HÃœSEYÄ°N BİÇER (1923 -2018)Â
7 Ekim 2014 tarihinde Ankara Yenimahalle’de Üstad’ımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini ziyaret eden, mübarek ellerini öpen bir ağabeyimizi daha keşfettik. Hüseyin Biçer hocamıza, bizi kadim dostu Mehmed Mandal hocamız götürdü. Mehmed Mandal, 1954 senesinden itibaren Risale-i Nur hizmetlerinin içinde aktif olarak bulunmuş bir büyüğümüzdür.
7 Ekim 2014 tarihinde Ankara Yenimahalle'de Üstad'ımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini ziyaret eden, mübarek ellerini öpen bir ağabeyimizi daha keşfettik. Hüseyin Biçer hocamıza, bizi kadim dostu Mehmed Mandal hocamız götürdü. Mehmed Mandal, 1954 senesinden itibaren Risale-i Nur hizmetlerinin içinde aktif olarak bulunmuş bir büyüğümüzdür. "Ağabeyler Anlatıyor-6" kitabında hem kendisinin, hem de bu metinde adı çok geçecek olan Yuvalı Hatip hocanın çok kıymetli hatıraları yayınlanmıştır, oradan okunabilir.
Hüseyin Biçer büyüğümüzü evinde ziyaret ettik. Hatıralarını kaydettiğimiz sırada 91 yaşındaydı. İlerlemiş yaşına rağmen fevkalade parlak hafızası, canlılığı, neşesi ve hitabeti bizi mest etti. Hatıralarını kadim dostu, hizmet arkadaşı Mehmed Mandal'a da teyid ettirerek anlattı. İki hoca efendinin beraberliği çok eski…
Hüseyin hocamızın hafızlık macerası, o günlerin şartlarını yansıtması bakımından bizlere önemli geldi, bu kısımları da kitabımıza dâhil ettik. Hatıralarda birbirine yakın iki köyün adı çok geçiyor. Ankara'nın Yuva ve Yakacık köyleri… Araştırmalarımızda, bu iki köyde daha Hz. Üstad hayatta iken hizmetlerin kökleştiğini öğrendik. Bu köylere gidip isimleri geçen mübarek zatların kabirlerini ziyaret ettik, dualarda bulunduk. Yuva ve Yakacık köyleri, Ankara/Yenimahalle ile neredeyse birleşmiş durumda…
Hüseyin Biçer'in Hz. Üstad'ı ziyaret için iki seferi oluyor. İlkinde görüşmeye muvaffak oluyor, ikincisinde kapıdan geri dönüyor. Oradan Hüsrev ağabeye gidiyorlar…
Hüseyin Biçer'in hatıralarını oğlu Mustafa'nın yardımıyla kendisine tashih ettirdim.
Hüseyin Biçer Anlatıyor:
Ankara'nın Çamlıdere ilçesinin Bayındır köyünde 1923 senesinde doÄŸdum. Nüfusa 1927 olarak yazdırmışlar. 1985 yılından itibaren Ankara'nın Yenimahalle ilçesinde ikamet ediyorum. Hafızım elhamdülillah.Â
KÖYDE TALİM ETTİĞİM HAFIZLIĞIM İSTANBUL'DA KABUL GÖRMEDİ
Hafızlığımı köyde tamamladığımı sanıyordum, fakat öyle değilmiş… Annemin, babamın ve dedemin yönlendirmesi ile tashih-i huruf dersi almak için takriben 17 yaşımda iken İstanbul'a gittim. İstanbul Nuruosmaniye Camii Başimamı Hasan Akkuş Hocaefendi bizim hafızlığımızı yeni baştan ele aldı. Hıfzımız orada, onun dersleriyle tekemmül etti. Kısaca şöyle anlatayım:
Kendi köyüm Çamlıdere-Bayındır'da hafızlığı tecvidiyle beraber baÅŸtan sona okuduk, öğrendik. 1940'lı yılların ortasında ailemin teÅŸvikiyle Ä°stanbul'a Nuruosmaniye Camii BaÅŸimamı Hasan AkkuÅŸ'a vardık. Hafız mısın dedi bana, Evet dedim. "En iyi bildiÄŸin yerden oku" dedi. Okudum; durak yok, tecvid yok… Ne dedi biliyor musun: "Böyle hafız olmaya, böyle tecvidli okumaya, 'KöpeÄŸin çaydan geçtiÄŸi gibi' derler" dedi. Bunu kafama taktım ben... Sonra "Subhâneke'yi oku dedi, onu da geçemedim. "Önce 'Eûzu' ile tecvid olur" dedi, bilemedim. Hafız olarak sıfırdan Sübhaneke duasından yeniden okumaya baÅŸladım. Günler geçti, daha Kur'an'a geçemedim. O sırada Nuruosmaniye Camii'ne yakın olan Atik Ali PaÅŸa Camii'nde fahri olarak müezzinlik yaptım. Aynı zamanda da bu camide yatıp kalktım. Ekmek de yok ha... Ekmek karne ile veriliyordu. Benim de bir karnem vardı, onunla gider fırından ekmek alırdım. EÄŸer kaçma fırsatı olsa, tren bileti alabilsek kaçacağız, yürüye yürüye kaçacağız… Ama Allah razı olsun, Ä°stanbul'da iki sene kalarak, Hasan AkkuÅŸ hocanın dersleriyle kıraat üzerine hafızlığımızı yeniden tamamladık.Â
Hafızlık diplomamı aldıktan sonra fahri imam-hatip olarak Konya'da, Ankara'nın Pazar nahiyesinde ve son olarak Ankara'nın Yenimahalle ilçesinin Yakacık köyünde görev yaptım. Yakacık köyünde imamlık yaparken aynı zamanda yakınımızda bulunan Yuva Köyü hatibi Mehmed Ali Bilgin hoca efendiden Arapça dersleri aldım.
Yakacık köyünde Ãœstad'ımız Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Risale-i Nur eserleri ile tanıştım. Bediüzzaman hazretleriyle görüşmem de bu dönemde oldu.Â
YUVA KÖYÃœNDE HATÄ°P HOCA'NIN YAÅžADIÄžI SIRLI BÄ°R HADÄ°SE Â
Yuva köyü hocası Mehmed Ali Bilgin büyük ulemadandır, çok sevilirdi. Biz de, köyde onun talebesiyiz. Ona 'Yuvalı Hatip Hoca' denir, insanlar öyle tanırdı onu. Ankara Ulus'un en merkezi yerinde bulunan tarihi Zincirli Camii'nde haftada bir Cuma vaazları verirdi. Ankaralılar çok iyi tanırlar onu. Yuva Hatibi'ne Risale-i Nur'u ilk defa Ankara Yenimahalle BeÅŸinci Durak ÇavuÅŸoÄŸlu Camiinde müezzinlik yapan Mehmed Mandal hoca tanıtıyor, kitaplardan veriyor. Mandal hoca iÅŸte ÅŸimdi burada, yanımızda...Â
Yuva Hatibi'nin kafasında bir takıntı varmış; "Lâ mevcude illallah" konusu... Mehmed Mandal hocadan Mektûbat kitabını alınca, açıp o kısmı okuyor, manasını anlıyor, rahatlıyor ve Bediüzzaman Hazretleri için "Tamam, işte mürşid-i kâmil budur" diyor. Hatip Hoca, sorusunun cevabını alınca Hz. Üstad'ı ziyaret etmeye karar veriyor. Önce Eskişehir'e gidiyor, oradan Emirdağ'a geçecek. Eskişehir'de Odunpazarı semtindeki camide namazını kılıyor, bitiriyor. Birden arkasında, Üstad'ın yanında kalan Bayram Yüksel beliriveriyor: "Ankara'dan Üstad'ı ziyaret için gelen Mehmed Efendi siz misin?" diye soruyor. "Evet, yavrum" diyor Yuvalı Hatip. "Üstad'ımızın selamı var, zamanımızdaki emniyet bakımından şimdi sen döneceksin, müsait olunca seni çağıracağız, haber vereceğiz" diyor Bayram. Tabi o zaman şimdiki gibi telefon falan yok, nasıl haber verecekler belli değil... Yuvalı Hatip dönüp geliyor köye.
Bir zaman sonra Yuvalı Hatip, Yuva köyünde camide sabah namazını kılmış, evine dönerken, 30 metre kalmış evine. Bayram kardeşimiz tekrar görünüyor ona: "Üstad'ımızın selamı var, buyuracaksın sen" diyor. Hatip Hoca: "Tamam, gel bir çay içelim, beraber gidelim" diyor. Bayram Ağabey çay içmeyi kabul etmiyor. Yuvalı evine çıkıyor hazırlık yapmak için. Dönüp bakıyor, Bayram yok... Burada bir şey var; Bayram nasıl geldi oraya, sabah namazında camide olduğunu nerden bildi... O kısmı biz bilemiyoruz artık. Yalnız bu hadiseyi, Yuvalı Hatip Hoca'dan ben bizzat böyle dinledim.
O sırada Yuva Köyü yakınında bulunan Yakacık köyünde Halim Tunçbilek vardı. Ona da Yakacık Hatip'i denirdi. Ben de Yakacık Camii'nde vazifeliyim. Yuvalı Hatip'in yaşadığı bu harika hadiseyi benim gibi o da duyunca kararımızı verdik; Bediüzzaman'ı biz de ziyaret edeceğiz…
ÜSTAD ARAPÇA ÖĞRENMEK İÇİN MISIR'A GİTMEME İZİN VERMEDİ
Sene 1957. Yakacık köyü hocası ve hatibi Halim Tunçbilek ile çıktık yola, iki kişiyiz. Emirdağ'ına vardık. Adresini aldığımız dükkâna gittik. Herhalde Çalışkan'ların dükkânıydı. Dükkânın hem önden ana caddeye, hem de arka taraftan mahalleye açılan iki kapısı vardı. Müşteri çok. Biz sıra bekliyoruz, adres almak için. Biz böyle beklerken, o anda yine Bayram Yüksel Ağabey çıktı geldi: "Ankara'dan Üstad'ı ziyaret için gelenler siz misiniz?" diye sordu. Biz etraftan çekiniyoruz, sesimizi çıkaramıyoruz. Bayram: "Üstadın selamı var" dedi. Biz Üstad'ın selamı var deyince biraz daha çekindik, "Sen bizi götür" dedik. Beraber gittik Üstad'ın kaldığı eve. Hatip'le ikimiz çıktık yukarıya. Üstad karyolasında, sırtı dayalı olarak uzanmış, bize: "Hoş geldiniz" dedi. Biz sırayla elini öptük, hürmetimizi sunduk. Ben Üstad'ıma: "Arapça öğrenmek için Mısır'a gitmek istiyorum, bu konuda dua ediniz" dedim. Üstad: "Gitme, burada kal, eserleri oku" dedi. Sonra Üstad'ımız: "Aşağıda çok bekleyenler var, size müsaade edeceğim" dedi. Aradan çok zaman geçtiği için daha fazla bir şey hatırlamıyorum şimdi. Hatırladıklarım bunlar. Emirdağ'ında o gece otelde yattık.
ÃœSTAD "GÄ°T DE GEL" DEDÄ°, BEN BÄ°R ÅžEY ANLAMADIM
Ertesi günü Cuma… Cuma namazı için, EmirdaÄŸ Çarşı Camii'ne gittik. Ben Ä°stanbul aÄŸzıyla güzel Kur'an okuyordum, kendimizi beÄŸeniyoruz. Hafızlık hocamız Hafız Hasan AkkuÅŸ her Cuma günü Fetih Suresi'ni okurdu. Ben de onun gibi aynen okurdum. Hülasa ben hazırlandım, Fetih Suresi'ni mahfilde okuyacağım. Fakat baktım, baktım cemaat gelmiyor. Cuma namazı, ama camide kimse yok. Cemaatin niye gelmediÄŸini anlamak için dışarı çıkmak üzere kapıya yöneldik. MeÄŸer Ãœstad buraya, Cuma namazı için bu camiye gelecekmiÅŸ. Bir de baktım Ãœstad… Ãœstad bambaÅŸka… BambaÅŸka bir hal… Evde gördüğümden çok farklı… Divanın üstünde gördüğüm zat deÄŸil… Ãœstad gelir gelmez cami tıklım tıklım doldu. Yukarı çıktı, cumayı beraber kıldık. Namazdan sonra Ãœstad'la beraber yukarıdan indik, dışarı çıktık. Bir ara Ãœstad bana bakarak: "Git de gel" dedi. Tabi ben o anda bundan bir ÅŸey anlayamadım.Â
Baktım, cemaat Üstad'ın evine kadar saf tutmuş; sağlı, sollu saf tutmuşlar. Elini öpenler vardı. Camiye gelişinde de öyle yapmışlar. Biz gidişini görüyoruz. Üstad vakar içinde, kimseyle konuşmadan yürüyordu. Tabi ben Fetih Suresi'ni okuyamadım artık.
Daha sonra Arapça öğrenmek için Mısır'a gitmek maksadıyla Åžam'a kadar gittim. Gittim ama Üstad'ımın söylediÄŸi gibi Åžam'dan dönerek geri geldim. Arapçayı Yuva Hatibi Mehmed Ali Bilgin hocamdan ders aldım.Â
HÃœSREV AÄžABEYÄ° ZÄ°YARETÂ ETTÄ°K
Üstad Hazretlerini 1959 senesinde ikinci kere ziyaret etmek istedik. Üstad o sırada Isparta'da imiş. Yine Yakacık köyü Hatibi Halim Tunçbilek ile gideceğiz. Zaten o olmasa ben cemaatten müsaade alamazdım. Yola çıkmadan evvel Yuva Hatibi Mehmed Ali Bilgin bize: "Gidin ama Üstadı göremezsiniz. Hüsrev'i görürseniz bir meselem var ona sorun" dedi. Hatip Hoca allame bir zat ama bir yerde daha takıntısı olmuş. Takıntı şu; Yuvalı Hatip, Beypazarı'ndan Naimzade Efendi ile Gölbaşından Mustafa Efendi diye tanınan iki meşayihten ders alıyor zamanında. Onlardan 'Mürşid-i Kâmil' vasıflarını da öğreniyor. Bize dedi ki: "Hüsrev'e sorun 'Ben filancalardan da ders almıştım, Üstadın eserlerini okuyunca Mürşid-i Kâmil'i bulduğumu anladım. Artık onların dersini bırakayım mı?' diye soruverin."
Biz geldik Isparta'ya. Ãœstadın evini bulduk, binanın bir tarafında polis bekliyordu. Kanatlı büyük bir kapıdan girdik içeri, bahçeye. Merdivenden yukarı kata çıktık. Kapıya yazmışlar: "Uzak uzak yerlerden beni görmek için geliyorsunuz. Ben de sizin gibi etten kemikten bir insanım. Risalelerimi okuyun daha istifadeli olur…" Bu yazıyı okuduk. Tâhirî (Mutlu) amca vardı, uzun boylu, onu biliyordum ben. Tâhirî AÄŸabey şöyle bir geliverse de, bizi bir daha Ãœstad'la görüştürüverse diye bekliyoruz. Ama yok… Oradan ayrıldık.Â
Camiye geldik, âcizane bir Kur'an okudum ben. O zamanlarda bizim gibi Kur'an okuyan yoktu. Cemaat çok memnun oldu. Caminin hocasıyla tanıştık, bizi Hüsrev ağabeye götürmesini istedik. "Hüsrev Ağabey, 'bana ziyaretçi getirmeyin' diye tembihledi bizi" dedi. Sonra, "Götüremem ama meslektaşım olarak evini size tarif ederim" dedi. Hüsrev ağabeyin kız kardeşinin bağ eviymiş, çarşıdan dışarıda. Baktık kapı kilitli. İki adam boyu duvarla çevrilmiş. Bizi getiren hoca da gitti. Baktık bitişiğinde bir bağ evi daha var. Ben o bahçeden içeri atladım. Hüsrev Ağabey de bahçede musluktan abdest alıyormuş. Yaklaşınca Hüsrev Ağabey dönüverdi, ben aniden karşısına çıkınca, sessizce "Selamün Aleykum" dedim. Cesaretle diyemedim. Sesimden belli oluyordu sıkıldığım. "Ve Aleykum selaaam, buyruuun" dedi; çok canlı bir şekilde. Açıldım gayri. Yakacık Hatibi daha dışarıda... Ama o, büyük tahta kapının aralıklarından bizi görüyor. "Efendim bir arkadaşım daha var, müsaade buyurursanız onu da alalım" dedim. "Al" dedi. Halim hocayı da benim geldiğim yerden içeri aldım.
Hüsrev ağabeyle dört saat oturduk. Daha Yuva Hatibi'nin sorusuna gelmedi sıra. "Ben müsaade ediyorum size" deyince; Yakacık Hatibi: "Bizim hocamızın bir suali var" dedi. "Nedir?" dedi. "Filancalardan ders aldım, okudum. Üstad'ın eserlerini bulunca mürşid-i kâmili buldum. Artık onları bıraksam olur mu?' diye soruyor" dedi. "Şuradan bir avuç domates tohumu alsak -eliyle alır gibi gösterdi- şuraya eksek –diğer avucunu gösteriyor- bu bitirmem der mi? Bitirir ama meyve vermez" dedi. Burada mesele bitti... "Risale-i Nur'u buldun, daha ekin tarlası arama" diye anladım ben. Oradan ayrıldık. Yuvalı Hoca sanki bizi dinlemiş gibi daha cevabı uzaktan almış. Biz dönünce sormadı bile.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
YUSUF ÜNLÜ(1936 -)
Cübbeli Ahmed Ünlü hocaefendinin babası Yusuf Ünlü 1936’da Giresun’un Göreli İlçesinde
YILMAZ DUMAN(1938 -)
Denizlili Emekli Lise Öğretmeni Yılmaz Duman, 1951’de Türkiye’de ilk açılan yedi İmam Hat
ÜMMÜHAN ERGÜN(1913 – 1976)
Nur Fabrikası sahibi, Denizli şehidi, İslamköylü Hafız Ali Ergün’ün akıl sınırlarını
ÛLVİYE SÜMER (1895 – 1974)
Ûlviye Sümer, Risale-i Nur’un Kastamonulu hanım kahramanlardandır… “Âsiye, Ulviye, Lütfi
TACEDDÄ°N TOPAL(1927-2020)
Taceddin Topal ağabeyimiz Isparta/Yalvaçlıdır. Yalvaçlılar O’na Taci Dede diye biliyor ve ö
ŞÜKRÜ ALTUĞ(1914 – 1984)
Isparta’nın Sav köyü bin kalemle Risale-i Nur eserlerini yazarak çoğaltan, Hz. Üstadın ifad
ÅžEVKET AKIN(1923 -2021)
Batmanlı Şevket Akın, Bediüzzaman hazretlerini 1952 yılında Isparta’da ziyaret ediyor. Aynı
ŞAHABEDDİN ÜNLÜ (1945 -2021)
Bolvadinli Emekli Edebiyat öğretmeni Şahabeddin Ünlü ile Ankara’da halef selef oluyoruz. Biz
ŞAHABEDDİN GARGILI(1924 – 2017)
Molla Şahabeddin Gargılı, 1924 yılında Bingöl’ün Kığı ilçesinde doğmuştur. Erzurumlu
SÜLEYMAN ÇAĞAN(1930 - )
Malatya/Doğanşehirli Süleyman Çağan ağabeyimiz üç arkadaşıyla beraber Hz. Üstad’ı Ispa
SAİD NUR ÇELEBİ (1948 -)
Risale-i Nur hizmetkârlarından iki bahtiyar hanedanın silsilesi Said Nur Çelebi’de buluşuyor.
- ÖMER HALICI(1919 – 1954)
- OSMAN NURİ TOL(1885 – 1955)
- OSMAN AKSOY(1940 - )
- NEVÄ°N HALICI(1939 -)
- NECATÄ° AKKOYUN(1934 -)
- MÜBAREK SÜLEYMAN (KÖSE)(1898 - 1963)
- MUSTAFA CENGÄ°Z (1929 -2021)
- MUHAMMED ALİ ÖZTÜRK (1930 -)
- MUAMMER ŞENEL (1909 – 2000)
- MEVLÜD GÖNEN (1934 -)
- MEHMED KÜÇÜKAĞA (1924 – 1976)
- MEHMED KERVANCI(1940 - )
- MEHMET GÜLEŞÇİ
- MEHMED FIRINCI (GÜLEÇ) (1928 - 2020 )
- İBRAHİM GÜL (1892 – 1956)
- HÃœSEYÄ°N BİÇER (1923 -2018)Â
- HÜSEYİN AKÇAY
- HATÄ°CE SOYLU (ALTUÄž)(1930 - 2013)
- HASAN HALICI(1940 -)
- HASAN BASRİ SARIÇAM
- HAMDÄ° SAÄžLAMER
- HAFIZ MUSTAFA ERTÜRK (1906 – 1950)
- FİKRİ MERİÇ(1935 -2021)
- EÅžREF EDÄ°P FERGAN(1882-1971)
- AV. İBRAHİM ÜNLÜ(1942 - )
- ÂSİYE MÜLÂZIMOĞLU(1881-1981)
- ALÄ° YILMAZ(1936 - )
- ALİ SERT(1929 – 2017)
- ALÄ° RIZA MUHLÄ°S(1927 - 2016)
Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik.
Zümer, 27
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler, şehidler ve salihlerle beraberdir.
Tirmizi, Büyu 4, (1209); İbnu Mace, Ticarat 1, (2139)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...