KARDEŞLİK VE HAYIR-HAHLIKTA HZ. SELMÂN VE HZ. EBÛ’D-DERDÂ ÖRNEĞİ

Allah Resûlü’nün (Sallallâhü aleyhi ve sellem) Hz. Selmân ile Hz. Ebû’d-Derdâ arasında kurmuş olduğu “Muâhât”ın (dostluk, karadeşlik) boyutlarını ele almadan önce, kardeşlik ve hayır-hahlığın İslamdaki yerini görmeye çalışalım:


Saim Turgut

2023-07-15 02:27:08

Allah Resûlü'nün (Sallallâhü aleyhi ve sellem) Hz. Selmân ile Hz. Ebû'd-Derdâ arasında kurmuş olduğu "Muâhât"ın (dostluk, karadeşlik) boyutlarını ele almadan önce, kardeşlik ve hayır-hahlığın İslamdaki yerini görmeye çalışalım:

Kur'an-ı Kerim'deki, إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ "Mü'minler, ancak kardeştirler" (Hucûrât, 49/10) ve فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا "Allah'ın nimeti ile kardeşler oldunuz"(Âl-i İmrân, 3/103) gibi âyetler, din kardeşliğinin İslam'da özel bir yeri olduğuna işaret etmektedir. Peygamber Efendimiz(Sallallâhü aleyhi ve sellem) de bu konuda şu müjdeyi vermişlerdir: إن الله تعالى يقول يوم القيامة: أين المتحابون بجلالي؟ اليوم أظلهم في ظلي يوم لا ظل إلا ظلي "Azîz ve Celîl olan Allah Teâlâ hazretleri Kıyamet günü şöyle diyecek: "Benim celâlim adına birbirini sevenler nerede? Gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı şu günde onları gölgemde gölgelendireyim!([. Müslim, Birr 37, (2566); Muvatta, Şi'r 13, (2952).])

 Belirtilen hadîs i şerîf ve benzeri hadîs i şerîflerde, Allah rızâsı için kurulacak din kardeşliği teşvik edilmiştir.

"Hayır-hahlık", dostlar arasında birbirinin hatâsını düzeltme ve birbirini hayra teşvik etme anlamlarına gelir. Hayır-hahlık, din kardeşliğinin özünde vardır. Yüce Allah, Kur'an'da, "Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler (yakın dostları ve yardımcılarıdırlar). İyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar, (…) İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. (…)" (Tevbe, 9/71) buyurarak hayır-hahlığın vasıflarını ortaya koymuştur.

الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ "Kıyamet günü, takvâ sahipleri dışında samîmi kardeş olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler…" (Zuhruf, 43/67-69) âyetinde işaret edildiği üzere, birbirine hayır-hahlık yapan, takvâyı tavsiye eden kardeşlerin Allah'ın nimetlerine kavuşacakları müjdelenmiştir. Söz konusu âyetteki, "الاخلاء" kelimesi; dost, yakın arkadaş, gönüldaş ve yoldaş gibi anlamlara gelen "Halîl/خليل" kelimesinin çoğuludur. Bu kelimelerin kökünden türetilmiş olan, "Hillet" ise; en yakın dost ve en fedâkar arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve civanmert (iyilik sever) kardeş olmak iktiza eder.([. Bediuzzaman, Lemalar, Yirmibirinci Lem'a. 4. Düsturunuz.])

 "Hayır-hah" olmak, İslam'ın çok değer verdiği bir haslettir. Bu gerçeği de Kur'an-ı Kerim'de pek çok âyet i kerîmede görebiliriz. Misal olarak şu âyeti görelim: Hz. Musa (a.s.), Hz. Hızır (a.s.) ile birlikte yolculuk yapmayı teklif ederken, "Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?" demişti. (Kehf, 18/66) Hz. Musa'nın bu ifadesinden kendisine bir hayır-hah aradığı sonucuna varabiliriz.

İslam'ın temel prensiplerinden olan "Emr-i bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i ani'l-Münker" esası da hayır-hahlığı içerisinde barındırmaktadır. Yüce Allah Kur'an ı Kerim'de, kurdet ve azametini belirtmek üzere, "Zamana yemin olsun" diyerek başladığı "Asr" Süresi'nde "insanların hüsrân içerisinde" olduklarını; ancak ,"İman edenlerin, sâlih amel işleyenlerin, hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin" helâk olmaktan kurtulacaklarını fermân buyurmuştur. (Bkz: Asr, 103/1-3)

Kur'an ı Kerim'de Yüce Allah, "Allah yoluna çağıran…kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştıran" bahtiyar insandan bahsettikten sonra bunların, كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ "Veliyyün-Hamîm" (candan, sıcak bir dost) olduklarını ifade eder. (Fussilet, 41/33-35) Diğer bir âyette de, Ahirette hüsrâna uğramış insanların pişmanlık ifade eden sözlerini sıralarken, يَا وَيْلَتَى لَيْتَنِي لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا "Yazık bana! Keşke (Beni Allah'ın yolundan alıkoyan) falancayı dost edinmeseydim." (Furkân, 25/28) diye serzenişte bulunacağı zikredilmektedir. Bu âyetlerde, bir insanın samimi dost edineceği kimselerin, hayır-hah kimselerden olmanısa teşvik edilmektedir.

Bu konuda, Bediüzzaman da, "Evet mü'min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslâhına çalışır. " ([. "Onun için nass-ı hadîs ile 'Üç günden fazla mü'min mü'mine küsüp kat'-ı mükâleme etmeyecek / konuşmamazlık yapmayacaktır.' Bediuzzaman, Mektubat, s. 263]) buyurarak kardeşliğin hedeflerinden birinin hayırhahlık olduğunu belirtir.

Kardeşlik ve hayır-hahlığın önemi gördükten sonra, bu konuda bizlere örnek olabilecek Hz. Selmân ve Hz. Ebû'd-Derdâ kardeşliğini görelim:

Bedir Savaşı sonrasında, hicretin ikinci yılında Ebû'd-Derdâ (r.a.)([. Ebûd-Derdâ, evinin bir köşesinde koyduğu puta her sabah taptıktan sonra güzel kokular sürerdi. Medine'de büyük tüccarlarından olan Ebû'd-Derdâ ile Abdullah İbn-i Ravaha ile aralarında, cahiliye günlerinde çok sıkı bir dostluk vardı. Hz. Abdullah İslam'a girdiği halde, onun gözü Bedir Savaşı'na kadar açılamamıştı. Hz. Abdullah Bedir Savaşı'ndan döndükten sonra Ebû'd-Derdâ'nın evine girerek onun ipeklerle örttüğü putunu parçaladı. Akşam evine dönen Ebû'd-Derdâ, putunun parçalanmış olduğunu haber alınca düşünmeye başladı ve, "Eğer, bu putta bir güç olsaydı, bu kötülüğü kendisine yaptırmazdı" dedi. Daha sonra, Allah Resülü'nün (s.a.v.) huzuruna gidip İslam'a girmeya karar verdi. Abdullah İbn Ravaha, uzaktan geldiğini görünce, "Yâ Resûlallah!.. Gelen, EbûdDerdâ'dır. Herhalde bizi görmeye geliyor!" dedi. Resûli Ekrem Efendimiz,

- "O, Müslüman olmak için geliyor. Çünkü Rabbim, EbûdDerdâ'nın Müslüman olacağını bana bildirmişti!" buyurdu. Huzura varan EbûdDerdâ, orada Müslüman oldu. Ev halkı, kendisinden önce Müslüman olmuşlardı. (78 lbn Sa'd, VII, 391)

