

Ders: 13. Sözün İkinci Makamı
İzah: Prof. Dr. Ahmed Akgündüz
* Akgündüz hocanın en çok sevdiği iki esma-i şerif:
1-Aziz
2-Zü'l-intikam
*Avrupa'da Durhaim şehrinde bir enstitü var. İsmi; Ölüm Ve Hiçliğe Gitme Enstitüsü.
*Üstadın eserleri iki nevi;
1-Eski Said Dönemi, allame Bediüzzaman'ın eserleri, anlaşılması zor, yüksek ilim erbabına hitap ediyor. Muhakemat, İşarat-ül İ'caz gibi.
2-Yeni Said Dönemi eserleri; Mürşid Bediüzzaman'ın eserleridir. O eserlerden âlim de cahil de, herkes istifade eder.
*Ben A.B.D'de, 79 yaşında bir profesöre Haşir Risalesinin 9. hakikatini okudum. Dedi ki; "Bu eser Müslümanlara has olamaz. Âlemşümul bir hakikattir."
*Kabir var hiç kimse inkâr edemez. Biz buna Matematik'te olmayana ergi metodu diyoruz. Bir şeyin eğri olmadığını ispat edersen, doğruluğunu isbat etmiş olursun.
* Üstad, "Ülfet ölümün amcazadesidir" diyor Muhakemat'ta..
Not: Sanırım Akgündüz hocamız hafızasında yanlış kalmış. Üstad Muhakemat'ta;
"Cehl-i mürekkebin hemşiresi ve nazar-ı sathînin annesi olan ülfet" diyor(Muhakemat s: 49 )
*Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk taunuyla çoklar o davasını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşf ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği davanın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?(Asa-yı Musa s: 21 )
Sungur ağabeyden bizzat dinlediğime göre Üstad, bu yer okunurken, ağabeylere "kardeşim, kim acaba bu ehl-i keşif" diye sormuş, Onlar boyunlarını eğmiş, sükût etmişler. Üstad "bu aciz kardeşiniz" demiş.
*Ehl-i şuhud..Bu tabiri anlamak için Hz. Ali'ye bakmak lazım. Eğer perde-i gayb açılsa yakînim ziyadeleşmeyecek" diyor. Görür gibi iman etmiş iman esaslarına..
Diğer bir misal ise bizzat Rasulullah'tır(aleyhisalatu vesselam). Üstad buna Miracın Meyvelerinde değiniyor ve "Erkân-ı imaniyenin hakaikını göz ile görüp, melaikeyi, Cennet'i, âhireti, hattâ Zât-ı Zülcelal'i göz ile müşahede etmek; kâinata ve beşere öyle bir hazine ve bir nur, ezelî ve ebedî bir hediye getirmiştir ki…(Sözler s: 581) diyerek parmak basıyor..
* "Mukadderat piyangosundan milyarlar altun ve elmasları kazandıracak bir bilet dahi iman vesikasıyla ona çıkmış." "Mukadderat piyangosu" enteresan bir tabir..
*Kırkıncı Hocamın çok güzel bir tabiri var; "Ahmet Efendi, Allah'ın hazinesi "yok" Yani yok olunca, bitmez ki.. Yoktan yaratıyor.." derdi.
Not: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi'nin ünlü şaheseri Hikmet Pırıltıları'ndan konuyla alakalı bir kısmı nakletmek istiyorum.(Salih Okur)
"Ölçüye giren bir şeyin mutlaka sonu vardır. Meselâ, bir mesafenin başlangıç noktasından itibaren bir santimetrelik bir kısmı ölçüldüğü takdirde, bu ölçme o mesafenin mutlaka bir noktada son bulacağına delil olmaktadır.
Bizim bu fâni âlemi uçsuz bucaksız zannetmemiz, eline her gün ancak beş veya on lira geçen bir fakirin padişahın hazinelerini sonsuz zannetmesine benzer. Biz de o fakir adam gibi, kendi küçük ölçülerimizle bu âlemi ölçmeye kalkıyor ve sonsuz zannediyoruz. Padişahın hazinesindeki altınlar gibi, sema denizindeki yıldızların da mutlaka bir noktada sonu gelmektedir.
Fakat, Cenâb-ı Hakk'ın nihayetsiz kudreti ebedî saadet yeri olan Cennette yüzde yüz tecelli edecektir. Böylece bir insan, her neyi arz etse anında o şeyi karşısında bulacak ve her nereye gitmek istese bir anda oraya vâsıl olacaktır. Cennette yok yoktur.
Bu noktada bu hususa da işaret edelim: İnsanlar bir eser yaparken, meselâ bir fabrika inşa ederken, kâinatta mevcut olan taşı, toprağı, demiri, çeliği v.s. istimâl ediyor ve onlardan çeşitli âlet ve cihazatı bir araya getirmek suretiyle fabrikayı kuruyorlar. İnsanların bir anda milyonlarca fabrika yapamamaları iki husustan ileri geliyor: Bunlardan birisi, kudretlerinin ve servetlerinin mahdut oluşu, diğeri de eserlerin yapılmasında kullandıkları maddenin mahdut olması ve dolayısıyla da onların tedariki için ayrı bir zahmet ve külfet çekmeleridir.
Kadir-î Mutlak ise, nihayetsiz kudretiyle her şeyi yoktan halk ediyor. Bu dünyada imtihan sırrına binaen ve o Hakîm-i Ezeli'nin hikmetinin iktizasıyla, bir derece perdeli olan bu tasarruf, âhirette perdesiz görülecektir.
Yokun sonu gelmeyeceğine göre Kadir-i Ezelî'nin yaratacağı mahlûkatın da sonu gelmeyecektir. Ne taşın tükenmesi ve ne de demirin sona ermesi gibi bir mes'ele, yoktan yaratmada mevzubahis değildir. Bu hakikatı bir misâlle biraz daha vuzuha kavuşturalım. Meselâ; bir sultan, raiyyetine kendi hazinesinden altınlar bağışlasa, bu lûtfun bir gün sonu gelebilir. Fakat o sultan meselâ; kerametiyle parmaklarını her açıp yumdukça elinden altınlar dökülse, artık bu altınların sonu gelmez. Çünkü bu halde altınlar hazineden değil, yokluktan akmaktadır.
İşte, kudreti nihayetsiz olan Zat-ı Zülcelâl'in lûtuf ve ihsanatının Cennette ebediyyen devam edeceğine bu misâlden bir derece bakılabilir."
*Kırkıncı Hocam, üstadın ölüm tasvirleri için; "Yahu insanın ölesi geliyor, öyle bir tavsif etmiş ki" derdi..
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar