BU MAKAMDA BİR SUAL AKLA GELMEKTEDİR
“Madem insanın böyle bir keyfiyet ve mahiyeti var. Camiyyet sırrına mazhar. Neden özellikle bu asırda bu külli hakikatler ve derin sırlar bir kısım insanların dünyasında yeterli ölçüde dem tutmuyor? İnsanlar hakikat ve marifet sırlarına karşı niçin bu derece lakayt ve gabi davranıyorlar? Bazılarının kılları bile kıpırdamıyor? Tepe taklak yaşayıp gidiyorlar? Neden böyle oluyor, niçin fıtratlar maya tutmuyor? Nedir bunun hikmetleri ve sebepleri?”
"Madem insanın böyle bir keyfiyet ve mahiyeti var. Camiyyet sırrına mazhar. Neden özellikle bu asırda bu külli hakikatler ve derin sırlar bir kısım insanların dünyasında yeterli ölçüde dem tutmuyor? İnsanlar hakikat ve marifet sırlarına karşı niçin bu derece lakayt ve gabi davranıyorlar? Bazılarının kılları bile kıpırdamıyor? Tepe taklak yaşayıp gidiyorlar? Neden böyle oluyor, niçin fıtratlar maya tutmuyor? Nedir bunun hikmetleri ve sebepleri?"
Bu sualin muhtasar bir cevabını birkaç husus başlığı halinde sıralamak mümkündür.
Birinci Husus: Evvela kesin olarak bilmek gerektir ki, Allah-u Azimüşşan şu dünyada bizim hayatımıza ve rızkımıza kefildir. Ama akibetimize kefil değildir. Akıbetimizi bizim irademize ve tercihimize bırakmıştır. Bu itibarla din tercihtir. Din teveccühtür.
Hükmiyet budur: İnsanlar ahirette tercih ve teveccühleri, istikamet, ihlas ve samimiyetleri nisbetinde muamele görecektir.
Ölçü budur: "Ne doğrarsan aşan o gelir kaşığan."
Evet, şu da var ki, müminler iman ve ibadetleri, salahat ve hizmetleri, himmet ve gayretleri, aşk ve şevkleri nisbetinde sonsuz ebedi nimetlere gark olacaklardır. İnşallah…
Ama tercihini hak ve hakikatten yana kullanmayanlar, hakikate kör, marifete sağır, iman esaslarına karşı ebkem, lakayt ve laubali olanlar kendi iradeleriyle kendilerini ateşe atmış oluyorlar.
Evet, duyduğu ve işittiği, gördüğü ve bildiği halde zarara kendi rızasıyla girenlere şefkat edilmez. Acınılmaz.
İkinci Husus: Zaman ahirzamandır.
Ahir zamanın dehşet ve şiddeti herkesi derecesine nisbetle etkiliyor. Dalgalar dehşetli ve şiddetli… Tsunami her yeri vuruyor. Sahil-i selamete çıkmak için didinmek, çırpınmak, büyük gayret, çok ciddi hamiyet ve aşk-ı İslamiyet lazımdır.(1) Asude bir iklimde dümenin başına oturmak, gemiyi yürütmek çok kolaydır. Asıl hüner dalgaların dağ gibi üzerimize geldiği şu ahirzamanda kaptanlık görevini icra edebilmektir. Evet, "Zaman gösterdi ki Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil."(2)
Üçüncü Husus: "Mahiyetten Gaflet" Sırrıdır.
Bir çocuk kapıdan içeri girse… "Gel!" desem. Çağırsam o çocuğu... Sağ elimde dünyanın en kıymetli mücevheratı "kaşıkçı elması" var. Sol elimde bir tek çikolata… Çocuk hemen çikolataya koşar. Neden? Çünkü çocuk "mahiyetten gafil" … Halbuki, sağ elimdeki mücevher kıyamete kadar gelecek bütün çocuklara yetecek kadar kıymettardır.
Evet, derinliğine tefekkür etmek ve azami teyakkuz ve dikkatle adım atmak lazım ve elzem. Çünkü bu asırda "çikolata zevkler" öyle çok ki! … O zevkler şehvani, hayvanî, şeytani, maddi, malayani, süfli… Nefse çok hoş geliyor bunlar… İştahları kabartıyor. Daha ilerisi bu cazip, çekici çikolatalar tiryakilik yapıyor. Debisi kuvvetli, akıntısı dehşetli… Cazibesi ziyade… O dehşetli çarklar altında pek çok insan savrulup parçalanıyor.
İşte o "çikolata zevkler" den birkaçı:
1-"Masa-Kasa-Nisa" iptilası…
2-Enaniyet davası, şöhret sevdası, şehvet belası…
3-Para hırsı ve menfaat mafyası… Varlık ve servet iştihası… "Yalan-talan-hıyanet" furyası…
Evet, rehavet ve gaflet, lakaytlık ve laubalilik, hayvani hisler ve şehvani tuzaklar, varlık sarhoşluğu ve süfli arzular içinde tepe taklak bir yıkılış, bir gidiş var. Ve bu asırda bir kısım insanlar inandığı halde göre göre, bile bile dünyanın aldatıcı fani zevklerini ahiretin baki lezzetlerine tercih ediyor.
Dördüncü Husus: "Akibetten Gaflet" Sırrıdır.
Bakın etrafınızdaki insanlara! Bir kısmının yaşam tarzına! Riya, şov, gösteri…
Sanki hiç ölmeyecek… Dehşetli bir hayat ve zevk sarhoşluğu var. Bu asırda başlar aşağıda ayaklar yukarıda!... İnsanların bir kısmı kendinden habersiz, uykuda…Hülyalar ve sevdalar peşinde(3)…
Evet, "Lübbü bulmayan kışır ile meşgul olur."(4)
Bağ ve bahçe sevgisi, varlık ve devletten gelen gurur ve enaniyet, uyutucu hevasatlar, sosyal medyanın korkunç bataklığı… haz, hız, şehvet ve habis his ve duyguların kirli akıntısı alıp götürüyor insanları… Bu asırda insanlar ahiretini ve akıbetini ciddi manada düşünmüyor, düşünmek istemiyor. Ne alemine girişse onunla yaşıyor, onunla oturuyor, onunla kalkıyor, Ölüm anında bile dünya takıntısı, iştah ve arzusu onu meşgul ediyor. Maalesef… Maddiyat, süfliyat ve malayaniyet onlara ölüm gerçeğini unutturuyor. Gamı ve tasası, saadet ve süruru tamamen dünyaya müteveccih oluyor, hatta sekeratta bile…
İşte Malatya'da yaşanan bir olay…Adam yaşlı… Kayısı bahçeleri var. Ama kanser… Doktorlar eve götürün demişler. Yatağında son anlarını yaşıyor. Bütün aile fertleri baş ucunda… Sırtını yastığa dayamış. Yatağında doğruluyor sonra çocuk gibi hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. En büyük oğlu 54 yaşında… Yanına yaklaşıyor. "Ne oldu baba! Niye ağlıyorsun? Hastalığın şiddetinde mi ağlıyorsun?" diyor.
Babası kaşlarını çatıyor. "Ne hastalığı oğlum! Ben beş on dakika sonra öleceğim. Öleceğim ama bizim kaysıları kim sulayacak? Ben ona ağlıyorum" diyor. Evet, "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz."
"Tehir şeytandandır." buyuruyor peygamberimiz. "Daha zamanı değil!" diyor pek çok insan… "Hele dur!" "Hele dur!" Diye diye bir ömür bitiyor ve ansızın ölüm geliyor. Ve maalesef, düşünmüyor insan "bütün nimetlerden sorgulanacağını"(5) ve "helalin hesabı var. Haramın azabı var." Gerçeğini...
Bilmiyor mu acaba insan "Eşya gayesine hizmet etmezse, çöplüğe atılır." Hakikatini…
İşte gözlük… işte şu su bardağı… Bunlar kırıldı. Param paça oldu. Ne yapasınız? Süpürür, çöplüğe atmaz mısınız?
Güzel bir kaysı bahçeniz var. Bu sene hiç kaysı vermedi. "Ya sabır! Der. İkinci seneyi beklersiniz. İkinci sene de bir tek kaysı yok! Üçüncü sene de kaysı vermezse, baltayı alır hiddet ve şiddetle bahçeye girer, kaysıları keser, biçer, odun yapar, odun pazarında satarsınız. Akıbet itibariyle o odunlar da ateş cehennemine düşer.
Gayesine hizmet etmeyen kaysı ağacı ateşe girerse, yaradılış gayesine hizmet etmeyen insan nereye girer? Nereye düşer? Düşünmek lazım. Aklını kullanmak lazım. Çünkü insan düşündüğü zaman insandır. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerimde;
وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ
"Allah akıllarını kullanmayanları pislikler içinde bırakır." (Yunus; 10/100) buyurmaktadır.
Evet! Durum bu! Vaziyet böyle!...
Bu makamda şöyle bir soru akla gelmektedir:
Bu varta ve tehlikelerden kurtulmanın bir yolu, bir tarzı, bir metodu yok mu?
Evet vardır. O gözlük, o metod, o kurtuluş reçetesi "MANA-YI HARFİ" ile bakıştır.
Evet, bugün ülkemizin en ciddi ihtiyacı ve büyük meselesi budur. Bu noktada devlete, milli eğitim bakanlığına, tüm eğitim ve öğretim müesseselerine ve anne ve babalara büyük görevler düşmektedir.
Daha açık ifade edersek, bütün okullarda müfredat programları "mana-yı harfi" bakışı ile yeniden baştan sona dizayn edilmeli, çok ciddi bir biçimde gözden geçirilmelidir.
Sosyal medyanın ateşi, gençliği helak ediyor, yakıp yıkıyor. Bir kısım gençleri elimizden alıyor. Ahlakı, aileyi, maddi ve manevi değerleri biçiyor, bombardıman ediyor. Genç kuşakları bu belalardan kurtarmak için gerekli tedbirler zamanında ve ivedilikle icraata sokulmalıdır.
Özellikle eğitim ve öğretim programlarında "MANA-YI HARFİ" bakışı altında insan hayatının "mahiyet ve hakikatı", "hakiki hukuku", "insanın Allah'a karşı vazife ve sorumlulukları" ve hayatın "hakiki saadet ve süruru" nün ne olduğu akıl, vicdan, kalb ve gönüllere çok ciddi bir biçimde ve sürekli bir şekilde nakş edilmelidir.
Bu dört mana, ekonomik kalkınma ve refah seviyesini artırma gibi hizmetler den önce devletin gündeminde en ilk sıraya konulmalıdır. Aksi halde "Bad-ı harabı Basra!" zilletine düşebiliriz. Evet, gençliği anarşi belasından, sefahat sevdasından, lakaytlık ve laubalilik ahvalinden kurtarmanın yol ve üslubu, metod ve uygulaması ancak ve ancak "mana-yı harfi" bakış açısıyla gerçekleştirebilir.
Dipnotlar
1-Yurt dışında gençlerle bir sohbet meclisinde birlikte olduk. İman hakikatlerini derinliğine mütalaa etmeye çalıştık. Sohbetin sonunda bir genç; "Hocam! Bizim hamiyetimi ayağa kaldıracak birkaç söz söyle! Unutmayalım. Kalbimize nakş edelim." dedi. Ben de onlara dedim: "Yanmayan yakamaz! Tutuşmayan tutuşturamaz! İslam'ı dert edinmeyen müminlerin dertlerini çözemez!"
2- Mektubat, RNK. Hakikat Çekirdekleri, s.512
3-Çocukluk döneminde, bizim kasabada yaşayan meczup bir zat vardı. Kimseyle konuşmazdı. Elinde iki tane taş vardı. Bu iki taş ile dolaşır dururdu. Girdiği meclislerde, özelikle kumar oynanan lokallere, çayhanelere girer. Önce elindeki iki taşı şiddetle birbirine birkaç kere vurur. Milletin dikkatini kendine çekerdi. İnsanlar ona dönünce, okkalı bir biçimde "Tuuh!.. Tuu!" der. Tükürürdü. Arkasından "Ölüm var ölüm! Ölün de görün!" Der, çekip giderdi.
4-Muhakemat, RNK, s. 39
5-
ثُمَّ لَتُسْأَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعِيمِ
"Sonra, o gün, size verilen nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz."(Tekasür sûresi, 8)
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
YEDİNCİ NOKTA: NEDİR HAYATIN EN SAF LEZZETİ VE EN HALİS SAADETİ?
İmandır hayatın en safi lezzeti ve en halis saadeti… İmandır saadetin menşei, kayyum değer
BEŞİNCİ NOKTA: NEDİR HAYATIN HAKİKİ HUKUKU?
Evet, hayat iki flama arasındaki bir yürüyüşe benzer. Nasıl yürüyeceksin? Mesele bu!
DÖRDÜNCÜ NOKTA: NEDİR HAYATIN MAHİYETİ?
Hayatın mahiyeti, esmâ-i İlâhiyenin definelerini açan anahtarların mahzeni ve nakışlarını
BU MAKAMDA BİR SUAL AKLA GELMEKTEDİR
“Madem insanın böyle bir keyfiyet ve mahiyeti var. Camiyyet sırrına mazhar. Neden özellikle b
ÜÇÜNCÜ NOKTA: “AHSEN-İ TAKVİM” SIRRIYLA İNSAN
İnsan mahlukat içinde en güzel, en bedi ve en mükemmel bir şekilde yaratılmıştır. Yusuf Ale
İKİNCİ NOKTA: “EMANET-İ KÜBRA” İTİBARİYLE İNSAN
Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korkt
BİRİNCİ NOKTA: HAKİKAT TERAZİSİNDE İNSAN
Yeni bir duvar saati aldınız. Bu saati bir çivi ile duvara çakacaksınız. Çok basit bir iş
MANA-YI HARFİ İLE BAKIŞ
İNSANIN MAHİYET VE HAKİKATI, SAADET VE SORUMLULUĞU Beşerin düşünce dağarcığında iki bak
Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.
Ankebut, 57
GÜNÜN HADİSİ
Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur
Ravi:İbnu Abbas(r.a.)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...