MEHMED AKİF’İN AHLÂKI VE ŞAHSİYETİ

Sebîlürreşâd dergisinin sahibi ve Mehmed Âkif i en yakından tanımış bir kimse olan Eşref Edib Bey, onun hakkında edindiği intiba ve kanaatlerini şöyle özetlemektedir:


2024-11-22 17:50:56

Sebîlürreşâd dergisinin sahibi ve Mehmed Âkif i en yakından tanımış bir kimse olan Eşref Edib Bey, onun hakkında edindiği intiba ve kanaatlerini şöyle özetlemektedir:

HEM FİKİR, HEM CEMİYET ADAMI

Âkif, müdhiş bir seciye (karakter, şahsiyet) ve kana'at (inanç) sahibi idi. Gelişigüzel hâdiselerin arkasından sürüklenmezdi. Muayyen ve başlıbaşma kana'atleri, ölçüleri vardı. Kana'atlerini şu muâdele-i içtimâiye (sosyal denklem) üzerine kurmuştur: Fazilet, vatanperverlik, ilim mecmu'ları dine müsâvîdir(Din = Ahlâk + vatanseverlik + ilim).

Âkif sadece bir köşeye çekilip düşündüklerini ve duyduklarını yazmakla kalan bir şâir değildi. Aynı zamanda doğru bildiği şeyleri yapmaya çalışan, hareketlerini, samîmi duygularına uygun düşürmeye uğraşan, bir cemiyet adamı idi: Memûriyet mesleğinde, cemiyet işlerinde, vatan işlerinde kendine teveccüh eden vazifeleri yapmak için didinmiş durmuştu.

AZİMLİ, VEFALI, MÜTEVAZI, VAKÛR

Çok azim sâhibi idi. Bir kere birşeye azmetti mi, artık onu yapmak mes'ele değildi.

Vefakârlığı müstesna derecede idi. Dostluğuna bihakkın güvenilirdi. Vefasızlık, nazarında en büyük nâmerdlik idi. O, yalnız insanlara karşı değil, Allah'ına,

Peygamberine, milletine, vatanına da vefakârdı.

Çok mütevâzî idi. Gösterişi hiç sevmezdi. Sırası gelmeyince ilmini bile izhâr etmezdi.

Çok büyük izzet-i nefis sâhibi idi. Bütün müddet-i hayatında hiçbir defa hiç bir kimseye karşı en ufak bir zillet göstermemişti. İzzet-i nefsini rencide edecek ufak bir söze, ufak bir muâmeleye, hattâ ufak bir bakışa bile tahammül edemezdi. Şeref ve haysiyetine bütün müddet-i ömründe hiçbir toz kondurmamıştı.

CESUR, MERT, MAHCUP, DAYANIKLI

Çok metânet sâhibi idi. Yeis, korku nedir bilmezdi. Hissiyâtma karşı soğukkanlılığını muhâfaza ederdi.

Çok mert adamdı. Çocukluğundan beri mertliğe meftundu. Acze düşmüş adamdan intikam almayı mertliğe münâfî görürdü.

Bütün insanlara karşı hayıhahtı. Bilhassa arkadaşlarını iyi bir halde görmekten büyük zevk alırdı.

Söze büyük kıymet verir, verdiği sözü kat'iyyen yerine getirirdi. Meğer ki ölüm, yâhud ona yakın bir mâni' zuhûr ede. Sözünü tutmayanlara insan nazariyle bakmazdı.

Yalan nedir bilmezdi. Her sözü doğru idi. Hiç kimse, müddet-i ömründe, onun bir kere olsun yalan söylediğini görmemiştir. Yalan söyleyenlere çok kızardı.

Utangaçtı. Ona faziletinden, kudretinden bahsederseniz kızarır, başka tarafa bakardı.

Hayatın verdiği ıztıraplara gülerdi. Ona göre hayatta tahammülü kâbil olmayan en büyük yük hamûle-i minnetti. Fenâlığa karşı iyilikle mukabeleye çalışır ve bundan zevk alırdı.

DOSTLUĞU ÇETİNDİ

Ömründe bir kerecik olsun kuvvete boyun eğmemişti. Kaviler, nüfûzlular onu karşılarında dâima haşin görmüşlerdi. Haksızlığa karşı hiç tahammülü yoktu; derhal kırar, dökerdi.

İstibdâdın şiddetle aleyhinde idi. Kızınca yüzü korkunç bir heybet alırdı; korkunç şiirlerindeki heybet gibi.

Halkın ıztıraplarına alâka gösterirdi. Halk sıkıntıda iken zevk ve sefahat içinde yüzenlere müdhiş hasım kesilirdi.

Dostluğu, çok pahalı bir mal gibi, mahrûmiyetlere katlanılarak elde edilirdi. Sonra da kaybetmemek için bu çok pahalı şeyin üstüne titreyecektiniz. Çetin huylu idi. Onunla dost olmak kolay değildi. Onu anlayabilirseniz, canını da sizin için fedâ ederdi.

Herşeyi tam idi; alâkası da, alâkasızlığı da. Sevdiğini tam severdi. Rûhunun ısınmadığı adamlara da hiç alâka göstermezdi; fakat bir kin de bağlamazdı.

Sohbetine doyamazdınız. Susması bile zevkli idi. Bâzan yalnız gözleri konuşurdu. Sevdiği, inandığı şeylere ağzınızı açamazdınız; buna tahammülü yoktu. Baş­kasının inandıklarına hürmet ederdi. Kendisinin de inandıklarına başkası hürmete mecburdu.

Kendi işlerine lâkayd idi. Fakat sevdiklerinin her işine alâka gösterirdi. Sevdikleriyle çok lâtife ederdi.

YALNIZ VE MÜTEFEKKİR

En sevdiği şey, yalnız kalıp düşünmekti. Şehrin dağdasından sıkılır. Dâima uzak ve ıssız yerlerde, dergâh gibi bir yeri olmasını tahayyül ederdi. Orada insanlardan uzak, tabiatla başbaşa kalmak isterdi.

Çok hazır cevap idi. Bâzan cevap makâmında "fıkra gelsin mi?" der, hemen bir fıkra naklederdi. Hoşuna giden fıkra, şiir, her ne olursa olsun, tekrarından zevk alırdı. Bir meclisten hoşlandı mı söze seve seve kanşır, açılırdı. Meclise yabancı karıştığı zaman neş'esi kaçardı.

Fikrini bir i lâmın hüküm fıkrası gibi kısa söylerdi. Kalabalıkta yok denecek kadar sessizdi.Ne olduğu belirsiz, renksiz, meşrebsiz insanları hiç sevmezdi.

DÂİMA OKUR, OKUTUR

Okutmak ve yazmak en büyük zevki idi, okuttuğu derse ehemmiyet verirdi. Bildiğini iyi bilirdi. Bilmediği şeye de hiç karışmazdı. Hâfızası çok kuvvetli idi. Ezberlediği şeyler on bin beyitten aşağı değildi.

İrfan ve liyâkate meftundu. Erbâb-ı kudret ve fazileti candan sever, kudret ve kâbiliyet gördüğü herkesi, millete karşı hizmet yolunda çalışmaya teşvik

ederdi.

TAASSUBA, CEHLE, SAPIKLIĞA DÜŞMAN

Cahilâne ta'assubun müdhiş düşmanı idi. Eskiye bilâ-kayd ü şart bağlı değildi. Yeniye de körükörüne taraftar değildi. Düstûru şu idi: "Eski, eski olduğu için atılmaz, fena olursa atılır. Yeni, yeni olduğu için alınmaz, iyi olursa alınır."

O, hem şâir, hem âlim idi. Ahlâkî meziyetlere, ınsanî vasıflara şiirinden de, mâlûmatından da yüksekti. Cehle karşı düşmandı. Bir cemiyet için ilimsiz yaşamak kâbil olmadığı kanâatinde idi.

Asrın icâbâtma, gençliğe, istikbâle ehemmiyet verirdi. Milletleri sapık yollara götüren şuarâ, üdebâ ve muharrirlere müdhiş düşman idi. Bunları millet için bir musibet addederdi. Tenkid ve muâhazteyi sevmezdi. Ona göre, başkalarını değil, insan kendi nefsini muâhaze etmeli idi.

SİYÂSETTEN UZAK

"Siyâsetten Allah'a sığınırdı. Meşrûtiyetin ilânından sonra nasılsa İttihad ve Terakkiî'ye girmişti; fakat siyâsetle meşgûl olmazdı. İttihad ve Terakkî'ye girişi de mühim bir hâdisedir. Kendisine yemin teklif edilince, "bilâkayd ü şart cemiyetin emirlerine itâat edemiyeceğini, ancak emr-i ma'rûfuna biy'at edebileceğini" söylemişti. Onun bu salâbeti, yemin tarzının değiştirilmesine sebep olmuştur.

Çok hür fikirli ve müsâmahakâr idi. Geniş düşünürdü. Onun müsâmaha etmediği yalnız birşey vardı: Dîni. Fikret'e karşı husûmeti sırf bu yüzdendi. Yoksa evvelce ona hürmet eder, kıymet verirdi.

Mûsikîyi çok severdi. Nısfiye (ney) üflerdi. Bir çok ağır şarkılar, besteler ve İlâhîler mahfûzu (ezberinde) idi. Mevlid'i çok severdi. Güzel sesle okunan Kur'an'ı dinlemekten büyük haz duyardı.

Erken kalkardı. Yatakta uyanık yatmak âdeti değildi. Kimsenin hususiyetine karışmazdı. Yalnız hey'et-i ictimâiyeyi (sosyal yapıyı) çekiştirirdi. Kendi olmayana kızardı, iki yüzlülere garezdi.

Hâsılı yüksek bir şâir olduğu kadar, tam mânâsıyla bir insan-ı kâmildi.

Eşref Edip

Mehmed Akif

Beyan Yayınları

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MEHMED AKİF’İN AHLÂKI VE ŞAHSİYETİ

MEHMED AKİF’İN AHLÂKI VE ŞAHSİYETİ

Sebîlürreşâd dergisinin sahibi ve Mehmed Âkif i en yakından tanımış bir kimse olan Eşref E

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ  İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE  BİR MUHÂVERE

Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi

NASIL BİR MAARİF?

NASIL BİR MAARİF?

Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır

HİCRET VE HAREKET

HİCRET VE HAREKET

Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ

O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)

Şuara, 88-89

GÜNÜN HADİSİ

Hastayı ziyaret edin, açı doyurun, esiri kurtarın.

Risayü'z-Salihin

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI