KADER RİSALESİ’NDEN İZAHLAR-3
“Evet Kur'anın dediği gibi, insan seyyiatından tamamen mes'uldür. Çünki seyyiatı isteyen odur. Seyyiat tahribat nev'inden olduğu için, insan bir seyyie ile çok tahribat yapabilir.” İzah: Seyyiatı, kötüyü sen istiyorsun. Allah istemiyor, yasak ediyor. Haram diyor, tehdit ediyor. Nefiste buna rağmen istiyor.
"Evet Kur'anın dediği gibi, insan seyyiatından tamamen mes'uldür. Çünki seyyiatı isteyen odur. Seyyiat tahribat nev'inden olduğu için, insan bir seyyie ile çok tahribat yapabilir."
İzah: Seyyiatı, kötüyü sen istiyorsun. Allah istemiyor, yasak ediyor. Haram diyor, tehdit ediyor. Nefiste buna rağmen istiyor.
"Müdhiş bir cezaya kesb-i istihkak eder. Bir kibrit ile bir evi yakmak gibi. Fakat hasenatta iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır."
İzah: Mesela bir şehrin elektrik merkezi burası olsa bir hareketle yüzlerce evi elektriksiz bırakabilirim. Ama şalteri kaldırdım mı, ışık geldi. Diyebilir miyim bütün şehri ben aydınlattım? Işık yapmak bizim işimiz değil. Işığı Allah yaratıyor. Ama şehri karanlıkta koymak bizim işimiz. Seyyiatta, cüz'i bir fille çok tahribat yapabiliyoruz, hasenata gelince elimiz çok kısa. Sadece teşebbüs ediyoruz gerisini Allah yapıyor.
Biz elma yapamayız ama üstadın dediği gibi bir kibritle bir elma bahçesini, on binlerce elmayı yakabiliriz.
"Çünki hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlahiye ve icad eden kudret-i Rabbaniyedir. Sual ve cevab, dâî ve sebeb, ikisi de Hak'tandır."
İzah: "Sual de Allah'tan cevap ta Allah'tan. İnsan yalnız dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahib olur. Mesela Cenab-ı Hakk insana anne rahminde göz takıyor bu sualdir. Orada ne görecek? Hiçbir şey, zaten gözleri kapalı, orada göz takıyor, o sual. Bu göz bir şey görecek ne görecek? Bu dünyayı görecek. Denizi mi seyredecek? Denizi de Allah yaratıyor, ana rahmindeki gözü de Allah yaratıyor. Sual de Ondan, cevap da Ondan. Bizim elimiz de ne var? Gözümüzü açmak, o kadar. Ne göz senin, ne deniz senin. Ama gözünü kapadın mı, denizi görmüyorsun, görmemek senin.
"Fakat seyyiatı isteyen, nefs-i insaniyedir (ya istidad ile, ya ihtiyar ile)."
İzah: İstidadım varsa olur, yoksa olmaz deyip, işi istidata bağlamamak lazım. Çünkü her doğan çocuk İslam fıtratında doğar. Yani cennet ile cehennemi kazanma noktasında istidat ikisine de müsait. O anda ölse günahsız oluyor, cennete gidiyor. Ondan sonra cüz'i iradesini menfi kullanmaya başladı mı, cehenneme gidiyor.
İstidat nasıl oluyor? İnsan, bazı günahları işleye işleye ne oluyor? Allah muhafaza hayır kabul edemez hale geliyor. Üstad diyor ya, bazı şeyin kendi güzel, bazı şeyin neticesi güzel.
"Nasıl ki beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler siyahlık ve taaffün alır. O siyahlık, onun istidadına aittir. Fakat o seyyiatı, çok mesalihi tazammun eden bir kanun-u İlahî ile icad eden yine Hak'tır. Demek sebebiyet ve sual nefistendir ki, mes'uliyeti o çeker. Hakk'a ait olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için güzeldir, hayırdır."
İzah: Çirkin olan şeyi Allah'ın yaratmasının başka hikmetleri var. Her şey güzeldir. Bunun basit izahı şöyle, kâinatta her ne varsa Allah'ın isimlerinin tecellisi oluyor. Biz Allah'ın isimlerine nasıl inanmışız? Esmaül Hüsna demişiz, Allah'ın bütün isimleri güzeldir. Bütün isimleri güzeldir, bütün isimlerin tecellileri de güzeldir. Nefsimize anlamayabilir, nefsimize ağır gelebilir, o başka mesele. Akıl ve vicdan anlayabiliyor.
Allah'ın bütün esması güzeldir, tecellileri de güzeldir. Cehennem güzeldir, cehennem olmasa kâfirler nerede kalacak? Üstad diyor, şerri yaratmak şer değil. Şerrin kendi şer.
"İşte şu sırdandır ki: Kesb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir."
İzah: Taşı yaratmak şer mi? Değil. O taşı alıp birinin kafasına fırlatıp kafasını kırman şer oluyor mu olmuyor mu? Şer oluyor. Şimdi biz kafa kıracağız diye Cenab-ı Hakk taşı yaratsın mı yaratmasın mı? Biz elimizi yakacağız diye ateşi yaratsın mı yaratmasın mı? Ateş güzel ama ateşe elini sokmak güzel değil. Taşı yaratmak güzel ama kafa kırmak güzel değil. Halk-ı şer; yaratmak şer değil, ama kesb-i şer, şer. Adamın kafası kırıldı, o kırılmayı yaratmak da şer değil. Onun günahlarına kefaret oluyor.
Üstad diyor, bir suç işleyen adamı hapse sokmak da güzeldir, güzel bir iş yapıyor buna mükâfat vermek de güzel. Güzel olmayan ne? Hapse sokulacak işi yapması.
"Nasılki pekçok mesalihi tazammun eden bir yağmurdan zarar gören tenbel bir adam diyemez: "Yağmur rahmet değil." Evet halk ve icadda bir şerr-i cüz'î ile beraber hayr-ı kesîr vardır. Bir şerr-i cüz'î için hayr-ı kesîri terketmek şerr-i kesîr olur. Onun için o şerr-i cüz'î, hayır hükmüne geçer. İcad-ı İlahîde şer ve çirkinlik yoktur."
İzah: Dersin başında kısaca söyledik ya, icad-ı ilahide şer yoktur. Bu şöyle izah ediliyor; şerri de Allah yaratıyor, hayrı da Allah yaratıyor, ikisi de güzeldir dedik. Şimdi konuşmayı Allah yaratmış. Konuşmak güzel bir şey mi, değil mi? Konuşmanın kendi güzel mi değil mi, buna bakacağız. Konuşmak güzeldir. Dudaklar güzeldir, ağzı, tükürük bezini konuşmaya göre ayarlamak güzeldir, beyinle buranın arasındaki münasebeti kurmak güzeldir, beyinle hafıza arasında münasebet kurmak güzeldir. Bir konuşmak nelere dayanıyor. Diyelim ki hatırlıyoruz, sonra kafamızda canlandırıyoruz, sonra konuşmayı irade ediyoruz, o irade ile buradan söz çıkıyor. Bunların hepsi güzeldir. Allah'ın işi bunlar, mucize. Konuşmak güzeldir ama şimdi yalan söyledim veya doğru söyledim bunlar çirkin, güzel. O sözle yalan söyledin mi yalanı da Allah yaratıyor. Kim yaratacak? Sesi Allah yaratıyor, dudağı Allah yaratıyor, tükürük bezini Allah yaratıyor, beyni Allah yaratıyor. Bütüne baktığın zaman O kurmuş. Ama sen yalan söylemeye sarf ettin, haddine mi düşmüş. Kötü söz söylemek için insan yaratman lazım, insan yaratman için bütün kainatı yaratman lazım. Bütün kâinatı arkana alıp yalan söylüyorsun. Doğru söylüyorsun, yine Allah yaratıyor. Demek yalan söylemek çirkindir, doğru söylemek güzeldir. Ama yalan söylemeyi yaratmak da güzel, söylemeyi yaratmak da güzeldir. Çünkü neticeye neye dayanıyor? Bire dayanıyor nedir o bir? Konuşmak. Konuşmak güzel mi değil mi buna karar vereceksiniz. Konuşmayı yaratmak güzeldir, bitti. Gözü yaratmak güzeldir. Görmek mi iyi, körlük mü iyi? Görmek iyi. Ama bu taraf haram bu taraf helal. Harama bakmak çirkindir, yoksa o tarafa bakmayı yaratmak güzeldir, bu tarafa bakmayı yaratmak da güzeldir. Çünkü görmeyi yaratmak güzeldir.
"Belki, abdin kesbine ve istidadına aittir. Hem nasıl kader-i İlahî, netice ve meyveler itibariyle şerden ve çirkinlikten münezzehtir."
İzah: Burası daha ince mesele. Bazı hakikatler var ki biz hikmetini bilemiyoruz. Bize çirkin görünüyor ama arkasında ki hikmet güzel.
"Öyle de: İllet ve sebeb itibariyle dahi, zulümden ve kubuhtan mukaddestir."
İzah: Niye Allah böyle takdir etti? Orayı biz bilemiyoruz illet dediği o.
"Çünki kader, hakikî illetlere bakar, adalet eder. İnsanlar zahirî gördükleri illetlere, hükümlerini bina eder; kaderin aynı adaletinde zulme düşerler. Meselâ: Hâkim seni sirkatle mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen sârık değilsin. Fakat kimse bilmez gizli bir katlin var. İşte kader-i İlahî dahi seni o hapisle mahkûm etmiş. Musibet cinayet neticesi mükâfatı mukaddimesidir."
İzah: Bu bizim için söylenmiş bir söz. Bir hata işlemiş oluyoruz o musibet başımıza gelmiş oluyor. Cinayetten dolayı o musibete müstahak olduk. Olduk ya artık hata bitmiş oluyor mükâfat başlıyor. Mükâfatımız ne bizim? Mükâfatın mukaddimesidir diyor üstad. Cenab-ı Hakk musibet veriyor. Günahlarına kefaret oluyor, sabretsen manen terakki ediyorsun, enaniyetin kırılıyor, dünyaya muhabbetin azalıyor, ahirete teveccühün artıyor vs vs, ruhun çok terakki ediyor ama başına bir musibet geliyor. Bunları netice veriyor. O musibete de sen sebep oldun, orada cezanı çekiyorsun burada mükâfatını alıyorsun, daha dünyadayken. İşte bu incelikleri fark edemiyoruz.
Üstad diyor, ibadet ikiye ayrılır. Birisi müspet ibadet birisi menfi ibadet. Müspet ibadet namaz, oruç, hac gibi bildiğimiz ibadetler. Menfi ibadet, musibetzede o musibetle aczini anlıyor, ubudiyetini idrak ediyor. Cenab-ı Hakk'a intikal ediyor. Bu mana da en fazla ibadet de peygamberler bulunmuş. Bir yerde diyor ya, Cenab-ı Hakk bir kulunu severse dünyayı ona küstürür. Buralar hep kadere gidiyor.
"Fakat kader, o gizli katlin için mahkûm edip adalet etmiş. Hâkim ise, sen ondan masum olduğun sirkate binaen mahkûm ettiği için zulmetmiştir. İşte şey-i vâhidde iki cihetle kader ve icad-ı İlahînin adaleti ve insan kesbinin zulmü göründüğü gibi, başka şeyleri buna kıyas et. Demek kader ve icad-ı İlahî; mebde' ve münteha, asıl ve fer', illet ve neticeler itibariyle şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir."
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl!
Furkan, 74
GÜNÜN HADİSİ
Sehavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil sehavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."
Tirmizi, Birr 40, (1962)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...