Röportaj

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-2

-Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek? Değil mi hocam?

-Maalesef, maalesef..

-Şu an yetişen gençlerimiz kitap okumak istemiyor. Bunun bir sebebi de kitaba muhatap olacak kelime hazinesine sahip değiller.

-Bakın Salih Bey, bu konuda Batılı ilim adamlarının bir tespitini size söylemek istiyorum. Yüzde yüz buna katılıyorum. Ben bunun çok faydasını gördüm. Batılı ilim adamları diyorlar ki; "her insan doğumuyla birlikte, dünyaya gelişiyle birlikte bir deha merkeziyle birlikte doğar. Yani her insanın merkezinde bir deha merkezi vardır." Ve diyorlar ki; "devletin vazifesi, eğitimin vazifesi, bu deha merkezini çalıştırmaktan geçer. Deha merkezi çalıştırıldığı takdirde, deha merkezleri çalıştırılan kimseler gelecek yıllarda lider seviyesiyle birlikte ortaya çıkarlar. O bakımdan, deha merkezini çalıştırılması da kelime dünyasının zenginliğine bağlıdır. Bir insan ne kadar zengin bir kelime dünyasına sahip olursa önündeki yıllarda rahat bir şekilde yaşar, meramını ifade eder. Ve aynı zamanda toplum önüne lider hüviyetiyle çıkar." Bu, yüzde yüz doğru bir tespittir.

Şimdi batı dünyası bunu böyle düşündüğü, böyle bildiği için çocuklarını çok zengin bir dil dünyasından geçiriyor. Mesela ben müteaddit yazılarımda bunu belirttim; bir zaman İngiltere'deydim. Orada bir gemi kaptanıyla sohbetimiz oldu. Ona sordum, dedim ki: "Shakespeare, dört yüz yıl önce yaşayan ediplerinizden biri. Bugünkü nesilleriniz Shakespeare'i okuyup anlıyorlar mı?"

Kaptanın bana verdiği cevap, kelimesi kelimesine şöyledir: "İngiltere'de Shakespeare'i okuyup anlamayan hiç kimseye aydın nazarıyla bakılmaz"

İngiliz eğitim sistemi, dört yüz yıl önce ölen bir edibini, rahatlıkla okuyup anlayabilecek nesiller yetiştiriyor. Bizde ise kırk yıl önce ölen bir hikâyecimizin, bir roman yazarlarımızın eserleri, yeni baştan sadeleştiriliyor. Çünkü çocuklarımız kırk yıl önceki Türkçeyi anlamakta zorluk çekiyorlar. Bu neden böyle? Bu hal bizim eğitim sistemimizdeki bir bozukluğu, ortaya çıkarıyor.

Aklınızda kalmasını çok istiyorum. İngiltere'de sekiz yıllık eğitimden geçen çocukların ders kitapları 71 bin kelime ile yazılıyor. Bu rakam Japonya'da 40 bin, İtalya'da 32 bin, Türkiye'mizde ise 6 bin civarındadır. Bizim çocuklarımız da bu 6 bin kelimenin yüzde onuyla düşünüp konuşmaktadır. Dünyanın her yerinde insanlar kelimelerle düşünmekte, kelimelerle konuşmakta, yazmaktadır. 600 Kelimelik bir dil kurallar çerçevesi içerisine sıkışıp kalan çocuklarımız, elbette Batının çok gerilerinde kalırlar ve elbette kırk yıl önce ölen bir hikâye yazarımızı okuyup anlayamazlar.

Onun için bizim çocuklarımız-demin de sizin ifade ettiğiniz gibi- önlerine konulan bir kitabı okuyup anlayamıyorlar. Neden? Deha merkezleri çalıştırılamadığı için. Okumadıkları için. Kelime dünyalarını zenginleştiremedikleri için. O bakımdan devletin-tabii önce annenin ve babanın- sonra devletin, sonra kişilerin en büyük vazifeleri, gayretleri, deha merkezlerini çalıştırmak, bu münasebetle kelime dünyalarını zenginleştirmekten geçer.

-Efendim, "Türkçeleşen Türkçedir" bakış açısı günümüzde yabancı dillerden dilimize giren kelimeler içinde düşünülemez mi?

- Ben bu görüşü tamamıyla benimsiyorum. 1911-1912 yıllarında Selanik'te çıkan Genç Kalemler Dergisi içinde Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve arkadaşlarının benimsediği bu görüşü destekliyorum. Dağdaki çobandan Ankara'daki Cumhurbaşkanına kadar herkesin kullandığı, sevdiği kelimeler hangi kökten gelirse gelsin, ister Arapça olsun, ister Farsça olsun, ister Rusça olsun, ister Almanca olsun artık tamamen Türkçeleştiği için bizim dilimizin kelimelerinden sayılır.

Bunu batı dünyası zaten böyle kabul ediyor. Bunu kabul etmeyen ve bunun dışına çıkan toplulukların başında maalesef biz varız. Bilmiyorum sizin inceleme imkânınız oldu mu, mesela bizim bir öz Türkçe sözlüğümüz var. Ali Püsküllüoğlu tarafından hazırlanmış bir öz Türkçe sözlük. Ben bu sözlükteki kelimeleri saydım, 3175 kelime var, dikkat ediniz. Hadi biz bunu 4000 diyelim.

Bunun yanında, Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan bizim Türkçe sözlüğümüzde 102 bin kelime bulunuyor. Bunu yanında yine ilk sözlüklerimizden birisi olan Divan-ı Lügat-it Türk'de –onu da teker teker saydım-9-10 bin civarında kelime var. Şimdi biz "ille öz Türkçe konuşmalıyız" diye 102 bin kelimelik sözlüğü bir tarafa bırakarak 3175 kelimelik sözlüğe dönemeyiz veya Divan-ı Lügat-it Türk'deki kelimelere sarılamayız.

O bakımdan, zengin bir dille konuşmak için, mümkün olduğu kadar dilimizin zenginliklerini korumak mecburiyetindeyiz. Yoksa çıkmaz bir yola gireriz ve ne söylediğimizi anlatamayız veya söylediklerimizi kimse kavrayamaz.

-devam edecek-

 

 

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.