ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-57
A’la Suresi *Bize de bu sure-i celile, günümüzde insanlara İslâm’ı anlatırken, nasıl hareket edeceğimizi güzelce öğretiyor. Kafirin gücüyle, kafirin plan ve programlarını büyüterek ömrümüzü geçirmiyeceğiz. Hangi kafir nerede ne iş yapıyor, bunları bileceğiz. Ama bütün gücümüzü de
A'la Suresi
*Bize de bu sure-i celile, günümüzde insanlara İslâm'ı anlatırken, nasıl hareket edeceğimizi güzelce öğretiyor. Kafirin gücüyle, kafirin plan ve programlarını büyüterek ömrümüzü geçirmiyeceğiz. Hangi kafir nerede ne iş yapıyor, bunları bileceğiz. Ama bütün gücümüzü de onların yaptıklarını anlatmaya, ona buna duyurmaya, o konuda yazılar yazmaya, konferanslar vermeye, açık oturumlar yapmaya yöneltmeyeceğiz. Yani gündemimizde kafirler olmayacak, gündemimiz de hep Allah (c.c) ve Allah'ın ayetleri olacaktır.
*Günümüzde de Allah (c.c) bir çok kullarının gönlüne bazı şeyleri ilham ediverir. Bir insan dostça gelirken, yani sizin dininize kast eden insan dostça gelirken, bazı kullarına Allah öyle bir özellik verir ki, adamın yüzüne baktığında onun iç dünyasındaki bütün pislikleri hissedebilir. Biz binlerce plan ve program peşinde koşsak yetişemeyiz.
Öyleyse bütün kafirlerin plan ve programlarını bilen Allah'a olan bağlılığımızı kuvvetlendirelim. Bu yanlış anlaşılmasın. Dünyadaki kafirlerin plan ve programları takip edilmesin anlamında değil. Peygamber Efendimiz kul olarak tedbirini almıştır. Bu tedbirin alınması da Allah'a bağlılıktır.
GaÅŸiye Suresi
*Bir alışkanlık vardır; Vaizlerimiz vaazlarını yaparken, cemaat hayal aleminde Uhud harbine gider veya Bedir harbine gider. Öylesine sahneler anlatılır ki, hep kumun içerisinde, kılıçlar çekilmiş, kelleler düşmüş, ya kazanılmış veya kaybedilmiş. Cemaat kendi kendine şöyle der: "Kılıç dönemi geçti. Biz 2000'li yıllarında yaşıyoruz. Keşke o zaman olsaydım da müslümanların safında bulunsaydım. Ama günümüzde şartlar değişti."
Onun için ayetleri okurken biz, o dönemden ilhamımızı alarak, o dönemdeki sahabenin davranışlarını alarak günümüzde, kendi çağımızda hayatımızı belirleyeceğiz. Ebu Cehil'in yaptıklarını ve söylediklerini öğrenecek, günümüzde Ebu Cehil'in neslini devam ettiren fikir bazındaki insanları da görür gibi olacağız.
*Son günlerde'en çok konuşulan ve yalama olan bir kelime "Hoşgörü". Bazı insanlar bu kelimeyi yalama yapmışlardır. Gönlünde zerre kadar insan sevgisi olmayan insanların dillerinden hiç düşürmedikleri bir kelime bu. Hayatta bir defa olsun müslümana hoşgörü ile bakamayanlar, % 98'i müslüman olan bu memleketin insanlarına hoşgörü ile bakamayanlar, hoşgörü üzerine açık oturumlar düzenliyorlar.
Hatta bir tanesi diyor ki; % 98 müslümanlar bir araya gelseler, "biz İslâm'ı isteriz" deseler ve bu görüşlerini sandıkta da beyan etseler, yine de onlara hiç bir şeyimizi teslim edemeyiz" diyor ve bunu alenen söylüyor ve "bu da çoğunluğun despotluğu" dur diyor.
Yani kendilerinden başka hiçbir kimseye hayat hakkı verilmeyeceğini ifade ediyorlar. Daha sonrada hoşgörü üzerine açık oturum düzenliyorlar.
Hoşgörü Peygamberimizin yaptığıdır. "Bu imansızlar yanmasın" diye çırpınma halidir. Gece ve gündüz, yanmasınlar diye feryat etme halidir. Bu yolda malını son kuruşuna kadar harcama halidir Peygamberimiz bunu yapmıştır. Zamanını son saniyesine kadar bu yolda harcamıştır.
*Cehennemde ağaç biter mi? Zaten imansızlar ona da itiraz etmişler. Denizin, o tuzlu suyun içerisinde otlar bitiren, ağaçlar bitiren, mercanlar çıkaran Allah (c.c), ateşin içerisinde semenderi yaşatan Allah (c.c), ahirette cehennemin içerisinden de zakkum ağacını bitirir.
Fecr Suresi
*Destanlarımız hep gurubun manzarasını çizerler. Çok değerli fotoğrafçılarımız hep gurub vaktini, yani hep güneşin batış anını çekerler. Ama şafağı pek fazla çizmezler veya çekmezler. Neden? Çünkü insanlarımızın geceleri ile gündüzlerini değiştirdiler. Bir kültür değişiminin nerelere kadar varabileceğini bu örnekten görüyoruz. Batıya takvim ayarlayan yöneticilerimize göre gündüzümüz, geceleyin 24'ü bir gece başlıyor. Ancak daha önceki dönemlerde akşam gün batımı ile başlıyordu. Şimdi geceleri ikiye kadar oturanların bir çoğu güneşin doğumunu seyredemivorlar.
*Çok haşmetli bir olaydır güneşin doğuşu ve yeni bir günün aydınlığı. Tan yerinin ağarmasına Rabbim yemin ediyor. Dünyadaki bütün ilim adamları, dünyanın bütün hazineleri bir araya gelse güneşin doğmasını temin edemezler. Böyle bir aydınlığı sağlayamazlar. İşte böyle bir aydınlığa Rabbim yemin ediyor. Yani bu tan yerini siz ağartamazsınız değil mi? Mümkün değil. Ancak bir kağıt üzerine çizebilirsiniz. Canlılık yine yoktur. Ama şafakta canlılık vardır...
*Hicr" Arabın dilinde "Akıl" manasına geliyor. "Akıl" kelimesi de zaten Arapça. Akıl da Arabın dilinde; A-ka'le kelimesinden "bağlamak" manasına geliyor. İnsanın kötülüğe gitmesine engel olan, önünü kesen, bağlayan manasına gelir akıl. İnsanı kötülüklerden alıkoyan bir mekanizmayı Allah (c.c) bizim içimize yerleştirivermiştir,
"Hıcr" de "Akıl" manasına geliyor. Neden "Hıcr" denilmiş? "Hıcr" da yine "engelleme" manasına geliyor. Yani insanları kötülüklerden engelleyen şey olduğundan dolayı akıl yerine "Hıcr" kullanılmıştır. Akıl sahipleri için yemine gerek var mıdır? diyor Allah (c.c). Yani akıl sahipleri aslında yemin etmeden de bu işin inceliğini anlayabilirler.
*Biz her an gözetlendiğimizin şuurunda hareket edersek, gözlerimiz güzeli görür, dillerimiz güzel şeyler söyler, ellerimiz dövmez, sever, dilenmez, sever. Yani her hareketimizi kontrol altında tutarız...
*Batılı bir Hristiyan Peygamber Efendimizi anlatan bir kitap yazmış. Amerika' da 500. baskısını yapmış. Kitabı yazdıktan sonra Vatikan tarafından yazarı afaroz edilmiş. 1932 yılında Amerika'da bir otel odasında açlıktan ölmüş.
Adam kitabında diyor ki; "Çok değerli bir tarikat lideri, çok değerli bir talebesini hristiyanlar ülkesine, İslâm'ı tebliğ etmek için göndermiş. Delikanlı o kadar güzel şeyler anlatıyormuş ki, Hristiyan köylüleri sabahlara kadar gözlerini kırpmadan, onun sohbetini dinliyorlarmış. Bir köyden öbür köye ata bindirip götürüyorlarmış.
Yine bir gün, bir köyden öbür köye at üzerinde götürülürken dağın tepesinde bir manastır görmüş ve yanındakilere sormuş; "orası nedir?" Demişler ki; "efendim orası manastırdır, bizim şehrin azizi 13 senedir orada kalır. Allah'ın rızasını arar. Biz ona günlük bir tas çorba ve bir bardak su götürürüz. O dünyanın herşeyini terk etti, kadın sevmedi, gül koklamadı, yalnız Allah'ın rızasını aradı."
Bizim o İslâm mücahidimiz, alp erenimiz demiş ki; "Onun yanına tekrar gittiğinizde ona söyleyin, eğer o gerçekten Allah'ın rızasını arıyorsa, yanlış yerde arıyor. Oradan insin, insanların arasına girsin, düğün evinde oynasın, ölü evinde ağlasın. Rabbin rızası insanların arasındadır." demiş...
*Peygamberimizde bir hadisinde; "müslümanların arasına katılan, onların eza ve cefalarına katlanan bir müslüman, insanların arasına katılmayıp, eza ve cefalarına katlanmayan müslümandan daha hayırlıdır." diyor. Yani uzlete çekilen bir müslümandan, toplumun tam ortasına giren ve onlara yol göstermeye çalışan bir müslüman daha hayırlıdır.
Beled Suresi
*Dikkat edin dünya genelinde çevreciler var, Türkiye'de de var. Filan yerdeki bir ağacın kesilmemesi için her türlü çabayı sarf ederler. Bu yaptıkları doğrudur. Ama dünyanın her tarafında fidan gibi delikanlılar zalimler tarafından öldürülüyor, ama aynı çevreciler bunlar için birşeyler yapmıyorlar.
Fransa'da Strazburg yakınlarında struthaf kampında, Alman genaral çevreyi çok sevdiğinden ikinci dünya harbinde ordunun ısınması için bir tek ağacın kesilmesine izin vermemiş ve ellibin yahudiyi yakarak kampın ısınmasını sağlamış.
*Ateşin şiddetini anlamak için kibritin alevini küçücük parmağımıza değdirmemiz yeterli. Dünyanın her tarafındaki ateşi, alevleri, bombaları toplasak, cehennemin bir kıvılcımına denk değildir. Allah(cc) bize, bu ateşe düşmekten koruyacak ameller yapmayı nasip etsin amin.
Åžems Suresi
*Salih (a.s) niçin daha çok örnek olarak verilmiş Mekke'lilere? Çünkü Mekkeliler, Salih Peygamberin kavmi olan 'Semud'u' menkıbelerinden, şiirlerinden tanıyorlar. Çünkü Hicaz bölgesinin kuzeyinde 'Medyen' denilen yerde, Şam ile Mekke arasındaki yerde yerleşmiş ve orada helak olmuş olan bu toplumun âsâr-ı atikaları dediğimiz eski eserleri, kalıntıları hâlâ var. Şam'a, Bizans'a ve Kudüs'e ticaret için gelirlerken, o harebelerin yanından geçiyorlar. O insanlar hakkında bilgileri var. "O insanlar Peygamberlerine karşı geldiklerinden, isyan ettiklerinden ve azgınlık yaptıklarından dolayı yerle bir edilmişler" diye efsanevi de olsa bir bilgileri var. Onun için Allah (c.c) Salih Peygamberi bir çok sûrede tekrarlar."
*Günümüzdeki bir kısım insanlarımızın batıya olan bağlılığı Kur'ân'a olan bağlılığından biraz daha fazla. Kur'ân'ın haber verdiğine değil, batının haber verdiğine daha çok önem veriyor. Aynı zamanda müslümanlığından da vazgeçesi yok. Batının buluşlarına Kur'ân'dan deliller bulma hastalığına kapılıyor. Bu da aşağılık kompleksinden kaynaklanıyor. Batıyı hep üstün görme hastalığımız son 150 seneden beri devam etmektedir.
Leyl Suresi
*Biz ışığımızı güçlendirmeye, İslam'a yönelmeye, Kur'ân ayetlerinden güç almaya, ışığımızı kuvvetlendirmeye, fitilimizi yalnız Kur'ân ve sünnetten ateşlemeye gayret edeceğiz. Başkalarının küfründen ışık almaya çalışmayacağız. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Müşriklerin ışığıyla ışıklanmayınız." Yani onların görüşleriyle yolunuzu aydınlatmaya kalkmayınız, onların fikirleriyle dünyanızı yönlendirmeye çalışmayınız diyor Peygamberimiz.
Biz, Allah (c.c)'m bize bildirdikleriyle dünyamızı algılamaya, dünyamızı Kur'ân ayetleriyle yorumlamaya, gayret edeceğiz.
Duha Suresi
*1981 yılından beri İstanbul'dayım o yıldan beri üniversite gençliğinin hizmetine "hayır" dememeye riayet ettim. Ama o kadar çok istek oldu ki, yetişemediğimde, mazeretimi mutlaka ifade ettim...
*Nasıl ki, soframıza diğer insanları çağırıyoruz, İslâm sofrasına da insanları çağıralım. Gıdalarımızı alıp nasıl ki dostlarımızla beraber bedenlerimizi besliyoruz, Allah'ın bütün insanlığa açmış bu Kur'ân sofrasından da bütün insanların yararlanması için onları da davet edelim, Allah'dan gelen canlarına Allah'tan gelen bu Kur'ân ayetlerini anlatıverelim.
Ayrılıktan değil, birlikten dem vuralım. Zarardan değil, varlıktan anlatalım. Yıkmaktan değil, yapmaktan konuşalım. Hastalıklardan değil, sıhhatten afiyetten bahsedelim. Ve Allah'a çokça şükredelim.
Ä°nÅŸirah Suresi
*Bu günlerde insanların, rahatsız olduğu birbirlerine kem gözlerle, asık suratla bakmaları, birbirlerini hafife almaları veya hakaret etmeleri, birbirlerine karşı tahammülsüz olmaları; gönül genişliğine sahip olmamalarından kaynaklanmaktadır.
İnsanlığı kuşatacak ve kainatı içine alacak bir gönüle sahip olamamanın neticesidir. Musa (a.s) Rabbine dua ediyor. Gönlünün geniş tutulmasını istiyor.
Demekki bir insanın en çok sahip olması gereken özelliği geniş bir gönüle sahip olmaktır. Eğer gönlümüz geniş olursa imansızın yanma vardığınız zaman; imansızın gücü, otoritesi, bilgi birikimi, ekonomik, askeri gücü ve size karşı yapabileceği plan ve programlar ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun, onun karşısında heyecan duymayacak, diliniz tutulmayacak ve hiç endişeye kapılmayacaksınız. Niye? Çünkü siz Allah (c.c)'a güvenmişsiniz, kendinizi O'na teslim etmişsiniz. Siz kendinizi Allah'a teslim edince, Allah'ın yarattıklarından endişe duymazsınız.
Bu şuna benzer: İki kişi denizde yüzme öğreniyor. Öğretici diyor ki; "kendinizi denize bırakınız, teslim ediniz." Kendisini denize teslim eden yüzmeyi çabuk öğrenir. Kendisini denize teslim eder ve denizde de yüzmenin kurallarına uyarsa, o insan denizde rahat yüzer, kendisini de kurtarır, denizin de keyfini çıkarır. Ama gönlü daralır, vücudunu kasar ve çabalamaya başlayacak olursa çabaladıkça batar.
Günümüzde bu İnşirah Suresini okuyan ve ona iman eden bir mümin, İslâmi mücadelesini verirken hep imansızın gücünü gözünde büyütür ve ona karşı kalbini kasar, kalbini daraltır, kaslarım kasarsa, işte o insanın da iyilik yapacağım, gayret göstereceğim derken ve 'çırpınırken boğulma' ihtimali büyüktür. Mücadelemizi verirken bir kere şuna inanacağız; "Allah vardır, birdir, şeriki, ve nazırı yoktur, her yerde hazır ve nazırdır."
Bir düşman karşısında kalıyorsunuz, ruhunuz çırpmıyor, gönlünüz daralıyor, endişeye kapılıyorsunuz ve o anda Allah'ı hatırlıyorsunuz. Allah'ı hatırlamakla, kalbiniz huzura kavuşuverir.
* "Allah var, keder yok" demiş ecdadımız. Allah'ın ayetlerine ve peygamberimizin hadislerine uygun bir sözdür bu...
*Ders yaptığım üniversite öğrencilerine bazen derim ki; "hep alıcı olmayın, aldığınız gibi verici de olun. İslâm'dan öğrendiğiniz şeyleri öğrenmeyenlere öğretin." Bu konuda denemeler oldu. Bazıları neticeyi bana da bildirdiler. "Hocam, makam olarak yüksek yerdekilerin yanına vardığımızda, elimiz ayağımız titriyor, dilimiz tutuluyor" diyorlar. Bu hal, günümüzde bizim neslimizin en fazla sıkıntı duyduğu bir olaydır.
Eğer biz gönlümüzü geniş tutar, karşımızdaki kişinin insanlık derecesinden hayvanlık derekesine düşmüş biri olduğunu kabul edersek ve onu insanlık derecesine çıkarmak için gayret sarfedersek, o zaman gönlümüz daralmaz, dilimiz tutulmaz. Bu da önce Allah'a tam anlamıyla iman etmek ve o imanın verdiği gönül genişliğiyle sağlanacaktır. Mü'minin gönlü, bütün insanları ve bütün yaratılmışları sevebilecek kadar geniş yaratılmıştır.
*Zorluklan görüp de büyütmeyelim. Dizlerimizin dermanı kesilebilir ama gönlümüzün dermanı kesilmesin...
*Başarısı az olanlar, hedefi olmayanlar, küçük başarılarını büyüterek övünürler. İnsan bir işten yorulunca bir başka işe başlarsa dinlenir. Gönül yorgunluğu en kötüsüdür. Çocuklarımız oynarken kilometrelerce yol alır da yine de yorulduğunu bilmez. Ama istemediği bir yere gönderecek olursanız, hemen yorulur. Büyüklerde de öyle değil mi? Bir ata sözümüzde; "Gönülsüzü yol kocatır" denilmiştir...
Tin Suresi
*Sahabe devrindeki ilk müfessirlerimizden başlayarak bütün müfessirler "Tin" ve "Zeytun"u bize tarif ederken;
1- Lafzın delalet ettiği manayı alıyorlar ve "gerçekten burada incir'e ve Zeytun'a yemin edilmiştir" diyorlar. Bu iki maddenin bir çok faydalarını sayıyorlar.
2- İncir ve Zeytin ağacının bittiği yerlere yemin olsun ki! Yani "Şam diyarına ve Filistin diyarına yemin olsun ki! Tur-i Sina'ya yemin olsun ki, O emin beldeye yani Mekke'ye yemin olsun ki" diye mana vermişlerdir. Müfessirlerimizin çoğunun kanaati bu doğrultudadır. Çünkü "onların delilleri; Allah son ikisini yer olarak belirtmiş. Tur-i Sina; Hz. Musa (a.s)'a vahyin geldiği, o günün insanlarını aydınlatan, "ilahi kelamın" gelmeye başladığı bir dağdır. Allah (c.c) bu dağa yemin ediyor.
 *Coğrafyanın insanlar üzerine etkisi, ayette doğrudan delalet etmese bile işaret edilmektedir. Günümüzde bir kısım tarihçilerimiz, kahramanlarımızı tarif ederken; kahramanları meydana getiren çevre midir? Yoksa kahramanlar mı çevreyi etkilemektedir? Tartışmasını yaparlar. Bu konuda tarihçiler ikiye ayrılmaktadır. Her iki görüşü savunan tarihçiler vardır. Biz ikisinin de olduğuna inanmaktayız.
*İnsanlar son günlerde güvenlik, can emniyeti, mal emniyeti konusunda uzun uzun konuşmaya, düşünmeye, yazmaya, çizmeye başladılar. Çünkü imansızlık arttıkça, insanların can ve mal emniyeti de yok olmaya doğru gidiyor. Teknoloji ilerliyor. Fevkalade vasıtalara biniyorsunuz, güzel evlerde oturuyorsunuz. Teknik sahada çok büyük gelişmeler var ama mal ve can emniyetinizden endişe ediyorsunuz. Bu teknolojiyi yapanlar, beraberinde teknolojinin konusuna uygun imansızlık pislikliğini de beraberinde getiriyorlar. Onun için o araçları koruyacak kilit ve alarm sistemlerini de yapıyorlar. Neden? Bunları üretenler şunu çok iyi biliyorlar; Bizim koyduğumuz bu kanun ve kurallar, her gün ve gecede ürettiğimiz teknoloji kadar hırsız insan da üretecektir. Ahiret inancı olmayan insan kısa yoldan ve çalışmadan köşeyi dönmek isteyecektir.
Batı üniversitelerinden mezun olmuş materyalist insanlar, kadın ticareti yapıyorlar. Canlı insanın böbreğini söküp satıyorlar. Çatal kaşık ve bıçakla, çağdaş metotlarla insan eti yiyorlar.
Bu sebebten dolayı güvenlik konusuna da çok önem vermiş benim dinim. İbrahim(a.s), Mekke'ye Hacer validemizle İsmail(a.s)'ı yerleştirdiğinde; "Ya Rabbi! Şu beldeyi emniyetli kıl" diye dua ediyor.
*İnsanların ihtiyacı iman ve "emniyettir. Zaten "Emniyet" kelimesi ile iman kelimesi aynı kökten gelmektedir. İman, cehennemdeki ateşe karşı insanı korur. Aynı zamanda bu dünyadaki pisliklerden de bizi korur.
*Her şeyin bir kıvamı vardır. Kıvam; tam olmasını istediğimiz şeyin adıdır. İşte Allah (c.c) yaratılmışlar içerisinde insanoğlunu en güzel kıvamda yaratmıştır. Bu kıvamı fiziki olarak kabul ederseniz; Allah insanı fiziki olarak en güzel şekilde yaratmıştır. Kıvamı kabiliyet olarak kabul ederseniz; Allah insanı bütün yaratılmışların içerisinde en kabiliyetli yaratmıştır. Eğer elinizde olsaydı, gözlerinizi yerinden çıkarıp vücudunuzun neresine koyarsanız daha iyi görürdü ve daha güzel olurdu? düşünün.!!!
*Yani "berrak bir gönüle sahip iken, ergenlik çağma kadar gelen insan, bu çağdan sonra Allah'ın emirlerini tutmaz, yasaklarına riayet etmezse, yaptığı her kötü hareketten gönül aynasına bir sinek pisliği kadar siyah nokta konmaya başlar. Bir günah, iki günah, üç günah, beş günah derken, kalp aynası, gönül aynası kirleniveriyor. O zaman herşeyi karanlık görmeye başlayıveriyor. O zaman madde perest oluyor, materyalist oluyor.
Bu durumda önüne konan bir sofradaki etin salih (a.s)'ın devesinin eti midir? yoksa deccalin eşeğinin eti midir? Bunu ayırma tarafına gitmiyor. Ancak vücuduna zarar verir mi vermez mi? Ona dikkat ediyor...
*Amel-i Salih kısaca; Kur'ân'a göre yaşamaktır. Şehirlerin kuruluşu dahi amel-i salihin içerisine girer. Bakınız, Fatih Camiine en az 30 kadar yol çıkar. İşte bu bir amel-i salihtir. İslami anlayışla yapılmış bir şehir planında, bütün yollar şehrin merkezindeki camiye çıkar. Ama şimdi, filan yerdeki meydana çıkıyor. Meydanda ne var? Hiç.
Alak Suresi
*Şöyle düşünün; bir gün siz Yunanistan'da İslâmî tebliğ etmek üzere görevlendirildiniz. İslâm'ı tebliğ etmeye ne ile başlarsınız? Nasıl bir metod takip edersiniz? Allah (c.c) bize bunu öğretiyor. "Oku" diyerek başlıyor. Ve bizim de ilk kelimemizin bu olmasını istiyor.
Yani kurtuluşumuz okumaktan geçiyor. Çünkü ilim, hayatın bir şakülüdür. Yani eğrilmeyi doğrultacak alettir derler. Ona göre kendimizi ayarlayacağız.
Kur'ân bizim şa'külümüzdür. O bizi düzeltecektir. Kur'ân'ın bizi düzeltebilmesi için, bizim onu bilmemiz gerekmektedir.
*Kur'ân okurken şeytan size nasıl musallat olur? Şöyle olur. "Yahu şu önemli işi yap ta ondan sonra Kur'ân'ı oku" dedirtiverir. Onun için dikkatli olacağız, şeytanın her türlü vesvesesine karşı Allah'a sığınacağız. Okumaya ve hayatımızı Kur'ân'a göre düzenlemeye dikkat edeceğiz.
*Yeni dünya düzeninde insanlar arayış içerisinde. Bazıları art niyetle hareketler ediyorlar, ama herkes art niyetli değil. Batıda ve Doğuda inanan ve inanmayan insanlar arasında çok iyi niyetlerle, insanlığa huzur getirecek bir sistemin arayışı içindeler.
Onların bu isteklerine bizim cevap vermemiz gerekiyor. Cevabımız da aklımıza göre olmasın. Çünkü insan aklı bütün insanları idare edecek kadar kapasiteli yaratılmamıştır. Bu sebeble bizim Kur'ân'ı çok iyi bilmemiz gerekir.
*Okuduğumuz ve okuttuğumuz bütün ilimlerde Allah'ın adı hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır. Onun için Mazhar Osman; "bir ilim adamı, bir doktor "Allah'a inanmıyorum" diyorsa onun diploması sahtedir." demiştir. O adam eğer tıbbı okumuş olsaydı Allah'a iman etmiş olması gerekirdi demiştir. Öyleyse, bütün yaratılmışları yaratan Allah'ın adıyla okuyacağız.
Kadir Suresi
*Peki bu gece Ramazan'ın hangi gecesidir? Pek çok rivayet vardır. Ramazanın yirminci gecesinden sonuna kadar bütün gecelerdedir. Ancak bu ümmetin çoğunluğu yirmi yedinci gecesini benimsemiştir ve inşaallah öyledir.
Ancak Abdullah b. Mesud'un; "bir senenin her gecesini ibadetle geçiren Kadir gecesini ihya eder" sözü daha garantilidir.
Atalarımız da; "Her geceyi kadir bil" demişler. Her gecenin hakkım verelim. "Her geleni Hızır bil" demişler, herkese İslâmi kurallara göre davranalım.
*Rabbin rızası iyiliklerde gizlidir. Hangi iyilik yapılınca Rabbin rızasını kazanacağız onu bilemediğimizden, herkese ve herşeye iyi davranacağız. Karıncanın gönlünü alan, Süleyman olur. Allah'ın gazabı da isyanlarda gizlidir. O'nun için hiçbir zaman kimseye kötülük yapmamaya ve Allah'a isyan etmemeye dikkat edeceğiz.
Beyyine Suresi
*Peygamberimiz (s.a.v) bu sureyi "Lem Yekünillezine" diye de isimlendirmiştir. Birinci ayetinde "Beyyine" kelimesi geçmesi sebebiyle de "Beyyine Suresi" diye isimlendirilmiştir.
"Münfekkîn" diye de isim verilmiştir. Ancak Hz. Osman (r.a)'ın topladığı mushafı şerif de "Beyyine Suresi" diye isimlendirilmiştir
*Dikkat ederseniz o dönemde Peygamberimizin başına en büyük pürüz yahudilerden geliyor. Müşrikler sonuna kadar direniyorlar ama gerçeği görünce topyekün müslüman oluyorlar.
Hristiyanlar fazla direniş göstermemişler. Gelmiş Peygamberimizi dinlemişler ve İncil'de bahsedilen Peygamberin bütün vasıflarını O'nda görmüşler ve iman etmişlerdir.
Ama Yahudiler hep zig zag çizmişlerdir ve sürülmüşlerdir. Allah (c.c) de bu yahudileri bize tanıtırken, "insanlar içerisinde müminlere, iman edenlere en şiddetli düşmanın yahudiler olduğunu bulacaksın."diyor. Yahudilerden sonra puta tapanlar da ikinci derecede İslam düşmanıdır.
*Kur' ân ayetleri en değerlidir, çünkü Rabbimizin kelamıdır. Ne kadar değerli olduğunu Abdullah İbn Abbas bize bildiriyor. Diyorki; "Allah'ın bir tek ayeti terazinin bir kefesine konulsa, öbür tarafına da dünyadakilerin tamamı konulsa ve bunun karşılığında satılsa, Allah'ın ayeti ucuza gitmiş olur."
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma.
Bakara, 147
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Sehavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil sehavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."
Tirmizi, Birr 40, (1962)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...