Ders Notları

RİSALE-İ NUR DERS NOTLARIM-83

Ders: 33. Söz, 2. 3. 4. Ve 5. Pencereler

İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi

*Bu ikinci pencere hem Allah'ı anlatıyor, hem de Allahu Teâlâ'nın yanında insanın kıymetini anlatıyor.

*Eşya, vücud ve teşahhusatlarında, nihayetsiz imkânat yolları içinde.." (Sözler s. 655) Bir sürahi düşünelim ki içi mürekkep dolu. Bu mürekkep ile neler yapılabilir? Mesela onunla bir deve resmi çizilebilir. Bir ağaç resmi, bir çiçek resmi, bir insan resmi yapılabilir. Veya bir besmele yazılabilir, bir Kur'an yazılabilir, bir İncil yazılabilir. Birçok ihtimaller var yani.

 Bu ihtimaller içerisinde adam kalemi eline aldı, şişedeki mürekkebi kalemine doldurdu, bir besmele yazdı. İşte o mürekkep bütün elementler. İşte bir zat bu elementleri bir araya getirerek her canlıya ayrı ayrı şekil ve suret verdi. 

 *Altmışlı yıllardı. Buradaki Üniversitede Marksist zihniyet hâkimdi. Üniversitedeki talebeler de bizim medresenin yerini öğrenmişlerdi. Ara sıra "size sorularımız var" diye haber gönderiyorlardı. Biz de "buyurun gelin" diyorduk.

 Bir gün öğle namazına yakın bir grup üniversite talebesi geldiler. Ellerinde yazdıkları sorular vardı. Onlara dedim ki, "siz oturun çayınızı için. Biz namaz kılacağız. Siz namaz kılmamaktan dolayı rahatsız olmayın. Namazdan sonra suallerinizi sorarsınız" dedim. Havayı yumuşatmak için de "bilirsek cevap veririz. Bilmezsek de, siz bilmeyince ayıp olmuyor da, biz de bilmezsek ayıp olmaz" dedim.

Namaz kıldık. "Bizim bir âdetimiz var. Namazdan sonra ufak bir ders okuruz. Siz çaylarınıza devam edin, dersten sonra sorularınızı cevaplarınız" dedim. Burayı(33. Söz) Vahdettin Hızıroğlu'na okuttum, izah ettim. Dedim ki, "benzemeyenler sadece insanlar mı? Hayvanlara bakın tıpatıp birbirine uymuyor. Ağaçlar öyle, yapraklar öyle. Bu nasıl bir ilmin neticesi" filan diye izah ediyorum. 

 Dersi bitirdikten sonra "sorun bakalım sorularınızı" dedim. "Sorumuz yok" dediler. Israr ettim, "biz hep cevaplarımızı bu dersle aldık" dediler.

 Not: Hocamız bu hatırasına "Hayatım Hatıralarım" adlı eserinde "Üniversiteye İlk Adım" başlıklı bölümde yer vermiştir, bakılabilir.(M. Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, s: 149-150-Zafer Yayınları, İst. 2013)

Risale-i Nur bu yani. Üstad "kardeşlerim, küfrün bel kemiği kırılmıştır" demiyor mu? Yine Mesnevi'de; "Tesadüf, şirk ve tabiat"tan teşekkül eden fesad şebekesinin âlem-i İslâm'dan nefiy ve ihracına, Risale-i Nur'ca verilen karar infaz edilmiştir"(Mesnevi-i Nuriye s: 181) diyor.

 Bununla alakalı bir hatıramı da anlatayım. Bir zaman İstanbul'a gittiğimde, oradaki nur talebesi hanım kızlar demişler ki; "Hocamız geldi, bizim de müşkülatlarımız var. Delikanlılara ders okuyor, bir de bize bir ders okusa" demişler. Mustafa bunu söyledi, "gidelim" dedim.

Beraber gittik. Bir evde toplanmışlar. Kalabalık bir cemaat vardı. Dersi okuduk. Sonra çaylar geldi ve sualler başladı.

Hanım kızın bir tanesi parmak kaldırdı: "Hocam, Üstad "Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâm'dan nefiy ve ihracına Risale-i Nurca verilen karar infaz edilmiştir" demiyor mu?

Dedim; "diyor"
Dedi ki; "Ama ortalık kâfir dolu. Nerede infaz?"
Orada birden aklıma geldi. Dedim ki: "Bir doktor kansere karşı bir ilaç bulsa dese ki "benim bu ilacım kanseri yeryüzünde bitirmiştir." O böyle diyor ama o ilacı alan mı kurtulur, almayan mı? Alan kurtulur. Risale-i Nur da böyle bir ilaç, ama onu ancak okuyan böyle hastalıklardan kurtulur. Alıp okumayan kurtulamaz. İlaç bulunmuş, ama biz acaba pazarlayabiliyor muyuz?" Bu cevabım oradaki cemaatin de çok hoşuna gitti. Teşekkür ettiler.

*Bir kayısı yiyoruz, içinde sert bir şey, çekirdek; bir kayısı fabrikası. Kirazın içinde aynı şekilde bir kiraz fabrikası, zeytinde öyle ve hakeza. Allah'a bakın. Allah'ı neyle bileceğiz? Asarıyla(eserleriyle) bileceğiz. Allah'ı nasıl tanıyacağız, kâinattaki sanat eserleriyle Allah'ı tanıyacağız, seveceğiz.

*Cenab-ı Hak beş zahiri beş de batıni kuvveti insana koymuş. Görme, işitme, dokunma, koku alma, tat alma gibi zahiri kuvvetler ki bunlara "havass-ı hamse-i zahire" denilir. Bir de beş batini hasse vardır ki bunlara "havass-ı hamse-i batına" denilir. Bu hisler şunlardır; Hiss-i müşterek (hayâl kuvveti), müdrike (akıl), vehim (vâhime), hâfıza, mutasarrıfa (meydana getirici hayal kuvveti). Her biri cihan baha.

Not: Bu hislerle alakalı izahat için hocamızın Ruh Nedir adlı eserine müracaat edebilirsiniz(M. Kırkıncı, Ruh Nedir, Zafer Yayınları)

* Bir zaman, 20 sene kadar evvel, tıp ilmiyle alakadar bir zat derse geldi. Ona dedim ki; "Bir günde dünya üzerinde ne kadar insan doğuyor?" "500 bin küsur insan doğuyor" dedi. "Hesap et bakalım saniyeye ne kadar insan düşüyor?" dedim. Hesap etti, "altı tane insan düşüyor" dedi. "şimdi" dedim "Allah saniyede altı insan mı yaratıyor yahu" dedim. "Bunu hiç düşünmemiştim" dedi. "Ehh" dedim, "en az da altı keçi vardır, en az altı tane de deve, altı da diğerleri. Hele bir bak yahu, zamansız, müddetsiz yaratıyor, zaman çıktı aradan, müddet çıktı."

*Küfrü(Allah'ı inkârı) bu kadar rezil eden daha başka bir insan gelmemiş.

 

 

 

 

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.