TUVALETLERDE BEKLEYEN ÇOCUK

Soğuk bir ocak ayıydı. Bir iş için Ankara’ya gitmiştim. Diyanet İşleri Din Eğitimi Genel Başkanlığı’na uğrayacaktım. Din İşleri binası Kocatepe Camii müştemilatı içindeydi. Vakit henüz erken olduğu için önce camiyi ziyaret edeyim dedim.Saatler sabahın dokuzunu gösteriyordu. Abdest almak için caminin abdestlik bölümüne girdim.


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2021-12-08 08:32:08

(Ocak 1996 Simav)

Soğuk bir ocak ayıydı. Bir iş için Ankara'ya gitmiştim. Diyanet İşleri Din Eğitimi Genel Başkanlığı'na uğrayacaktım. Din İşleri binası Kocatepe Camii müştemilatı içindeydi. Vakit henüz erken olduğu için önce camiyi ziyaret edeyim dedim.

Saatler sabahın dokuzunu gösteriyordu. Abdest almak için caminin abdestlik bölümüne girdim. Bazı kişiler abdest alıyor, bazı kişiler de tuvalet ihtiyacı gideriyordu. Ben içeri girerken oralarda oyalanan on bir, on iki yaşlarında bir çocuk gördüm. Abdest alıp çıkmak üzereyken çocuk hala oralardaydı. Bazen ellerini yıkıyor, bazen de aynanın karşısında oyalanıyordu.

Bir anda bu gün okulların açık olduğu, bu çocuğun okulunda olması gerektiği aklıma geldi. Her halde kendimi okulda nöbetçi öğretmen zannetmiş olacağım ki yavaşça büyük boy aynanın önünde duran çocuğa yaklaştım.

Çocuk, orta boylu, saçları dağınık, ellerini ıslatıp saçlarına süre süre, saçlarını buzağı yalamış gibi başına yapıştırarak, montuna bürünmüş duruyordu. Bir eliyle çantasını tutarken, bir ayağıyla da hafifçe ona vurup duruyordu. Kendisini gözetenlerden rahatsız oluyor ve hemen montunun başlığını çekiyordu. Onu fark etmeyenlerden hiç çekinmiyor, fırsat buldukça onlardan saati soruyordu. Yanına yaklaştığımı görünce hemen cesaretle bana saati sordu. Güler yüzle cevap verdikten sonra kendisiyle konuşmaya başladım:

-Adın ne senin?

-Ä°smail.

-Hangi okula gidiyorsun.

-Hıı, şey, eee!

-Çekinme aslanım, okulunu merak ettim. Acaba ismini duyduğum okullardan birinde mi okuyorsun?

-Siz kimsiniz, okulumu niçin soruyorsunuz?

-Ben öğretmenim; fakat Ankara'da görev yapmıyorum. Buraya bir iş için geldim. Eğer bana okulunu, sınıfını, öğretmenini ve arkadaşlarını kısaca tanıtırsan çok memnun olurum.

-Seyranbağları İlköğretim Okulu'nda, 5-A Sınıfı'nda okuyorum. Numaram da yetmiş üç.

-Arkadaşların nasıl, sınıfın iyi mi? Onları bana biraz tanıtır mısın?

-Hiç iyi değil, sevmiyorum onları. Zaten arkadaşlarım da beni sevmiyor.

-Arkadaşlarını niçin sevmiyorsun?

-Bana lakap takıyorlar. Beni "smail, smail" diye çağırıyorlar.

-Başka kimseye de lakap takıyorlar mı?

-Evet, arkadaşım Şamil'e, "şavrola" diyorlar. Ben şimdi onu bekliyorum. Şamil de buraya gelecek.

-Bu gün sizin okulunuz yok mu?

-Var; fakat biz bu gün okulu astık.

-Arkadaşlarınız size lakap takınca öğretmeninize söylemediniz mi?

-Söyledik, bir şey yapmadı. Zaten o da bize lakap takıyor. Kızınca bize "zımpara" diyor. Öğretmenimiz bizi sevmiyor.

-Öğretmeninizin adı ne?

-Niçin soruyorsunuz? Yoksa beni öğretmenime mi haber vereceksiniz?

-Hayır, hayır, zaten ben biraz sonra Kütahya'ya gitmek için Ankara'dan ayrılacağım. İstemiyorsan söyleme ben sadece merak etim.

-Öğretmenim okuldan kaçtığımı duyarsa, beni okuldan attırır. Sınıfta her zaman diyor ki:

-Okuldan kaçarsanız müdüre söylerim, sizi okuldan attırırım. Müdürle bizim öğretmenimizin arası çok iyi. Öğretmenimiz ne derse müdür hemen yapar.

-Demek öyle ha! Öğretmeninden çok mu korkuyorsun?

-Evet.

-Seni hiç dövdü mü?

-Çook. Ben sınıfın en yaramazlarındanım. Her yaramazlığımda öğretmenim ya yüzüme ya ellerime indirir.

-Acımasız bir öğretmenin varmış. Eğer okul müdürünüz ben olsaydım, öğretmenini cezalandırırdım.

-Cezalandıramazdın. O seni yenerdi. Çünkü onun arkası kuvvetliymiş. Arkadaşlar öyle söylüyorlar. Kendisi de sınıfta: "Bana hiç kimse dokunamaz, ben her dediğimi yaptırırım."diyor.

-Amma da çok merak ettirdin şu öğretmenini. Adı Mehmet mi yoksa?

-Hayır. Öğretmenimiz erkek değil, kadın.

-Ayşe'dir adı o zaman.

-Hayır.

-Vildan.

-Hayır.

-Şükriye.

-Hayır.

-Nedir peki?

-Nihal.

-Soyadı nedir?

-Metin.

-Yani şu anlatılan öğretmenin adı Nihal Metin, öyle mi?

-Evet.

-Amma da metin bayanmış haa!

Bu konuşmalardan sonra çocukla ahbap olduk. Ona biraz kendi okulumu ve öğrencilerimi anlattım. Bana öğrencilerimi dövüp dövmediğimi sordu. Ben de dövmediğimi belirttikten sonra, ona öğrencileri döven ve dövmeyen öğretmenlerin, öğrenciler tarafından nasıl karşılandığını sordum. Dayak atan öğretmenden çok korktuklarını, dayak atmayan öğretmeni ise çok sevdiklerini söyledi.

Çocuğa arkadaşı Şamil'in hala niçin gelmediğini sordum. "O belki de okula gitmiştir."dedi. Bazen onu babası taa okula kadar götürüyor, o zaman da o buraya gelemiyor.

-Babası niçin onu okula kadar götürüyor?

-Okuldan kaçtığını bildiği için.

-Senin baban senin kaçtığını bilmiyor mu?

-Ruhu bile duymuyor. Zaten duysa da pek kulak asmıyor.

-Baban ne iş yapıyor?

-Kapıcılık.

-Nerede?

-Bizim mahallenin öte başında. "Derya" Apartmanı'nda.

-Baban iÅŸe ne zaman gidiyor, iÅŸten ne zaman geliyor?

-Ben okula gitmeden gidiyor, akÅŸam geliyor.

-Baban akşam seninle ilgileniyor mu? Derslerini, okulunu, öğretmenini, arkadaşlarını soruyor mu?

-Hayır. O akşamları annemle kavga ediyor, çoğu zaman yemeğini yalnız yiyor ve kahveye gidiyor. Ben geldiğini pek görmüyorum. Sabahleyin de benden önce çıkıyor, yine görüşemiyoruz. Bizim görüşmemiz akşamdan akşama oluyor. O da kavgalı bir ortamda oluyor. Zaten babam beni evlat olarak görmüyor. Çünkü her zaman annemden ayrılacağını söylüyor.

-Annen ne iş yapıyor?

-Bir fabrikada çalışıyor.

-O eve ne zaman geliyor, evden ne zaman gidiyor?

-Sabah birlikte çıkıyoruz. Öğlede gelip tekrar gidiyor. Akşam babamdan önce geliyor.

-Seninle daha çok annen mi ilgileniyor? Okulunu soran derslerini takip eden annen midir?

-O benimle beraber olur; ama okulumla pek ilgilenmez. Annem çoğu geceleri ağlar, babamdan ayrıldığımız takdirde nerede kalacağımızı, nasıl geçineceğimizi düşünür.

Bu konuşmalar sürerken saat ona geliyordu. Çocuğa dedim ki:

-Madem bu gün okula gitmedin, öyleyse şimdi burada beklemene gerek yok; eve git, orada bekle.

-Bende evin anahtarı yok. Gitsem kapıda kalırım. On ikiye kadar burada bekleyeceğim.

Benim ayrılma zamanın gelmişti. Çocuğa dönerek dedim ki:

-Artık ben gidiyorum, tanıştığıma memnun oldum. Haydi, bana eyvallah.

Ayrılacağımı anlayan çocuk bir anda heyecanlanarak dedi ki:

-Amca bir dakika gitme. Bak ben ÅŸiir defteri tutuyorum, bunu okur musun?

Çocuk, çantasından çıkardığı küçük bir ders defterini gösterdi. Hayli şiirler yazmış. Bazılarını da arkadaşı Şamille birlikte yazmışlar. Şiirler genelde okulun, öğretmenin ve diğer olumsuz durumların izlerini taşıyor.

Ben şiir defterini okuyup dururken çocuk özellikle son sayfadaki şiiri okumamı istedi. O şiiri dün sınıfta yazmışlar. Şiirin bir bölümü, aklımda kaldığı kadarıyla şöyleydi:

"Yarın bekleme bizi öğretmenim,

Yarın biz işte oraya gideceğiz.

Orada bizi dövemezsin,

Orada amcalar bize karışmaz,

Biz her zaman orada bekleriz,

Orada kurtulur onurumuz,

Sen bizden kurtulursun,

Biz senden kurtuluruz

Ben de hatıra olsun diye, bu şiirin altına şu mısraları yazdım:

Gözlerim uzaklarda on ikiye bakar,

Gelmeyen arkadaşım içimi yakar.

Gönlüm hüzün dolu, içerim buruk,

Sinirlerim gerili, moralim bozuk.

Bedenim kış, ruhum rüzgârlarda,

Kimi tuvaletlerde, kimi otogarlarda.

Kimi akşamı bekler, kimi sabahı,

Kiminin montu yok kiminin külahı.

Bazısı Ankara'yı mesken tutar,

Bazısı merdiven dibinde yatar.

Sen ne çilekeşmişsin ey güzel çocuk,

Verdiğin bir nefes, aldığın bir soluk.

Son mısrayı da yazıp kalemi cebime koyarak çocuğa dönüp tebessüm ettim. Çocuk bu tebessümün bir ayrılık tebessümü olduğunu anlamıştı. Çocukla vedalaştık:

-Haydi, eyvallah ey şair çocuk!

-Güle güle ey öğretmen amca!

Not: Bu gerçek hikayeyi bütün okul idarecileri, öğretmenler ve veliler okumalı.

Hikâyede geçen öğretmenin gerçek ismi yerine müstear (takma) isim kullanılmıştır.)

Ocak 1996

Simav

(İbrahim Köse)

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

ANTAKYA DEDİKLERİ ÇÖKELEK YEDİKLERİ

ANTAKYA DEDİKLERİ ÇÖKELEK YEDİKLERİ

Antakya’da iki yıl görev yaptıktan sonra, öğretmenlikte Reyhanlı yıllarımız başladı.

TUVALETLERDE BEKLEYEN ÇOCUK

TUVALETLERDE BEKLEYEN ÇOCUK

Soğuk bir ocak ayıydı. Bir iş için Ankara’ya gitmiştim. Diyanet İşleri Din Eğitimi Genel

HALDEN ANLAMAK-2

HALDEN ANLAMAK-2

Hüzünler, dertler ve acılar şairi Fuzuli de çeşitli gazellerinde bakın neler söylüyor:

HALDEN ANLAMAK-1

HALDEN ANLAMAK-1

Halden anlamak bir sanattır. Yeryüzünün en büyük sanatlarından biridir. Halden anlamak: r

ÇİÇEK, KOYUN, ÖĞRETMEN

ÇİÇEK, KOYUN, ÖĞRETMEN

Çiçeklerin dilinden anlamak isterdim. Kelebeklerle, arılarla, uğur böcekleriyle karşılaşın

ÖĞRETMEN BAŞKA BİRİSİ DEĞİLDİR

ÖĞRETMEN BAŞKA BİRİSİ DEĞİLDİR

Bugün okulda iken şöyle bir çanta muhabbeti oldu. Okulun en çok sevilen, kibar, efendi, tatl

ÖĞRETMENDEN İSTENEN

ÖĞRETMENDEN İSTENEN

Bir eve fareler köstebekler alışmış. Ev halkı çare olarak yavru bir kediyi eve getirerek düÅ

ÖĞRETMENLİK BİR SEVDADIR

ÖĞRETMENLİK BİR SEVDADIR

“Gözlerim kapalı ama görüyorum, Şimdi Türkiye’nin bütün okullarında zil çalıyor.

De ki: "Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de O'na ortak koşuyorsunuz."

En'am, 64

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.

Tirmizi 13, (2175)

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI