ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-56

Her insanın özellikle yönetici kadronun, tanınmış insanların, siyasilerin, sanatçıların, çeşitli dallarda zirveye ulaşmış insanların İslâm'a girmesi, çevre üzerinde etki yapar.


Mahmud ToptaÅŸ

.

2022-04-01 07:55:02

Abese Suresi 

*Her insanın özellikle yönetici kadronun, tanınmış insanların, siyasilerin, sanatçıların, çeşitli dallarda zirveye ulaşmış insanların İslâm'a girmesi, çevre üzerinde etki yapar.

Mesela günümüzde İngiltere'de, pop müziğin piri Yusuf İslâm'ın (Cat Stevens) müslüman olmasıyla, O'nun hayranlarından bir çoğunun müslüman olduğu görülmüştür.

Fransa'da sosyalistlerin ve koministlerin en önde giden insanının müslüman olduğu haberi dünyaya yayılınca, bir çok komünistin ve de İslâm ülkelerindeki komünist ve sosyalistlerin zaten dinleri olan İslâm'a yeniden dönmeleri, bu insanların ünlü oluşundan kaynaklanmaktadır.

*Günümüzde de aynı şekilde bizim bir yanlışımız vardır. Mesela bazı çok iyi niyetli müslümanlarımız, bütün güçlerini, enerjilerini belirli güç odaklarına yöneltmiş durumdalar. "Filanı müslüman edersek, filanı İslâm'a bir kazanırsak" gibi hareketlerin içine girmişlerdir. Bir kısmı, "aman hocam gençlik, gençliğe sahip çıkalım" diyor. Gençliğin bozulması ihtiyarlar vasıtasıyladır. Asıl tebliğin gitmesi gereken insanlar onlardır. Onlar düzelecek olursa zaten gençlikte düzgün demektir. 

Onun için biz genç, ihtiyar, erkek, kadın demiyeceğiz. Ya.! Allah (c.c) kitabında neyi nasıl söyleyeceğimizi ifade ediyor; "Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Allah'a kulluk yapınız." (Bakara 21) "Ey insanlar!" diyor, "insanlar" deyince herkesi kapsar.

Yaşı doksanına gelmiş insan, ölüm döşeğinde yatıyorsa, İslâmi tebliğ ona en çok ve en çabuk yoldan ulaştırılmalıdır. "Hocam ne olacak? Zaten adam hastanede son günlerini yaşıyor. Müslüman olsa ne. olur, müslüman olmasa ne olur?" gibi bir mantık var. Biz "faydacılar" dan değiliz. Faydacı mantıkla hareket etmiyoruz. Biz insanoğlunun cehennem mezbeleliğine düşmesini engellemekle görevlendirilmiş, rahmet peygamberinin rahmet ümmetiyiz. Yanmamaları için gayret göstermemiz lazım.

Biz, kimin bizim nasihatimizden etkileneceğini bilemeyiz. Biz herkese anlatacağız. Rabbim İslâm'a girmeyi temizlik olarak kabul ediyor.

*Rabbim kendi kitabını, kendi yarattığı değerli ilim adamlarıyla koruyor. Geçmiş alimlerimiz tarafından. Kurra ve Muhaddislerimiz, Allah'ın yeryüzündeki süvarileri olarak isimlendirilmişlerdir. Kurra deyince; Gönenli Mehmet Efendi, Abdurrahman Gürses hocamız, Mehmet Sevinç, İsmail Biçer, Ramazan Pakdil hocalarımız hemen akLımıza geliveriyor. Bunlar Allah'ın yeryüzündeki süvarileridir. Kıyamete kadar bu silsile devam edecek, Kur'ân'ın içerisine bir harf ilave etseler, Abdurrahman Hocamızın beyninin telleri onun yanlışlığını anında anlar. Rabbim her asır da ve her devirde bu değerli insanları yaratmıştır. Onlar tarafından melekleri tarafından bu Kur'ân kıyamete kadar korunmasına devam edecektir.

 Tekvir suresi

*Her okulun bir eğitim salonu veya bir eğitim sınıfı vardır ve orada dersler verilir. Sınıflarda dersleri vermek için yazı tahtası, tebeşirler vardır, orada öğretmen yazar, çizer bir şeyler gösterir.

 Allah (c.c) de insanları eğitirken, sınıf olarak dünyayı kullanmış, dünya bizim sınıfımız. Topyekün beş milyar insan aynı sınıfta ders yapıyoruz. Yazı tahtalarımız gördüğümüz şeyler olan, güneş, yıldızlar, denizler, çiçekler, böcekler, taşlar ve kuşlardır.

Bütün bunlara dikkatimizi çekiyor Allah (c.c). Bunlardan bir kısmının doğup-öldüğünü görüyoruz. İnsanın doğup öldüğünü, hayvanın doğup öldüğünü görüyoruz. Çiçeklerin açtığını ve solduğunu görüyoruz. Ama dağların öldüğünü falan görmüyoruz; dağların üzerinde ağaçların doğduğunu-büyüdüğünü, solduğunu görüyoruz. Bahar mevsiminde açtığını, güz mevsiminde yaprak dökümü yaptığını, danelerinin toprağa düşüp öldüğünü ve üzerine yapraklarla kefenler sardığını, üzerini kar gibi kefenlerle örttüğünü ama bir bahar mevsiminde yeniden dirildiğini gözlerimizle görüyoruz.

Bunlar bize, ahiretin mutlaka geleceğini, Allah'ın .söylediklerinin mutlaka olacağını gösteriyor. Yani bu dünyada iken bize mahşerin nasıl olacağını Rabbimiz tabiattan örnekler vermek suretiyle gösteriyor. Değil bir ağacın ölmesi, değil bir çiçeğin solması, değil bir böceğin ölmesi, bunlara hayat bahşeden güneş bir gün ölür diyor, bu ilk ayet-i kerimede.

*"Güneş dürülüverecek" Topyekün dünyamıza ve diğer bütün yıldızlara ışık veren, ısı veren, yedi renginden binlerce renk tonu oluşturan bu güneş, bir gün o ışıklarını kendisine toplayıverecek. Kuruyacak, simsiyah hale geliverecek. Ondan ışık alan ve almayan diğer yıldızlar da dökülüverecek "inkederat" kelimesinde hem dökülüvermek hem de saçılıvermek anlamı vardır.

*Hiçbirimiz nerede öleceğimizi bilmiyoruz. Öyleyse hazırlıklı olmalıyız. Önce imanımızı sağlam tutacağız, sonra o imanımızın çiçeği olan amellerimizi yerine getireceğiz. Abdestli olmaya dikkat edeceğiz. İyi düşünceler içinde olmak için, hep iyi şeyler düşüneceğiz. Güzellikler içinde ölecek olursak, Allah bizi güzel yerlere koyacaktır. Allah (c.c); "iyi ve güzel insanlar, güzel yerlere layıktır." diyor.

*"Zamanın değişmesiyle ahkam değişir" diyor bir hukuk profesörü. Kendisine şöyle dedim: "Tabiattaki kanunlar ne zaman yaratıldı?" "Milyonlarca sene önce" dedi. "Milyonlarca sene önce yarattığı kanunlarda Rabbimin eksikliği var mı? Yani Fizikçiler veya kimyacılar veya biyoloji alimleri; bu çiçek böyle olmamalıydı, bu böcek böyle uçmamalıydı, bu güneşin ışınları şöyle açmamalıydı, mor öyle değil de şöyle olmalıydı gibi, güneşin rengine, denizin dalgasına, yıldızın yanmasına, çiçeğin açmasına, böceğin uçmasına müdahale edebiliyorlar mı? Yani "2000 li yıllara giriyoruz, bu hava Hz. Adem'in soluduğu hava, bu su Hz. Adem'in içtiği su, çok geri bir şey, biz çağımıza uygun hava ve içecek gibi şeyler icad edeceğiz" diyorlar mı? Hayır. Demiyorlar. Yani milyonlarca sene önce koyduğu tabiat kanunları hâlâ güzelliğini eksiksizliğini koruyor değil mi?" "Evet koruyor" dedi. "Peki milyonlarca sene önceki yarattığı milyonlarca kanununda Allah kusur etmemiş de, 1400 sene öncesindekinde mi kusur etsin?" deyince, kabul etti ve "hocam bunun yazılması lazım. "dedi. Yani bizim hukukçular çevresine duyurulması lazım diyor.

*Herkes Sırat-1 Mustakim!'i istemelidir. Sırat-ı Mustakim'e gönlünü açarsa, doğru olmak isterse, Kur'ân ona fayda verecektir. Bu Kur'ân doğruluğu isteyenlere fayda verir. Dünyanın her tarafında hakkı, gerçeği, mutlak doğruyu arayan insanlar vardır. İşte o insanlara Kur'ân ulaştırılırsa, onlar hidayete ererler, gerçeği bulurlar.

Ancak doğruluğu istemeyen, çıkarlarını eğrilikte görenler, Kur'an'a karşı olacaklardır. Ve Kur'ân onlarında hüsranını artırır. Surenin 28. ayetinde insan iradesiyle doğruluğu istemesinin gerekliliği vurgulandıktan sonra, 29. ayette, bütün iradelerin ve isteklerin, Allah'ın isteğine uygun düşmesi gerektiği vurgulanıyor.

İnfitar Suresi 

*İnsanoğlu en değerli zamanlarını kazanmak için geçiriyor, tam "kazandım, artık yiyeceğim" diyor, tatlıyı tuzluyu, yağlıyı ve serin havayı ve buz gibi suyu içemez hale geliveriyor. Velhasıl bu dünyadan zevk alamadan gidiyor. Halbuki zevk alacağını zannediyordu. Elde ettiğiniz herşey değer kaybediyor. Elde edemediğinizi kazanma yolunda bütün gücümüzü sarfediyoruz.

*Aslında her insan iç dünyasında kaybettiği cenneti arıyor. 7 milyar insan şu anda cenneti arıyor. Bunun delili nedir? Herkes kendi sahasında en güzel eserini vermeye gayret ediyor. Ressam en güzel eserini yapıyor, herkes onu ayakta alkışlarken o yaptığı resmi beğenmiyor. Daha iyi renklerin peşinde koşturuyor. Zaten böyle olmazsa ressam sayılmaz o. Şair en güzel şiirini yazıyor, herkes onu alkışlarken, ona ödül verirken, o yeni seslerin peşinde koşuyor. İç dünyasından yeni gümbürtüler geliyor.

Bir ömür boyu verdiği gayreti, çalışmayı ve iç dünyasını dinlemek için ayırdığı zamanı, o aradığını bulamadığını ortaya koyuyor. Ve "aradığımı bulamadan gidiyorum" diyor.

Aslında herkesin aradığı cennettir. Mü'minin de kafirin de aradığı cennettir. Çünkü Hz. Adem (a.s)'la beraber güzeli sevme, güzeli arama meyli verilmiştir bize. Hz. Adem'in cennette kalması sebebiyle her insan güzele göre ayarlanmıştır. Yeryüzüne' gelince bunu arama hareketi başlamıştır. Mümin bunu doğru yolda aramaktadır, kâfir ise eğri yolda aramaktadır. Kâfir kendi kendini kandırmaktadır, aldatmaktadır, kendini avutmaktadır. Şeytanın da yardımıyla, kötü olanları güzel gösterme, çirkinleri süsleme ve bütün pisliği insanların gözünde temiz gösterme gayretine girmiştir.

*Nasıl ki evlerimizi süslüyoruz, en güzel boyacılara, badanacılara, en güzel ressamlara, en güzel desinatörlere evlerimize şekil verdiriyoruz. Bir gün geliyor evimizin o güzel badanası, güzel resimleri dökülmeye başlıyor, eskiyor, parçalanıyor, herşeyin bir ecelinin olduğunu görüyoruz. Gökyüzünün de ecelinin olduğunu, yaldızların da ecelinin olduğunu, denizlerin de bir ecelinin olduğunu Allah (c.c) bu İnfitar Suresinin ilk üç ayeti kerimesinde bize hatırlatıyor.

*Hz. Ali ile ilgili anlatılır. Benim pek hoşuma gider. Anlatan diyor ki; Hz. Ali atıyla geldi, hamama girip banyo yapacak. Atını dışarıda bağlayacak bir yer bulamaz, oradaki adama der ki; "şu atımı biraz tutuver. Ben içeriye girip çıkayım." Adam,-"olur" der. Adam Hz. Ali'yi tanımıyor. İşini bitirip dışarı çıkınca bir de bakmış ki adam gitmiş, at kendi başına duruyor. Atın yanına varmlş, atın yuları yok. Adam atın yularını çalmış kaçmış.

Hz. Ali gelmiş Kamber'e demişki; "git bana bir yular al gel." Bir yular da iki dirheme alınabiliyor. Pazara gitmiş, bakmış birisi yular satıyor. Kamber vermiş iki dirhemi, almış yuları getirmiş, Hz. Ali bakmış ki kendi atının yuları.

 Hz. Ali Kamber'e demiş ki; "Ben bu iki dirhemi bu adama vermek üzere çıkarmıştım. Ancak bu adam kötü niyetinden dolayı helal olan iki dirhemini haram yoldan kazanmış oldu."

Olay olmuş mu olmamış mı? bilmiyorum. Ama ders alınması gereken tarafı, bu adam helal olarak kazanması gereken iki dirhemi haram yoldan kazandı. Bu dünya nimetleri helal yoldan kazanarak da elde edilebilir. Ama insanlar Allah'ın kurallarına riayet etmezse, kendisine gelecek olan o nimeti haram yoldan kazanabilir.

Onun için her şeyin güzelini, her şeyin helâlini isteyeceğiz. Bunu yapar da iyi insanlardan olacak olursak; "iyi insanlar nimetler içerisindedir" ayetine dahil oluruz.

Mutaffifin Suresi

*Biz insanlara Rabbimin kelamını anlatalım, yüreklerine serpilsin. Gönüllerinde İslâm'ın çiçekleri açsın. Yağmur yağınca şehrin pisliğinin ve kirlerinin akıp gittiği gibi Allah'ın ayetleriyle de insanlarımızın gönüllerindeki kirler akıp gitsin. Rahmete vesile olsun, her taraf yeşersin, herkes güzel şeyler görsün, güzel sesler işitsin, güzel insanlarla karşılaşsın, herkesin elinden, dilinden, gözünden ve gönlünden İslâm'ın güzel nâmeleri yayılsın.

Bir şairimizin dediği gibi; gül alınsın gül satılsın, gülden teraziler yapılsın" istiyoruz. Peygamberimiz (s.a.y) bunu istiyordu. O'ndan sonra gelenler bunu istiyordu. Yemen'den İngiltere'ye kadar bu topraklar üzerindeki insanlar, Allah'ın adaleti içerisinde yaşasınlar, kanları akmasın.

Bu kanların bir damlası yeryüzünün bütün altını ve gümüşüyle yapılmaya çalışılsa yapılamaz, inancı içerisinde hareket ediyorlardı.

Hatta bir tanesi şöyle demişti. Ayet-i kerimelerin ruhuna uygun olarak; "haksız yere akıtılmış bir damla kan terazinin bir kefesine konulsa, terazinin öbür kefesinede dünyanın bütün altını, gümüşü, madenlerinin hepsi konulsa o bir damla kan ağır basar." Böyle bir anlayışın çocukları olarak bu günlere geldik. Ama yüreğimiz kan ağlıyor. Bir damla kan değil, oluklar gibi müslüman kanı akıyor.

Hocalığımdan utanıyorum, insanlığımdan utanıyorum, yaşamaktan utanıyorum, baba olmaktan utanıyorum, eş olmaktan utanıyorum, Allah'a kul olamamaktan ve de Müslüman kanı akarken nefes almaktan utanıyorum. Çünkü emredilenleri yapamıyorum. Müslümana sahip çıkamıyoruz, Düşman uçakları üzerimizde uçuyor, ses çıkaramıyoruz. Düşman uçaklarının gölgesinde yaşatıyorlar, kimseye ağzımızı açamıyoruz.

Bu sûrenin tefsirini yaptığım günlerde İsrail ordusu, tanklarla Filistinli müslümanların evlerinin üzerlerine yürüyor, çoluk çocuk evden çıkmadan evlerini üzerlerine çökertiyor, evden dışarı çıkabilenleri de kurşuna diziyordu.

 *İsrail'den merhamet beklenmez. Bunlara hoşgörü de olmaz. Ta Firavun zamanından beri Peygamber öldürmekle meşgul olan bu insanlar, Filistinli çocuklara mı acıyacaklar.? "Onların peygamberlerini öldürdüğünü" ifade ediyor Allah (c.c) Kur'ân-ı Keriminde. O çocukların feryatları onların yüreklerini yumuşatmaz. Onların yüreklerini bir tek şey yumuşatır, o da Allah'ın cehennemidir.

O çocukları seyrederken bir teselli buldum. Şöyle gözümün önüne getirdim. Gönül terazimde tarttım. Peki ambulansın içerisinde vurulan çocuk olmak mı isterdin yoksa İsrail devlet başkanının yerinde mi olmak isterdin? Kendi kendime sordum, derhal kararımı verdim. Eğer ikisinden birisi olacaksam, ambulansda vurulan çocuk olmayı tercih ederim.

Çünkü ambulans da vurulan, doğrudan cennete uçuyor. Ama o küfrünü her geçen gün artıran, her artışında da cehennemdeki katranlarını, ateşten zincirlerini, yangınını artıran insanın yerinde olmazdım. Bu çocuklar beş dakika içinde yandılar ve öldüler. Ama sonu gelmez senelerde bir yanma vardır.

Hatırınıza şu gelebilir. "Peki Hocam bunların yandığını bu dünyada biz görmeyecek miyiz?" Kaydedin bu günleri... Ömrü olanlar İsrail'in yok olduğunu görecekler.

*Allah rahmet etsin. Konya'daki Arif Etik hocam bana şöyle bir olay anlatmıştı. Hülasatü'l-Beyan Tefsirinin yazarı  Mehmet Vehbi rahmetullahi aleyh anlatmış, Arif Etik hoca ondan dinlemiş. "Ankara'dayım, şer'iyye vekilliği, Yani bakanlık yapmıştım. Aradan yıllar geçti yine Ankaradayım ama bakan değilim. İsrailli bir yetkili, bir hoca ile görüşmek ister ve benimle görüştürdüler." (Mehmet Vehbi Efendi de bakanlık yaptığı için, hem siyaseti hem de dini bilen biri olarak onunla görüştürmüşler.)

Mehmet Vehbi'ye İsrailli yetkili sorar ve derki; "Bak! Peygamberiniz; "bir gün gelecek yeryüzünde bir tek yahudi kalmayacak" diyordu. Biz ise İsrail'de devlet kurduk, Peygamberiniz yanıldı." diyor.

Mehmet Vehbi cevaben demişki; "ben Buhari'yi terceme ettim. O hadisi de terceme ettim. O hadisi terceme ederken, siz daha devletinizi kurmamıştınız. Kendi kendime şöyle dedim. "Ya Rabbi! Yeryüzündeki bu fesat yuvasını temizlemek için birgün silahlarımızı elimize alsak bunları nerede bulacağız? Bir kısmı Çin'de, bir kısmı Kafkasya'da, bir kısmı İngiltere'de, Amerika'da, Güney Afrika'da, Almanya'da... Ya Rabbi! Biz bunları nasıl bulacağız" diyordum? Ancak bir gün radyomu açtım, İsrail devleti kuruldu haberini duyunca sevindim." Yetkili demişki; "hayrola sen niye sevindin?" Mehmet Vehbi demişki; "Bak devletiniz kuruldu ya. Bundan sonra siz yeryüzündeki bütün yahudileri oraya toplayacaksınız. Bizim Konya'nın Hadim'inde keklik avı yapılır. Güz mevsiminde keklik avı yapmak için dağlardaki su birikintisi olan yerlerin başına avcı yeşilliklerden, yapraklardan örtülü gizlenecek bir yer yapar, geceden de gelir oraya girer. Kuşluk vaktine doğru keklikler su ihtiyacı hissederler, sürüler halinde suyun başına gelirler. Sıra sıra dizilirler, işte o zaman avcı silahının tetiğini bir çekti mi, en az beştane keklik avlanır. Siz hele bir İsrail'de toplanmaya devam edin" diyor.

Ä°nÅŸikak Suresi

*Bu ayetler, dünyadaki ahireti inkar cemiyetinin durumunu anlatıyor. Bu dernek resmen kurulmuş. Ama ismi başka. Diyor larki; "ahiret diye birşey yok. İnsanlar ölürler tekrar dünyaya gelir, tekrar ölürler, tekrar gelirler."

Bunların elebaşlanndan iki tanesi Konya'ya gider. Konya'nın eşrafına epeyce bir şeyler anlatmışlar. Ruh çağırma seansları düzenlemişler. Ölenleri çağırmışlar, ölenler de gelmiş ve demişler ki; ahiret diye birşey yok, biz dünyaya gelme sıramızı bekliyoruz. Burada mutlu bir şekilde oynayıp duruyoruz."

Konya'lı, nazik ve kibar insan. Gelen misafirleri de üzmek istemezler. Demişler ki; "bizim burada saygı değer bir hocamız var, Bozkırlı Mustafa Efendi, onunla görüştürelim sizi." Bozkırlı Musafa Efendiye giderler, O der ki, "ben bir adam tanırım çok kötü bir hayatı olmuştur, akşam bir de bunu çağırın. Adam'ı çağırırlar, adam gelir. (Ruh çağırma seansına hoca efendi katılmamış ama diğerleri katılmışlar.) Ruh yazdırmaya başlamış Medyuma. "Benim durumum çok iyi, hocaların dediği gibi değil. Kabir azabı filan yok. Biz burada bekliyoruz dünyaya gelmek için."

İkinci gün sevinerek hocanın yanına varırlar, durumu hocaya anlatırlar. Hoca efendi de derki; "Bre şaşkınlar! benim söylediğim o adam hâlâ sağ filan yerde, filan sokakta bakkallık yapmaktadır. Gidin kendisiyle de görüşün."

 Buruc Suresi

 *Şu anda İsrail'de binlerce müslümanın kanına giren, kolunu kıran, evini yakan, çocuğunun önünde annesine tecavüz eden, babasını ateşe veren yahudi ile, 1700 yıl önce Necran'lı Hristiyanları yakan Zünuvas arasında fark görebiliyormusunuz? Onun için biz bu sureyi tekrar tekrar okuyoruz. O inanca sahip olan bir insanın insanlığa merhametinin olmayacağını, iki bin yıllık tarihlerinden biliyoruz.

Şu da hatıra gelebilir: "Ama hocam bu olay Kur'ân-ı Kerim de geçiyor da, acaba batılı kaynaklarda da aynı olay desteklenip, onaylanıyor mu?" Allah rahmet eylesin, Mevdudi merhum bu ayeti tefsir ederken, batılı kaynaklardan da bu konuda nakiller vermiştir. Şu anda İngiltere'de, İngiliz kütüphanelerinde bulunabilecek kitapların isimlerini de vermiştir. "Mesela "Book of The Himyeriles" isimli kitapda aynı olay tekrarlanmaktadır" diyor Mevdudi. Batılı Süryani bir tarihçi aynı olayı anlatmakta ve 40.000 kişinin yakıldığını haber vermiştir. Kur'ân-ı Kerim rakam vermiyor.

*Tarihte ateşle insanlara azab etmeyi icad eden yahudilerdir. Buruc Suresinden bunu anlıyoruz. Kendileri de Hitler döneminde aynı akıbete uğramışlardır. Biz ise hiçbir insanın yanmasını, yakılmasını istemeyiz, gücümüz yeterse engel oluruz.

Tarık Suresi

 *Mevlana veya Şeyh Sadi anlatıyor; Bir patronun yemeğini haberi olmadan işçileri yemişler, suçu da en garibinin üzerine atmışlar. O da yemin ediyormuş "ben yemedim" diye. Adam eline kırbacı almış ve hepsine vurmak için kovalamaya başlamış. O kadar fazla koşmuşlar, neticesinde bir anda kusma haline gelmişler. İçlerindekini kusmuşlar. O zaman adam anlamış kimin yediğini. Yanı içi dışına gelince gerçek ortaya çıkıyor.

Allah (c.c) bu dünyada içimizi dışımıza çıkarmıyor. O bir "Settaru'l-Uyub ve Gaffaru'z-zünüb" olan Allah (c.c). Ama kıyamet gününde ortaya çıkacağını söylüyor. İşte o zaman kişi kardeşinden anasından, babasından, eşinden, çocuklarından kaçacaktır diyor Allah (c.c)

*Kur'ân'ı ellerimizle arkaya atıp insanların sözlerine uymaya başladığımızdan beri bakınız insanlar hak ile batılın ölçüsünü kaçırdılar. Hangisi doğru, hangisi yanlış bilinemez oldu. Fahişe fahişeyi tenkit ediyor: "Bu benim müşterimi çaldı, ahlaksız insan" diyor. Siyasetçiler, birbirlerini tenkid ediyorlar ve diyorlar ki "canım bizde çalmıştık ama bu kadar büyük çalmamıştık. Bu ahlaksızlıktır." diyorlar.

Bir kere ipin ucu elden bir kaçtımı, işin içinden çıkılmaz. Çölde yolunuzu bir kaybettiniz mi, her taraf yanlış, her taraf doğru olur. Yol yok iz yok. Böyle bir çölün içerisinde yaşıyoruz. Hukuki sahada bir çölde yaşıyoruz, biz. Allah (c.c) bize bir yol gösteriyor, hakka ve hakikate ulaştıran bir yol ve diyor ki; işte Hak ile batılı ayırt edecek olan söz bu; Bu çizgiden yürüyün. Bu Sırat-ı Mustakimdir."

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

O halde sabret. Sonunda kazanacak olanlar, elbette Allah'tan korkup sakınanlardır.

Hûd, 49

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim, müslüman kardeşinin namusunu ve şahsiyetini korursa, Allah onun yüzünü kıyamet gününde cehennem ateşinden uzak tutar."

Tirmizî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI