

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
Hacı hacıyla Mekke'de, derviş dervişle tekkede, ergenin de ergenle dakkada buluştuğu internet çağının siber çocukları, 'itle yatan bitle kalkar' sözünün ne kadar doğru bir söz olduğunu, kaşıntılarıyla her dâim isbat etmişlerdir.
Keseleri şiştikçe kalbleri daralan bir takım ana-babaların, 'saldım çayıra Mevlam kayıra' îtikâdı ile evlatlarını saldıkları çayır, tehlikelerle dolu olduğu için, meydana gelen edebsizlikler de ergenlik çağı diye isimlendirilmiştir.
Siber vâdide sörf yaparken hayatın 'püf' noktalarını kaçırdığı için, hayatın 'tüh' noktalarında gezinmeye aday olan bu ergenler, yaptıklarından ne kadar sorumlu iseler, bunların ana-babaları da bir o kadar mes'ûl ve sorumludurlar.
Gençliğin ilk aşamasının adı olan ergenlik, haddi zâtında dinin emir ve yasaklarına doğru açılan koridorun adıdır.
Bir hat levhası olan "Edeb yâ hû" cümlesi, tarihden günümüze kadar ulaşan bir mirasdır. Edeb kelimesi, her ne kadar satırlarda kalmış olsa da, sadırlarında bu kelimenin hakikatını barındıran edibler, vermeye çalıştıkları edebin karşılığını her ne kadar göremeseler de, ergenin de, edebsizin de kendilerine âit olduklarını bilirler. Tıpkı baltanın da, sapının da sahibine âit olduğunu bildikleri gibi.
Edebsizin edebsizliğine sabretmek manasına da gelebilen edebi, edebsizlerden öğren diyen büyüklerimiz ne de güzel söylemişler.
Şöyle ki; edeb, pembe dizilerden öğrenilen, terbiye ise akıllı tabletlerden taleb edilen bir şey değildir.
Bazı şeyler ancak hayatın içerisinde yaşanarak öğrenilebilmektedir. Ancak fiziksel ergenliğini çoktan aştığı halde, rûhen bîedeb olanların rûhî ergenlikten kurtulabilmeleri ise, tasavvufî terbiyeye talib olmakla mümkün olabilmektedir.
Edebini tasavvufdan alanlar, hayata dürbünün tersiyle bakmadıkları için etrafındaki insanları asla küçük görmezler. Zîra aldıkları terbiye, onlara, zarfa (dış görünüşe) değil, mazrûf'a (kişiliğe) bakılmasını öğreten bir terbiyedir.
Unutma ki; yüzmeyi, seninle beraber suya girebilen birisinden öğrenebilirsin. Beraber suya giremediğin akıllı telefonundan da ancak o suyun resmini seyredersin.
Kavak ağacı kiraz vermez. Çınar ağacının saksıda yetiştiği görülmüş bir şey midir? Hiç kalın bir telden ince ses çıkar mı?
Gemilerin karada da yüzebileceğini hayal etmek, ancak Mehmedleri Fâtihler haline getirebilir. Fatih'in fethettiği şehrin Beyoğlu sokaklarında eniği ile kadını-erkeği ve ergeni ile, eşcinsellere özgürlük için yürüyen karaltıların hangisiyle edebi konuşacağız Allah aşkına?!..
Fatih'in, İstanbul'u fethederken surlara fırlattığı güllelerin sayısını bilemiyoruz ama inanın Beyoğlu'nda sokaklara fırlayan protestocuların sayısının, surları döven "top"lardan daha fazla olduğu kesindir.
Bu kadar insanın bir araya gelebilmesine şaşıranlara, okullarda aldıkları eğetimi de sorgulamalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü bir eğitim sisteminin temelinde, "Hayâ imandandır"(1) düstûru bulunmuyorsa, 'ağaç yaş iken eğilir' sözündeki 'yaş ağaç' olan ergenlerin de eğiliminin farklı olmasına şaşırmamak gerekir.
Mesele sadece okullarda verilen eğitimde değildir. Şöyleki, Necib Fazıl'ın;
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
dizelerinde zikredilen küheylan, yiğittir, kısrak ise kadındır. "Küheylanlar", ergenlik çağında "tay" iken "kısraklar" tarafından beslenir, korunur ve eğitilirler. Binâenaleyh ergenleri "ümmet" haline getiren "ümm" dür, yani anadır. Tıpkı bir Türk atasözünde zikredildiği gibi; "Kadın vardır yiğit doğurur, oymağı devlet eder. Kadın vardır it doğurur, memlekete dert eder."
Şu da bir gerçek ki; turunçgiller soğuk iklimde yetişmezler. Yani ortamın iyi ve müsâit olması lazımdır. Eğitilmemiş insan da toprağın altındaki demir cevheri gibidir. Çıkarılıp işlenmediği müddetçe hiç bir işe yaramaz.
O cevheri işlemekle memur olan tâife ise, insanları kereste gibi görüp, tek tip sopalar halinde yetiştirmeye devam ettikleri müddetçe, o sopalardan hissedar olmaya hak kazanacaklardır.
Dünya bir medrese, insanlar ise o medresenin talebeleridir. Doğumu ile o medreseye kaydolup, ölümü ile de diplomasını eline verirler.
Acındırılarak arsız, acıktırılarak da hırsız haline getirilenler, tahsil yerine tahsilatla uğraştıkları için karnelerini dâima zayıflarla dolu olarak bulacaklardır. Unutmayalım ki, arkadaşı şeytan olan, kendisini cehenneme hazırlamalıdır.
Ergen dendiği vakit aklıma hep Üsâme bin Zeyd geliyor. Hani Zeyd bin Hârise ile Habeşli Bereke (Ümmü Eymen)'in cesur evladı. Hani arkadaşları olan Abdullah bin Ömer, Zeyd bin Sâbit, Berâ bin Âzib, Arcir bin Hazım ve Üseyd bin Zübeyr ile beraber 12 yaşlarında olduğu halde savaşmak için gittikleri Uhud'dan, Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "dönün" emriyle ağlayarak dönen ve ancak 2 yıl sonra Hendek günü savaşmalarına izin verilen2 Üsâme geliyor.
O ergen değil miydi? O hiç genç olmadı mı? Mûte'de atının üzerinden yıkılan babası Hazreti Zeyd'in atına bindiğinde henüz 17 yaşında değil miydi?
Evet o da ergendi, Fakat İslam için bedeller ödeyen bir ergen! Tıpkı Kerbela'da bedel ödeyen Ehl-i Beyt'in ergenleri gibi. Ehl-i Beyt'e, Ehl-i Beyt olmanın bedelini ödetenler de karnelerini alıp bu dünyadan mezun olarak defolup gittiler.
Büyüklerin imtihanı da büyük olur. Bunun için "her bela, değildir kerbela." Ama bizler, çocuklarımızla beraber belalardan emin olmak istiyorsak, edebi başımıza tâc etmemiz lazımdır.
Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâ'dan.
Giy ol tâcı, emin ol her beladan.
HÂTİME
Cips paketi gibi %75'i hava olan, 13-14 yaşlarında olup ana-babasından daha çok sesi çıkan, kibri tavan yaptığı için atarlanan, erkek olduğu halde yürürken küpesi sallanan gençlerin ergenlik modundan çıkarak "Edib" olmalarını arzuluyorum ve bu makale için kaleme aldığım, mevzumuz ile alakalı yeni yazdığım üç kıtalık bir şiirimle makalemi sonlandırıyorum:
Her tarafı sarmış internet ağı.
Edebsizlik olmuş ergenlik çağı.
Hayâ uzaklaşmış hiç görünmüyor.
Kibir tavan yapmış sanki Kaf dağı.
Gülle misin, tüfek mi, oğlum sen nesin?
Dilindesin küpen ile herkesin.
Anan susmuş sana söz bulamıyor,
Babandan daha çok çıkıyor sesin.
Fayda vermez sana ne sağ ne de sol.
Selâmet'e giden edebtir tek yol.
Bırak bu işleri gel dön aslına!
Çık ergen modundan haydi "edib" ol!
Vesselam
Kaynaklar:
1- Buhari, Kitabü'l-İman, hadis no: 23.
2- İbn-i Hişam, es-Sîretü'n-Nebeviyye, Mısır 1955: 11,66.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar