PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU

Peygamberlerin masumiyeti konusu, çok yönlü bir konudur. Burada bizi ilgilendiren husus, peygamberlerin tebliğ vasfına halel getirecek şeylerden berî oluşlarıdır. Zira sünnetin hüccet değeri buna bağlıdır. Bundan dolayı konunun bu yönünü işlemekle yetineceğiz.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2022-04-09 03:36:36

Peygamberlerin masumiyeti konusu, çok yönlü bir konudur. Burada bizi ilgilendiren husus, peygamberlerin tebliğ vasfına halel getirecek şeylerden berî oluşlarıdır. Zira sünnetin hüccet değeri buna bağlıdır. Bundan dolayı konunun bu yönünü işlemekle yetineceğiz.

A. Peygamberlerin, Tebliğ Vasfına Halel Getirecek Şeylerden Uzak (masum) Oluşu

Peygamberlerin (a.s) tebliğ vasfını zedeleyen şeylerden berî olması gerekir. Mesela ilahî mesajı gizlemek, nazil olan herhangi bir hükmü bilmemek, ilahî hükümlerde şüpheye kapılmak, ilahî hükmün tebliğinde ihmalkârlık yapmak, risâletin başlangıcında ve sonrasında şeytanın kendilerine melek suretinde görünüp, onları aldatması, vesvese yoluyla onların zihinlerine hakim olması, Allah'tan aktardıkları herhangi bir haberde bilerek yalan uydurma, gerek sözlü ve fiilî beyanlarda gerekse ihbarî ve inşâî açıklamalarda indirilen ilahî hükme aykırı bir beyanda bulunmaktan münezzehtirler.

Bundan dolayıdır ki, bütün dinlerin mensupları peygamberlerin, tebliğ vasfına halel getirecek hususlardan berî olduğu konusunda ittifak halindedirler. Bunun delili ise risalet ve risaletin dayandığı mucizelerdir.

Mucizeler, Cenab-ı Hakk'ın peygamberlerin risalet davasını tasdik etmek için onlara bahşettiği özelliklerdir. Mucizeler, âdeta Cenab-ı Hakk'ın "elçilerim benden naklettikleri hususlarda doğru söylüyorlar." beyanı yerine geçen bir delâlete sahiptir. Şayet peygamberlerden tebliğ vasfına halel getirecek bir şeyin sadır olması mümkün olsaydı, mucizenin delâleti geçersiz olur ve ilahî risaletle güdülen amaç kaybolurdu.

Cenab-ı Hakk, Rasûlü'nün en ufak bir ihmalkârlık yapması durumunda risaleti tebliğ etmemiş olacağını bildirmiş ve onun bütün yaratıklara karşı koruma altında olduğunu beyan etmiştir.

 "Ey Rasûl, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır."(1)

Cenab-ı Hakk, Peygamberini bütün saptırmalardan veya risaleti tebliğ konusundaki engellemelerden de koruyacağını bildirmiştir. "Allah sana lütfü ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana lütfü gerçekten büyük olmuştur."(2)

Keza Cenab-ı Hakk, elçisinin herhangi bir şey uydurması durumunda ona en şiddetli azabı indirip onu helâk edeceğini beyan etmektedir. "Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki, hiç şüphesiz o (Kur'an) çok şerefli bir elçinin sözüdür. Ve o bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz. Bir kahin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz. O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık. Hiçbiriniz buna mani de olamazdınız."(3)

Bununla birlikte Cenab-ı Hakk, Rasûlü'nün ilahî mesajı, gereği gibi tebliğ ettiğine ve sadık bir elçi olduğuna, kendisine emrolunanları yerine getirip insanları hakka ve sırat-ı müstakime çağırdığına (hidayet) şehadet etmektedir.