Akabe günlerinden beri yaklaşık dört seneden beri Medineli Müslümanların Allah Resülü ile birlikte oluşları, Kur'an'ı ezberleyişlerini düşünerek kaçırdığı fırkatlara çok pişman oldu. Derhal ticarethanesini adamlarına bırakıp Suffe ashabı arasına katıldı ve bütün vaktini Efendimizle birlikte geçirmeye gayret gösterdi. Kısa zamanda sahiber arasında önde ilimde önde gelenler arasına girdi. Hz. Ömer halifeliği döneminde onu Şam'a vali olarak tayin etmek isteyince o bunu kabul etmedi. Halifenin ısrarı üzerine, "Onlara Allah'ın Kitab'ını, Peygamber'lerinin sünnetini öğretmek ve namaz kıldırmak için gidebilirim" dedi. Böylece Şam'a hicret etti. Ebû'd-Derdâ'nın geceleri ibadet ve gündüzleri oruçla geçirmeye çalışırdı. (Geniş bilgi için bkz: İbn Hacer, el-İsabe, No: 6117; İbn Abdi'l-Ber, el-İstîab, IV/159; Üsdu'l-Gabe, IV/159; Hılyetu'l-Evliya, I/308; Sıfetu's-safve, 1/257) Bu husus, onun Hz. Selmânla kardeşliği münasebetiyle yukarıda ele alınmıştır. ]) İslam'a girdiğinde Allah Resûlü (Sallallâhü aleyhi ve sellem), onu bir sahâbiyle kardeş ilan etmeye karar verir. Medine'nin en zengin tüccarlarından olan Ebû'd-Derdâ, İslam'a girmeden önce, dünyanın süs ve debdebesine çok düşkündü. Ancak o, Allah Resûlü'ne (Sallallâhü aleyhi ve sellem) gönül verdikten sonra bütün varlığı ile Kur'ân'a ve ibadete yönelmişti. Ebû'd-Derdâ'ya uygun bir kardeş bulmak gerekiyordu. Ona uygun kardeş, Hz. Selmân olabilirdi. Zira o da, gençliğinde varlık ve ihtişam içerisinde yetişmesine rağmen; yüce hakikati bulma uğruna dünyayı terk etmiş ve bütün ruhuyla Efendimiz'e (Sallallâhü aleyhi ve sellem) gönül vermişti. Nitekim, Allah Resûlü (Sallallâhü aleyhi ve sellem)', onu Ebû'd-Derdâ ile kardeş olduklarını ilan eder([ . İbn Kesîr, II, 226; Belâzûrî, I, 271; İbn Sa'd, IV, 84; ]). Allah Resûlü (s.a.v) Selmân ve Ebû'd-Derdâ arasında muâhât bağı kurarken onlara şöyle demişti:

- Ben, semâdan gelen bir vahiy ile, ikinizi kardeş yapmakla emrolundum. Sizler dünyada kardeş olduğunuz gibi ahirette de kardeşsiniz."([. Tabarânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, H. 5380. (Tabarânî, bu hadiste, Peygamberimizin birbirleriyle kardeş ilan ettiği bütün sahabiler hakkında aynı sözleri söylediğini kayd eder) ])

Hz. Selmân ile Hz. Ebû'd-Derdâ arasındaki bu kardeşlik geçici bir süre olmayıp hayatlarının sonuna kadar devam etmiştir, İslam tarihinde, "Muâhât" denilen bu kardeşlik kurumunda, kardeşler birbirlerinin maddî ihtiyaçlarını karşılamada birbirinin yardımcısı olduğu gibi, onlar hayrı teşvik ve kötülükten kaçırma konusunda da hayır-hahlık yapmışlardır.

Bu konuda şu iki rivâyeti nakledebiliriz:

Bir defasında, Hz.Selmân, Hz.Ebû'd-Derdâ'yı ziyarete gider. Evli olduğu halde ailesiyle ilgilenmeyip, kendisi tamamen ibadete veren Ebû'd-Derdâ'nın senenin her günün; gündüzleri oruçla, geceleri de uyumadan ibadetle geçirdiğini öğrenir. O gece, orada misafir kalan Hz. Selmân, kardeşinin bütün geceyi ibadetle geçirme niyetinde olduğunu görünce ona istirahat etmesini söyler. Gecenin sonuna doğru da ona "artık uyanabilirsin" diyerek teheccüt namazına uyandırır. Sabah namazı kıldıktan sonra

Hz. Selmân kardeşine şu nasihatte bulunur:

- "Rabbi'nin senin üzerinde hakkı vardır. Nefsinin hakkı vardır. Ailenin hakkı vardır. Onun için, her hakkı hak sahibine ver."

 Selmân-ı Fârisî ile Ebû'-Derdâ arasında geçenler Allah Resûlü (Sallallâhü aleyhi ve sellem)'e anlatıldığında, " Selmân doğru söylemiş" ([ . Buhârî, Edeb 86, Savm 51, Teheccüd 15; Tirmizî, Zühd 64 , Ebû Nuaym, I, 188; Hindî, I, 137; İbnü Sa'd, IV, 8; İbn Abdi'l-Berr, II, 42; Heysemî, IX, 344 ]) buyurarak onun görüşünün isabetli olduğunu belirtmiştir.

Hz. Ömer devrinden itibaren Hz. Selmân ve Hz. Ebû'd-Derdâ farklı yerlerde vazifelere getirilmeleri sebebiyle birbirlerinden ayrı düşmüşlerdi. Onlar zaman zaman bu uzak yerlerdeki kardeşinin ziyaretine giderek hayır-hahlık ilişkilerini devam ettirmişlerdi. Karşılaşmaları sırasında da birbirlerine nasihatlerde bulunmuşlardır.([. Buhârî, Tarihu's-Sağir, I-II, (256), Mektebutu'-Turas, Kahire, 1977, No: 2078]) Selmân-ı Fârisî Medâyin vâlisi iken Şam'da hâkim olarak tayin edilen Ebû'd- Derdâ'nın ziyaretine gitmiştir.([ . Buhari, Edeb, s.52; Kandehlevî, Muhammed Yusuf, Hayâtü's-Sahabe, ttk:Nâyif el-Abbas-Muhammed Ali Devle, Beyrut, l985. II, 438. ])

Hz. Selmân, kardeşi Ebû'd-Derdâ'yı ziyaret için kilometrelerce yolu kat ettiği gibi, zaman zaman göndermiş olduğu mektuplarla, ona nasihatler yaparak hayır-hahlık yapmıştır([. Buhârî, Tarihu's-Sağir, I-II, (256), Mektebutu'-Turas, Kahire, 1977, No: 2078].)

Hz. Selmân, Hz. Ebû'd-Derdâ'yı ziyaretine gitme imkanı bulamadığında da ona mektup yazıp hayır-hahlıkta bulunmuştur. Ebû'd-Derdâ, Şam'a hâkim tayin edildiği zaman, ona yazdığı mektupta; 

"Duyduğuma göre, doktor tayin edilmişsin, (bununla, hâkim olarak tâyin edildiğini kastediyor) Eğer hastalarını sıhhate kavuşturabiliyorsan ne mutlu! Yoksa, bu işten anlamıyor, doktorluk taslıyorsan, insanları öldürüp cehenneme gitmekten sakın"([ . Muvatta, Vasiyyet, 8; Ebû Nuaym, II, 205.]) diyerek kadılık (hâkimlik) görevini yerine getirirken yanlış kararlar vermemesi konusunda kardeşini uyarmıştır. Bu mektubu alan Ebû'd-Derdâ da, daha önceki günlerde davalarına baktığı insanları tekrar çağırarak onlara "Ben bu işte henüz yeniyim; bunun için de aranızdaki meseleyi bir defa daha anlatınız" demiş ve vermiş olduğu kararın isabetli olup olmadığına bakmıştır.

Bir defasında da Hz. Selmân, Hz. Ebû'd-Derdâ'ya gönderdiği mektupta şunları yazmıştır:

"Şükrünü edâ edemeyeceğin dünya malını toplama. Zira ben Allah Resûlü (s.a.v)'dan işittim: "Malıyla da Allahü teâlâ'ya itaat eden ve malının zekatını veren mal sahibi, kıyamet günü serveti ile beraber gelir. (Sırat köprüsünden geçerken) her ne zaman Sırat önüne dikilirse, malı, "geç, geç zira sen Allahü teâlânın bende olan hakkını ödedin" der. Sonra da malındaki Allahü teâlânın hakkını ödemeyen gelir. Malı yanında Sırat köprüsü önüne çıkınca, mal, "Yazık sana, neden Allahü teâlânın bende olan hakkını ödemedin?" diye onunla alay eder durur. Ta ki adam "Vay bana, ben ne yaptım" deyinceye kadar. Sıratı geçip Cennete kavuşamaz" ([. Heytemî, Ahmed İbn Muhammed İbn Hacer el-Mekkî, ez-Zevâcir an İktirafi'l- Kebâir, I, 108. ])

Hz. Selmân, Hz. Ebû'd-Derdâ'ya yazmış olduğu diğer bir mektubunda şu nasihatlerde bulunmuştu:

 "Mescid, senin evin olsun" Zira ben, Allah Resûlü (Sallallâhü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini işittim: Mescid, her takvâ sahibinin evidir. Evlerini mecidler edinenlere Allah (c.c.) huzur, rahmet ve sırattan geçiş garantisi vermiştir" ([. Tabarânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr, H. 6020 ])

 Hz. Selmân ile Hz. Ebû'd-Derdâ arasındaki bu dostluk Kur'ân'da "O gün, dostlar birbirine düşmandır. Ancak, Allah'dan korkma ve emirlerini yerine getirme konusunda birbirini uyaran dostlar müstesna." (Zuhruf, 43/67) âyetiyle anlatılan ve Allah için sevmek olan ebedî bir dostluktu. Allah için olan bu dostlukta ayrılık yoktu. Kavuşma lezzeti daimî idi. Çünkü vücütlarının başka başka şehirlerde bulunması, hatta birisinin dünyada, diğerinin ahirette bulunması bile sohbetlerine ve kardeşliklerine mâni değildi. Rûhâni irtibattan her vakit istifade edebilirlerdi. Bu muhabbetin ahirete ait neticesi ise cennet bahçelerinde "karşılıklı kurulmuş koltuklarda" (Hicr Sûresi 15/47) oturup hoş, şirin, tatlı bir surette dünya maceralarını ve eski hatıralarını birbirlerine aktarıp tebessüm etmekti…

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

BİR TERCÜME CİNAYETİ ÖRNEĞİ; ASIM BİN SABİT

BİR TERCÜME CİNAYETİ ÖRNEĞİ; ASIM BİN SABİT

Her mütercim bir katildir, kahve bile fincana dökülürken taşar” sözünü çoğumuz duymuşuz

SAÂDET ASRINDA MUTLU BİR EVLİLİK ÖRNEĞİ: HZ. EBÛ TALHA VE HZ. RUMEYSA

SAÂDET ASRINDA MUTLU BİR EVLİLİK ÖRNEĞİ: HZ. EBÛ TALHA VE HZ. RUMEYSA

Uhud Savaşı’nın en tehlikeli anında Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) önün

KARDEŞLİK VE HAYIR-HAHLIKTA HZ. SELMÂN VE HZ. EBÛ’D-DERDÂ ÖRNEĞİ

KARDEŞLİK VE HAYIR-HAHLIKTA HZ. SELMÂN VE HZ. EBÛ’D-DERDÂ ÖRNEĞİ

Allah Resûlü’nün (Sallallâhü aleyhi ve sellem) Hz. Selmân ile Hz. Ebû’d-Derdâ arasında

SÜHEYL B. AMR (R.A.)

SÜHEYL B. AMR (R.A.)

Saâdet Asrı’nda, niceleri gibi Süheyl b. Amr (r.a.) da yirmi sene kadar -Kur’an nuruna gözü

HZ. ALİ'NİN HAYATINA KISA BİR BAKIŞ

HZ. ALİ'NİN HAYATINA KISA BİR BAKIŞ

Hâfız İbn Hacer el-İsâbe'de şöyle diyor: "İlim sahiplerinden çoğunun bildirdiğine göre H

MENZİLE HADİSİNE SAHİH BAKIŞ

MENZİLE HADİSİNE SAHİH BAKIŞ

Allah Rasûlü'nün Hz. Ali’ye hitaben: "Senin bana göre konumun (menzile) Harun'un Musa'ya olan

HZ. ALİ'NİN FAZİLETLERİ

HZ. ALİ'NİN FAZİLETLERİ

1-Sa'd b. Ebi Vakkâs, Allah Rasûlü'nün Hz. Ali'ye şöyle dediğini naklediyor: "Senin bana gör

HZ. OSMAN'IN FAZİLETLERİ

HZ. OSMAN'IN FAZİLETLERİ

Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu; "Kim Rûme kuyusunu kazarsa onun içi

HZ. ÖMER'İN FAZİLETLERİ

HZ. ÖMER'İN FAZİLETLERİ

Ebû Hureyre, Allah Rasûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle dediğini nakletmektedir: "

HZ. EBÛBEKİR'İN İSLÂM'DAKİ YÜCE KONUMUNA DAİR BAZI ÖRNEKLER

HZ. EBÛBEKİR'İN İSLÂM'DAKİ YÜCE KONUMUNA DAİR BAZI ÖRNEKLER

İmâm Nevevî, Tehzîbu'l-Esmâ adlı eserinde Hz. Ebûbekir'in (radıyallâhu anh) hâl tercümesi

HAZRET-İ USAME VE İTAAT ORDUSU

HAZRET-İ USAME VE İTAAT ORDUSU

اللّهَ كَانَ سَمِيعاً بَصِيراً "Şüphesiz Allah (Celle Celaluhu), size

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

Al-i İmran, 115

GÜNÜN HADİSİ

"Her şeyin bir alameti vardır. İmanın alameti de namazdır."

Münavi

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI