MANA-YI HARFİ İLE BAKIŞ
İNSANIN MAHİYET VE HAKİKATI, SAADET VE SORUMLULUĞU Beşerin düşünce dağarcığında iki bakış açısı var. Birincisi “MANA-YI İSMİ” diğeri ise “MANA-YI HARFİ” dir. Tahkik mesleği, her şeyden önce bu iki bakış açısının “farkı fark ettiren farklılıklarını” ortaya koymayı icab ettirir. Ta ki, meseleler daha açık bir biçimde zihinlere nakş olunsun, idrak ve gönüllerde makes bulsun.
İNSANIN MAHİYET VE HAKİKATI, SAADET VE SORUMLULUĞU
Beşerin düşünce dağarcığında iki bakış açısı var. Birincisi "MANA-YI İSMİ" diğeri ise "MANA-YI HARFİ" dir.
Tahkik mesleği, her şeyden önce bu iki bakış açısının "farkı fark ettiren farklılıklarını" ortaya koymayı icab ettirir. Ta ki, meseleler daha açık bir biçimde zihinlere nakş olunsun, idrak ve gönüllerde makes bulsun.
Bu itibarla işin başında "MANA-YI İSMİ" kavramını bir derece hakikatle karışık simgesel ve sembolik ifadelerle resmetmenin daha hikmete uygun olabileceğini düşündüm. Çünkü alegorik metinler, simgesel ve sembolik beyanlar kolay kolay unutulmaz. Fikrî intikali kolaylaştırır. Meselelerin açıklanmasına ışık tutar. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırır. Hakikatleri net bir biçimde gözler önüne serer. İdraklere gösterir.
Bu itibarla, biz de kalemimizi çok resmî, kuru ve çiğ tutmadık. Mizah ve değişik misallerle kelamın kıvamına kuvvet vermeye çalıştık.
İşte mihenk taşı hükmünde, dinleyenleri rahatlatacak ve muhtemel ki, teneffüse vesile olacak simgesel, sembolik, alegorik ve mizah yüklü birkaç misal:
BİRİNCİSİ: Adamın biri Süleymaniye Camisine girdi. Nakışlarla süslü kapı ve pencerelere, muhteşem tezyinatlara baktı. Mihrap ve minberi dikkatle inceledi. Kubbedeki hat sanatına hayran oldu. Takdir ve tahsin etti. Çok beğendi. Hayretini gizleyemedi. "Ne güzeldir!" dedi. Parmağını ısırdı. Ama, bu maharet ve ince işleri, bu latif, zarif nakışları ve bütün güzelliklerin tamamını fırça ve boyalara, tahta ve kerestelere, demir, taş, mermer, kum ve çakıllara havale etti. Sonra hükmünü verdi: "Bu ihtişam ve bu güzellik, bu tenasüb ve ahenk bu malzemelerin ürünüdür" dedi. Bu şuursuz, cansız, akılsız ve iradesiz maddeleri birer dirayetli sanatkâr, birer mükemmel bir usta ve maharetli birer nakkaş olarak gördü ve göstermeye çalıştı. Yazdı ve çizdi. Evirdi çevirdi. Uydurma kelimelerle, ruhsuz ve hakikatsız cümlelerle süsledi püsledi. Dünyayı yeni keşfetmiş gibi bir bilim adamı(!) hüviyetinde etraf-ı aleme ilan etti. Adına "Çağdaş Yorum Sanatı ve Bilimsellik" dedi. Bu çağdaş bilimsel yalanı, bilim maskesi altında insanlara yutturmaya çalıştı.
"Bu muhteşem eser Mimar Sinan'ındır" diyenleri de yobazlıkla, gericilikle, taassup ve cehaletle itham etti. Göre göre, bile bile hikmeti çiğnedi. Hakikate gözünü kapadı. Mimar Sinan'ın kemalatını örttü, tamamen kapattı. Münkir-i Sinan oldu. Bu adam hükmiyet noktasında İNKARCILAR DEFTERİNE KAYDOLDU.
Evet, insanların "SİCİL DOSYASI" ve "VUKUAT KAYDI" var.(1) Konuşmak da, yazmak da ameldendir.
İKİNCİSİ: Başka bir adam, bir resim ve sanat sergisine gitti. Bir tablo dikkatini çekti. Hayran hayran baktı. Çok hoşlandı. "Ne kadar mükemmel ne kadar şahane!" dedi. Fotoğrafını çekti. Duvarına astı, arkadaşlarıyla paylaştı. Ama tablodaki güzellik ve sanat maharetini fırçalara, boyalara, paletlere verdi. Ressamı hiç düşünmedi ve dikkate bile almadı. Düşünce ve fikirlerini "Modern Resim Sanatı: Sanatsal Tesadüfler" başlığı altında açıklaya çalıştı. "Kâinatta tesadüfe tesadüf edilmez" hakikatini çiğnedi. Ahmaklığını umum aleme tescil ettirdi. Hükmiyet noktasında AHMAKLAR DEFTERİNE KAYD OLDU.
ÜÇÜNCÜSÜ: Bir kadın defileye gitti. Orada şahane güzellikte, nakışlı, zarif ve latif elbiselere baktı. Çok hoşuna gitti. "Aaa! Aaa! Ne kadar güzel ne kadar cazip!" dedi. Hayretini gizleyemedi. Ben "Ömr-ü hayatımda böyle bir güzellik görmedim. Bakın şu zarafete ve şu güzelliğe!" dedi. Ama bu güzellik ve zarafeti iğne ve ipliğe, makasa, kalıba ve dikiş makinelerine verdi. "Bu zarif sanatların arka planında kim var?" Diye hiç düşünmedi. Ne stilisti ne de modelisti hiç araştırmadı. "Bu kesim kimin, bu biçim kimin?" diye hiç sormadı. Merak da etmedi, öyle ki, hayaline bile getirmedi. Bakış ufkunu "Giyim Sanatında Olasılı Rastlantılar" diye ilan etti. Soyut ile somutu, fiil ile faili, eserle müessiri, sanat ile sanatkarı birbirine kattı karıştırdı. Plan, proje ve tasarım ilminin hakikatlerine ihanet etti. "Sanatlı eser, sanatkarını gösterir." Hükmüne gözlerini kapattı. Hükmiyet noktasında bu da AVANAKLAR DEFTERİNE KAYD OLDU.
DÖRDÜNCÜSÜ: Gabi, adi, bayağı ve zevk düşkünü ahmak bir adam, mutfağa girdi. Yemeğin mis gibi leziz kokusunu görünce kendinden geçti. Hemen kapağı kaldırdı. Hayvan gibi yemeğe saldırdı. Karnı doyduktan sonra bu yemeği yapan aşçıya teşekkür etmedi. Aşçının maharet elini, hiç dikkate almadı. Bu güzelliği, bu mükemmel ziyafeti soğan ve sarımsağa, tuz ve bibere, et ve ciğere, patates ve patlıcana verdi. Arka plandaki rahmet elini, ikram sofrasını tamamen inkâr etti. Şuursuz bir ahmak olduğundan kâinatta "ilim-irade-kudret" olmadan hiçbir şeyin asla yaratılamayacağı gerçeğini göremedi. "Yaradılış Gerçeği" ne karşı gözlerini kapadı, kulaklarını tıkadı. Çünkü o yaratılan nimet ve ikramlara işkembesinin gözü ile baktı. Ve nihayet o gözlüğün felsefesini de üretti:
"Ye! İç! Yat, kalk! Varsa hayalin!
Boş ver dünyayı, bitmesin zevalin.
Aldırma ha! hoş gidiyor ahvalin.
Zevke dal. Düşünme derin derin."
Dedi. Meşrebini de "yemek ve dökmek" üzerine inşa etti. Çünkü bu pislik makinesi, bu fışkı arabası tefekkürden bihaber idrak ve intikal fukarası, zavallı bir biçare idi.
O da NANKÖR SEFİHLER DEFTERİNE KAYD OLDU.
BEŞİNCİSİ: Enaniyeti kavi, idrakı müşevveş, ruhu kirli, kalbi karanlık, vicdanı bulanık; ama ünvanlı yüksek ve çalımı yerlere ve göklere sığmayan şöhret sarhoşu bir herifi çağırmışlardı. Konferans verecekti. Konu: "sanat ve estetik" idi. Adam bir saat konuştu. Tam bir saat! Zarafeti, estetiği, sanat dakikliğini anlattı durdu. Ama "Bu eser kimin? kim yaptı? Niçin yaptı? Kimler için yaptı?" sorularını hep savsakladı. Sanatkarları devre dışı bıraktı. Hiç konuşmadı. Lal kesildi. "Ey ahmaku'l-humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak!" hitabına muhatap oldu. Fikir ve düşüncelerini "Estetik ve Kendi Kendine Oluşumlar" diye ilan etti.
O da AHMAK GAFİLER DEFTERİNE KAYD OLDU.
ALTINCISI: İblisten ders almış, en dehşetli bir dessas, işi gücü fitne üretmek ve dimağları karıştırmak, safi zihinleri bozmak isteyen bir herif eline kazma, kürek aldı. Güya bir kazı yaptı. Tamamen tezgahtı bu kazı… Elindeki çene kemiklerini ve kafataslarını evirdi çevirdi, birbine ekledi ve yapıştırdı. Sahtekarlığını gayet usturuplu bir biçimde dünya kamuoyuna sergiledi. Yaptığı araştırmalarını "Evrimsel Devrim" şeklinde aleme duyurdu. Evrim softalarına malzeme üretti. Ama ne oldu? Dürüst bilim adamları, ismine "PİLTDOWN ADAMI" denilen bu sahtekarlığı aleme ilan ettiler.
Bu devrim yobazı da PROFESYONEL SAHTEKÂRLAR VE YALANCI İBLİSLER DEFTERİNE KAYD OLDU.
İşte bu altı misal "mana-yı İsmi" bakış açısını resmetmektedir.
Dipnotlar
1-Yıllar önce yaşadığım çok önemli, hafızamdan hiç silinmeyen bir hatırayı sizlere aktarmak istiyorum. Asistanlık döneminde, doktora tezi ile ilgili birkaç konu seçmiş, bunlar hakkında gereken kaynak ve dokümanları hazırlamış, hocama takdim etmiştim. "Hocam! İşte bunlar! yaptığım çalışmalar. Hangisini tercih edeyim? Ne buyurursunuz?" dedim.
Allah rahmet etsin. Hocam baktı, inceledi. Sonra: "kanaat getirdim. Tamam Şener! Tamam! Sen doçent de olursun, profesör de... Hiç merak etme! Ama sana bir tavsiyem var: yapacağın çalışmalar, yazacağın kitaplar silik, sönük, derme çatma, yalan yanlış olmasın ve asla hakikatı incitmesin, hakkı zayi etmesin. Çünkü insanın yaptığı çalışmalar, insanı takip eder. Ölüp gitsen bile kabirde seni rahatsız eder. Başına bela olur, haberin olsun! Bu söyleyeceklerimi baba tavsiyesi gibi kabul et ve hiç unutma!" dedi.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
YEDİNCİ NOKTA: NEDİR HAYATIN EN SAF LEZZETİ VE EN HALİS SAADETİ?
İmandır hayatın en safi lezzeti ve en halis saadeti… İmandır saadetin menşei, kayyum değer
BEŞİNCİ NOKTA: NEDİR HAYATIN HAKİKİ HUKUKU?
Evet, hayat iki flama arasındaki bir yürüyüşe benzer. Nasıl yürüyeceksin? Mesele bu!
DÖRDÜNCÜ NOKTA: NEDİR HAYATIN MAHİYETİ?
Hayatın mahiyeti, esmâ-i İlâhiyenin definelerini açan anahtarların mahzeni ve nakışlarını
BU MAKAMDA BİR SUAL AKLA GELMEKTEDİR
“Madem insanın böyle bir keyfiyet ve mahiyeti var. Camiyyet sırrına mazhar. Neden özellikle b
ÜÇÜNCÜ NOKTA: “AHSEN-İ TAKVİM” SIRRIYLA İNSAN
İnsan mahlukat içinde en güzel, en bedi ve en mükemmel bir şekilde yaratılmıştır. Yusuf Ale
İKİNCİ NOKTA: “EMANET-İ KÜBRA” İTİBARİYLE İNSAN
Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korkt
BİRİNCİ NOKTA: HAKİKAT TERAZİSİNDE İNSAN
Yeni bir duvar saati aldınız. Bu saati bir çivi ile duvara çakacaksınız. Çok basit bir iş
MANA-YI HARFİ İLE BAKIŞ
İNSANIN MAHİYET VE HAKİKATI, SAADET VE SORUMLULUĞU Beşerin düşünce dağarcığında iki bak
Doğrusu Allah katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir
Âl-i İmran:20
GÜNÜN HADİSİ
Kur'an'ı cebren (açıktan) okuyan, sadakayı açıktan veren gibidir. Kur'an'ı gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir."
Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 20, 2920; Ebu Davud, Salat 315, 1333; Nesai, Zekat 68
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...