SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-6
Bakara: 183: “Hasan-ı Basrî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yüce Allah, Ya-hudilere de, Hıristiyanlara da Ramazan orucunu farz kıldı. Fakat Yahudiler bu ayda oruç tutmayı bırakıp senede bir gün oruç tuttular. Bugünün de Fira-vun'un boğulduğu gün olduğuna inanıyorlardı. Hiristiyanlara gelince onlar, Ramazan ayında oruç tutmaya devam ettiler. Ancak bu ay, çok sıcak günlere
Bakara: 183: "Hasan-ı Basrî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Yüce Allah, Yahudilere de, Hıristiyanlara da Ramazan orucunu farz kıldı. Fakat Yahudiler bu ayda oruç tutmayı bırakıp senede bir gün oruç tuttular. Bugünün de Fira-vun'un boğulduğu gün olduğuna inanıyorlardı. Hiristiyanlara gelince onlar, Ramazan ayında oruç tutmaya devam ettiler. Ancak bu ay, çok sıcak günlere tesadüf edince oruç zamanını değiştirip, onu sabit bir vakte aldılar. Böyle yaptıkları için de onun süresini on gün artırdılar. Bir müddet sonra kralları hastalandı ve bu hastalıktan kurtulmak için yedi gün oruç tutmayı adadı. Bu yedi günü de ilave ettiler, Daha sonra başka bir kral geldi. Bu üç günü niçin tutmuyoruz deyip üç gün de o ilave ederek süreyi elli güne çıkardı. İşte, "Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini Rabblar edindiler(Tevbe sûresi, 9/31) mealindeki âyetten maksat budur."
*Bakara: 185: Ramazan, şiddetli sıcaklık manasına olan "Ramd" kökündendir. Güneşin ısısının şiddetine Ramda denilir. Ramazan, günahları yaktığı için bu ismi almıştır.
* Bakara: 186: "Kullarım sana, beni sorarlarsa ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki, doğru yolu bulalar." Rivayet edildiğine göre bedevi Araplardan bir grup Rasulallah (s.a.v)'a dediler ki: Ya Muhammed! Rabbimiz bize yakınsa O'na alçak sesle, yok eğer uzaksa yüksek sesle dua edelim." Bunun üzerine âyeti nazil oldu.
Hafız İbn Kesir şöyle der: "Oruç hükümleri arasında, duaya teşvik eden âyetinin zikredilmesinde, oruç süresi bittikten sonra, hatta her iftar anında dua etmeye bir teşvik vardır. Zira Rasulallah (s.a.v.) Şöyle buyurmuştur; "İftar anında oruçlunun yaptığı dua reddolunmaz." Abdullah b. Ömer (r.a.) iftar anında şöyle dua ederdi: "Ey Allahım! Herşeyi kuşatan rahmetin ile, Senden beni bağışlamanı istiyorum."
*Bakara: 187: "İslam'ın başlangıcında oruç gecelerinde de cima etmek haramdı. Bu hüküm sonra neshedildi. Buharî, Berâ (r.a)'nın şöyle dediğini rivayet eder: "Ramazan orucu farz kılındığında mü'minler, bütün Ramazan boyu hanımlarına yaklaşmıyorlardı. Fakat bazı erkekler kendilerine hıyanet ederek emre riayet etmiyorlardı. Bunun üzerine Yüce Allah "Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi de" ayetini indirdi.
* Bakara: 187'de;
هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ
"Onlar(hanımlarınız) sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz." ayetinde güzel bir istiare vardır. Çünkü eşlerden her biri diğerine sarılıp kucakladığı için, giyineni örten elbiseye benzetilmiştir. Telhisu'l-beyân yazarı şöyle der: "Bundan maksat, eşlerin birbirlerine yaklaşmaları; elbiselerin, bedenleri örttüğü gibi birbirlerini örtmeleridir. Libas kelimesi istiaredir.
Yüce Allah bize, kadınlar ve cinsiyetle ilgili konulardaki edebî öğretmek için, eşler arasındaki cinsi münasebeti güzel bir tabir ile ifade etti. İşte bundan dolayıdır ki, İbn Abbas (r.a): "Allah (c.c) Kerîm'dir, Halîm'dir, kinayeli söz söyler" demiştir
Yine aynı ayette; "Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın" ibaresini Şerif Râdî şöyle açıklar: "Bu, güzel bir istiaredir. Maksat, sahanın beyazlığı ve gecenin karanlığıdır. Burada iplikler mecaz olarak kullanılmıştır. Sabahın beyazlığı, tan yeri ilk ağardığında hafif bir aydınlık şeklinde olur. Gecenin karanlığı ise yok olup gitme durumunda oldukları ve her ikisi de zayıf oldukları için ipliklere benzetilmişlerdir. Ancak beyazlık gittikçe artar, karanlık ise gittikçe azalır. Zemahşerî bunun teşbih-i beliğ olduğu görüşündedir."
*Bakara: 188:
وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ
"Mallarınızı, aranızda haksız sebeplerle yemeyin" Bâtıl, lügatte, giden ve yok olan demektir. Giden ve yok olan bir şey için denilir. Terim mânâsı ise; gasp, hırsızlık, kumar ve faiz gibi yollarla elde edilen "haram mal" demektir.
*Bakara: 189; Rivayet olunduğuna göre Sahabeden bazıları şöyle dediler: "Ya Rasu-lallah! Hilâl niçin bazan ip gibi ince görünüyor, sonra içi dolarak her tarafı aydınlık oluyor, sonra da tekrar ilk haline dönünceye kadar ışığı azalıyor. Güneş gibi bir halde durmuyor?" Bunun üzerine Bakara: 189. âyeti nazil oldu. Ehille, ayın insanlar tarafından görülen ilk hali mânâsına gelen "hilâl" kelimesinin çoğuludur, Daha sonra kamer olur. Dolunay haline geldiği zaman ise "bedir" denir. Bu ayette , tariz nevilerinden olan ve üslub-u hakîm adı verilen edebî sanat vardır. Müşrikler Rasulallar (s.a.v.)'a yeni doğan ayın niçin küçük olduğunu, daha sonra ışığı artarak niçin dolunay haline geldiğini soruyorlar, Yüce Allah ise onları, hilâllerir bu şekilde olmasındaki hikmeti beyana sevkediyor. Demek istiyor ki: "Sizin için faydalı olan ayın ilk günlerinden itibaren ışığının artıp, sona doğru yine azalmasının sebebini sormanızı değil" hilallerin yaratılışındaki hikmeti sormanızdır." İşte edebiyatçılar bu sanata "uslûb-u hakîm" derler.
*Bakara: 190: Kur'an-ı Kerim'de kıtal veya cihad lafızları, daima "fî sebilillah" kelimesiyle beraber zikredilmektedir. Bu, kıtalden maksadın çok yüce ve şerefli bir gaye olduğunu gösterir ki, bu gaye de "Allah'ın dinini yüceltmek"tir. Yoksa, hükümranlık, ganimet elde etmek, yeryüzünü istilâ veya başka herhangi bir basit gaye değildir.
*Bakara: 195:
وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ
"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın" Rivayet edildiğine göre, müslümanlardan biri Rûm ordusuna saldırarak aralarına girdi. Bunu görenler: "Sübhanellah! Adam kendi elleriyle kendini tehlikeye attı" dediler. Ebu Eyyub el-Ensarî şöyle dedi: "Ey Ensar topluluğu! Bu âyet bizim hakkımızda indi . Allah bu dini kuvvetlendirir ve yardımcıları çoğalırken biz: "Mallarımızla meşgul olsak, da zayi olanları telâfi etsek, dedik. Bunun üzerine: "Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın" mealindeki âyet nazil oldu. Buna göre asıl tehlike, mallarla ve onların ıslâhı ile meşgul olup da, Allah yolunda cihadı terketmektedir." Ebu Eyyup el-Ensarî, şehit oluncaya kadar Allah yolunda savaştı ve Rûm diyarında şehit olarak oraya gömüldü.
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Kim Allah'a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.
Talak,3
GÜNÜN HADİSİ
Hikmetli söz, müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa almaya en layıktır.
Tirmizi, İlim, 19.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...