İLMİ, SALİH VE EHLİYETLİ HOCALARDAN ALMANIN ZORUNLULUĞU

lmi hocadan almak, sahih ilmin anahtarı ve ilim talebesinin kurtuluş adresi ve zaferidir. Ehliyetli hocalardan ilim elde etmeyen kişinin ilmine itibar yoktur. İlim ehli nezdinde müsellem bir hakikat olarak kabul görmüştür ki, ilmine güvenilen âlim, ilimde sahih bir nesebe sahip olan kişidir.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2022-07-01 09:25:39

İlmi hocadan almak, sahih ilmin anahtarı ve ilim talebesinin kurtuluş adresi ve zaferidir. Ehliyetli hocalardan ilim elde etmeyen kişinin ilmine itibar yoktur. İlim ehli nezdinde müsellem bir hakikat olarak kabul görmüştür ki, ilmine güvenilen âlim, ilimde sahih bir nesebe sahip olan kişidir.

Ulemâ indinde kabul gören diğer bir hakikat ise ilim talebesinin hocası, onun babası ve dedesi hükmünde olup ilmi nesebinin direğini/omurgasını oluşturmaktadır. Bir hocadan ilim almadan ilim iddia eden ve ilmi meselelerde konuşan kişi, ilimde mechulü'n-nesep ya da mefkûdu'n-nesep( ilmi nesebi bilnmeyen ya da ilmi nesebi olmayan kişi) olarak anılır.

İmâm en-Nevevî(r.h), Müslim b. Hâlid ez-Zencî'nin(r.h) hayatını anlatırken şöyle der:" Müslim, bizleri Allah Resülü 'ne (s.a.v) ulaştıran fıkhî zincirde yer alan ilimde atamız olan ulemadan biridir."(1) Nevevî, İmâm Ebû'l-Abbâs İbn Süreyc(r.h) ile ilgili de, "O (mezhebimizin) fıkıh silsilesindeki atalarımızdan biridir." der.

Ulema, hocalardan ders aldığı bilinmeyen kişilerin ilmine itibar etmez, onlara hiç bir kıymet biçmez ve onları ilmi meseleleri konuşmaya ehil olarak görmezlerdi. Kādî İyâz (r.h/ö. 544/1149)," el-İlmâʿ" adlı eserinde kendi senediyle İmâm Ahmed b. Hanbel'in oğlu Salih'ten şunu aktarır: "Babam derdi ki; sadece "حدثنا وأخبرنا" diyen (bilgiyi senediyle aktaran)  insanlarda hayır vardır; diğer insanlarda ise hayır yoktur. Halife el-Mutasım bir gün babama dönerek, İbn Ebi Dâvûd'la konuş dedi. Babam ondan yüzünü çevirdi ve şöyle dedi: bu güne kadar hiçbir âlimin kapısında görmediğim biriyle (ilmi bir meseleyi) nasıl konuşabilirim?"(2)

Hatîb el-Bağdadî(r.h) kendi senediyle Ebû Hanîfe 'den(r.h) şunu aktarır:" Ebu Hanîfe'ye şu mescitte fıkıh müzakere eden bir grup var dendi. Bunun üzerine Ebu Hanîfe, "başlarında biri var mı? diye sordu. Onlar hayır deyince, "o zaman onlar asla fıkıh öğrenemezler" dedi."(3)

İmâm es-Suyûtî(r.h) "İs'âfü'l-mubetta biricâli'l-muvattâ" adlı eserinde şunu der: "İshak b. Muhammed el-Garevî(r.h) anlatıyor; İmâm Malik'e, İlim ehliyle birlikte olmamış ve onlardan ilim almamış birinden ilim alınır mı?" diye sorulur. Malik cevaben hayır der. Peki, sağlam, güvenilir biri; ancak ilmi ezberlemeyen/kaydetmeyen ve anlamayan birinden alınır mı? Mâlik, ilim sadece onu kaydeden, ehlinden talep eden ve onlarla birlikte olan, öğrenen ve gereğince amel eden ve ilimle birlikte haram ve şüpheli şeylerden kaçınan(vera sahibi) kişiden alınır."(4)

İmâm eş-Şâtıbî (r.h/ö. 790/1388), konuyla ilgili şöyle der: "On ikinci mukaddime: ideal anlamda ilme ulaştıracak en faydalı yollardan biri, tam ve kâmil manada ilmi elde etmiş olan âlimlerden onu almaktır. Âlimler, hocasız ilim elde etmek mümkün mü değil mi? konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bunun imkânı inkâr edilemez; ancak bu güne kadar süre gelen ilmi gelenekte gerçekleşen, ilim için hocanın gerekliliğidir. Tafsilatında ulema arasında ihtilaf olsa da bu hususla ilgili ana hatlarıyla bir ittifak oluşmuştur.

İlmin hocadan alınacağı konusunda insanlar arasında bir ittifakın oluşması ve süre gelen ilmi geleneğin de bu yönde oluşması, ilimde hocanın gerekliliği için yeterli bir kanıttır. Âlimler şöyle demiştir: "İlim, önceleri ehlinin sadrındaydı, sonra anahtarı ehlinin elinde olmak üzere kitaplara intikal etti." Bu söz bize ilim tahsilinde hocanın vazgeçilmez olduğunu göstermektedir. Bu sözün aslı şu sahih hadistir: "Şüphesiz ki Allah, insanların kalblerinden ilmi birden çekerek ortadan kaldırmaz; fakat ilmi, âlimlerin ruhunu kabzederek ortadan kaldırır. "(5)

Durum bu ise o zaman âlimler hiç şüphesiz ilmin anahtarıdır."(6) Âlimler ilim iddiasında olan biriyle karşılaştıklarında sordukları ilk soru hocan kim? Bu soruyla hem hocasının olup olmadığını ve hem de -şayet varsa- hocasını öğrenerek kişinin ilmi seviyesini öğrenmekteydiler.

İmâm eş-Şâtıbî şöyle der: "İlim, sadece gerçek anlamda onu elde etmiş kişi/kişilerden alınır. Bu husus haddi zatında açık bir hakikat olup, akıl sahipleri nezdinde ittifakla kabul edilmiş bir konudur. Zira onlara göre hangi ilim olursa olsun, âlim bir kişide mutlaka şu şartlar bulunmalıdır:

 

1) Uzmanı olduğu ilmin ilkelerini ve üzerine bina edildiği esasları bilmeli.

2) Meramını ifade edebilme gücüne sahip olmalı.

3) Söylediklerinin neyi gerektirdiğini/ne gibi sonuçlar doğuracağını bilmeli.

4) O alanla ilgili problemleri çözme/şüpheleri giderme görevini yerine getirebilmeli.

Bir sahada âlim olmak için koşulan bu şartlara baktığımızda ve şeri ilimlerde öncü âlimleri gözümüzün önüne getirdiğimizde onların bu şartları kâmil manada taşıdıklarını görürüz. Ancak bu husus, mutlak olarak hatasız olmayı gerektirmez. Hata, bu şartları taşıyan kişinin âlim olmasına ya da öncü bir önder olmasına da halel getirmez. Şayet kişi bu şartları tam olarak yerine getiremezse, eksikliği oranında kemal mertebesinden geri kalır. Bu eksikliği gidermediği sürece de kemal mertebesini hak edemez."(7)

İmâm en-Nevevî(r.h) konuyla ilgili şöyle der: "Âlimler şöyle demiştir: İlim talebesi, ilmi yalnızca ilmi ehliyeti tam olan, dindar, marifet/hikmet ehli, takvasıyla ve rehberliğiyle tanınmış kişi/kişilerden almalıdır. Nitekim İbn Sîrîn(r.h), İmâm Mâlik(r.h) ve seleften bazı âlimler şöyle demişlerdir: "Bu ilim, dindir. Onu kimden aldığınıza dikkat edin." Kişinin bir alanda ilminin çokluğu eğitim verme ehliyeti için yeterli olmayıp, buna ilaveten alanı dışındaki diğer şeri ilimlerde de anahatlarıy bilgi sahibi olması gerekir. Zira şer'i ilimler birbiriyle ilişkilidir.

Öte yandan hoca, tecrübe sahibi, dindar, güzel ahlak sahibi, zihni yapısı sağlam ve alanına hâkim olmalıdır. Âlimler; ilmi, hocalardan ya da uzman bir hocadan almayıp da kitapların sahifeleri arasında gezinerek öğrenen kişi/kişilerden alma demişlerdir. İlmi sadece kitaplardan alan kişi, hile ve sahtekârlık yapar, yanlışı ve tahrifi çok olur. İlim talebesi, hocasına hürmet nazarıyla bakmalı ve ilmi ehliyetinin tam olduğuna inanmalı ve akranlarının birçoğuna göre ilmen daha üstün olduğuna inanmalı. Bu yöntem, öğrencinin hocadan daha çok istifade etmesi ve öğrendiklerinin zihninde daha iyi yerleşmesi için son derece etkili bir yöntemdir."(8)

Dipnotlar

 1-Nevevî, Tehzîbü'l-esmâ ve'l-lüğât, 2/93.

 2-Ebü'l-Fazl İyâz b. Mûsâ b. İyâz el-Yahsubî, el-İlmâʿ ilâ maʿrifeti uṣûli'r-rivâye ve taḳyîdi's-semâʿ, s.28.

 3-Hatîb el-Bağdadî, Edebü'l-fakihi ve'l-mütefakkih, s.790.

 4-İmâm es-Suyûtî, İs'âfü'l-mubettâ biricâli'l-muvattâ, s.180.

 5-Buhârî (1000); Müslim (20584).

 6-Ebû İshâk İbrâhîm b. Mûsâ b. Muhammed el-Lahmî eş-Şâtıbî el-Gırnâtî, el-Muvâfaḳāt, 1/91.

7- Şâtıbî, el-Muvâfaḳāt, 1/92-99.

 8-Nevevî, el-Mecmu,1/66.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

De ki: "Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de O'na ortak koşuyorsunuz."

En'am, 64

GÜNÜN HADİSİ

Ey Allah'ın Resulü," dedim, "şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi: "Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.)

Tirmizi, Da'avat 89,

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI