İNSANLIK BAŞKA BİR ŞEY

“Talebeliğim esnasında bir sene Ramazan'da Deliorman'dan sayılmayan ova köylerinden birinde Ramazan hocalığı ve vaizlik yaptım. Köy 150 haneden ibâret fakat zengince idi. Bana pek ziyade izâz ve ikrâmda bulunuyorlardı. Hatta, bir gün laf arasında, “Maşâallâh köyünüz çok misafirperver" dedim. Bunun üzerine


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2022-10-22 09:03:41

 "Talebeliğim esnasında bir sene Ramazan'da Deliorman'dan sayılmayan ova köylerinden birinde Ramazan hocalığı ve vaizlik yaptım. Köy 150 haneden ibâret fakat zengince idi. Bana pek ziyade izâz ve ikrâmda bulunuyorlardı. Hatta, bir gün laf arasında, "Maşâallâh köyünüz çok misafirperver" dedim. Bunun üzerine ihtiyarlardan biri yanıma gelerek kulağıma eğildi ve"Hocaefendi, bu itibar sanadır. Başka misafirlere karşı bizim yüzümüz karadır. Lütfen o defteri kapa. Tanınmadık bir misafir gelirse şu kahvede yatar, kimse evine almaz. Kahveci de kabul etmezse sokakta kalır." dedi.

Aradan uzun yıllar geçtikten sonra şu hikâye kulağıma geldi: Günün birinde Deliorman'in Enbiyalar Köyü'nden İsmail Ağa namında biri manda arabasıyla Şumnu'ya zahire götürmüş. Mevsim kışın başıymış. Dönüşte yolda şiddetli bir kar tipisine tutulmuş. Öyle ki, fil gibi iri mandalar boş arabayı çekemez olmuşlar. Çünkü karın kalınlığından tekerlekler dönmez olmuş. Hayvanlar arabayı yerdeki karla birlikte sürgü gibi sürükleyip götürmeye çalışıyorlarmış. Burunları buz tutmuş, karınları davul gibi şişmiş nerdeyse patlamak raddesine gelmişler. İsmail Ağa vaziyeti gördükçe canı boğazına geliyor, "Gece karanlığında hayvanlarla birlikte Allah'ın ovasında telef oluyorum." diye korkuyormuş.

Nihayet önüne benim söylediğim ova köyü çıkmış. İsmail Ağa Allah'a şükürler ettikten sonra sığınmak için rast geldiği kapıyı çalmaya başlamış. Fakat hiç bir evden müsbet, menfi bir cevap veren olmuyormuş.

Nihayet bir hanenin kapısını kendisi açarak avlunun içine girmiş. Evin ahırını bulmuş, ahırda hazır saman ve bir çift hayvana yetip artacak kadar yer varmış. Hemen mandalarını salarak ahıra bağlamış, üzerlerine çullarını atmış, önlerine biraz da saman atmış. Kendi de gocuğuna bürünerek oraya bir yere oturmuş. Hayvanlar ısınınca burunlarının buzları çözülmüş, karınlarının şişliği gitmiş. Derhal saman yemeye başlamışlar.

Az sonra avluda bir fener aydınlığı belirmiş. Meğer ev sahibi ailece eş dost ziyaretine gitmişlermiş. Ahırın yanına gelince hâne sahibi karısına hayvanlara saman vermesini emrediyormuş. Kadın ise korktuğundan bahsederek kabul etmiyormuş. İsmail Ağa bunları işitiyormuş. Onun için içeriden seslenmiş, "Misafiriniz var komşular, sakın korkmayın, telâş etmeyin" demiş. ancak semâdan lapa lapa dökülen kar sebebiyle onun sesini işiten olmamış.

Nihâyet zorlayınca kadın hayvanlara saman vermeyi kabul etmiş. Ve fener elinde ahıra girmiş. Bir de ne görsün, kutup ayısı gibi kürklü bir heyûlâ ayağa kalkmış ona laf ediyor. Kadıncağız var sesiyle bir çığlık kopararak düşmüş bayılmış. İsmail Ağa hâlâ, "Korkmayın komşular, ben Tanrı misâfiriyim." diyormuş. Ev sahibi bunu anlayınca deliye dönmüş, "Verin bana baltayı şu herifi parçalayıvereyim. Gece vakti benim haneme ne hakla girmiş?" diye bağırıyormuş.

Az sonra kadın ayılmış, İsmail Ağa fenâ adam olmadığını bir kötülük etmek için gelmediğini yalvararak anlatmaya çalışıyormuş. Güç hal ile adamı balta bulmaktan vazgeçirmişler. Ama bu sefer de, "Defol evimden, hemen çık git!" diye tutturmuş.

İsmail Ağa başka çâre olmadığını anlayınca hemen mandalarını çözmüş ve arabasının yanına çekmiş. Bu arada ev sâhibi hem sövüp sayıyor hem de fenerle onu geçiriyormuş. İsmail fener aydınlığında adamın yüzünü, şeklini şemâilini güzelce tanımış, avludan hareket ederken ona şunları söylemiş:

- "Bak buraya kardeşim, sen bu akşam bana bir canla bir çift mal bağışladın bundan böyle dünya ve âhiret kardeşimsin hakkını helal et."

Anlaşılan bu güzel sözlerde herifi yumuşatamamış olacak ki, özür dileyip misâfiri geri döndürememiş. Misâfir de Bismillâh deyip yola revân olmuş. Kar tipi olanca şiddetiyle devam ediyormuş. On kilometre kadar ileride bir köy var. İsmail Ağa'nın orada tanıdıkları da varmış. Artık çâr nâçâr oraya kadar gitmeye niyet etmiş. Ve sabah namazında köve varabilmiş. Dostları kendisini büyük bir hasret ve iştiyâkla karşılamışlar. Bir hafta salmamışlar. İsmail Ağa ise biran evvel köyüne dönmek istiyormuş nihâyet demişler ki, "İsmail Ağa bu karda, kışta sen bu arabayı götüremezsin. Arabayı burada bırak, mâdem gideceksin, sadece hayvanlarını önüne kat da git." O da öyle yapmış.

Vakta ki yaz gelmiş. O sene ova köylerinde çiftçilik olmamış, müthiş bir saman kıtlığı zuhûr etmiş. Deliorman'da ise böyle bir şeyden eser görülmediği için saman ve alaf derya gibiymiş. Ova köylüleri vaktiyle hayvanlarının kış idaresini tutmak için Deliorman'a saman aramaya yürüyüş etmişler.

Bahsettiğimiz âhiret kardeş de gitmiş. Ve tesadüf bu ya iple çeker gibi doğru Enbiyalar'a varmış, hem de İsmail Ağa'nın kahvesinin önünde durarak saman soruşturmak için içeriye girmiş. İsmail Ağa onu görür görmez tanımış ama ses çıkarmamış. Yavaşça yanına vararak hoş beş etmiş. Niçin geldiğini sormuş. O da satılık saman aradığını söylemiş. İsmail Ağa ona: "Ahretlik senin samanın bende, çek arabanı şuraya." demiş. Ve arabasını harmanlığa çektirmiş. Kendisini de misâfir odasına götürerek izâz ve ikrâma başlamış.

Deliorman'ın kahvesi, tütünü meşhurdur. Artık kahve, tütün, keyif bütün derken akşamın nasıl olduğunu anlayamamışlar. Ancak İsmail Ağa gizlice oğullarına talimat vermiş, "Bu gelen sizin ahret amcanızdır. Buna bir canla bir çift mal bağışlayan yiğit işte budur. Göreyim sizi. Bunun arabasını tıka basa alafla doldurup şuraya pencerenin uğuruna çekeceksiniz." demiş. Çocuklar, "Baş üstüne!" diyerek gitmişler. Ve ertesi sabah için arabayı alafla doldurmuşlar. Sabah olmuş, İsmail Ağa boyuna misâfirine kahve ikrâm ediyor, fıkralar anlatıyor, ikide birde "ahretlik" diye hitap ediyormuş.

Bu minvâl üzere kahvaltıyı yapmışlar, İsmail Ağa yine kahve yapmaya koyulmuş. Nihâyet misâfir dayanamamış, demiş ki:-"Ismail Ağa, muhabbet de iyi ama yolumuz uzundur. Bizim saman ne oldu acaba? Müsaade etsen de ben artık gitsem." Ismail Ağa hiç istifini bozmadan:

- "Merak etme ahretlik ben çocuklara ismarladımdı. Onlar o işi görmüşlerdir. Na işte arabayı doldurmuşlar getiriyorlar." demiş. Adamcağız bir de baksa bir araba alaf.

Teláş göstererek: "Yanlış olmuş kardeşim, ben alaf demedim. Saman alacaktım. Benim alaf almaya yetecek param yok." demiş

İsmail Ağa yine sâkin sâkin:

- "Ahretlik, bu benden sana hediye. Bunu boşalt gel, bir araba da saman hediye edeceğim sana." cevabını vermiş.

Adamcağız iyice şaşkına dönmüş ve şunları söylemiş: -"İsmail Ağa beh, sen akşamdan beri bana gösterme dik izâz ve ikram bırakmadın ikide birde bana «ahretlik, ahret kardeşim.» diyorsun, Ben bu iltifatları nereden hak ettim? Bir türlü anlayamıyorum."

İsmail Ağa yine kemâl-isükûnetle:

-"Anlayamadın mı, kardeşim? Ben ise anladın sanıyordum. Neyse kusura bakma. Ben senin ahret kardeşinim. Zira filan vakit karda kışta Şumnu'dan dönerken gecelikte senin hanene sığınan yolcu benim. Böylelikle sen benim canımı ve mallarımı ölümden kurtarmıştın. Ben sana daha o zaman dünya ve ahret kardeşimsin dememiş miydim? İşte ben o kardeşinim. Haydi sen bu arabayı git boşalt da gel samanı nı da al." demiş.

Adamcağız bu arada tam kahve fincanını almış da ağzına götürüyormuş. Bu söylenenleri duyunca,pat diye elinden fincan düşmüş...

Bu hikâyeyi duyalı beri İsmail Ağa'yı minnetle anarım.

Ahmed Davudoğlu Hocaefendi(r.h)

Ölüm Daha Güzeldi

Şamil Neşriyat.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

BU ÇOCUK DEĞİL, SANKİ BABAN

BU ÇOCUK DEĞİL, SANKİ BABAN

Bir defasında Mirza Mazhar Can-ı Cânan (ö.1195/1781) hazretleri bir müridine şöyle demişti:

MEHMED KIRKINCI HOCAMIZIN CUMHURBAŞKANIMIZA VERDİĞİ İBRETLİ MESEL

MEHMED KIRKINCI HOCAMIZIN CUMHURBAŞKANIMIZA VERDİĞİ İBRETLİ MESEL

Suffa Vakfı başkanı Mustafa Karaman bey anlatıyor: "Cumhurbaşkanımız büyükşehir belediye b

İNSANLIK BAŞKA BİR ŞEY

İNSANLIK BAŞKA BİR ŞEY

“Talebeliğim esnasında bir sene Ramazan'da Deliorman'dan sayılmayan ova köylerinden birinde Ra

MEHMED EMRE HOCAEFENDİ’NİN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN’I ZİYARETİ

MEHMED EMRE HOCAEFENDİ’NİN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN’I ZİYARETİ

Emekli müftülerimizden merhum Mehmed Emre Hocaefendi anlatıyor; “Sivrihisar'da vazifeye başlad

KENDİLERİNİ İLİM TALEBESİ GÖRDÜLER

KENDİLERİNİ İLİM TALEBESİ GÖRDÜLER

Tevazu ve hilm ile beslenen ilim ne güzeldir. Alimlerimiz bu konuda ne kadar büyük ikazlarda bulu

BİR ALİMİN BÜYÜK BİR HAREKETİ

BİR ALİMİN BÜYÜK BİR HAREKETİ

Merhum Tahirü’l Mevlevi “Kıssalar ve Hisseler” adlı eserinde, büyük bir alimin büyük b

MÜMİN PAMUK ÇUVALINA MI BENZER?

MÜMİN PAMUK ÇUVALINA MI BENZER?

Merhum Ali Yakup Cenkçiler Hocaefendi(1913-1988) İslami İlimleri tahsil etmek için memleketi Ar

BEDİÜZZAMAN’IN ESKİ SAİD DÖNEMİNE AİT BİR HATIRA

BEDİÜZZAMAN’IN ESKİ SAİD DÖNEMİNE AİT BİR HATIRA

Merhum İsmail Çetin Hocaefendi anlatıyor; “Mecnasarlı Üstad Molla Musa Rahimehullah şöyle

KERAMET DEĞİL MARİFET

KERAMET DEĞİL MARİFET

Son dönemin büyük âlimlerinden merhum İsmail Çetin Hocaefendi’nin mahdumu muhterem Ahmed Mü

KALBTEKİLER UNUTULMAZ

KALBTEKİLER UNUTULMAZ

2012 senesinde, bir bahar ayında, Van Erek Dağı eteğinde, büyük İslam âlimlerinden Seyda Mo

ÜZÜLDÜĞÜM ŞEY

ÜZÜLDÜĞÜM ŞEY

1931 Menemen tırpanında idam edilerek şehadet mertebesin erişenlerden birisi de merhum Esad Erbi

Kur'an okuyacağınız zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığının.

Nahl,98

GÜNÜN HADİSİ

İşçi işverenin malından mesuldür.

Buhari

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI