"Allah Hem Üçgen Hem de Kare Olan Bir Şey Yaratabilir mi?" Sorusu ve Mantıksal Paradokslar


2002-11-04 21:50:50

Eğer bu soruyu yöneltmekteki sebep merak ya da içteki şüpheyi bertaraf etmek değilse, amaç açıktır: “Hayır” diye cevap verilse “her şeye gücü yeten” Allah kavramı reddedilecek, “evet” diye cevap verilse bu sefer böyle bir şeyin olamayacağı iddia edilip Allah'ın bunu yaratmaktan aciz -haşa- olduğundan bahsedilecek. Aslında bu soruya nasıl cevap verilirse verilsin fikren aciz duruma düşmek asla söz konusu olamaz. Mesela ben bu soruya “evet” diye cevap verecek olsam, böyle bir şeyin var olmadığı ya da olmayacağı ispat edilebilir mi? Ne zaman bütün zaman içinde dolaşıldı, bütün sınırların ötesine geçildi, maddenin temel parçacığı atom tam manasıyla çözülebildi, bütün mantık tasavvurlarının dışına çıkılabildi, kainatın her yeri gezilip sınırlarına erişilebildi, insanlar her şeye tam manasıyla hükmedip istediğini yaratma gücüne sahip oldu ve sonunda böyle bir şeyin olmadığına karar verildi, o zaman belki böyle bir şeyin olmayacağı iddiası hakikat mahiyetine bürünür. Pekala şunu da diyebiliriz: Böyle bir şey mevcut da biz bilmiyoruz, tasavvurlarımızda canlandıramıyoruz; lakin görsek ikna olacağız. Sonuç olarak mantığımızın ihata edemediklerini (kuşatamadıklarını) yok saymak mantığın kendi hareket tarzına ve özüne hakaret olur. Konuya bu açıdan yaklaşacak olursak şu noktayı göz önünde bulundurmak durumundayız: Mantığın, her şeyi olduğu gibi bilmesi ve her şeye kendi başına ulaşması muhaldir, ihtimalden uzaktır. Eğer mantıklı olarak tanımladığınız birisi varsa sanırım ondan daha mantıklısı olabileceğini de bilirsiniz. Tabii o daha mantıklı kimseden daha mantıklısı olabileceğini de. İlkinin kavrayamadığı şeyi, ikincisi ve üçüncüsü kavrayacak; ilk ikisinin kavrayamadığı şeyi ise sadece üçüncüsü kavrayacaktır(Aslında mantığın tek kriter olduğu tartışmaya açık bir konu; ama konumuzdan dolayı şu anda bunu tek kriter olarak alıyorum). Dolayısıyla buna bir sınır koymak mümkün değildir, her zaman daha mantıklı biri çıkabilir. Öyleyse en mantıklının bile sırf mantıkla aşamayacağı mevzular vardır. Mantığı aşan yerlerde arkamızı sağlam bir duvara dayamak mecburiyetindeyiz. Yani, soru sahibi mantığı ölçü alarak -sorunun “mantıksal paradoks” olarak nitelendirilmesinden bu anlaşılıyor- bir şeyi kanıtlamak amacıyla bu soruyu yöneltiyorsa hiçbir şeyi kanıtlamış olmaz, zira soru havada asılı kalır, önce temelde yatan peşin yargıların bir sorgulamaya tabi tutulması elzemdir. Bu noktada mantığın aciz kaldığı platformları biraz genişletelim: “ruh, yer çekimi kanunu, elektrik, hayal, şefkat...(1)” Mantık şu ana kadar edindiği tecrübelere kıyas yaparak bir yere varmaya çalışır; ve bazen de varamaz; örneklerde görüldüğü gibi. Sonuç olarak bunu “mantıksal paradoks” olarak nitelendirmek yerine “enfüsi(öznel, sübjektif, içsel) zeminde karşılaşılmış bir mantık sorunu” olarak adlandırmak daha doğru olacaktır. Mesele bana bir arkadaşımı hatırlattı; bir gün kimya dersinde karmaşık bir konudan bahsedilirken o öğretmene -mealen,biraz da kendi yorumumu katarak aktarayım,zira şu anda ayrıntıları tam hatırlayamıyorum- şöyle demişti: “Bunlar gerçek mi?Nerden biliyorsunuz?” Şimdi de değişik bir açıdan yaklaşarak soruda bahsi geçen mevhumun mevcut olamayacağından yola çıkalım. Eğer soruda en başta zikrettiğimiz niyetler dışında bir niyet mevzubahis ise şu sonuçlar ortaya çıkıyor: 1- “Sual ile demagoji yapılmaktadır. Ehl-i ihtisasın malumu olduğu üzere, mantıkta 'Gerçek olmayan mukaddemelerden terkip edilen kıyaslara muğalata(demagoji) veya safsata' denilmektedir. Mesela; duvar üzerine çizilmiş bir at resmi gören muğalatacı(demagog): ''Bu suret kişnet.Çünkü bu suret attır.' ''Her at kişner.' ''Öyle ise bu suret de kişner' diye yanlış bir hükme varır... Evet, sual muhali netice veren mukaddemelerden {“önsöz,başlangıç.”[2]} kurulduğu için de safsatadır, hiçbir hakikatı yoktur...”(3) Sualdeki mukaddeme şudur: “...Yaratılması vehmedilen varlığın şu anda mevcut olmadığı kabul edilmektedir.”(4) Dolayısıyla böyle bir varlığın mevcut olmadığı yargısı daha baştan soruda var olduğuna göre böyle bir soru sormak abestir. 2- “Sual pek çok tenakuzlarla doludur Sual ile yapılmak istenen kıyas, tenakuzlu kaziyelere(çelişkili hükümlere) dayandırılmıştır. Dolayısıyla, bu sualin “iddia olma” vasfı yoktur. Mesela; 'Sonsuzdan daha büyük bir sayı yazılabilir mi?” sorusu böyle tenakuzlu bir kaziyeye istinad eder. Bu sebeple hiçbir ilmi kıymeti haiz değildir. Çünkü, sonsuzdan büyük bir sayı olamaz ki böyle bir sual de sorulabilsin. Eğer sonsuz mutlak bir büyüklüğün bir sembolü ise hiçbir rakam sonsuz ile mukayese edilemez. Sonsuzdan büyük bir rakam telakki edilse, o zaman da sonsuzluk hakikatı ortadan kalkar. Sonlu bir rakamın sonsuzdan büyük olma muhali ve imkansızlığı ortaya çıkar. Bu sual de çelişkili kıyaslardan olduğu için, mantıken ve ilmen hiçbir kıymeti yoktur.(*)”(5) Velhasıl bu tür sorularda şu kıstasları dikkate almak zorundayız: “...a)Yanlış kıyaslarla doğru sonuçlara varılamaz. b)Vehim {“kuruntu.”(6)} hiçbir zaman hakikatın yerine geçemez... c)Bilgisizlikle bilgiye ve ihtisas sonucu olan bir şeye varılamaz. d)Çürük temele sağlam bina oturtulamaz. (*)” (7) Aslında, birçok sosyal paradoks, ilmi paradoks, mantıksal paradoks gözümüzün önünde cereyan etmekte.Bütün bunlar çok daha fazla incelemeye değer. “'İnsanın bütün büyüklük tasavvurları mahlukiyet dairesinde kalmaya mahkumdur.'(8) İnsanın kainata ait bütün tasavvurları da, oluşturduğu mefhum veya gerçek kavramlar da bu daire içinde ancak kendine yer bulabilir. 'Beşyüz sene önceki insanlara, bugünkü fabrikalar tarif edilerek, insanlar istikbalde öyle develer yapacaklar ki, onlar şu sıvıyı içip iş görecekler, denilse ve kendilerine petrol gösterilse idi, bu hakikatı belki de inkar edecekler ve petrolü de hikmetsiz ve faydasız bir katran olarak göreceklerdi. Halbuki petrol, bugünkü sanayinin en büyük gıdası olduğu gibi, üzerinde bütün dünyanın titrediği bir cevher derecesine çıkmıştır. İşte insanın aklı, görmediği ve tecrübe etmediği meselelerde bu derece kısa ve zahirperesttir.Onu hakikatın yegane ölçüsü kabul edip, bazı müşahede ve deneye İslami hakikatlerde şüpheye düşen adamın ne derece gaflet ve cehalet içinde bulunduğuna yukarıdaki misalin dürbünüyle bir derece bakılabilir.'(9)Metafizikte artık mantık kuralları zannedilen zincir kırılmış, yeni bir alem gülümsemeye başlamıştır. 'Bütün rakamlar, faraza şuurlu kabul edilse, bunların hepsi sonsuzu kavramakta aynı derecede güçsüz ve nakıs kalacakları gibi, Allahu Azimüşşan'ın nihayetsiz büyüklüğünü anlamakta da bütün akıllar aynı nisbette aciz kalırlar. O mutlak ve sonsuz büyüklük, bu mahdut ve kasır akla sığmaz.'(10)” hakikatı hükmünü icra ederken insan ve kainat gibi iki büyük şaheserin önümüze serilmesinden sonra artık Allah'ın “yaratıcılık” vasfını tenkit eder mahiyette söz söylemek abesle iştigaldir. Belki de kainatı, her şeyi, hayatımızın parçası basit şeyleri bile tam anlamıyla kavrayamamışken; bu kavranamamış kainattan yalnız bir ucundan çekerek çeşitli iddialar, sağlamlığı bilinmeyen temeller ortaya koymak; ardından bu bir fırtınayı bekleyen temeller üzerine bir soru bina edip sonra da bunu “mantıksal paradoks” olarak adlandırmanın abesle iştigal olduğu kadar. Not: İnşallah sonraki birkaç yazıda da mantıksal paradoks olarak nitelendirilen başka mevzuları da benzer bir mantıkla inceleyeceğiz. (*) Yıldızla işaretlenmiş alıntıların konusu aslında başka bir soru; ama bizim meselemize de uygun düşüyor. DİPNOTLAR: 1-Nasıl Aldanıyorlar? (Mehmed Kırkıncı- EKEV Yayınları; Erzurum- Aralık, 2000; 7.Baskı) s.11 2-Küçük Lugat (Ömer Sevinçgül- Zafer Yayinlari) s.110 -kelimenin anlamı alınmıştır- 3-Nasıl Aldanıyorlar? (Mehmed Kırkıncı- EKEV Yayınları; Erzurum- Aralık, 2000; 7.Baskı) s.66 4- a.g.e s.66 5-a.g.e s.67 6-Küçük Lugat(Ömer Sevinçgül- Zafer Yayınları) s.185 -kelimenin anlamı kısmen alınmıştır- 7-İlimlerin Diliyle Allah-Şaban Döğen-Gençlik Yayınları (9.Baskı,Eylül 2000)-Montaj,Baskı ve Cilt:Bayrak Matbaası) Sayfa: 255 8-Nasıl Aldanıyorlar? (Mehmed Kırkıncı- EKEV Yayınları; Erzurum- Aralık, 2000; 7.Baskı) s.76 9-Nükteler (Mehmed Kırkıncı- EKEV Yayınları; Erzurum- 2000; 15.Baskı) s.68 10-Nasıl Aldanıyorlar? (Mehmed Kırkıncı- EKEV Yayınları; Erzurum- Aralık, 2000; 7.Baskı) s.76 UMUMİ KAYNAKÇA: 1-Nasıl Aldanıyorlar? (Mehmed Kırkıncı- EKEV Yayınları; Erzurum- Aralık, 2000; 7.Baskı) s.11; 64-78 2-İlimlerin Diliyle Allah-Şaban Döğen-Gençlik Yayınları (9.Baski,Eylül 2000)-Montaj,Baskı ve Cilt:Bayrak Matbaası) Sayfa: 255-259 3- Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi elektrik (8.Cilt-s.98-102;1986,1987,1988), atom(2.Cilt-s.534-535; 1986,1987), atomun kabuk modeli (2.Cilt-s.538;1986,1987), Bohr,Niels(4.Cilt-s.377-379; 1986,1987), Bohr atom modeli (4.Cilt-s.379; 1986,1987), paradoks (17.Cilt- s.403; 1986,1987,1988,1989), mantık (15.Cilt- s.306-309; 1986,1987,1988), mantıksal olguculuk (15.Cilt- s.309; 1986,1987,1988), sayı (19. Cilt- s.139; 1986,1987,1988,1989,1990), sayı sistemleri(19. Cilt- s.139-140;1986,1987,1988,1989,1990), sayılar kuramı (19. Cilt- s.140-141;1986,1987,1988,1989,1990), sanal sayı(19.Cilt- s.46; 1986,1987,1988,1989,1990), Zenon paradoksları (22.Cilt- s.560; 1986,1987,1988,1989,1990) maddeleri 4-Küçük Lugat(Ömer Sevinçgül- Zafer Yayınları)

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

Gâşiye, 21-22

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kur'an'ı cebren (açıktan) okuyan, sadakayı açıktan veren gibidir. Kur'an'ı gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir."

Tirmizi, Sevabu'l-Kur'an 20, 2920; Ebu Davud, Salat 315, 1333; Nesai, Zekat 68

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI