SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-30

Nisa: 163: وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُوراً “Davud'a da Zebur'u verdik.” Kurtubî der ki: “Zebur'da 150 sûre vardır. Bu sûrelerde, hiç ahkâm âyeti yoktu. Bunlar, hik¬met ve öğütlerden ibaretti.”(Kurtubî, 6/17)


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2024-06-20 11:10:55

Nisa: 163:

وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُوراً

"Davud'a da Zebur'u verdik." Kurtubî der ki: "Zebur'da 150 sûre vardır. Bu sûrelerde, hiç ahkâm âyeti yoktu. Bunlar, hik­met ve öğütlerden ibaretti."(Kurtubî, 6/17)

Nisa: 164:

وَكَلَّمَ اللّهُ مُوسَى تَكْلِيماً

"Ve Allah Musa ile de gerçekten konuştu."Allah, vasıtasız olarak, özellikle Musa (a.s.) ile konuştu. Bundan dolayı Musa (a.s.)'ya "kelîm" ismi verilmiştir. Mecaz ihtimalini gidermek için, âyette gecen "konuştu" fiili,

تَكْلِيماً

kelimesi ile vurgulanarak söylenmiştir. Sa'leb şöyle der: Eğer bu vur­gulama yapılmasaydı başka bir mânâ anlaşılabilirdi. Mesela, senin için filan ile konuştum" sözü, "Senin için ona bir pusula yazdım" veya "Senin için ona bir adam gönderdim" mânâlarına gelebilir. Burada söz, تَكْلِيماً

 " kaydı ile vurgulandığı için, "Allah'tan işitilen söz" den başka bir mânâ anlaşılmamaktadır."(el-Bahr, 3/398)

Nisa: 170: Anlatıldığı­na göre, Harun Reşid'in bir Hıristiyan doktoru bir gün İmam Vâkidî ile tar­tıştı ve ona: "Sizin kitabınızda, İsa'nın Allah'ın bir parçası olduğunu gösteren bir âyet var" dedi ve

وَكَلِمَتُهُ

O'ndan bir ruh" âyetini okudu. Vâkidî şöy­le cevap verdi:" Yüce Allah bir âyet-i kerimede şöyle buyurur; "O, göklerde ve yerde ne varsa size boyun eğdirmiştir. Hepsi Allah'tandır" Eğer İsâ Allah'ın bir parçası ise, buna göre, göklerde ve yerde olanların da, Allah'ın bir parçası olması gerekir." Bunun üzerine Hıristiyan sustu ve Müslüman oldu. Harun Reşid buna çok sevindi ve Vâkidî'ye büyük bir hediye verdi.

Nisa: 171: "Ey Ehl-i kitap!" Burada umum zikredilmiş, husus kastedilmiştir. Yani burada Ehl-i kitaptan maksat sadece Hıristiyanlardır. Nitekim daha sonra gelen, "ilâh üçtür, demeyin," sözü de bunu gösterir. Zira bu söz, Hristiyanların sözüdür.

Nisa: 172. ayet:

Bir Hıristiyan heyeti, Rasulullah (s.a.v.)'a gelerek : "Ya Muhammedi Bizim ilâhımızı niçin ayıplıyorsun? dediler. Rasulullah (s.a.v.): "Sizin ila­hınız kim? diye sordu. Onlar: "İsâ" diye cevap verdiler. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ben onun hakkında ne diyorum? dedi. Onlar: "O, Allah'ın kulu ve rasulüdür" diyorsun dediler, Rasulullah (s.a.v.): Onun, Allah'ın kulu olması utanılacak bir şey değildir" buyurdular. Onlar ise "Evet, bu, onun için utanı­lacak bir şeydir" dediler. Bunun üzerine,

لَّن يَسْتَنكِفَ الْمَسِيحُ أَن يَكُونَ عَبْداً لِّلّهِ

"Mesih, Allah'a kul olmaktan çekinmez..."(Nisa: 172) âyeti indi. İstinkaf; böbürlenmek, kendini üstün görmek manasınadır.

Maide Suresi

Mâide sûresi, Medine'de inen uzun sûrelerden biridir. Medine'de inen Bakara, Nisa ve Enfâl sûrelerinde olduğu gibi, bu sûre de, inançla ilgili ko­nular ile Ehl-i kitap kıssaları yanında, çokça hukukî meseleleri kapsar. Ebu Meysere şöyle der: "Mâide sûresi, Kur'an'ın son inen sûrelerindendir. Bunda, hükmü kaldırılmış bir âyet yoktur. İçinde 18 farz vardır."(Kurtubî, 6/30)

Bu sûrenin kapsadığı hükümleri şöyle özetleyebiliriz: Akidler, kesi­lecek hayvanlar, avlanmak, ihram giymek, Ehl-i kitap kadınlarla evlenmek, dinden dönmek, temizlik hükümleri, hırsızlığın, yol kesiciliğin ve yeryü­zünde fesat çıkarmanın cezası, içki, kumar ve yemin keffareti ile ilgili hü­kümler, ihramlı iken av hayvanını öldürmek, ölürken vasiyet etmek, bahîre ve sâibe denilen hayvanlarla ilgili hükümler, Allah'ın şeriatı ile amel et­meyenler hakkındaki hüküm ve diğer şer'î hükümler.

Sûre aynı zamanda, Hz. İsa'nın bir mucizesi olup Havarilerin önünde meydana gelen "Mâide (sofra)" kıssasını da anlatır. Sûrede sofra mucizesi anlatıldığı için buna "Mâide sûresi" ismi veril­di.

Abdullah b. Amr b. Âs'ın şöyle dediği rivayet olunur: "Rasulullah (s.a.v.) bineği üzerinde iken ona Mâide sûresi indi. Binek taşıyamadı. Bu­nun üzerine Rasulullah (s.a.v.) bineğinden indi. (Ahmed b. Hanbel II/176)

Anlatıldığına göre Filozof Kindî'nin arkadaşları ona "Ey filozof! Bize bu Kur'an'ın bir benzerini yap" dediler. O da, "olur bir kısmının benze­rini yapayım" dedi ve günlerce bir köşeye çekildi. Sonra çıkarak şöyle dedi: "Vallahi ben bunu yapamam, hiç kimsenin buna gücü yetmez. Mushafı açtım, Mâide sûresi çıktı. Bir de baktım ki Kur'an ahde vefadan bahsediyor ve ahdi bozmayı yasaklıyor. Eşyayı genel olarak helal kılıyor, sonra ondan bir şeyi istisna ediyor. Sonra da iki satırda Allah'ın kudret ve hikmetini açıklıyor. Hiçbir kimse ciltler dolusu eser yazmadan bunu ifade edemez."(Kurtubî, 6/31)

Maide: 1: 

أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَوْفُواْ بِالْعُقُودِ

"Ey iman edenler! Akidleri yerine getiriniz" Ukûd, akidler demektir. Akid lügatte, bağlamak manasınadır. Bir kimse bir ipi başka bir iple düğümlediğinde der. Daha sonra, çeşitli anlamlar için müstear olarak kullanıldı. Zemahşerî şöyle der: "Akid, verilen sağlam söz, ahit demektir. Bu ahit, ipin düğümlenmesine ben­zetilmiştir. Şair "Hutay'e" şöyle der:

Bu öyle bir topluluktur ki, komşuları ile anlaşma yaptıklarında ipleri bağlar ve sıkı sıkıya düğümlerler, yani anlaşmayı sağlam yaparlardı."

Ukûd, gerek insanla Rabbi, gerekse insanla insan arasında ya­pılan her türlü akid ve sözleşmeyi kapsayan bir lafızdır. İbn Abbas şöyle der: "Ukûd, ahidler demektir. Ahitler ise, Allah'ın Kur'an'ın tümünde helâl, haram ve farz kıldığı teklifler ve hükümlerdir." Taberî ve Zemahşerî bu görüşü tercih etmiştir. En çok tercih edilen görüş ise, umum ifade etmesidir ki, bu da her türlü akdi yerine getirmeyi emirdir. Ebıı Hayyan ve bir grup müfessirin tercihi budur. İbn Eslem şöyle der: "Akitler altıdır: Allah'ın ahdi, antlaşma akdi, şirket akdi, alış-veriş akdi. Nikah akdi ve yemin akdi. İbn Kesir'de böyle yazılıdır.

Maide: 2; 

وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ

"İyilik ve takva üzerinde yardımlasın, günah ve zulüm üzerine yardımlaşmayın"

Câhiliyye adetleri, kör bir kavmiyetçilik ilkesine göre uygulanırdı. Câhiliyye şairi şöyle ifade eder: "Ben ancak Guzeyye kabilesindenim. Eğer o sapıtırsa ben de sa­pıtırım. Guzeyye doğru yolu bulursa, ben de bulurum." İslam ise şu değerli insanî ilkeyi gelirdi: İyilik ve takva üzerinde yardımlasın. Günah ve zulüm üzerinde yardımlaşmayım" Bu iki ilke arasında büyük fark var!

Maide: 3:

"Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına bo­ğazlanan, boğulmuş, vurulup öldürülmüş, yukardan yu­varlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş hayvanlar ile ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna-canavarların yediği hayvanlar, dikili taşlar (putlar) üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır."

Zemahşerî şöyle der: "Câhiliyye dönemi insanları, aşağıda haram olduğu be­lirtilen şeyleri yerlerdi. Bunlar: kendiliğinden ölen hayvan, Fasîd denilen kan. Fasîd, bağırsaklara doldurup kızarttıkları bir kandır. Bu hususta Arap­lar şöyle bir darb-ı mesel de söylerler: "Kendisine fasîd kan ikram edilen yemeksiz kalmıştır."

Domuz etinin biz­zat haram olduğunu açıklamak için, Yüce Allah onu özellikle zikretmiştir. Şer'î usulle kesilse bile yenilmesi haramdır. Allah'tan başkası adına veya Allah'tan başkası­ adıyla" adı anılarak kesilen, meselâ, Lât ve Uzzâ'nın adıyla" denilerek kesilen; İp ve benzeri şeylerle boğulan; taş veya sopa ile vurula­rak öldürülen; dağ veya benzeri yüksek yerlerden yuvarlanan, bir başka hayvan tarafından boynuzlanan, vücudunun bir kısmı yırtıcı hayvanlar ta­rafından yenilen ve bu halede ölen hayvanların eti haram kılındı.

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِيناً

"Bugün size dininizi ikmâl ettim, size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâ­m'ı beğendim."

Rivayete göre Yahudilerden bir adam Hz. Ömer (r.a)'e gelerek şöy­le dedi: "Ey mü'minlerin emîri! Kitabınızda okuduğunuz bir âyet var ki, eğer o âyet biz Yahudilere inseydi, indiği günü bayram edinirdik." Hz. Ömer (r.a): Hangi âyeti kastediyorsun? diye sordu. Yahudi: "Bugün sizin için dininizi tamamladım..." âyetidir dedi. Hz. Ömer (r.a): "Vallahi ben bu ayetin Rasulullah (s.a.v.)'a indiği günü ve saati bilirim. Bu âyet Rasulullah (s.a.v.)'a cumaya raslayan bir arefe günü öğleden sonra indi" dedi. (Buhari. K.Tefsir. 5.2: Müslim. K.Tefsir, 5)

Maide: 6

"Ey iman edenler! Namaz kılmak istediğinizde abdestiniz yoksa yüzlerinizi ve dirseklerinizle birlikte ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edin, ayaklarınızı da topuklarla birlikte yıkayın."

Zemahşeri şöyle der: "topuklara kadar" kaydıyla ayaklarda yapılan işlemin nereye kadar olduğunu bildirmek, ayakların mesh edileceğini sananların zanlarını ortadan kaldırmak içindir. Çünkü şeriatte, meshin nereye kadar yapılacağı yani son sınır belirtilmemiştir. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Şu ökçelerin ateşten vay haline" Bu hadis, "Ayakları yıkamak değil mesh etmek farzdır" diyen İmamiyye mezhebi mensuplarının görüşleri­ni reddeder. Âyet açıktır ve terkibinde "ayaklar" kelimesi mansub (fethalı) olarak gelmiştir. Burada "Ayaklarınız" kelimesi yıkanan yüzler ve eller üzerine matuftur. Abdestte tertip ifade etmek için başı mesh etme emri, diğer azaları yıkama emirleri arasında getirilmiştir. (Keşşaf, İ/474 Buhârî, ilim 3,30; Vudu 27,29 Müslim Taharet 25-28)

Maide: 8:

وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ

"Bir topluluğa duy­duğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin."

Zemahşerî şöyle der: "Bu âyet, böyle kuvvetli bir vasıf olan adalet sıfatının, Allah'ın düşmanı olan kâfirlere karşı uygulanmasının vacip olduğuna önemle dikkat çekmektedir. Hal böyle olunca, Allah'ın dostları ve sevgilileri olan müminler hakkında niçin vacip olmasın?!"(Keşşaf, 2/476)

Maide: 9:

وَعَدَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ

"Allah, îman eden ve iyi şeyler yapanlara söz vermiştir; onlara bağışlama ve büyük mükâfat vardır"

Maide: 10:

وَالَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ

İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar cehennemliklerdir." "

Ebu Hayyan şöyle der: "Mü'minlere cenneti vadeden ayet, fiil cümlesi olarak ve bu va'din mutlaka gerçekleşeceğini gösteren mazi sıygasıyla geldi. Kâfirler hakkındaki ayet ise, onlar hakkındaki hükmün sabit olduğunu, onların cehennem ehli olduk­larını ve sürekli olarak cehennem azabında kalacaklarını ifade eden isim cümlesi şeklinde geldi."( el-Bahr, 3/441)

-devam edecek-

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-34

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-34

Maide: 67: İbn Abbas, Rasulullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Yüce Allah

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-33

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-33

Maide: 41: Berâ b. Âzib'ten rivayet edildiğine göre, tahmim(Zina eden kimseye liflerden örül

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-32

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-32

Maide: 32 مَن قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-31

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-31

Maide: 11: Nadîroğulları, Rasulullah (s.a.v.)'ın başına değirmen taşı atmak ve Rasulullah

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-30

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-30

Nisa: 163: وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُوراً “Davud'a da Zebur'u verdik.

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-29

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-29

Nisa: 135: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوّ

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-28

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-28

Nisa: 114: لاَّ خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِّن نَّجْوَاهُمْ إِلا

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-26

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-26

Nisa: 76 إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفاً “Haddi za

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-25

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-25

Nisa: 58 ayet: إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَ

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-24

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-24

46. ayet:, مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ يُحَرِّفُونَ الْكَلِم

Âl-i imran:190

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.

GÜNÜN HADİSİ

Eğer sizden birinizin elinde dikilecek bir hurma fidanı varken, kıyamet kopsa ve onu dikmeye vakit bulursa, hemen o fidanı diksin

250 Hadis, s.27

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI