Hatıralarla
MUSA YUKARI AĞABEY'DEN HATIRALAR-3
Karakoldaki sorgulama
Bizi öbür odaya çektiler. Komiser geldi. "Bunlar kim?" dedi. Polis; "Efendim, bunlar Bediüzzaman'ı ziyarete gelmişler. Onun kapısının önünde bekliyorlardı. Ben getirdim" dedi. Komiser; "bunların ceplerini yokladınız mı? Yoklayın ceplerini" dedi. Cevşen aldıydık, yolda giderken okuruz diye. Cepleri yoklarken onu buldular. Komiser cevşenin içini açtı. O Ankara'dan gelen mektubu onun içine koymuştum. Açtı, o mektubu okudu bu. Sonra; "Bu mektubu Ankara'dan sana kim gönderdi?" diye sordu. "Bilmiyorum" dedim. "Ya, bir insana mektup gelir de kimden geldiğini bilmez mi?" dedi.
"Efendim" dedim "altında Ankaralı kardeşleriniz diyor. Ankaralı kardeş bir tane, on tane, elli tane değil ki. Kim bilir hangi kardeşten geldi o?" dedim. "Çok mu ya Ankara'da o kadar nurcu?" dedi.
"Tabii çok" dedim ben. Bu sefer "döverim, çarparım" filan dedi. "Ne yaparsan yap, kimin gönderdiğini bilmiyorum" dedim. Bu sefer döndü polislere dedi ki; "Bakın nurcuların işi böyledir. Şimdi ben bunu bu mektuptan mahkemeye versem, hâkime diyecek ki; "Hâkim bey, postacı bana mektup getirmiş almayayım mı?" O da "Alırsın evladım" diyecek. Bak bunlarda yarın Risale-i Nur bul. "Bunu kimden aldın?" diye sor. Bir açık adres verir, polislerle basarsın. Adam iki sene evvel ölmüştür. Kabire mi gidip adama soracan; "kitap verdin mi" diye. Hayatta diri adam evi basmadık. Her bastığımızda adam ölü çıkıyor" dedi. Hepimizi güldürdü komiser.
Sonra "bakın sizi serbest bırakıyorum. Bir daha Bediüzzaman'ın oraya giderseniz, polisler de sizi yakalar, getirirse, döver, çarpar, hapse atarım. Bakın, Ankara'dan özel gönderilmiş sivil kıyafetli 10 tane polis var. Derhal Eskişehir tarafından gelen arabayla burayı terk edin" dedi.
Polis'in Yordam Öğretmesi
Serbest kalınca, bizi getiren polis dedi ki:"Biz sizi sevdik. Yani siz "Bediüzzaman'ın kapısı olduğunu bilmiyorduk, başkasının kapısını arıyorduk" gibi yalan dolan konuşmadınız. Her şeyi olduğu gibi konuştunuz. Yalnız siz usul bilmiyorsunuz. Ben size usul öğreteyim" dedi.
Bizi getiren polis bize usul öğretiyor, Allah'ın yardımına bak.
Aldı götürdü, Ceylan ağabeyin babası Mehmed ağabeyin dükkânına. "Mehmed ağabey, Bunlar İzmir'den Bediüzzaman hocayı ziyarete gelmişler. Sen gereğini yap" dedi.
Mehmed Çalışkan ağabey
Bizi bıraktı, gitti. Mehmed ağabey; "Siz miydiniz karakoldaki o iki nurcu?" dedi. "Evet, bizdik" dedik. "Şimdi ben sizi götürsem, herkes beni tanıyor. Sizi de nurcu diye götürürler. Ankara'dan 5–10 tane özel polis gelmiş diye duyduk" dedi. "Bizde duyduk" dedik. "Ne yapalım" dedi. "Biz evi biliyoruz" dedik. "Ha evi biliyor musunuz? Evin 15–20 metre kadar ilerisinde bir bakırcı dükkânı var. O şakirtlerdendir. Ona varın, size yardımcı olsun" dedi. Tamam dedik, çıktık.
Kadir ile İstişare
Tam Üstadın sokağına gireceğiz, Kadirle istişare ettik. "Kadir bak, komiser ne dedi? Şimdi, polis tutup götürürse, komisere ne deriz?" dedim. "Musa ağabey, sen suçu benim üzerime at. Ben gidecektim, ama bu çocuk gitmedi. Ben bunu burada bıraksam, bu Emirdağ'dan İzmir'i bulamaz. Babası bunu bana emanet etti" dersin. Komiser bana "Öyle mi, bu gidecekti de, sen mi salmadın" diye sorar. "Evet" derim. Bana bir iki tokat atar. Ben ağlayıveririm. Çocuğum, kıyamaz, fazla dövmezler. Ama seni döverlerse çok döverler. Ben bir iki tokatla meseleyi kapatırım" dedi.
Ve Nihayet Ziyaret
Böyle anlaştık. Vardık, o bakırcı kardeşi bulduk. O da duymuş, "Siz misiniz onlar" falan dedi. Oturttu, çay, bisküvi ikram etti. Tabii Ocak ayı, Afyon soğuk. Bir taraftan heyecan, bir taraftan soğuk derken, oradan Hüsnü abi geçiyormuş. Bakırcı hemen kapıya koştu. "Hüsnü abi, Hüsnü abi..Bir dakika" dedi. "Üstadımız nerede?" diye sordu. Hüsnü abi; "Üstadımız şu anda uyuyor. Zübeyir ağabey de bir yere kadar gitti. Ben de şu karşı bakkaldan yoğurt almaya gidiyom" dedi.
Bakırcı; "Bak bu kardeşler İzmir'den gelmişler. Bunlara bir yardımcı olsan" dedi. Hüsnü ağabey; "Ben üstada söyleyemem de, Zübeyir ağabeye söylerim. Zübeyir ağabey de üstadımıza söyler. Üstadımız kabul ederse, gelir çağırırım. Çünkü çok sıkı..Hatta bundan 15-20 gün evvel Diyarbakır'dan Mehmed Kayalar ağabey geldi. Üstad onu dahi kabul etmedi" dedi.
Bakırcı; "Sen yine de bir söyle" dedi. "Olur, söylerim" dedi Hüsnü ağabey.
Gitti bu, bir saat kadar sonra geldi. Dedi ki; "Üstadımız uyanmış. Zübeyir ağabey de gelmişti. Zübeyir ağabey üstada söylemiş. Üstad da "çağırın" demiş. Üstad sizi bekliyor, buyrun" dedi. Hemen gittik, üstadı ziyaret ettik, görüştük.
Üstadın vefatı
-Vefatı sizde nasıl bir tesir yaptı?
-Duyduk, Cenazeye bazıları gitti, biz gidemedik.
-Ne olacak bundan sonra diye bir korku oldu mu?
-Korku diye bir şey yok, üstadın mahiyetini bildiğimizden dolayı. Üstadın mahiyetini bilmeyen insan korkar. Mesela Ahmed Feyzi ağabey; "Biz Denizli hapsine girdiğimizde, ben daha üstadın mahiyetini bilmiyordum" demişti bana. Denizli hapsinde Hafız Ali ağabey anlatmış ona..
Yorum yapın
Yorum yapmak için giriş yapın.
2 Yorumlar
Allah razi olsun hayirli ve uzun ömurler diler sohbetlrin devamini dilerim....
hocam hikayenin devamı yok... eksik olmuş tamamlarsak çok iyi olur. dava ne olmuş???sonuç???