YİNE GÖÇ VAR

Türü: Hikâye (Otuz yıl önce bu günleri biz yazdık, yaşayanlar yorum yapsın) Aylardan Aralık. Yıllardan 1992. Vakit öğle sıraları. Göller Köyü’nde hava alabildiğine soğuk. Bütün ovaya sis çökmüş. Toprak kar örtülü. Evlerden eşyalar çıkartılıyor.


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2022-01-15 02:21:32

Türü: Hikâye (Otuz yıl önce bu günleri biz yazdık, yaşayanlar yorum yapsın)

Aylardan Aralık. Yıllardan 1992. Vakit öğle sıraları.

Göller Köyü'nde hava alabildiğine soğuk. Bütün ovaya sis çökmüş. Toprak kar örtülü. Evlerden eşyalar çıkartılıyor.

Birinci evin eşyaları kamyona yerleştirilmiş. İkincisi yükleniyor. Üçüncüsü de yüklenince kamyon yola çıkacak. Bu üç aileyi Ege bölgesindeki çeşitli yerlere götürecek. Sonra başka bir kamyon gelecek. Evin hayvanlarını alarak diğer kamyonları takip edecek. Ulaşılacak yerlerde ev kiralanmış mı, hayvanlar için dam ve yem hazırlanmış mı, bunları hiç düşünen yok. Çünkü bir an evvel canları kurtarmak zamanı.

Seksen beş yaşındaki Hacı Hamza, evden çıkarılan bir eski hasırın üstüne oturmuş. Yüklenen eşyaları seyrediyor. Olanlara hiçbir mana veremiyor. Ömrünün geçtiği, çoluk çocuğunun büyüdüğü bu yerlerden ayrılmayı bir türlü kabullenemiyor. Bu konuda kendisine fikir sorulmayacağını da biliyor. Eşya taşımakta olan on yaşındaki torunu Ayşe'yi durduruyor ve ona soruyor:

-Evi kamyona niçin yüklüyorsunuz.

-Artık buralardan gidiyoruz dede.

-Neden gidiyoruz yavrum?

-Teröristler komşularımız olan İncehaşimler'in Hacı Mükremin'i ve Kabahaşimlerin Mehmet Amcayı öldürdükleri için gidiyoruz. Ya babamı da öldürürlerse! Babamı öldürürlerse biz on iki kişi ne yaparız bu köyde? Bize kim bakar dede?

-Öldürsünler ölelim, aç susuz kalalım yine gitmeyelim. Çünkü bu yerleri ben ne zorluklarla aldım? Bu evleri ne zorluklarla yaptım. Ben burada kalmak ve burada ölmek istiyorum.

Soğukta üşüyen ihtiyar, ısınmak için hayvanların bulunduğu ahıra giriyor. 8-9 yaşlarındaki torunları Sema ve Nurgül; ahırda kazları, tavukları kovalıyorlar. Hacı Hamza bu duruma bir mana veremiyor, çocuklara soruyor:

-Hayvanları niçin kovalıyorsunuz?

-Dede onları yakalayacağız.

-Yakalayıp ne yapacaksınız?

-Onları komşulara vereceğiz.

-Onları neden veriyorsunuz? Onlar bizim. Kazları yazın ben otlattım. Civcivleri yazın ben yemledim?

-Dede bunlar kamyona yüklenmezmiş. Yolda donarlarmış. Hemen satmamız da mümkün değil. Babam dedi ki komşulara dağıtın.

Hacı Hamza ahırın yanındaki mereğin (samanlığın) kapısına varır. Oğlu Mehmet samanlığın kapısına kilit vurmaktadır.

-Oğlum kapıyı neden kilitliyorsun?

-Artık bu kapıyı açmayacağız baba.

-Bu kapıyı kim açacak?

-Bilmiyorum.

-Baharın tekrar geriye dönecek miyiz?

-Hayır.

-Bu samanlar, bu otlar ne olacak? Satsan bari.

-Baba, şimdi alan yok. Belki sonra satarız.

İhtiyar, yükleme işi bitmek üzere olan kamyona ve boşalan odalara tekrar tekrar bir bir baktı. Doluktu, içini çekti, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Köylüler ve çocuklar etrafını sardılar. Onu sakinleştirmeye çalıştılar. İhtiyarın sesi boğulmaya başladı. Yaşların aktığı gözler bembeyaz oldu. Ağzı köpüklendi ve ihtiyar bir an kendisinden geçip bayıldı.

İhtiyarı zorla ayılttılar. Kendine gelen ihtiyar, karşısındaki torununa sordu:

-Sen kimsin? Seni tanıyamadım.

Torunu Fatih ne diyeceğini şaşırdı, sustu. İhtiyar karşı tepelere bakıp görünen taşları göstererek sordu:

-O koyunlar kimin? Yoksa bizim koyunlar mı ağıldan çıktı?

OÄŸlu Mehmet cevap verdi:

-Hayır baba onlar koyun değil taş, taş.

-Yalan söylüyorsun koyun onlar.

Hacı Hamza hem görme yetisini hem düşünme kabiliyetini yitirmişti. Bu kadar derdin içerisine bir de dedenin durumu oğlu Mehmet'e bir offf çektirdi. Mehmet: "Sen bilirsin Allah'ım, bana sabır ver." dedi.

Son eşyalar da yüklenince evin kapısına kilit vuruldu. Anahtarlar komşuya teslim edildi. Bir ihtiyar, iki eş, dokuz çocuk ellerindeki basit eşyalarla eve dönüp baka baka köy minibüsüne doğru yürümeye başladılar.

Hacı Hamza son kez evlere dönüp baktı. Onu ileri yaşı bir daha bu diyarlara gelmeye müsaade etmeyebilirdi. Tarifi imkânsız acılar içinde kalan ihtiyar, evlere son kez baktığını hissedercesine dönüp oğluna dedi ki:

-Mehmet oğlum, Komşu Süleyman Efendi'ye eyvallah demedik.

-Baba dün demiştik. Onlar da dün gitmişlerdi. Ne tez unuttun.

-Yavrum, bari Hacı Mükremin'in mezarına bir uğrasaydık.

-Baba dün cenazeyi Erzurum'a gönderdik, sen de vardın, unuttun mu?

-Bana ne oldu? Hiçbir şey hatırlamıyorum yavrum!

Yavaş yavaş evler arkada kaldı. Minibüs hareket edince köy de arkada kaldı. Artık on iki nüfuslu Köse ailesi yirmi dört saatlik dönüşü olmayan yolculuğa başlamıştı.

Bu ailenin en büyüğü Hacı Hamza'ydı. Onun oğlu ve gelininden başka dokuz tane de torunu vardı.

Çocukların birisi askere gidecek yaştaydı. İkisi on altı on yedi yaşlarında lise öğrencisiydi. İkisi ortaokul çağındaydı. İkisi ilkokul öğrencisiydi. Birisi üç yaşında en küçüğü ise beş aylıktı.

Dokuz çocuğu ile bir anne, akli dengesi bozulan bir ihtiyar, bir de hepsinin geçimini sağlamak durumunda olan Mehmet Efendi'den oluşan bu aile yarın nasıl bir günle karşılaşacaklarını bilmeden İç Ege'nin çok da bilinmeyen bir ilçesi olan Kütahya'nın Simav İlçesi'ne doğru yol alıyorlardı.

Yollar uzun olsa da bitermiş. Mehmet Efendi ailesi İç Ege de otuz hanelik bir köye indi. Bir eve misafir oldular. Arkadan ev eşyaları ve 60 kadar koyun geldi. Geçici bir ev buldular. Hem aile fertleri, hem ailenin koyunları bin bir sıkıntıyla hayatlarını devam ettirdiler.

Geleli birkaç ay olmuştu. Köyde olan olayın ve onun yol açtığı sıkıntıların etkisinden yavaş yavaş kurtulmaya başlamışlardı. Evin ihtiyarı da yavaş yavaş kendine geliyordu. Ara sıra dengesini yitirse de çoğu zaman şuurlu düşünüyor, doğru konuşuyordu. Bir gün oğluna dönerek dedi ki:

-Mehmet, köyde olan olaydan devletin haberi var mı?

-Var baba. Vali de kaymakam da köye geldiler, olayı incelediler.

-Vuranlar yakalandı mı?

-Hayır baba. Zanlı otuz kişi yakalandı, sorguları yapılırken bir milletvekilinin devreye girmesiyle serbest bırakıldılar.

-Köyden kaç hane göç etti?

-Yirmi haneyi geçti. Hâlâ göç edenler varmış.

-Devlet bu göç edenlerin köyde kalan mallarına sahip çıkıyor mu?

-Hayır, her şey öylece kaldı.

-Devlet göç eden ailelere nakliye yardımı yaptı mı?

-Hayır.

-Bu ailelerin ihtiyaçlarını karşılıyor mu?

-Karşılamıyor babacığım. Buraya geldiğimizden haberi bile yok.

-Åžu anda ne kadar borcun var?

-Otuz milyonu geçti baba.

-Ramazan ayındayız, bayram geliyor, evin ihtiyaçlarını nereden karşılıyorsun?

-Bir bakkaldan borç alıyorum. Zaten ekmekten, yağdan, şekerden başka bir şey almıyoruz.

-Koyunları sat da öde.

-Satılmıyor baba. Hem koyunların kuzulama zamanı hem de hayvanlar çok zayıf.

-Yavrum, 93 Harbi'nde, Rus'ların Erzurum'u işgalinde, on yaşlarındaydım. Anam elimden tutarak kağnıya bindirmiş, hasta babamla birlikte düşmandan kaçarak kış soğuğunda günlerce yol yürüyerek Sivas'a gitmiştik. İki yıl sonra Düşman çekilince tekrar Erzurum'a geri dönmüştük. O olaydan sonra ömrümde şimdi çektiğimiz sıkıntı gibi bir sıkıntı görmedim. Bu zulüm onu da geçti oğlum. Onda geri dönmüştük ancak bunda geri de dönemeyeceğiz.

-Önemli değil baba, kendini üzme, iyi olur inşallah.

-Yok yok oğlum, öyle değil. Devlet bu konuda bir şey yapmalıydı.

-Böyle düşünme baba. Belki de bizim bilmediklerimiz vardır.

-İster bil ister bilme oğlum, ben bildiğim devlet darda kalan vatandaşına yardım eder.

18.02.1993

Simav

İbrahim Köse

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

Kevser:2

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İşçinin alın teri kurumadan hakkını veriniz.

Ä°bn-i Mace

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI