MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-1
Anadolu topraklarının bizlere vatan haline gelmesinde hizmeti geçmiş büyük tarihî şahsiyetleri saygı ile anmak vazifemizdir. Onlardan bazılarına atılan çamurları temizlemek de millî borcumuzdur. 17. yüzyılın ortalarında uluslararası siyâsî ilişkilerde büyük başarılara imza atmış olan Sultan İbrahim, haksız karalamalara uğrayan padişahlarımızdan biridir.
Anadolu topraklarının bizlere vatan haline gelmesinde hizmeti geçmiş büyük tarihî şahsiyetleri saygı ile anmak vazifemizdir. Onlardan bazılarına atılan çamurları temizlemek de millî borcumuzdur. 17. yüzyılın ortalarında uluslararası siyâsî ilişkilerde büyük başarılara imza atmış olan Sultan İbrahim, haksız karalamalara uğrayan padişahlarımızdan biridir. Ona, "deli" diyenler marjinal bir kaynağa dayanmaktadırlar. Onun yaşadığı döneme ait onlarca kaynak esere müracaat etmek yerine; uzman tarihçilerin "entrikacı" tespitini yaptıkları Karaçelebizade'nin yazdıklarına bakarak Sultan İbrahim'e "deli" demek, hatalı tarih yazıcığının örneklerinden biridir.
Bu çalışmamızda, 1640'da Osmanlı tahtına çıkan Sultan İbrahim'in tarihteki başarılı devlet adamlığı, halkının huzur içerisinde yaşamasını temin edilmesi için gayretleri ve dünya siyasetindeki siyâsî başarılarını ele almanın yanı sıra, onun - iddia edildiği üzere- aşırı bir şekilde devlet malını israf edercesine "samur kürk" düşkünü olmadığı, "akli" dengesinin yerinde olduğu ve haremde aile hayatına da gömülmediği ele alınacaktır.
SULTAN İBRAHİM'İN ŞAHSİYETİ
IV. Murad, ölüm döşeğinde iken Sultan İbrâhim'i çağırtır. Tahtın kendisinden sonra ona nasip olacağını söyleyip, halkı koruyup gözetmesi vasiyetinde bulunarak helâlleşir.(1) Ağabeyinin ölümünden sonra Osmanlı tahtına çıkar çıkmaz Sultan İbrahim'in söylediği şu ilk sözleri oldukça dikkat çekicidir:
"El-Hamdü'lillah yâ Rab ki, benim gibi zaîf kulunu bu makama lâyık gördün. Yâ Rab, eyyâmımda (saltanatımın sırasında) ümmeti (milleti) hoş-hâl eyle ve birbirimizden hoşnûd eyle!. Eğer ben zulüm ve gadr ile insanların üzerinde bir kâbus olursam, kudreti ilâhiyeni göster, ruhumu kabz eyle (canımı al)..." (2)
Bu ifadeler; onun şuûru yerinde ve üzerine yüklenen vazifeyi yerine getirmeye hazır bir insan olduğunu gösterirken, iddia edildiği gibi "deli" olmadığını ortaya koymaktadır.
Tarih ilmi, tarihî kaynak ve belgeler üzerine kurulur. Araştırmacının, olaylara ve şahıslara kaynaklık eden belgelerin sağlamlığı üzerinde kritik yapmaları da bir esastır. Sultan İbrahim devrine ait kaynaklardan Mehmed Halife, Kâtip Çelebi ve Solakzade'nin eserlerinde onun "deli" olduğunu belirten bir kayıt gösterilemez. O döneme ait kaynaklardan Sultan İbrahim'den "deli" diye bahseden sadece Ravzatü'l-Ebrâr eserinin yazarı Karaçelebi-zâde'dir. IV. Murad devrinde kendisine verilen resmi görevi kötüye kullanarak yaptığı mâlî yolsuzluklardan dolayı iki defa idam cezasına çarptırılmış ise de, ikisinde de affedilmiş olan bu şahıs, Sultan İbrahim döneminde Rumeli kazaskerliğine getirilmiştir. Daha üst devlet makamlarına yükselmek için çeşitli entrikalara başvuran Karaçelebizâde, Sultan İbrahim'in tahttan indirilerek öldürülmesinde birinci derecede rolü olduğundan, tarih önünde kendini savunmak için Osmanlı Sultanı'na "deli" demiştir.
Osmanlı tarihi kaynakları ve müellifleri konusunda başarılı bir bilim adamı olan Franz Babinger, bu tarihçiyi "katı yürekli, hodbin (egoist) ve entrikacı..., Osmanlı tarihinin nâhoş bir sîmâsı..." olarak tanımlar.(3)
Sultan İbrahim'e "deli" yaftasını vuranlardan biri Emirgûneoğlu'nun yakınlarıdır. Sultan IV. Murad, Revan seferinden dönerken Revan Kalesi muhafızı Emirgûneoğlu'nu İstanbul'a getirmiş; Emirgân'da bir köşk tahsis etmişti. Ara sıra uğrar, bilgilerinden istifade ederdi. Sultan IV. Murad'ın vefatını müteakip, kontrolden çıkıp, İran lehine casusluk faaliyetine başlayınca, Sultan İbrahim bunu idam ettirdi. Başının gömülü bulunduğu Kesikbaş Türbesi diye anılan yeri ziyaretgâh yapan bazıları, padişah hakkında delilik iddiasını yaymışlardır.(4)
Sultan İbrahim'in şahsiyetini küçük düşürücü bazı bilgileri Târih-i Nâimâ'dan aldıklarını belirten günümüz yazarları bulunmaktadır. Bu eser, Sultan İbrahim'den yetmiş sene sonra yazılmıştır. Nâimâ'nın söz konusu sultanına ait verdiği bilgilerin kaynakları arasında bulunan Karaçelebi-zâde'den alıntılar yaptığı gözden uzak tutulmamalıdır.(5)
Sultan İbrahim'den 200 sene sonra Osmanlı Tarihi isimli eserini yazan Avusturyalı tarihçi Hammer de, mantık ve insan fıtratının kabullenemeyeceği iddiaları, Sultan'a yaftalamaya çalışmıştır. İkinci Viyana Kuşatması'nda şehri koruyan üst rütbeli bir subayın torunu olan Hammer, Sultan İbrahim'in tahta çıkışının beşinci senesine doğru onu tamamen kadınların iradelerine teslim olmuş, hatta günün yirmi dört saatini tamamen onlarla birlikte geçirmiş bir şahıs olarak anlatmaya çalışmıştır. Ancak, adı geçen eserde, "kadınlar elinde iradesini kaybettiği" ve "her türlü alçak zevklere gömülüp gitmiş" bir şahıs olarak anlattığı Sultan İbrahim'in ayrı zamanda Rusya'dan ve Avusturya'dan gelen elçilerle ilgilendiğinden, dünya siyâsî dengelerini Osmanlı'nın elinde tutacak şekilde kararlar verdiğinden bahsetmekte(5) onun "deli" olmadığını ve özel aile hayatının devlet işlerini yerine getirmesine engel olamadığını belirtir. (6)
Batılı ülkelerden ve Rusya'dan gelen elçiler karşısında Sultan İbrahim'in dirayetli ve güçlü bir devlet yöneticisi olduğuna dair bilgiler yine Hammer tarafından söz konusu sahifelerde geniş bir şekilde anlatılmıştır. Bu konudaki bazı örnekler aşağıdaki satırlarda verilecektir. Hiç şüphesiz ki, Sultan İbrahim'in Girit'in fethi(1645) için yapılan hazırlıkları yakından takip etmesi ve aylarca devam eden donanma inşası için her sabahın erken saatlerinde tersaneye gitmesi, Osmanlı Sultanı'nın – özel harem - aile hayatı konusunda dayatılmaya çalışılan ifadelere cevap teşkil etmektedir.
Esasen Osmanlı'da Harem, sokak köşelerinde satılan kitaplarda anlatılanlardan tamamen uzaktır. Harem konusunda Osmanlı sultanlarına yöneltilen suçlamalar için ilim adamlarımız tarafından arşiv belgelerine dayılı çalışmalara bakmak(7) tabu haline getirilmiş bilgileri yıkacaktır.
Yazdığı hatlarındaki (resmi yazılarındaki) ifadelerinden ilmi yeterliğe sahip olduğu görülen Sultan İbrahim'in şehzadelik yıllarında ve sonrasında iyi bir eğitim gördüğü ortaya çıkmaktadır. Naîmâ'nın çeşitli kaynaklara dayanarak aktardığı karşılıklı konuşmalar ve hal'i sırasında, en sıkıntılı dönemde bile kendisini suçlayanlara karşı verdiği birçoğu mâkul cevaplar, iç dünyası delilik raddelerinde bulunan ve kontrolsüz hareketlere açık birinin ifadeleriyle çelişir..(8)
1641'de İran'dan elçi gelerek cülûs tebriğinde bulunurken iki ülke arasındaki önceki anlaşmalar yenilendi. İran'dan gelen elçiyle yapılan görüşmeler vesilesiyle padişahın sadrazama gönderdiği bir hattında Safevîler'e pek güvenmediği, barışı arzu etmekle beraber onların buna uyacaklarından emin olmayıp verdikleri söze inanmadığı, dolayısıyla doğudaki sınırlara daima göz kulak olunmasını istediği dikkati çekmektedir.(9)
Son dönemlerde bazı yazarların Sultan İbrahim'den "deli" ve "sefahate düşkün" bir kişi diye bahsetmeleri, tarih otoriterleri tarafından yalanlanmaktadır. Sultan İbrahim'in devlet meseleleri ile yakından ilgilendiğini gösteren belgeleri yayınlayan tarihçimiz Çağatay Ulucay'ın ve diğer araştırmacıların çalışmalarında, onun "deli" olmadığı ortaya konmuştur.(10) Büyük Sosyolog Üstad Cemil Meriç, Osmanlı'nın ihtişam döneminde devleti idare etmiş bulunan Sultan İbrahim'in "Osmanoğulların en akıllısı" olduğu kanâtindedir.(11)
Sultan İbrahim, divan toplantılarını dinlemeyi ihmal etmez, sık sık sadrazamdan devlet ve halkın işlerine dair bilgiler alırdı. O, zaman zaman sadrazama gönderdiği yazılarında, "Birkaç gün umûra müteallik (halkın işleriyle ilgili işler hakkında) cevap gelmezse... cüz'î ve küllî umûru bilmez olmayasın, sonra sen bilirsin, aklım sendedir… Birkaç gündür umûra müteallik cevap gelmiyor… Alıştık hizmete, Ümmet-i Muhammed'in işini görmeye, bir gün telhis (rapor) gelmezse ne aceb gelmiyor diye tefekkür ederim..." demekteydi. Bu sözlerden onun halkın ve ülkenin meseleleriyle yakından ilgilindiğini görmekteyiz.(12)
Sultan İbrahim döneminde, onun almış olduğu tedbirlerle halkın geçim standartlarının gayet iyi olduğunu tesbit eden Feridun Emecan şunları kayd eder: "Topçular Kâtibi'nin ifadesine göre çarşı ve pazarlarda her şey bol miktarda bulunuyordu, fiyatlar da mâkul düzeyde idi . Bu gibi işler için padişahın birbiri ardınca vermiş olduğu tâlimatın rolü belirtilmelidir. Nitekim piyasaların kontrolü hususunda padişahın sadrazamı sürekli takip ettiği, kendisinin de sık sık tebdil-i kıyafetle dolaştığı, gördüğü uygunsuzlukları sadrazama bildirdiği ve bunların önlenmesi için teftişe çıkması gerektiği yolunda ikazlarda bulunduğu hatlarından tesbit edilmektedir Bu konunun yine padişaha sunulan lâyihalarda yer alması dikkat çekicidir. Bu dönemde, avârız vergilerine esas olacak hâne sayılarının sağlıklı bir şekilde tesbitinin gerçekleştirildiği dikkati çekmektedir . Bizzat Sultan İbrahim'in hatlarında gerek sayım işi sırasında gerekse avârız akçesi talebinde âdil davranılması, avârız akçesi miktarının indirilmesi gibi hususlar da yine kendisine yapılan tavsiyelerin bir sonucudur."(13)
Sultan İbrahim'in tahta geçinceye kadar "kafes"te yaşarken sinirlerinin zayıf hale geldiği iddia eden tarihçiler bulunmaktadır. Bu konuda öncelikle, söz konusu "kafes"in Topkapı Sarayı'nda Harem'e bitişik birkaç odalı özel bir ev olduğunu hatırlamamız gerekir. Devlet idaresi konusunda, kendinden önceki Türk devletlerinin tecrübelerinden faydalanan Osmanlı, hanedan mensupları arasında devletin paylaşılmasına yol açacak kardeş kavgalarını önlemek amacı ile, I. Ahmed'den itibaren şehzadelerini, saraydaki "özel dairede göz hapsinde" kontrol altında tutarak rast gele insanlarla görüşmelerine imkan vermemiştir. İkamet ettikleri bu özel dairelerde özel hocalar tarafından eğitimleri ihmal edilmeyen ve buralardaki kütüphaneden istifade ederek bilgisini geliştiren şehzadeler kontrol altında olmak kaydı ile, zaman zaman kardeşleri ve anneleri ile görüşebilirlerdi. Ayrıca onların can sıkıntısını önlemek üzere kendilerine kuyumculuk gibi el becerileri öğretilir, Kur'an-ı Kerim istinsah ettirilir, ara sıra da deniz gezisine çıkarılırdı. Sultan İbrahim'in bu özel dairede yaşadığı sürece tarih bilgisini geliştirdiği kaynaklarda yer almaktadır.(14)
Sultan İbrahim'e yöneltilen suçlamalardan biri de, pek çok kadınla evlenerek onlara tahsis ettiği "hass" arazilerle devleti zarara soktuğu konusunda gelince;
Her şeyden önce kaynaklar, onun sadece HaticeTurhan Sultan için düğün (nikah) yaptığını yazmaktadır.(15), Ona, Mısır "hass"ını tahsis etmistir. Osmanlı toprak sistemine göre, "hass" olarak verilen arazilere karşılık, bunların sahiplerinden, atı ve techizatı ile birlikte belirli sayıda asker yetiştirmeleri şartı koşulurdu. Hatice Turhal Sultan'ın da kendisine verilen bu has topraklara karşı devlet için asker yetiştirmiştir. Ayrıca onun tarafından kurulan vakıflar da, söz konusu devlete israfa sokma iddialarına cevap vermektedir.
İstanbul - Eminönü'nde mektep, sebilhâne ve kütüphânenin bir arada bulunduğu "Yeni Camii"nin vâkfiyesi ile Çanakkale'de Kal'a-i Sultaniye ve Seddü'l-bahr adlarıyla anılan ve içerisinde cami, mektep, muhafızlar için evler, sığınaklar, dükkânlar ile iki kale vakfı bu konuda verebileceğimiz örneklerdir. (16)
Sultan İbrahim'in samur kürklere düşkün olduğu ve devlet malını israf ettiği iddiasına gelince: Naima, Rusya'dan getirilen samurun iki ülke arasında ticaret hacminin arttığından ve gümrük vergisi ile Osmanlı'nın elde ettiği kazançlardan bahsetmiştir.(17) Bu da, ülke ekonomisi açısından farklı bir şekilde ele alınması zaruretini ortaya koymaktadır. Savaş dönemleri ve kıtlık yılları uzun sürmedikçe; bolluk, bereket, ucuzluk ve refah ülkesi olan Osmanlı'da 18. Asrın sonlarına kadar Türk halkının hayat seviyesi ve millî gelirin yüksekliği dünyada ilk sırada yer almaktaydı.
Kânûnî Sultan Süleyman (1520-1566) devrinde yoksul insanlar arasında dahi sincap kürkü giyebilenlerin bulunduğu ve 1740'larda İran'dan gelen yüzlerce elçiye kürk elbiseler hediye edilmesi gibi örneklerde görüldüğü üzere(18) orta dönem Osmanlı iktisâdî ve sosyal şartları halkın rahat yaşamasına cevap verebilicek düzeyde idi.
Sultan İbrahim'in samur kürk giymesi konusunda tarihçi Ekrem Koçu, "İnsaf ile söylenilmelidir ki, asrının en kudretli ve zengin bir hükümdarının hakkı idi" diyerek konuyu devrin şartları içerisinde değerlendirmesinin daha uygun olacağını söyler.(19)
Sultan İbrahim hakkında, "samur kürkler içinde, sarayında güzel kızlarla gününü gün eden asabi ve sefih bir padişah tablosu çizilmesi iddialarına cevap veren tarihçi Prof Dr. Ekrem Buğra Ekinci şunları kayd eder:
"Kaloriferin, hatta sobanın ile bulunmadığı bir zamanda, İstanbul gibi rutubetli bir şehirde, yüksek tavanlı, geniş evlerde, insanlar ocaklarda odun yakarak ısınırdı. Bu sebeple hemen herkes kürk giyerdi. Ancak, kürk bugünkünden farklı olarak kaftanın içine dikilirdi. Sultan İbrahim zamanında çok şiddetli soğuklar olmuş, Haliç, hatta Boğaz donmuştu. Bu sebeple samur kürke rağbet artmış; sonra gelenler bunu Sultan'ın aleyhine değerlendirerek "Samur Devri" dedikleri bu zamanı bir sefahat devri zannetmiştir. Bunda İttihatçı tarihçi Ahmed Refik Altınay'ın da rolü vardır. Kadınlar Saltanatı, Ağalar Saltanatı, Samur Devri, Lale Devri gibi abartılı tabirler ona aittir."(20)
-devam edecek-
Dipnotlar
1-Solakzâde, Târih, s. 766 Feridun Emecan, İSAM, İslam Ansk. Sultan İbrahim Madd. https://islamansiklopedisi.org.tr/ibrahim--padisah
2-Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul 1983, X, 302.; Uluçay, 435.
3-Franz Babinger, Kara Çelebi Zâde, İ.A., MEB Yay., İstanbul tarihsiz, I, 65; Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul 1983, X, 302
4-https://www.ekrembugraekinci.com/article/?ID=172&talihsiz-bir-padi%C5%9Fah:-sultan-ibrahim
5-Ahmed Refik, Osmanlı Alim ve Sanatkarları, Sadeleştiren: Dursun Gürlek, Timaş Yay., İstanbul 1997, 182.
6-Hammer, Boran Joseph Von Hammer Purgstall, Büyük Osmanlı Tarihi, V, 356 vd.
7- Hammer, V, 311
8-Ahmed Akgündüz, İslam Hukukunda Kölelik Cariyelik Müessesi ve Osmanlı'da Harem, OSAV Yay., İstanbul 2000; Leslie P. Peirce, The İmperial Harem: Women And Sovereignty İn The Ottoman Emp. Oxford : Oxford University, 1993.; Leslie P. Pierce, Harem-İ Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu'nda Hükümranlık Ve Kadınlar trc. Ayşe Berktay. -- İstanbul Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996. (ABD vatandaşı olan Leslie Peirce, on yılda meydana getirdiği bu eseri için Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Topkapı Sarayı Arşivi ile İstanbul kütüphanelerinde bir kaç yıl çalışılmıştır.)
9- Emecan, gös yer.
10-Emecan, gös yer. Uluçay, Tarih Dünyası, II/11 [1950], s. 480
11- Çağatay Uluçay, "Sultan İbrahim Deli mi, Hasta mıydı?" Tarih Dünyası, 1950, sayı:12, s. 498.
12- Cemil Meriç, Jurnal-I, İletişim Yay., İstanbul 1992. s.230.
13- Emecan, gös yer.
14-Emecan, gös yer. (Uluçay, Tarih Dünyası, II/11, s. 479; krş. Koçi Bey, s. 104-105).
15-İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, Ankara 1988, 113-116; M.Zeki Pakalın,
16- Naima, IV, 242
17-Tarihimizde Vakıf Kuran Kadınlar, Hanım Sultan Vakfiyeleri (ed. T. Duran), İstanbul / 1990. s. 61.
18-Reşad Ekrem Koçu, "Sultan İbrahim" Tarih Dergisi Özel Sayyısı, 1950 s. 24.
19-Yılmaz Öztuna, X, 392.; Osmanlı-İran arasında barış görüşmeleri için yaklaşık on sene (1737.1746) boyunca defalarca İstanbul'a gelen İran heyetlerine hediye olarak kürk elbiseler giydirilmiştir. Konu ile ilgili tarihi bilgiler için bkz.: Subhî;91b, 200a (Subhî, Mehmed, Tarih, İstanbul 1198.); İzzî:20a, 23a, 24a, 26a, 41a, 42a, 43a, 45b, 43a, 45b, 55b, 69b, 80a, 89b, 109b, 115b (İzzî, Süleyman, Tarih, İstanbul 1199.)
20- Ekrem Buğra Ekinci, gös. yer.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
SAHABE DÖNEMİ İHTİLAFLARINDAN SÖZ ETMEK
Ehl-i Sünnet âlimleri ihtiyaç olmadıkça Sahabe arasında baş gösteren anlaşmazlıklardan uza
“EHL-İ SÜNNET”İN ANLAMI ve KAPSAMI
Ehl-i Sünnet kavramı temelde "alem" yani belli bir fırkanın özel ismi ve ünvanı değildir. An
GÜVENİLİRLİK BAKIMINDAN İSLAM TARİHÇİLERİ
Aktardıkları bilgilere göre tarihçileri birkaç grupta değerlendirmek mümkündür: 1. Grup: G
İSLAM TARİHİ ESERLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜLER
Burada, İslâm ulemasının önde gelenleri ve muhakkik âlimler tarafından tesbit edilen ve İsl
İNSAN HÜRRİYETİ VE BEŞ TEMEL HAK
Sosyal bir varlık olan insanoğlunun, topluluk olarak yaşaması, fıtratının bir gereğidir. Fer
MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-2
Sultan İbrahim tahta çıkar çıkmaz başta Koçi Bey olmak üzere musâhipleri (özel danışmanl
MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-1
Anadolu topraklarının bizlere vatan haline gelmesinde hizmeti geçmiş büyük tarihî şahsiyetle
PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU
Peygamberlerin masumiyeti konusu, çok yönlü bir konudur. Burada bizi ilgilendiren husus, peygambe
EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-6
g. Ebu Hüreyre'nin Para Karşılığında Emevî Taraftarlığı ve Ali Aleyhtarlığı Yaptığı
EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-5
e. Namazı Ali'nin Arkasında Yemeği Muaviyenin Sofrasında Yediği İddiası Ebu Hüreyre aleyhin
EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-4
Sahabenin ve Bu Cümleden Olarak Hz. Aişe'nin Onun Rivayetlerini İhtiyatla Karşıladığı İddia
- EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-3
- EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-2
- EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-1
- SAHABE DÖNEMİ İHTİLAFLARINDAN SÖZ ETMEK
- İBN KUTEYBE'YE ATFEDİLEN EL-İMÂME VE'S-SİYÂSE İSİMLİ KİTAP
- GÜVENİLİRLİK BAKIMINDAN İSLAM TARİHÇİLERİ
- EHL-İ KİTAB’IN KESTİKLERİNİN HÜKMÜ
- MEŞHUR FIKHÎ KÂİDELER-3
- MEŞHUR FIKHÎ KÂİDELER-2
- MEŞHUR FIKHÎ KÂİDELER-1
- EHL-İ KİTAB’IN KESTİKLERİNİN HÜKMÜ-2
- EHL-İ KİTAB’IN KESTİKLERİNİN HÜKMÜ-1
- İSLAM AKİDESİNİN ESASLARI
- MEDENİYETİMİZİN KAYNAĞI OLMA YÖNÜYLE MEDRESELER
- EHL-İ BEYT’E BAKIŞ AÇIMIZ-5
- EHL-İ BEYT’E BAKIŞ AÇIMIZ-4
- EHL-İ BEYT’E BAKIŞ AÇIMIZ-3
- EHL-İ BEYT’E BAKIŞ AÇIMIZ-1
- ASHABIN İHTİLAFI HAKKINDA RASÛL-İ EKREM (SAV)’ DEN GELEN HABERLER
- CEMEL VE SIFFİN SAVAŞLARINA TETKİKİ BİR NAZAR
- SAHABE TARİHİ İLE ALAKALI ESERLER HAKKINDA TEYAKKUZ
- ASHAB-I KİRAM ARASINDAKİ İHTİLAFLARA TOPLU BİR BAKIŞ
- EHL-İ SÜNNET ULEMASINA GÖRE SAHABENİN MERTEBELERİ
- ÂLİMLERİN BAKIŞ AÇISINDAN SAHABELER
- KUR’AN VE SÜNNETTE SAHABENİN FAZİLETİ
- SAHİH BAKIŞ AÇISIYLA SAHABE VE SAHABE DÖNEMİ
- İSLAM HUKUKUNDA ZARURİYAT-7
- İSLAM HUKUKUNDA ZARURİYAT-6
- İSLAM HUKUKUNDA ZARURİYAT-5
Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın
Münafikün, 10
GÜNÜN HADİSİ
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...