





Reenkarnasyonun, yani ölüp de yeniden bedenlenmenin, sonra kemale ermek için tekrar bu dünyaya gelmenin:
1-Allah'ın kitabı Kur'an'da yeri yok.
2-Allah'ın son elçisi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin tebliğ ve temsil hayatında yeri yok.
3-İcma-ı ümmette yeri yok.
4-Haşyet sahibi âlimlerin, takva sahibi salihlerin, İslâm'ın ve imanın esaslarına inanan mü'minlerin dünyasında yeri yok.
Peygamberimizi, Yüce Allah bize, her sahada uyulması gereken bir örnek göstermiştir. O, Kur'an'ın en büyük, en mükemmel, ve aşılmaz bir yorumcusudur. Eğer reenkarnasyon diye bir şey olsaydı, mutlaka bu onun halinde, dilinde ve tavsiyeleri arasında bir şekilde görünürdü.
Kur'an'da ve Hz. Peygamber'de reenkarnasyona ait bir işaret görünmediği içindir ki icma-ı ümmette yani (kolektif akıl ve kolektif şuurda) da böyle bir şeye rastlanmamıştır. Peygamberimizin: "Ümmetim, asla dalalet üzere birleşmez, (sapıklık ekseninde ittifak etmez" (bk. Heysemi, Mecmau'z Zevaid, 5/218). "Müminlerin güzel bulduğu, Allah katında da güzeldir." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4318 ) gibi sözleri, icma-ı ümmetin, (kolektif aklın) önemine ve yanılmazlığına dikkat çekmiştir. İşte bu kolektif akıl da reenkarnasyonu kabul etmemiştir.
Reenkarnasyon ve benzeri olaylar, daha çok İslam toplumlarının dışında, ya da İslam'ı iyi bilmeyen çevrelerde görülmektedir.
Bizim, kaynaklarımızdan aldığımız doğru bilginin özeti şu: İnsan bu dünyaya bir kere gelmiştir. Ya Allah'ın gönderdiği dini doğru kabul edecek, doğru yaşayacak, o dinle olgunlaşacak, güzel bir mümin olarak ahirete, cennete gidecek; ya da hak ve doğru dini inkâr edecek, kemalsiz ve imansız bir münkir olarak ahirete, cehenneme gidecektir. Mümin olsun, kâfir olsun, gidenler de bir daha bu dünyaya gelemeyeceklerdir.
"Reenkarnasyon, tekrar ete girmek, tekrar bedenlenmek ve tekrar doğmaktır." deniliyor.
Eğer böyle ise, şimdi soralım. Ölen kişi, olmayan bedene nasıl girebiliyor? Veya o bedeni nerde buluyor, kim veriyor? İnsanın dünyaya gelme olayı rastgele bir olay mı? Kimin haddine düşmüş, keyfi istediği zaman doğacak, keyfi istediği zaman ölecek, kabre girecek, sonra keyfi istediği zaman, elbise giyer gibi kendisine ait olmayan bir bedeni giyecek, bazen de anasından başkasına intikal edecek, sonra doğup dünyaya gelecek, ondan sonra da önceki hayatını anlatacak. Önceki anasını, babasını, çocuklarını ve sevgilisini arayacak, onlar için ağlayacak!!! Yedi yaşındaki çocuk: "Ben falanın kocasıydım veya karısıydım, beni falan vurdu." diyecek. Neden hâkimlerimiz ve savcılarımız bu iddiaları dikkate almaz? Almazlar. Çünkü bu meselenin ciddiye alınır bir yeri, ilmî ve dinî bir dayanağı olmadığını onlar da bilirler. Bunları ciddiye alsa alsa ancak doktorlarımız, psikologlarımız ve psikiyatristlerimiz alır. Onlar da lütfen artık bunu ciddiye alsınlar.
Eğer ölenler, tekrar bedenlenip dünyaya gelseydi, ölen o kadar güzel insanlardan biri bir gün gelirdi. Güzel insanlar, cennet gibi bir hayatı buldukları için gelmezler, gelmemişler, gelmeyecekler. Kötü insanlara da, "dünyaya dönelim, doğru yaşayalım" şeklindeki yalvarışlarına rağmen izin verilmediği için gelememişler, gelemeyeceklerdir.
Yahya Kemal de ölümden sonra dünyaya tekrar dönüşün olmadığını, şu mısralarıyla dile getirir:
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden
Şu halde ölümden sonra dünyaya tekrar dönüş yok. Hep beraber bunu söyleyip, dünyaya geliş fırsatını iyi değerlendirip insanımızı iyiye ve salih amellere yönlendirmemiz gerekirken adetâ; "Ne kadar kötülük yaparsanız yapın, öldükten sonra, tekrar dünyaya gelir, açığınızı kapatırsınız. Bu geliş-gidiş sizin cehenneminiz olur. Böylece günahlarınızdan dolayı hak ettiğiniz cezanızı da çekmiş olursunuz.!" anlamına gelen, cehennemi ve ahireti devreden çıkaran reenkarnasyon gibi evhamları insanımızın önüne koymak, insanımızı kötülüğe, günahlara ve cinayetlere cesaretlendirmekten başka bir şeye yaramayacaktır.
Bir inanç sistemi olmaktan ziyade, bir inkâr sistemi olarak görünen reenkarnasyona bazı insanlar neden inanma ihtiyacı hissetmişlerdir?
Bunun dört sebebi olduğunu söyleyebiliriz:
1-Cehalet. İslam'ı ve İslam'ın ahirete iman esasını hakkıyla bilememek
2-Kasıt. İslam'ın ahirete iman esasına alternatif bir esas üretmek ve Müslüman'ın inancını dejenere etmek.
3-Hayat arzusu. Hayat tatlı. Ölüm geliyor, insanları bu tatlı hayattan koparıp götürüyor. Hayatı bu dünyadan ibaret sanan insanın gözü arkada kalıyor. Denize düşen yılana sarılır, derler ya, işte öyle Reenkarnasyona sarılıyor. Bu yolla tekrar dünyaya gelip yaşayacağını sanıyor. Halbuki gittiği baki dünyanın, -imanlı ve salih amelli olduğu takdirde- içinde yaşadığı fani dünyadan çok daha hayırlı ve sürekli olduğunu Kur'an açıklamış ama o bunu bilmiyor. Bilse reenkarnasyona inanmayacak.
4-Hesap verme endişesi ve hesaptan kaçış. Reenkarnasyona inanmakla ahireti devreden çıkarıyorlar. Böyece orada hesap vermekten kurtulacaklarını sanıyorlar. Deve kuşu avcıyı görünce başını kuma sokarmış, kendisi görmediği için, Avcının da kendisini görmediğini sanarmış.
Halbuki buna da imkân yok. Hiç kimsenin yaptığı yanına kalmayacaktır. Zalim izzetinde, mazlum zilletinde bu dünyadan göçüp gidiyor. Bu dünyada çoğu kere zalimin hakkı mazlumdan alınmıyor. Hesapların çoğu, gerçek adaletin tecelli edeceği ahiretteki Büyük Mahkeme'ye ve Yüce Adalet Divanına bırakılıyor. "Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değil!"
"Tekrar doğuş, bir tekâmül aracıdır." diyorlar.
-Bu aracı kim koymuştur? Eğer "Allah" deniliyorsa, o zaman sorarlar: Eğer tekâmül aracı bu ise ve bunu da Allah koydu ise, o Allah, öyleyse niçin din gönderdi? Niçin kitap gönderdi? Niçin o kitabı diliyle, haliyle ve örnek ahlakıyla anlatsın diye Peygamber görevlendirdi ve niçin bizim de ona uymamızı istedi? Niçin namazı, orucu, zekâtı, haccı farz kıldı? Niçin Kur'an'ın inişi tamamlandıktan sonra: " Bu gün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet'i seçtim, hoşnutluğumu onu yaşamanıza bağladım."(Maide, 5: 3) dedi?
Demek olgunlaşmak, tekrar tekrar ölüp dünyaya gelmekle değil, Allah'ın gönderdiği dinin yasaklarından uzak durmak ve emirlerini yerine getirmekle ancak mümkün olacaktır. Dinin ve Peygamberin gönderiliş gayesi de budur.
Sözün özü: Müslüman'ın inanç ve itikadında, öldükten sonra diriliş bir kere, o da ancak ahirette olacaktır. Herkes yaptığının veya yapmadığının hesabını orada verecektir. Ahirette dirilen bir daha ölmeyecek, hayat orada cennet veya cehennem olarak ilelebed sürüp gidecektir. Maddî ve manevî tekâmül aracı da sadece ve sadece dindir ve o dinin kaynağı olan Kur'an'dır. Kur'an'a ve onu bize getiren Hz. Muhammed'e (s.a.v) uymakla ya a'lay-ı ıllyyîne (yüceler yücesine, cennete) çıkacağız; ya da onları terk edip, uydurduğumuz şeyleri din haline getirip esfel-i safiline, aşağıların aşağısına, cehenneme düşeceğiz. Allah bizi bu akibetten korusun. Razı olduğu dine ve düşünceye kavuştursun.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar