BİR ÇOCUĞU GÖZÜNDEN TÜRKİYEDE İLK SİNEMA GÖSTERİSİ
Türkiye'de ilk sinema gösterisi, İstanbul'da, Galatasaray'da, ünlü Sponek birahanesinde, Polonyalı Musevi Sigmund Vaynberg tarafından düzenlendi. Bu olayı, Ercüment Ekrem Talu'nun Perde-Sahne dergisinde “İstanbul'da İlk Sinema Ve İlk Gramofon” başlığıyla 15 Ekim 1943 günü yayımladığı yazıdan izleyelim:
Türkiye'de ilk sinema gösterisi, İstanbul'da, Galatasaray'da, ünlü Sponek birahanesinde, Polonyalı Musevi Sigmund Vaynberg tarafından düzenlendi. Bu olayı, Ercüment Ekrem Talu'nun Perde-Sahne dergisinde "İstanbul'da İlk Sinema Ve İlk Gramofon" başlığıyla 15 Ekim 1943 günü yayımladığı yazıdan izleyelim:
"Çocuktum. Sekiz dokuz yaşlarında vardım. Tam tarihini söyleyemeyeceğim ama, sanırım 1896-1897 yıllarıydı. Bir cumartesi günü, rahmetli ağabeyim Nejat'la birlikte okuldan çıktık. Cihangir'deki evimize gidecektik. Yatılı olmayan arkadaşlarımdan biri yolumuzu kesti:
-Duydunuz mu, dedi. Şurda, Sponek'in salonundabugün sinematograf (sinema sözcüğünün kısaltılmamışı) göstereceklermiş. İlginç bir şeymiş diyorlar, yeni bulunmuş... Fotoğrafın canlısı gibi bir şeymiş."
Ağabeyimle ben, çocuğu bizimle alay ediyor sandık, ama o içtenlikle konuşuyordu: "Saat dörtte başlıyormuş, ben gideceğim," diye sözünü tamamladı.
"Belki geliriz," deyip ayrıldık. Öğleden sonra evden izin koparmak kolay oldu. Olayı babam da biliyormuş, bu yeni buluşu gidip görmemizi sağlık verdi üstelik.
Sponek, tramvayın Galatasaray dönemecinde, şimdi bir gece kulübü olan, o zamanın tanınmış bir birahanesiydi. İçi geniş, sessiz ve serindi. O gün için bir
gösteri salonu durumuna sokulmuştu.
Kapıdan, yine o gün için çok büyük bir para olan onar kuruşu vererek girdik. Erken geldiğimizden, en ön sırayı kaptık. Zaten çok kalabalık olmadı. Sıralar dolmadı bile. Nerede sinemalara şimdiki can atma?
O zamanlar halk eğlenceye daha mı az düşkündü? Yoksa, Cuma, Cumartesi, Pazar demeyip dinlenme gereğini duymadan kazanmayı mı seviyordu? Gündüz eğlenceleri ve hatta o devirde İstanbul'a sık sık gelen yabancı tiyatro, opera, operet, sirk topluluklarının gündüz düzenledikleri gösteriler pek ilgi bulmazdı.
Karşımızda bir, bir buçuk metrakeralik bir beyaz perde vardı. Buna bir anlam vermeden bakıyorduk. Yan duvarlardaki ilanlardan da bir şey anlayamıyorduk. Canlı fotoğraf, asrın harikası, Andluzya'da boğa güreşi, şimendüferle seyahat... Bunlar, içimizde, ne olduğu yolundaki öğrenme isteğini körüklemekten başka bir işe yaramıyordu.
Derken ortalık birden karardı. Yoğun bir karanlık içinde kalınca korktuk. Elim, bilinçsiz olarak ağabeyimin elini buldu, bir tehlikeli durum varmışcasına sımsıkı kavradım. Arka sıralardan ıslıklar başladı. Kimse, karanlığın durum gereği olduğunu kavrayamadığından, pencerelere örtülen kara perdelerin kaldırılması isteniyordu.
O zamanlar İstanbul'da elektrik yoktu. Abdülhamit'in kuşkusu elektriğin yurdumuza girmesini engellemişti. Sinema makinesini çalıştırmak ve şeritini aydınlatmak için kullanılan petrol lambalarından çıkan gaz kokusu, seyircileri rahatsız etmekteydi. Perdenin önüne gelen biri, bu karartının gereğini açıkladı ve hemen ardından gösteri başladı.
Avrupa'nın bir yerinde bir istasyon... Bacasından fosur fosur kara dumanlar savuran bir lokomotif, arkasına takılı vagonlarla duruyor. Rıhtımda aceleyle gidip gelenler. Ama ne gidiş geliş! Birer deli sanırsınız hepsini. Hareketler o kadar hızlı, ölçüsüz ve tuhaf ki...
Tren kalktı. Elbette sessizce. Aman, yarabbi! Üstümüze geliyor. Kapkaranlık salonda kıpırdanmalar başladı. Trenin perdeden çıkıp seyircileri çiğnemesinden korkanlar, sanırım ne olur ne olmaz diye çıkıp gittiler.
Hani ben de korkmadım değil. Ama merakım beni yerime çiviledi. Bereket versinki tren çabuk geçti gitti...
İki dakika ara verildi. Bu kez bir boğa güreşi seyrettik. Azılı hayvanlar perdede üstümüze doğru seğirttikçe yüreğimiz ağzımıza geliyordu. Bu film daha yaman. Onu önceden göstermiş olsalardı,salonda kimsecikler kalmazdı. Tren bizi sinemaya alıştırmış oldu.
Bütün bu gösteri, yarım saat sürdü. Seans, geceye dek bir kaç kez yinelenecekti. Çıktık. Fennin bu olağanüstü buluşunu birbirimize anlatmaya, çözümlemeye cabalıyorduk. Aklımız bir türlü ermiyordu. Tartışması okulda günlerce sürdü. İstanbul halkının çoğunluğu da bu konuyu konuşuyordu. Kimi, bu sihirli buluşu görmeyi günah sayıyor, kimi gidip gördüğünden ötürü tövbe edip Tanrı'ya bağışlanmasını yakarıyordu. Aydınlarsa, bir uygarlık unsurunun daha yurda girmiş olmasından sevinç duyuyorlardı.
İşte ilk sinema, sinematograf adıyla İstanbul'a böyle geldi, böyle başladı.
Kaynak
Tarihimizde İlk'ler
Milliyet Yayınları, İst. 1973, 1. Baskı
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
SATIŞIN DA BİR YOLU VAR!
Arkadaşım bir kitap yayınlamıştı; adı; «Çirkin Kadınlara Tavsiyeler» idi. Kitap hiç sat
DAHİLERIN GARİPLİKLERİ
Dünyada tam mânası ile normal bir insan bulmak zordur. En yakın dostlarımızın bile, farkında
TARİHTE İLGİNÇ MAHKEMELER
Hukuk tarihinde hayvanların da muhakeme edildiğine sık sık rastlanır. Yalnız inekler, domuzlar
BİR ÇOCUĞU GÖZÜNDEN TÜRKİYEDE İLK SİNEMA GÖSTERİSİ
Türkiye'de ilk sinema gösterisi, İstanbul'da, Galatasaray'da, ünlü Sponek birahanesinde, Polony
PİSLİK VE TEMİZLİK
İstanbul'dan uzak kaldığım müddetçe bilhassa pire ve tahta kurusunun hasretini çekmiştim. Ge
ESKİDEN BÖYLEYDİ
Eskiden, özellikle bazı kadınlar arasında, sanki adını işitin¬ce, deliğinden başını çı
“BAŞBAKAN İRTİCALEN KONUŞACAK”
Bütün Dünya mecmuasının Mart 1948 sayılı nüshasında şöyle bir yazı var; “Eski başbaka
MEHMED AKİF NEYİ KASDETMİŞTİ?
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.” Mehme
“EN BÜYÜK ÇİZMEYİ KİM GİYER?”
Yavuz Bülent Bakiler beyefendi 12. 08. 2020 günkü görüşmemizde ilkokul senelerine ait beni ço
TEBRİK KARTLARI
Sene 1965. Bir genel müdürlükte özel kalem müdür yardımcısıyım. Bayrama 10 gün var. Benim
BÜTÜN GECE ISLIK ÇALAN BİR YOLCU
1940’lı yıllarda bir Alman yolcu anlatıyor; “Geçen hafta başımdan garip bir vakıa geçti
- “HAY ALLAHIM” DEDİRTEN BAZI HADİSELER
- ŞAŞIRTICI GERÇEKLER
- FALCILAR
- “DEMEDİM Mİ?”
- KANLI MESCİD’DE TERAVİH
- MARK TWAİN KENDİSİNİN BÜYÜKBABASI İMİŞ
- ÜRÜN TALİMATLARI
- ZAMANINDA BÖYLE DENMİŞTİ
- “MERİHLİLER DÜNYAMIZA SALDIRIYOR!”
- DÖVÜŞ HASRETİ
- ARSLAN VE KAPLAN
- MESLEKLERE UYGUN YEMEKLER
- HAYVANLARIN HAL DİLLERİ
- REJİMİ KURTARMAK
Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.
Fussilet, 46
GÜNÜN HADİSİ
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"
Ebû Dâvud
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...