üçe böl, bir dükkanı diğer ikisine göre küçük tut. Beş birine, beş birine, üç birine iste. Toplam 13 lira eder" dedi.
Ben bir hafta sonra dediği gibi yapmaya başladım. Daha vitrinleri takarken üçünü de kiraya verdim. Hem de bizim tek olarak istediğimizin çok üzerinde bir kiramız oldu." Mesela iki ortak ayrılamadıkları zaman babamın yanına gelir, babam onların meselesini hallederdi.
Yine mesela Fatih Yurdu yapılıyor. Binasını babam yaptırmıştı. Arsasını kendisi vermişti, inşaatıyla da bizzat kendisi ilgilenmişti. İnşaat devam ederken bir gün o sırada merhum Vahdet ağabey geliyor, ustalara diyor ki; "duvarı buradan yap." Başka bir ağabey gelip diyor ki; "buradan yap." Direk babama diyemiyorlar da, ustalara söylüyorlar.
Babam onlara diyor ki; " Sizin bu tip işlerinizi takip edecek mühendislikten anlayan, inşaattan anlayan birini bana muhatap seçin. Bu şekilde sizlerin karışmasıyla inşaat ilerlemiyor. Ben bu işi kaldıramam."
Ondan önce de yapılan inşaatlarda ufak tefek sıkıntılar olmuş. Onlar da Selami Ceyhun ağabeyi temsilci seçmişler. Mütaahhit birisi. Eski vakıfta da bir süre başkanlık yapmıştı.
Selami ağabey diyor ki; "ondan sonra iş düzene bindi. Onlar bana söylüyor, ben hacıma söylüyorum. Uygunsa yapıyor, değilse yapmıyor. Böylece iş hız aldı. O dokuz katlı binayı kısa zamanda yaptık."
1979'da açılan Fatih Yurdu 450 metrekare dokuz kat. Şu an da duruyor, bayan medresesi olarak hizmet veriyor.
BABAMIN VEFATI
Rahmetli babam 1988'de beyin kanaması geçirdi. Ondan önce de iki sefer kalp krizi geçirmişti. Bir süre hastahane de kaldı. 21 Haziran 1988'de vefat etti.
Fatih yurdunun alt kısmında babam gençler için bir hamam yaptırmıştı. Kendisinin cenazesi de orada yıkandı. Yıkamaya hocam biz üç kardeş ve Musa Şekerci hoca girmiştik. Hocam çok şiddetli ağlıyordu, bizim de aklımız başımızda değil.
Hocam bu vefattan çok etkilendi. Hatırladıkça da gözyaşlarını tutamazdı. Mesela bir keresinde bizim küçük biraderin yazıhanesine gelmişti. Neşeliydi, "hele bir kahve söyleyin" dedi. Söyledik. Bir an oldu, babam aklına geldi, gözyaşları sel oldu..Zaten babamın vefatından sonraki senelerde de hatırladıkça böyle ağladığı sık olurdu.
YUNUS KAYA HOCAEFENDÄ°
Hocam senede en az bir defa Yunus Kaya hocayı ziyaret ederdi. Bir defa kesin de, iki defa gittiği de olurdu. Yunus Kaya hoca da genç yaşta ilme başlamış, Solakzâde Sadık Efendi'nin talebesi olmuş, belli bir süre sonra da Ezher'e gitmiş.
Hocamın ifadesine göre, o müthiş bir âlimdi. Çok da mantıklı birisi idi.
-Risale-i Nur'a dost bir zat..
-Tabii tabii.. Zaten hocam bazen; "Aslında bu işe biz Erzurum'da bütün hocalarla birlikte başladık. Daha sonra siyaset bizi böldü" derdi.
Veli Velioğlu hocaefendi de şöyle demişti; "Biz Risale-i Nur derslerine Zeki Çiğdem, Şercil Polat, hocam vs ile birlikte başladık. Bir zaman sonra biz nasıl olduysa devam ettiremedik." Hocam da o konulara çok girip kurcalamazdı. Dediğim gibi hocam Yunus Kaya hocayı çok sever, çok önemserdi. Onun Ehl-i Sünnet konusunda çok sağlam bir duruşu vardı. Hocam ziyaretlerinde Yunus Kaya hocaya eski hocaları sorar, anlattırırdı. Müthiş bir hafızası vardı Yunus Hocanın.
O da hocamı çok sever, çok takdir ederdi. Hatta duyduk ki bir yerde hocamla birisini kıyaslıyorlar. Bunu bana anlatan arkadaş sosyal demokrat bir ailenin çocuğu. Bu arkadaş bir pasajda elektronik eşyacı. Komşularından da daktilo ustası Şefik Hoca var. Bu Şefik Efendi'yi hocam sürekli örnek verirdi, derdi ki; "bir adam esnaf oldu mu Şefik hoca gibi olacak. Şefik hoca hem müthiş bir alim, hem usta. İşi varken işini yapar, işi yoksa kitap okur. Siz de işiniz bitince okuyun" derdi.
İşte o Şefik hocanın orada bir kaç tane hoca tartışıyorlar. Bir kısmı "Kırkıncı Hoca daha alimdir" diyor, diğerleri o zat için "daha alimdir" diyor. Bunun üzerine Yunus Kaya hoca;"Onun ilmi Kırkıncı hocanın paçasını ıslatmaz" diyor. O arkadaş böyle anlatmıştı. Zaten biz başkalarından Yunus Kaya'nın aynı şekilde; "hiç kıyas bile edilmez" dediğini de duymuşuz.
ÅžAHÄ°N YILMAZ HOCAEFENDÄ°
Merhum Şahin Yılmaz hoca Erzurum'a geldiğinde mutlaka Kümbet'e gelirdi. Hocam ona ders sonunda Kur'an okuturdu. Hocamın olmadığı bazı ortamlarda sohbet de ederdi.
Onunla alakalı şöyle bir hatıram var; bir zaman biz Osman Demirci hocamla Türkiye turuna gittik. Akhisar'da Şahin Hoca bizi karşıladı. Hocam da oraya gelecekti. Biz daha evvel gitmiştik.
Osman Demirci hoca orada Kur'an Kursu talebelerine sohbet etti. Sohbetin sonunda "biliyor musunuz ben kimim?" diye sordu. Çocuklar hep bir ağızdan; "Kırkıncı Hoca, Kırkıncı hoca" dediler.
Merhum Demirci hoca gülerek; "ya biz geliyoruz, çalışıyor, çabalıyoruz, herkes "Kırkıncı Hoca" diyor, nasıl olacak bu?" deyince, Şahin hoca gülerek; "İyi adama benzettiler hocam, hiç şey etme" dedi.
ÅžEFÄ°K GÃœLLÃœK HOCA
Şefik Güllük hoca vardı, merhum oldu. Zannedersem hocamdan iki yaş ufaktı. Bizim Kur'an hocamızdı. Sert bir adamdı. Hocam ona 'Şefik Efendi" veya 'Şefik Hafız' derdi.
Hocamın Arapça okuttuğu çok talebesi varmış. Bir gün talebelerden bazıları kaçmışlar, sinemaya gitmişler. Hocama da birisi şikayet etmiş, "sizin talebeler sinemaya gitmiş" demiş. Hocam bunları görmüş, nerede olduklarını sormuş. Bir şey söyleyememişler. Hocam onlara bağırıp çağırırken, talebenin biri sırıtacak gibi olmuş, hocam bir tane yapıştırmış. O sırada yetişen Şefik hoca "aman hocam, vurma" diyor, hocamın ayaklarına kapanıyor. Hocam da "ula sen bunlara şefaatçi mi oldun" diyor.
Şefik hoca çok enteresan bir adamdı. Kümbete gelirdi. İçeri girdiğinde çok kısık bir sesle selam verir, hemen kapının yanına otururdu. Hocam; "oo Şefik efendi hoş geldin, hele yakın gel" derdi, Biraz yakına gelirdi. Hocam bir iki defa daha seslenerek onu biraz daha yaklaştırırdı.
Hocam onunla konuşurken, hal hatır sorarken o hocama karşı hiç cevap vermez, kısık sesle "Elhamdülillah hocam, iyiyim" derdi. Biz de çocuğuz ya; "hocam, elhamdülillah iyiymiş" derdik.
Onun da oğlu Şefik hocaya karşı öyle idi. Biz zaman zaman Şefik hocayı ziyaret ederdik. Şefik hoca bir şey dediği zaman kısık sesle "tamam hocam" der, biz de "tamam hocam, Ali halledecek" derdik.
Çok muktesit bir adamdı Şefik Hoca. Yamanın üstüne yama vurulduğunu biz onda gördük. İşi gücü talebe okutmaktı. Çok hafızı var, çok Arapça okuttuğu talebeleri var. Hocam ondan sitayişle bahseder; "bu veli bir zattır" derdi.
HACI Ä°SHAK DEDE
Gözümüzü açtığımızdan itibaren onu hocamın yanında gördük. Ama ne zaman ve nasıl tanıştıklarını bilmiyorum. Evveliyatı fırıncı.. Hal ehli bir zat. Kendisini babamdan da çok dinlemişiz.
Mesela babamdan dinlediğim bir hatırayı nakledeyim. Babam 1964-1974 arası hac turizmi işi yapmış, buradan insanları otobüslerle hacca götürmüş.
Diyor ki; "bir seferinde Hacı İshak da bizim arabadaydı. Kavisli bir yola girdik. Tabii biz sürekli o yollardan gidip geliyoruz. Hacı İshak efendi o sırada uyuyordu. Bir ara uyandı ve dedi ki; "ya ben bir rüya gördüm. (Orasını hatırlayamıyorum ya Üstad, ya da Peygamber aleyhissalatu vesselam) elini otobüsün önüne koydu, "buradan gitmeyin" dedi. Herhalde yanlış yolda gidiyoruz." Ben de dedim ki; "Ya sen uyumana bak, rüya ile amel mi olur? Sen işine bak."
Bir de baktık ki Harput'un tepesine çıkmışız. Arabalar eski, yollar dar. Arabaları döndüremiyoruz. Geri geri konvoyu götüreceğiz, o kadar sıkıntılar çektik ki..."
Hocamın yanına gelirdi. Zaman zaman Kümbet'te-pek fazla kimse bilmiyor- hocamdan izin alırdı, Kümbet'in anahtarını alır, orada bir kaç kişi ile sabaha kadar zikrullah ederdi. Böyle bir zikrullah yönü de vardı..
Maneviyat sahibi bir insan. Mesela hocamla İstanbul seyahatları var. Hocam derdi ki; "bazı geceler "toplantı var" der, o büyük camilere gider, artık nasıl kalır nasıl eder bilemeyiz. Sabah gittiğimizde o camide bulurduk" derdi.
Rahmetli Hulusi ağabeyin cenazesine 1986'da beraber gitmiştik. O zaman dört beş araba gitmiştik. Bizim arabada hocam, Hacı Cahit ağabey, Hacı İshak dede ve ben vardım. Arabayı Hacı Cahit ağabey kullanıyor. Hocam önde oturuyor, Hacı İshak dede ile ben de arkada oturuyoruz.
Gece vakti yola çıkmıştık. Sabah da erken kalkmıştm, uykusuzdum. Yolun bir yerine geldiğinde Hacı İshak dede bir zikrullaha başladı. Biz de uykulu halimizle gayr-i ihtiyari olarak katılıyoruz. Gözlerim uykudan açılmıyor ama.
Biraz sonra birden bire koluma dürttü; "kalk, içimizden en genç sensin. Allahu Teala gök kapılarını açtı. Ne dua edersen, Allah kabul edecek" dedi. Ben dua ediyorum ama uyku halinden ne dua ettiğimi bilemiyorum. Bir de şok yaşadım yani. Hacı İshak dede ile böyle enteresan da bir maceramız olmuştu.
Derslerde bazen uyurdu. Birden "Allah" diye bir nara atarak uyanırdı. Normalde hocam böyle şeylere izin vermezdi. Mesela bir başkası bir kaç defa aynı şekilde derste Allah diye bağırmıştı. Hocam kızdı; "yeter yahu, bu derste, dersin ahengini bozuyorsun. Kardeşim ya, kendine sahip ol" dedi. Ama Hacı İshak dedeye ömrü billah bir şey demedi.
Sürekli günlük olarak hocamla birlikte gezinir, bir misafirliğe gidecek olsa, hocam onu götürürdü. Mesela ben Selimiye'de dört, beş sene kaldım. Orada yemekleri de ben yapıyordum. Yemek yapıp hocamı davet ettiğimiz zaman, gelirken onu da yanında getirirdi. Böyle ikili hukuklarının çok iyi olduğunu, bir sevgi bağı olduğunu biliyorum.
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey midir?
Rahman, 60
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Bir kimseye şer olarak bir müslüman kardeşine hakaret etmesi kafidir.
Riyazü's Salihin, 3/1605
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...