SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-10

İlim, kesbî ve vehbî olmak üzere iki kısımdır. Birincisi çalışmak, devam ve müzakere ile elde edilir, ikincisini elde etme yolu ise takva ve iyi ameldir. Nitekim Yüce Allah: "Allah'tan korkun. O size bilmediklerinizi öğretir" buyurmuştur. Bu ilme ilm-i ledünnî ismi verilir. "Ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.(Kehf sûresi, 18/65) mealindeki âyette buna işaret vardır.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2023-05-22 08:27:28

*İlim, kesbî ve vehbî olmak üzere iki kısımdır. Birincisi çalışmak, devam ve müzakere ile elde edilir, ikincisini elde etme yolu ise takva ve iyi ameldir. Nitekim Yüce Allah: "Allah'tan korkun. O size bilmediklerinizi öğretir" buyurmuştur. Bu ilme ilm-i ledünnî ismi verilir. "Ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.(Kehf sûresi, 18/65) mealindeki âyette buna işaret vardır. Bu ilim, Allah'ın müttekî kullarından dilediğine hibe ettiği faydalı ilimdir. İmam Şafiî, aşağıdaki beyitlerinde buna işaret eder; "Hafızamın zayıflığından (unutkanlıktan) Veki'ye şikâyet ettim. Bana, günahları terketmeyi tavsiye etti. Dediki: ilim bir nurdur. Allah'ın nuru ise asilere verilmez."

*Bakara Suresinin son ayetleri ile alakalı merhum Sabuni şöyle diyor: "Bu mübarek sûrenin bu âyetlerle son bulması gayet uygun düşmüştür, çünkü bu sûre namaz, oruç, hac, zekat, kısas, cihat, talâk ve iddet gibi birçok mükellefiyetler ve faiz, alış-veriş, borçlanma ve benzeri konularla ilgili hükümleri kapsamaktadır. Yüce Allah bize bu mükellefiyetleri farz kıldıktan sonra, kendisinin, göklerde ve yerlerde ne varsa hepsinin sahibi olduğunu, dilediğine dilediği mükellefiyeti yükleyebileceğini, amellerin karşılığını ise âhirette vereceğini anlatması uygun düşmüştür. Böylece bu mübarek sûreyi, emrine uymayanları tehdit ederek sona erdirmiştir.."

Âl-i İmrân Suresi

 *Bu mübarek sûre, iki önemli dinî esası ihtiva etmektedir. Bunlardan birincisi, inanç ve bununla ilgili olarak Allah'ın birliğine dair getirilen deliller. İkincisi, dinî, hukukî hükümler, özellikle gaza ve Allah yolunda cihadla ilgili hükümler:

*Bakara sûresi, Ehl-i Kitab'ın birincisi olan Yahudiler zümresinden söz etmektedir. Onların hakikatini ortaya çıkarmakta ve niyetlerini art düşüncelerini ve fıtratlarında olan adîlik ve hilekârlıkları açıklar. Âl-i İmrân sûresi ise Ehl-i kitab'ın ikinci zümresi olan Hıristiyanlardan söz eder.

*Bu sûrede faziletli bir aile olan İmrân ailesinin kıssası anlatıldığı için sûreye Âl-i İmrân ismi verilmiştir. İmrân, Hz. İsa (a.s.)'nm annesi olan Meryem'in babasıdır. Bu kıssada Hz. Meryem el-Betül'ün ve oğlu İsa (a.s.)'-nıh doğumu gibi ilâhi kudrete delalet eden mevzular zikredilmiştir.

*Bu âyet-i kerimeler, Necran Hıristiyanlarından bir heyet hakkında inmiştir. Heyet altmış kişi olup bunlardan ondört tanesi ileri gelenlerdendi. Bunların içinden üç tanesi de en büyükleri idi. Bunların birincisi, emirleri Abdülmesih, ikincisi müşirleri el-Eyhem, üçüncüsü de âlimleri yani piskoposlan Ebu Harise b. Alkame idi. Bu üç kişi Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek O'nunla heyet adına konuştular. Bunlar bazan, İsa, Allah'ın kendisidir. Çünkü o ölüleri diriltiyordu; bazan "O, Allah'ın oğludur, çünkü babası yoktur. Bazan da "O, üçün üçüncüsüdür. Çünkü Allah çoğul sıygasıyle, yaptık, söyledik" diyor. Eğer Allah tek olsaydı, yaptım, söyledim, derdi, dediler. Bundan sonra Rasulullah (s.a.v.) ile aralarında şu müzakere geçti. Rasulullah (s.a.v.) "Siz Rabbimizin diri olduğunu, ölmeyeceğini, İsa'nın öleceğini bilmiyor musunuz?" dedi. "Evet" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Her çocuğun mutlaka babasına benzeyeceğini bilmiyor musunuz?" diye sordu. "Evet, biliyoruz" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Rabbimizin herşeyi idare ettiğini, koruduğunu, muhafaza ettiğini ve herşeye rızık verdiğini bilmiyor musunuz? İsa bunları yapabilir mi?" dedi. "Hayır" dediler. "Göklerde ve yerde hiçbir şeyin Allah'a gizli kalmadığını bilmiyor musunuz? İsâ, Allah'ın bildirdiğinden başkasını bilir mi?" dedi. "Hayır" dediler. Rasulullah (s.a.v.) "Rabbimiz yemez, içmez, kaza-i hacette bulunmaz, İsa ise yer, içer ve kaza-i hacette bulunurdu, bunu bilmiyor musunuz?" dedi. Onlar, "evet", dediler. Hz. Peygamber (a.s.) "Öyle ise, İsa sizin iddia ettiğiniz gibi nasıl olur?" dedi. Bunun karşısında sükût ettiler, inkâr etmekten başka bir yol bulamadılar. Bunun üzerine Yüce Allah, sûrenin ilk seksen küsur âyetini indirdi.

Ayet: 3:

نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَاب

Yüce Allah, Kur'an'ın diğer semavî kitaplara üstünlüğünün kemalini göstermek için, Kur'an yerine cins isim olan el-Kitab tabirini kullanmıştır. Sanki, kitap ismini almaya layık olan sadece odur, ve gerçekte öyledir.

 مُصَدِّقاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ

Bu ifade, Kur'an-ı Kerim'den önce gelen semavî kitaplardan kinayedir. Önce gelen kitaplar çok açık ve meşhur oldukları için, bunlar, Kur'an'ın önünde mânâsına gelen sözüyle ifade edilmişlerdir.

*Ayet: 4: Furkan'dan maksat bütün semavî kitaplardır. Çünkü onlar hakkı bâtıldan, hidâyeti dalâletten ayırırlar. Bir görüşe göre, Furkan'dan maksat Kur'an'dır. Şanını ta'zim için tekrar edilmiştir. Bu, Katade ve Rabi'in görüşüdür. İbn Cerir de bu görüşü tercih ederek şöyle der: "Furkan, hidâyet ile dalâleti, doğrulukla sapıklığı birbirinden ayıran, mânâsına gelen bir mastardır."

Yani, hakkı bâtıldan ayıran diğer kitapları da indirdi. Bu bölüm umumî olanı hususî olana atıf kabilindendir. Çünkü önce hususî olarak üç kitap zikredildi. Sonra bunlara itina ile birlikte bütün kitapları ifâde eden el-Furkan ismi kullanıldı.

Ayet: 6: "Annelerinizin rahminde size dilediği şekli veren ve erkek, kadın, güzel, çirkin olarak dilediği gibi yaratan O'dur. O'ndan başka bir Rab yoktur. Birlik ve ilâhlıkta tektir. Mülkünde azîz, sanatında hikmet sahibidir" Bu âyette, Hıristiyanların iddiaları red edilmektedir. Çünkü onlar İsa (a.s.)'nın ilâhlığını iddia ederler. Yüce Allah Hz. İsa'nın ana rahminde şekillendirilmiş olması ve gaybı bilmemesi sebebiyle, onun diğerleri gibi bir kul olduğuna dikkat çekti.

*Ayet: 7; Muhkem, mânâsı açık olan şeydir. Kurtubî şöyle der: Muhkem, tevili bilinen, mânâsı ve tefsiri anlaşılan âyettir. Müteşâbih, mânâsını hiç kimsenin bilemiyeceği âyet demektir. Allah bunlarla ilgili ilmi kendisine has kılmış, kimseye vermemiştir. Sûre başlarında bulunan hurûf-ı mukattaa bu kabildendir. Muhkem ve müteşâbih hakkında belirtilen en güzel görüş budur.(Kurtubî 4/9.) 

هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ

Şerif Râdî şöyle der: Bu bir istiaredir. Bundan maksat, bu âyetlerin, kitabın aslı olduğunu ve ondaki bütün özetlerin mânâsını cem etmiş bulunduğunu bildirmektir. Bu âyetler, kitabın anası durumundadır, Sanki Kur'an'ın diğer âyetleri bunlara tabi veya bunlarla alakalıdır. Bu durum, çocuğun annesi ile olan ilgisine ve önemli işlerinde ona sığınmasına benzer.(Telhisu'l-beyan 17)

وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ

Bu da bir 'istiaredir. Bundan maksat, ilimde derinleşmiş kimselerdir. Böyle kimseler, ağır bir şeyin çukur bir yere yerleşnıesine teşbih edilmiştir.(Telhisu'l-beyan; 17)

*Kurtubî şöyle der: Muhkem ve müteşâbih hakkında söylenenlerin en güzeli şudur: Muhkem, tevili bilinen, mânâsı ve tefsiri anlaşılan âyettir. Müteşâbih ise mânâsını hiç kimsenin bilemiyeceği âyet demektir. Allah, bunlarla ilgili bilgiyi kendisine has kılmış, kimseye vermemiştir. Hiçkimse onları bilmeye yol bulamaz. Bazıları şöyle demiştir: müteşâbih âyetler; kıyametin kopma zamanı, Ye'cüc Me'cüc'ün çıkışı, Deccal'ın zuhuru ve İsa (a.s.) ile ilgili bazı âyetlerle, sûre başlarındaki huruf-u mukattaâdır.(Kurtubî 4/9)

*Kur'an'ın âyetleri, muhkemler ve müteşâbihler olmak üzere iki kısımdır. Nitekim âyet-i kerime bunu göstermektedir. Eğer: Bu âyetle, Hud süresindeki, Kur'an'ın tümünün muhkem olduğunu bildiren âyetleri muhkem kılınmış bir kitap(Hud sûresi, 11/1) ve Zümer süresindeki, Kur'an'm tümünün mütesâbih olduğunu bildiren, "Allah, âyetleri müteşâbih kitabı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir(Zümer suresi 39/23) âyetlerini bağdaştırmak nasıl mümkün olur? denirse, şöyle cevap verilir: Bu âyetlerin arasında bir çelişki yoktur. Çünkü her âyetin, konumuzun dışında kendine mahsus bir mânâsı vardır.. Hud Suresindeki muhkemin mânâsı: Onda herhangi bir ayıp, kusur yoktur. O, hak sözdür, lafızları açık, mânâları sahihtir, Zümer suresindeki müteşabihin mânâsı ise, onun âyetleri güzellik bakımından birbirine benzer, birbirini tasdik eder, şeklindedir. Buna göre, âyetler arasında bir çelişki ve çatışma yoktur."

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.

SAFF, 3

GÜNÜN HADİSİ

Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.

Müslim, 2318

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI