ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-52
Tanıdığım birisi şöyle anlatmıştı; "Bu şehre göçmen olarak geldim. Hiçbir şeyim yoktu. Bir müslüman bana; "şu köşeye dur, şunu sat" dedi. (Balıkesir'de) "Sarı Hoca" lakablı birisi de dedi ki; "Oğlum, akşama kadar sattığının üçte birini sadaka olarak ver" Hocaya inandım, verdim. Ben verdikçe Allah (c.c.) her geçen gün malımı artırdı." Hâlâ vermeye devam eden bu insanın malı, hâlâ artmaya da devam ediyor.
Hadid SuresiÂ
*Tanıdığım birisi şöyle anlatmıştı; "Bu şehre göçmen olarak geldim. Hiçbir şeyim yoktu. Bir müslüman bana; "şu köşeye dur, şunu sat" dedi. (Balıkesir'de) "Sarı Hoca" lakablı birisi de dedi ki; "Oğlum, akşama kadar sattığının üçte birini sadaka olarak ver" Hocaya inandım, verdim. Ben verdikçe Allah (c.c.) her geçen gün malımı artırdı." Hâlâ vermeye devam eden bu insanın malı, hâlâ artmaya da devam ediyor.
*Diyelim ki; verdiniz, verdiğinizin karşılığı arkasından gelmedi. Fakat dağlar kadar sevab verildiğini biliniz. Yani verdiniz karşılığında maddi olarak bir şey gelmeyebilir. Ayetteki "Fehuve yuhlifu" den bazen aynı cinsten, verdiğinizin cinsinden maddi bir şeyin gelmediği de olabilir. Ama ahirette verilmek üzere bol sevaplar verilir. Veya Allah (c.c.) bu dünyada bol saadet verir.
Genel olarak verilenin cinsinden veriliyor ama bazen de mutluluk veriyor. Allah (c.c.) o insana çocuğuyla, ailesiyle, annesiyle, babasıyla, çevresiyle çok mutlu bir hayatı lütfediyor. Yani Allah'ın vermesinin yollarını biz aklımızla bulacak güçte değiliz. Çünkü bin türlü verişi vardır. Sıhhat veriyor, afiyet veriyor, saadet veriyor, mutluluk veriyor. Yani Allah'ın çeşitli veriş şekilleri vardır. Biz buna kafayı takmayacağız. Biz rabbimin bize emrettiğini yerine getirecek, yasaklarından kaçınacağız.
*Karamanoğlu Mehmet beyin de böyle bir uygulaması vardır. Bakmış ki, Karaman'da Rumlar ticaretle meşguller. Kendi aralarında da bir yardımlaşma birliği oluşturmuşlar. Dışarıdan gelen bir malı önce Rumlar satın alıyorlar, sonra çok yüksek fiatla Karamanlılara satıyorlar.
Derhal bir vakıf kuruyor. Para vakfı.. Bol miktarda parayı o vakfa veriyor ve Karamanlı esnafa diyor ki, "buradan borç para alabilirsiniz. Malınızı sattıktan sonra ödersiniz." Kurulan bu vakıf yalnız bu işle ilgilenmiş. Günümüzde bir çok işle meşgul ve bir çok hizmeti yürüten vakıflarımız var. Bir de çok büyük çapta bir vakıf kurulsa ve bu tür hizmetleri takip etseler, gerçekten kuralına uygun ve paraları da batırmayacak şekilde sıkı tutarak bu borç verme sistemini devam ettirseler bu mü'minlerin yaralarından birine merhem olurlar, şifa olurlar.
*Günümüzde yaşayan edebiyatçılarımızın birinin bir makalesinde okumuştum. Diyor ki, "Bir roman okumak için bile kalkıp elbiselerimi giyiniyorum, saçımı tarıyorum ondan sonra okumaya oturuyorum. Bu bir roman dahi olsa bunu ben kitaba değer vermek için yapıyorum."
Bütün bunları bir kitaba değer vermek için yazmıştı ve ben hakikaten o makaleden etkilenmiştim. Kainatı yaratan ve yöneten Allah'ın (c.c.) kitabını okumak üzere kalkan da bir haşyet üzere bulunmalıdır.
Günümüzde "ben yatarak okurum" diyen insanlarımız var. Bu yeni bir akım, o tür okuyanları da görüyoruz. Allah (c.c.)'ın kitabı da ona kendini açmıyor. O tür insanlardan bir şey üretildiğini de görmedik.
Ankara'da Ortadoğu Teknik Üniversitesinin bahçesinde, banketin üzerine uzanıp Kur'an-ı Kerim meali okuyan bir delikanlıyı, solcu diye tabir edilen bir delikanlı uyarmış. "Öyle Kur'an okunmaz kalk ve otur" demiş. Durumumuz bu. Biz Hakk'tan nazil olan Kitab'a karşı da bir haşyet halinde olursak, ürperirsek, o bize güzelliklerini açar.
*Çevremizdeki insanlara yardımcı olacağız. Toplumda zaten bir iman zaafiyeti var; eğitimsizlik ve de ekonomik zorluklar olduğunda, hırsızlığından fuhşuna kadar bir çok yolsuzluklar hemen arkasından türeyiveriyor. Pislikler böyle bir ortamda gelişiveriyor.
Bu sebeble biz bir taraftan Allah'ın zikrini, Rabbiri ayetlerini insanların gönüllerine rahmet damlaları halinde sunarken, diğer taraftan midelerini boş bırakmamalıyız. Çünkü mide ile kalp yanyanadır.
*Dine, İslam'a karşı yürüyüş yapanları, Kur'an'a karşı yürüyüş yapanları görünce gözüm yaşarıyor. Yahu bu insanlar ateşe doğru nasıl yürürler diyorum. Bu dünyada cezalandınlıp-cezalandınlmamaları hiç önemli değil. Bu insanlar eninde sonunda ölecekler ve bir gün yaptıklarından hesap verecekler. Yahutta hesap veremeyecekler. Güzelim tenleri, canları, bakan gözleri, saçları yanmaması gerekiyor.
*Her gün medyadan duyduklarımız, bizi her geçen gün, biraz daha kederli ve hüzünlü bir hayatın içerisine atıveriyor. Kurtuluş nedir? Tek çare; Bunların yaydıkları haberlere kulaklarımızı tıkayalım, işimizi yapmaya devanı edelim, Allah kelamına kulak verelim.
*Öleceğimizi biliyoruz, fakat yaşantımıza baktığımızda hiç ölmeyecek gibi dünyaya bağlanıveriyoruz. Her an ahirete doğru gittiğimiz aklımızdan çıkarmıyarak ticaretimizi, siyasetimizi, ibadetimizi, itaatimizi dahi Allah'ın kuralına göre yapalım.
Zira her attığımız adımdan, her tuttuğumuzdan, verdiğimiz ve aldığımızdan, doğduğumuz ve sevdiğimizden, söylediğimiz ve söylemediğimizden hesaba çekileceğiz..
*O cennetin genişliği gökler ve yer kadardır. Bazılarının hatırına şu gelebilir. "Hz. Adem'den kıyamete kadar gelecek olan insanlardan cennetlik olanlar cennetin neresine sığacaklar?" Rabbim diyor ki, "genişliği gökler ve yer kadardır."
Gökler deyince, gökler hakkında bildiklerinizi hatırlayın. Mesela filan yıldızın ışığı, dünyaya ışık yılı ile 5 milyon yılda gelivermiş. Saniyede 300.000 km hızla gelecek ve 5 milyon yılda dünyaya ulaşacak. Bu gün bildiğimiz rakamlar bunu ifadeye yetmiyor. İşte bu kadar mesafede olanlara gökyüzü diyoruz biz.
Mücadele Suresi
*Sırat-ı Müstakim'den ayrılmak, başlangıçta hafif bir açı ile oluyor daha sonra ise telafi edilmez boyutlara ulaşır. Onun için Allah'ın(c.c.) çizdiği çizginin yanıbaşına siz de bir çizgi çizmeyiniz.
 *Dikkat ediniz.! Ben bu tefsir dersi münasebetiyle, geçmiş tefsirleri gücümün yettiği kadar okuyorum. Söz, gücünü bize doğru geldikçe kaybediyor. Sözün zirvesini peygamberimizin yanında yetişenler söylemişler. Kur'an ve Sünnet ayrı. O sahabenin sözleri yıldız gibi hâlâ parlamaktadır. Hz. Ali'nin deyimleri, insanlık semasını süsleyecek, kıyamete kadar da aydınlatacaktır.
*Sadece Kur'an'ı referans kabul edenler bilsinlerki; o sahih sünnetlere uymayı Allah emrediyor. Eğer; "Kur'an'dan başka referans kabul etmiyoruz" sözleriyle, sahih sünnetin dışındakileri kasdediyorlarsa diyeceğimiz yok. Ama görüyoruz ki, bir çok sahih sünneti de reddettiklerini kendileri söylüyorlar.
"Ama efendim Kur'an'a muhalifmiş." diyor. Kur'an'a muhalif olanı zaten geçmiş ecdadımız. Ama muhalif olup olmadığının hükmünü bunlar vermesinler. Yani bir hadisin bir ayete zıtlığına kim karar verecek? Kur'an'ı ve Sünneti çok iyi bilen insanlar bu kararı verebilirler. Onun aklı onu zıt gibi görür.
Hatta bu konu da Buhari'de bir hadis-i şerif vardır. Hz. Aişe validemizle Peygamberimiz arasında geçmiştir. Hz. Aişe validemiz; "ama demiş bu senin söylediğin şu ayete ters." Peygamber Efendimiz de onun açıklamasını yapıveriyor. Ters olmadığını gösteriyor. Burada Hz. Aişe validemiz bu olayı ters gibi görüyor, Peygamber Efendimiz de bunu açıklayıveriyor.
Yani ayetle hadis arasındaki tezatın olup olmadığına, Kur'an ve Sünneti çok iyi bilen insanlarımız karar vermelidir. Yoksa bu gün bir çok insan, Kur'an'ın bir çok ayeti için, "bu benim aklıma sığmıyor," diyor. Senin aklın incir çekirdeği kadarsa, bunda Kur'an'ın ne kabahati olabilir? Veya senin aklının kalıbı naylondansa, bu altun eriyiğini alamaz ki, senin aklın patlar. Çünkü Altun eriyiğinin kalıbı demirden olması gerekir.
HaÅŸir Suresi
*Türk şairlerinden Mehmet Akif merhum, bir zirve cümle yakalamış;
-Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz.
-Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.
Dünyada teknoloji ne kadar ileri giderse gitsin, devletler üzerlerine manyetik şemsiye yapmaya kalkışırlarsa kalkışsınlar, yine de mağlub olurlar. Çünkü bu unsurların buldukları ve bulacakları bütün silahlar cehennemin bir tek kıvılcımına denk olmayacaktır. Akif diyor ki; cehennem gibi bir silaha sahip olsalar yine de bizim bu imanımızın serinliği içerisinde yok olur giderler.
*Günümüzdeki bir kısım akılcı müslümanlarımız yanlış bir kanaatin içerisindeler. "Valla hocam bana akıllı ve mantıklı bir yol göster." Amerika'nın doları çok güçlü, askerleri çok güçlü, teknolojisi çok güçlü, siyaseti güçlü. Bunun yıkılması için bana bir ip ucu ver" diyor. Ben de ona diyorum ki; "biz bu ayet-i kerimeyi bundan 20 sene(1979'lar) önce de tefsir ediyorduk. O zaman diyorduk ki; "bu dünyayı paylaşan iki devletten hem Rusya hem de Amerika gider. Çünkü zulüm üzerine hayatını devam ettiren bir devlet dünya tarihinde olmamıştır." Gider bunlar dediğimizde, aynı şeyi siz o zaman da söylemiyor muydunuz? Söylüyordunuz.
Peki bu Rusya nasıl gitti? Afganistanlı iki koca donlunun çakar almaz tüfekleriyle nasıl gitti. Hiç hesab etmediğimiz yerden gitti. Bir gün gelir Amerika da senin ve benim hiç hesab etmediğimiz, Amerika'nın hatırından geçirmediği yönden onu götürür.
*Şeytan da önce insana "Gavur ol" diyor. Onlara vesvese veriyor, birçok şüpheler uyandırıveriyor. O kafir oluverince bu sefer şeytan diyor ki; "ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Ben senin yanında duramam. Senin kafirliğine ben dayanamam" deyip ondan uzaklaşıveriyor.
Bu ayetin tefsirinde İbn Kesir, İbn Cerir Taberi'den naklen, Hz. Abdullah b. Mesud'dan haber verdiği bir olayı nakleder; "Şeytan bir rahibi azdırmak ister. Onu kafirleştirir. O'nun yanına bir kadın gönderir. Kadınla beraber olmasını sağlar. Kadından zina mahsulü bir çocuk meydana gelir. Bu defa çocuğu öldürmesini ister, Rahip çocuğu öldürür. Sonra da kadını öldürmesini telkin eder, kadını da öldürür. 'Seni bu işten kurtarırım ama bana secde edersen' demiş şeytan. Rahib şeytana secde edince şeytan da demiş ki; "ben senden korkuyorum, ben senden uzağım" demiş ve uzaklaşmış." Hataya bir defa düşünce ardından binlerce hata gelir. Bundan kurtulmanın yolu da şeytanın vesveselerinden hiç birini aklımıza koymamaktır...
 *Tirmizi ile İbn Mace ise hadisi verdikten sonra, 99 Esmau'l-Hüsnayi da saymışlar. Ebu Hureyre (R.A)'nın rivayeti ile bize nakledivermişlerdir. Diğer hadis kitaplarında yalnız Allah'ın 99 ismi vardır, kim onları sayarsa cennete gider der ama 99 esmayı saymaz. Ama tarihimiz boyunca her mezhepten değerli ilim adamlarımız esmaü'l hüsna şerhi ile ilgili çok güzel kitaplar yazmışlardır. Bütün İslam uleması tarafından bu kabul görmüştür. Ama şunu söyliyeyim; Allah'ın o güzel isimleri yalnız 99 değildir. Sevgili Peygamberimizin bir hadiste bize bildirdiği 99'dur. O hadiste olmayıp ta Kur'ân-ı Kerim'de geçen bir çok esmau'l-Hüsna vardır. Peki bu iki haber çelişiyor mu? Hayır. Sevgili Peygamberimiz Kur'ân da zikredilen 100'den fazla Esmau'l-Hüsna'dan 99 tanesini toplayıvermiş.
 -devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Onu(Kur’an’ı) Ruh-ul Emin(Cebrail), inzar edenlerden olasın diye, kalbine apaçık Arapça olarak indirmiştir.
Åžuara:193-195
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Alî b. Ebî Tâlib (r.a.)'dan :
"Benim ağzımdan yalan uydurmayınız. Her kim benim ağzımdan yalan söylerse Cehennem'deki yerine hazırlansın."
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...