"Muhakkak ki sen sırat-ı müstakime hidayet edersin."(4) 

"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygamber'e uyanlar (var ya), işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar."(5)

"Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed s.a.v), sapmadı ve batıla inanmadı; o arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahiyden başkası değildir."(6)

"Bu gün size dininizi ikmâl ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslamı beğendim."(7)

 Bu ayet Peygamber'in (S.A.V) hayatının son dönemlerinde nazil olmuş bir ayet-i kerimedir.

 Nitekim Peygamber (S.A.V) de kendisi hakkında bu istikamette şehadette bulunmuş ve ne pahasına olursa olsun tebliğ görevine bağlı olduğunu beyan etmiştir. "Cenab-ı Hakk'ın size emrettiği hiçbirşey yoktur ki, size bildirmiş olmayayım. Cenab-ı Hakk'ın sizi sakındırdığı hiçbir şey yoktur ki sizi ondan sakındırmış olmayayım."(8)

Peygamber (S.A.V) amcası Ebu Talib'e hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey amca, Allah'a yemin olsun ki bu işten vazgeçmem için güneşi sağıma, ayı da soluma koysalar, Allah bu dini galip kılıncaya ya da ben bu uğurda yok oluncaya kadar bunu terketmem."(9)

B. Peygamberlerin Tebliğe İlişkin Konularda Sehiv ve Yanılgı Şeklinde Bile Olsa Yalandan Berî (Masum) Oluşları

Sehiv ve yanılgıdan maksat unutkanlık ve nebevî maksadı aşan dil sürçmeleridir.

 Peygamberlerin (a.s) tebliğe ilişkin konularda kasten yalan uydurmaktan berî olmaları gerektiğini daha önce belirttik.

 Peygamberlerin yanılgı, unutkanlık ve sehiv şeklinde bile olsa yalandan masum oluşlarına gelince İmam Ebu İshak el-İsferâyînî ve birçok imamın kâil olduğu görüşe göre peygamberlerin bu nevi yalandan da masum olmaları gerekir. Bu görüş, aynı zamanda tercihe şayan görüş olarak kabul edilmiştir. Zira mucize, peygamberlerin kasten yalan uydurmaktan masum olduklarına delâlet ettiği gibi, sehiv ve yanılgı şeklinde bile olsa yalan söylemekten beri olduklarına da delâlet eder. Çünkü mucize, bir nevi Cenab-ı Hakk'ın "kulum benden naklettiği bütün hususlarda doğru söylüyor" beyanı mesâbesindedir. Şayet sehven yalan caiz olmuş olsaydı, mucizenin delâleti zedelenirdi ki bu da imkânsızdır.

 Sahâbenin Peygamber'den (S.A.V) sadır olan her haberi, kasten veya sehven sadır olup olmadığına bakmadan tereddütsüz bir şekilde tasdik etmeye koşması da bu görüşü desteklemektedir.

 Abdullah b. Amr'dan rivayet edilen şu olaya bakalım.

Ben:

"Ey Allah'ın Rasûlü senden duyduğumuz her şeyi yazalım mı?" dedim.

Allah Rasûlü cevaben:

"Evet" dedi.

"Hem razı olduğun durumlarda, hem öfkeli olduğun hallerde de mi?" diye sorunca Allah Rasûlü şöyle buyurdu:

"Evet, zira ben bütün durumlarda haktan başkasını söylemem."(10)

Bilindiği gibi öfke hali genelde yanılma, sehiv ve unutkanlığın vukû bulduğu bir hâldir. Buna rağmen Peygamber (S.A.V) haktan başkasını söylemediğini ifade etmektedir.

Kadı Ebubekir el-Bakillânî ve bazıları tebliğe ilişkin sözlerde peygamberlerin sehiv ve yanılgıya düşebileceklerini; ancak bu durum üzere onaylanmayıp, Allah tarafından uyarılacakları görüşünü savunmuşlardır. Bunlara göre mucize, kasten yalan söylemenin imkansızlığına delâlet etse de sehiv eseri yalanın imkansızlığına delâlet etmez.

Fakat Kadı Iyâz "eş-Şifa" adlı eserinde konuyla ilgili ihtilafı başka bir şekilde aktarır: "Hata veya sehiv sonucu yalanın sadır oluşunun imkansızlığı konusunda hiç kimse ihtilaf etmemiştir. Ebu İshak ve onun paralelinde görüş serdedenler bu konuda iki delilin olduğunu, yani sem'î olan icma deliliyle aklî olan mucize delilinin bulunduğunu ileri sürerken, Kadı Ebubekir ve tabileri konuyla ilgili delillerin sadece birinci delilden ibaret olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunlar, mucizenin mezkûr hükme delâletini kabul etmiyorlar. Dolayısıyla tartışma noktası, mucizenin hükme delâlet edip etmemesidir. Yoksa hükmün esası ve icmanın buna delâlet edip etmemesi değildir."(11)

C. Peygamberlerin Tebliğe İlişkin Fiillerde Sehivden Berî Oluşu

Peygamberlerden sadır olan fiiller üç kısma ayrılır:

1. Tebliğ amacı gütmeyen ve sadece peygamberlere has dinî işler, kalbî zikirler ve buna benzer fiiller. Bu konuda peygamberler de diğer insanlar gibi sehiv ve yanılgıya maruz kalabilirler. Alimlerin çoğu bu görüşü benimsemiştir. Bu kısım fiiller esas konumuzu teşkil etmemektedir.

2. Ümmetin bilgilendirilmesi maksadıyla yapılan tebliğ amaçlı fiiller. Bu, peygamberlerin tebliğ veya talim amacıyla daha önce hiç yapmadıkları fiilleri ilk olarak edâ edip, hükmünü beyan etmesi şeklinde olur. Bu tür fiillerde peygamberler, mucizenin delâletinden dolayı kesinlikle sehiv ve yanılgıdan masumdurlar. Aksi taktirde ilahî risalet ile güdülen amaç kaybolup gider.

3. Ümmetin bilgilendirilmesi maksadıyla yapılmamış olan tebliğ amaçlı fiiller. Bu da ümmetin bünyesinde yerleşip kökleşinceye kadar peygamberlerin daha önce defalarca yaptığı ve diğer insanlarda olduğu gibi sadece ibadet amacıyla gerçekleştirdikleri fiillerde söz konusu olur. Bu tür fiillerin tebliğ fiilleri olarak isimlendirilmesinin nedeni bunların sadece Peygambere özgü olmaması ve daha önce zikri geçen tebliğ amaçlı fiillere benzemesinden dolayıdır. En sağlam görüşe göre peygamberin hata üzere onaylanmaması ve anında uyarılması şartıyla bu fiillerde sehiv ve hata caizdir. Bunun nedeni de sehve terettüp edecek olan şer'î hükmün beyanıdır. Zira sehve terettüp eden hüküm hakkında fiilî tebliğde bulunmak, sözle tebliğde bulunmaktan daha etkili ve daha açıklayıcıdır. Böyle bir tebliğ karşıt ihtimâlleri ortadan kaldırma bakımından da daha uygundur.

Bu kısım fiillerde sehiv ve hatanın caiz olmasının nedeni, bu fillerin ne sözlü ifade konumunda olması ne de Allah Teâlâ'dan hükmün şu veya bu olduğu konusunda yapılan nakil mesâbesinde olmasıdır. Dolayısıyla buradaki sehiv durumuyla mucizenin delâleti arasında bir çelişki yoktur.

Bundan sonra sehive terettüp edecek hükmün fiili bir beyanla açıklanmasına gelince, bu, içinde sehiv bulunması caiz olmayan sözlü ifadeler mesâbesinde ibtidaî bir beyan olup, ikinci kısma girer. Peygamber'in (S.A.V) namazda sehive maruz kaldığını anlatan hadislerin bildirdiği sehiv, hiç kuşkusuz üçüncü kısımda geçen türden bir sehivdir. Şayet bu ilk beyan aşamasında olmuş olsaydı, sahâbe mesela Zülyedeyn olayında namazın iki rekatlı olduğuna inanıp, sehiv ile kasr arasında tereddüde kapılmaz ve Zülyedeyn gibi biri de Peygamber'e "yanıldın mı, yoksa kısalttın mı?" diye sormazdı.(12)

Dipnotlar

1-Maide, 67

2-Nisa, 113

3-el-Hakka, 38-47

4-Şura, 52

5-Araf, 157

6- Necm, 1-4

7-Maide, 3

8-Hadisi, Şafiî er-Risale'de rivayet etmiştir. Ahmed Şakir, hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. Bkz. 87,93,103

9-Hadisi İbn İshak, Siyre'sinde nakletmektedir.

10-Hadisi, aynı manayla Ahmed (el-Müsned, 2/207), Ebu Davud (İlm, 3, hadis nr:3646), Hâkim (İlm, I/104) ve Darimî (Mukaddime, Bâb: Men Rahhase fi Kitabeti'l-İlm, hadis nr: 484) rivayet etmiştir.

11-Kâdı Iyâz, eş-Şifâ, I/115

12- Bu faslı İbn Hümam'ın yazdığı ve İbn Ebi Şerif'in şerhettiği el-Musâyere adlı kitaptan aldık. İsmet konusunda detaylı bilgi için Abdülganî Abdülhalık'ın Hücciyyetu's-Sünne adlı eserine bakılabilir. Bu eserde yazar, konuyu bütün yönleriyle ele alıp güzel bir şekilde incelemiştir.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

SAHABE DÖNEMİ İHTİLAFLARINDAN SÖZ ETMEK

SAHABE DÖNEMİ İHTİLAFLARINDAN SÖZ ETMEK

Ehl-i Sünnet âlimleri ihtiyaç olmadıkça Sahabe arasında baş gösteren anlaşmazlıklardan uza

“EHL-İ SÜNNET”İN ANLAMI ve KAPSAMI

“EHL-İ SÜNNET”İN ANLAMI ve KAPSAMI

Ehl-i Sünnet kavramı temelde "alem" yani belli bir fırkanın özel ismi ve ünvanı değildir. An

GÜVENİLİRLİK BAKIMINDAN İSLAM TARİHÇİLERİ

GÜVENİLİRLİK BAKIMINDAN İSLAM TARİHÇİLERİ

Aktardıkları bilgilere göre tarihçileri birkaç grupta değerlendirmek mümkündür: 1. Grup: G

İSLAM TARİHİ ESERLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜLER

İSLAM TARİHİ ESERLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜLER

Burada, İslâm ulemasının önde gelenleri ve muhakkik âlimler tarafından tesbit edilen ve İsl

İNSAN HÜRRİYETİ VE BEŞ TEMEL HAK

İNSAN HÜRRİYETİ VE BEŞ TEMEL HAK

Sosyal bir varlık olan insanoğlunun, topluluk olarak yaşaması, fıtratının bir gereğidir. Fer

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-2

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-2

Sultan İbrahim tahta çıkar çıkmaz başta Koçi Bey olmak üzere musâhipleri (özel danışmanl

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-1

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-1

Anadolu topraklarının bizlere vatan haline gelmesinde hizmeti geçmiş büyük tarihî şahsiyetle

PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU

PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU

Peygamberlerin masumiyeti konusu, çok yönlü bir konudur. Burada bizi ilgilendiren husus, peygambe

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-6

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-6

g. Ebu Hüreyre'nin Para Karşılığında Emevî Taraftarlığı ve Ali Aleyhtarlığı Yaptığı

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-5

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-5

e. Namazı Ali'nin Arkasında Yemeği Muaviyenin Sofrasında Yediği İddiası Ebu Hüreyre aleyhin

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-4

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-4

Sahabenin ve Bu Cümleden Olarak Hz. Aişe'nin Onun Rivayetlerini İhtiyatla Karşıladığı İddia

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

Al-i İmran, 115

GÜNÜN HADİSİ

İslam hakkında.

"İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak" Buhari-İman:1

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI