Araştırma ve Yorum
MÜSLÜMAN DENGELİ İNSAN DEMEKTİR
Kâinatta var olan astronomik denge, jeolojik denge ve çevre dengesi gibi, insanlık dünyasında da psikolojik denge, sosyolojik denge ve ekonomik dengelerin olması gerekir. Her şeyden önce ferdî adalet anlayışını temsil eden psikolojik dengenin yerleşmesi şarttır. Fertleri zalim olan bir toplumda adalet anlayışını beklemek safdilliktir. Her tarafta insanları zehirlemeye can atan bir istibdat ve tahakkümün fertlerinde yeşerdiği bir toplumda evrensel normlarıyla adalet ölçüsünü bulmak imkânsızdır. Bu sebeple, önce "dengeli kişilik" kavramının zihinlere iyice yerleşmesi gerekir.
Dengeli Kişilik
Yaratılışta var olan "kuvvetler ayrılığı" prensibinin göz önünde bulundurularak "ölçülü bir hayat çizgisinin takip edilmesi" demektir.
Bilindiği gibi, pek çok değişkenliğe maruz, zararlı şeylerden korunmaya ve yararlı şeylerden istifade etmeye muhtaç olan insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için "üç kuvvet" yaratılmıştır. Bunlardan "iştiha" kuvveti menfaat elde etmek, "öfke" kuvveti zararlardan korunmak, "akıl" kuvveti ise iyi ve kötüyü, kâr ve zararı birbirinden temyiz edip ayırmak için verilmiştir. Özgür iradeye dayalı bir seçimin yapılması ve "imtihanda fırsat eşitliği" ilkesinin bir gereği olarak tahdit edilmeden oldukça serbest bırakılan bu kuvvetlerin ifrat-tefrit ve orta yol [vasat] mertebeleri söz konusudur:
a) İştiha Kuvveti
Bu kuvvetin ifrat mertebesi "fücur"dur ki "haram helâl demeden ırzları, şeref ve namusları
ayaklar altına alma arzusu" olarak kendini gösterir. Tefrit mertebesi ise "hümud"dur ki ne helâle ne de harama iştihasının olmamasıdır. Vasat mertebesi "iffet"tir ki yalnız helâline iştihasının olmasıdır.
b) Öfke Kuvveti
Bu kuvvetin ifrat mertebesi "tehevvür"dür ki sahibi ne maddî ne manevî hiçbir şeyden korkmaz. Tefrit mertebesi "cebanet"tir ki lüzumsuz yere evham edip korkar. Bu kuvvetin vasat yanı ise şecaattır ki sahibi dinî-dünyevî hak ve hukuku için gerekirse canını feda eder, ancak meşru olmayan şeylere karışmaz.
c) Akıl Kuvveti
Akıl kuvvetinin ifrat mertebesi "cerbeze"dir ki "hakkı batıl, batılı hak olarak gösterebilen cerbezeci bir zekâya, demagojik bir yapıya sahip olmak" demektir. Tefrit mertebesi "gabavet"tir ki sahibinin hiçbir şeyden, ne dünyadan ne de ahiretten haberi vardır. Akıl kuvvetinin vasat mertebesi ise "hikmet"tir. Hikmet ehli bir kimse hakkı hak bilir, onu takip eder. Batılı [yanlışı] da batıl olarak bilir ve ondan uzaklaşmaya çalışır.(1)
Dengeli kişilik konusuna ışık tutan bir misalle bu konuya son noktayı koymak istiyorum: Bir kısım sahabiler, ahiret hayatını kazanmak için geceleri hep namaz kılacaklarını, gündüzleri oruç tutacaklarını, evlenmeyeceklerini, evli olanlar da eşlerine yaklaşmayacaklarını söylemişlerdi. Hz. Peygamber (a.s.m.), bu gelişmeyi duyunca onları şu sözlerle uyardı:
"Sizin şöyle şöyle dediğinizi duydum. Bakın, yemin ederek söylüyorum ki ben, Allah'a hepinizden daha çok saygılıyım. Bununla birlikte oruç tuttuğum günler de olur, tutmadığım günler de... Namaz da kılarım, uyku da uyurum, kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden [yolumdan] yüz çevirirse benden yüz çevirmiş olur."(2)
Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
"Şüphesiz ki Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır, nefsinin de senin üzerinde hakkı vardır, ailenin de senin üzerinde hakkı vardır; o hâlde, her hak sahibinin hakkını ver."(3)
Tek cümleyle, dünya ahirete mâni olmamalı, ahiret de dünyaya engel teşkil etmemeli; makam ve mevkiler, ayrıcalık pozisyonunda olmamalı; zenginlerden fakirlere yardım akışını sağlayan yollar bulunmalı, ancak zenginlerin malı fakirlere peşkeş çekilmemeli; ailede karşılıklı saygı ve sevgi esas olmalı; karşılıklı hak ve ödevlere riayet edilmelidir.
Adaletin şaşmaz kaynağı, Kur'andır. İnsan fıtraten medenîdir. Yani tek başına yerine getirmekten âciz kaldığı birçok şeye muhtaçtır. Bu sebeple de diğer insanlarla teşrik-i mesai etmek mecburiyetindedir. Yukarıda açıklandığı üzere, insanların iç donanımını teşkil eden öfke, iştiha ve akıl kuvvetlerine bir sınır konulmamıştır. Çünkü Allah, imtihan gereği olarak insanları özgür bırakmayı murat etmiştir. Böyle olunca insanlar, ifrat ve tefritlerle toplum hayatında haksızlık ve zulümlere girmemek için adalete muhtaçtırlar. Ancak her ferdin aklı adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki fertler o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl ise ancak kanun şeklinde olur. Böyle bir kanunun düzgün ve doğru bir ölçüye sahip olması için, insanların bütün ihtiyaçlarını, onların ferdî ve içtimaî hayattaki sıkıntılarını bilen bir kanun koyucu tarafından vazedilmesi gerekir. Bütün bu vasıflara haiz olan ise ancak insanların yaratıcısı olabilir. İşte Kur'an, Allah'ın sözü olarak insanlığa 14 asır boyunca bu adaleti temin ettiği gibi, bundan sonra da temin etmeye selâhiyetlidir. Şunu hemen ifade edelim ki tarih içerisinde meydana gelen haksızlıklar, Kur'an'ın değil, ona uymayan insanların maharetidir.(4)
Dipnotlar
1-krş. Nursî, İşaratü'l-İ'caz, s. 23.
2-el-Buharî, Nikâh, 1.
3-el-Buharî, es-Savm, 51.
4-krş. Nursî, İşaratü'l-İ'caz, s. 84.
Yorum yapın
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar