Yüreğimiz Filistin

HAMAS TUZAĞA MI ÇEKİLDİ?

 Zaman zaman siyasi hareket veya silahlı örgütler içinde kaynamalar ve kaymalar yaşanabiliyor.  Fas asıllı yazar Abdulmecid es Sağir’in ‘İşkaliyetü  Islah el Fikr es Sufi fi’l Karneyn 18/19-/18./19. Yüzyılda Tasavvuf Düşüncesini Islah Etmenin Yolları’ adlı eserinde bir tekke veya ekol içinde yaşarken bile farkına varmadan bir nesil içinde değişim ve bozulmanın yaşanabileceğini örnekleriyle anlatıyor. Dolayısıyla her zaman Batılıların ifadesiyle teyakkuz (vigilante )halini kuşanmak gerekiyor.  Eskiler buna ‘beyne’l havfi ve’r reca’ hali veya makamı demişlerdir.

Bozulma ihtimali karşısında azami dikkat sarf etmek gerekiyor.  Huneyn gazvesi sırasında Müslümanlar ucup haline düşmüşler ve kesretlerine ve kalabalıklarına güvenmişlerdi.  Daha doğrusu aldanmışlardı. Kimi Hamas mensupları da aynı arazdan şikâyet ediyor.  Ebu İmad Tayyar adlı Hamas mensubu şimdi örgütün benzeri arazlar gösterdiğini Huneyn gazvesinde olduğu gibi ucup haline düştüklerini ve taşkınlık arazları gösterdiklerini ifade etmiştir.  Ebu İmad et Tayyar vaktiyle 4 yıl önce İsrail'in geniş çaplı bir savaş kurguladığını gördüğünü ve bunu üstleriyle paylaştığını lakin kendisine kulak vermek yerine Hamas'ın kendisini askeri mahkemede yargıladığını söylemiştir. Şimdi 4 yıl önce haber verdiği her şeyin gerçeğe dönüştüğünü ve vakıa haline geldiğini söylemektedir (https://www.youtube. com/watch?v=dWn8tYpw1UA&t=1934s ). Bu tür dönüşümler bir dönem içinde gözle kaş arasında gerçekleşebilmektedir.  Bunun karşılığında dindar kesimler şefkat tokatları yiyebilmektedir. Gazze’de olduğu gibi.

İki çekince, iki itiraz 

Hamas’ın 1987 yılında kurulmasının ardından iki temel konuda istikametten sapma yaşamıştır. Bunlardan birisi taktik düzeyde olan bir hatadır. Bu hata 7 Ekim 2023 tarihinde yapılan Aksa Tufanı eyleminde kendini göstermiştir. Burada Hamas savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçmiştir. Bu ise kendilerini dünya kamuoyu önünde savunmalarını zorlaştırmıştır.  Halit Meşal bunu taktik bir hata veya kayıp olarak görmüştür. İsrail’in de stratejik olarak kaybettiğini vurgulamıştır. Hamas, Aksa Tufanı eylemiyle taktik olarak kaybederken, İsrail stratejik olarak kaybetmiştir.  Elbette buna katılmayanlar da var.  Bazen de kendilerinin özgürlük uğruna, İsrail’in ise varlık uğruna savaştığını söylemektedirler.

 Dünya devletleri zaten bahaneye bakmaktadır. Bu taarruz olmasaydı, İsrail saldırsa bile bu kadar ileriye gidemeyecek ve katliam ve soykırımda bu kadar pervasız davranamayacaktı.  Sivil kayıpların artışında Hamas’ın savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçmesinin büyük payı ve rolü var.  Bu da bumerang ve tuzak olarak Hamas’a geri dönmüştür.  Bu nedenle Hamas’ın kalkıştığı Aksa Tufanı eyleminin nedenlerini anlasak ve onaylasak bile askeri yönden bizatihi hata olmuştur ve çekince koymamızı gerektirmiştir.  Bu durum hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kadar açıktır. 

Oysaki 2005 yılından beri Gazze üzerinden İsrail ile Hamas arasında daha önce yapılan çatışmalar sınırlı kalmıştır. Bu kadar zayiata neden olmamıştır. Devreye giren ülkeler sayesinde ateşkes her defasında geri kazanılmış ve kotarılmıştır.  Aksa Tufanı’nın ardından ise Hamas ateşkes talep eden taraf haline gelmiş, buna mukabil Netanyahu hükümeti ise yorgunu yokuşa sürmekte ve taciz edici şartlar dayatmaktadır. Her adımda savunmadan saldırı pozisyonuna geçmeleri karşılarına çıkmaktadır. 

 Hamas konusunda ikinci ve en önemli çekinceli nokta ise İran ile kurulan bağlardır. Zamanla onların güdümüne girmeleri ya da en azından İslam dünyası üzerinde Hamas üzerinden propaganda yapmalarına imkan vermeleridir. Hamas kendini veya tercihini savunma sadedinde onlardan başka kimsenin yardımlarına gelmediğini, kendilerinin de buna mecbur kaldıklarını söylemiştir Halbuki aşamaları atlamasalardı buna mecbur kalmayacaklardı.  Allah onlardan güçleri (istitaat) nispetinde fedakarlık beklemektedir. Onun ötesinde zehirli ve defolu yardımı kabul etmek zorundalar mıydı?  Aheste aheste başlayan ilişkiler zamanla organik hale gelmiştir.  Bu hususta Hamas kadrolarının yeterli ve dirayetli olduklarını söylemek zordur.  Yeteri kadar donanımla olmadıkları açıktır.   

 1987 yılında Hamas ete kemiğe bürünürken hareketin önünde İran modeli bulunmuyordu. İran,  Irak ile derin bir savaşa tutuşmuştu.  Bu nedenle de İslam aleminde ihtiyatla karşılanıyordu.  İslami kesimler İran modeline biraz mesafeli ve soğuk yaklaşıyorlardı.  Gerçi Hamas hiçbir zaman tam olarak onlara ram olmadı ve veliyy-i fakih modelini benimsemedi.

Buna mukabil 1979 yılında Sovyetler birliği Afganistan’ı işgal etmiş ve karşı cihad hareketinin doğmasına ve mücahitler adıyla bir zümrenin teşekkülüne imkan ve zemin hazırlamıştır. SSCB, 11 yıl sonra Afganistan işgaline veda etmek durumunda kalmış ve havlu atmıştır. Brejnev'in ardından Gorbaçov'un girişimiyle çekilme 15 Mayıs 1988'de başlamış ve tamamen çekilmesi 15 Şubat 1989'da son bulmuştur. Bu destansı mücadele bütün dünyada yankı uyandırmıştır. Filistinliler de dünyanın iki süper gücünden birini dize getiren baldırı çıplak bir halkı izlenmeye değer bulmuşlar ve kanaatleri bu yönde pekişmiştir.  Afganistan üzerinden İsrail’in dize getirilmesinin mümkün olduğu kanaatine ulaşmıştır.

Bu sırada SSCB’nin şahsında komünizm küresel desteğini kaybetmiş Afgan cihadı ise aksine küresel bir destek kazanmıştır.  SSCB Polonya ile Afganistan gergefinde kaybolmuştur, yıkılmıştır.  Her yerden ve yöreden Mücahid saflarına katılımlar olmuştur.  Bu bilahare diğer süper güç olan ABD’yi de ürkütmüştür. 11 Eylül bu korkunun rüzgarıyla gelmiştir. SSCB kabaran İslami dalga karşısında havlu atmış, dize gelmiştir. 

Afganistan cihadı domino etkisine mazhar olmuş ve biraz da ‘Mektebetü Hidemat’ ve Abdullah Azzam üzerinden Filistin cephesini etkilemiş ve hareketlendirmiştir. Abdullah Azzam bilindiği gibi İzzettin Kassam’dan sonra en büyük cihad hareketlerinden birisine komuta etmiş ve İslam dünyasından Afgan cihadına yardıma gelenleri gönüllüleri örgütlemiş ve barınmalarına ve Peşaver üzerinden cepheye kaydırılmalarını imkan vermiştir. Dolayısıyla Filistin cephesi ruh olarak İran cephesinden değil Afgan cihadından etkilenmiş ve beslenmiştir.   Abdullah Azzam Filistin’de doğmuş ve İzzettin Kassam gibi Ezher’de okumuştur.  Birçok üniversitede ders verdikten sonra Afgan cihadına katılmış ve mücahit fraksiyonlar, hizipler arasındaki tatsızlıkları ve kopuklukları gidermeye çalışmıştır. Cihadın efsane isimlerinden birisi olmuştur.

Potansiyel olarak ona benzeyenlerden birisi Yemenli Abdulmecid Zindani idi. Cephe ile kitabiyatı bir araya getirmiş ve buluşturmuşlardı. Tam anlamda birer alperen idiler.   Sovyetler’in Afganistan’dan çekildiği yılın 24 Kasımında  (1989), Peşaver'in batısında bir camide hutbe vermek üzere yolda olan Abdullah Azzam'ın arabası patlayıcıyla hedef alındı. Araçlarının patlamaya hedef olması sonucu Abdullah Yusuf Azzam ve iki oğlu şehit oldu. Azzam ve oğulları Peşaver'e defnedildi.

Dolayısıyla Hamas kuruluşunda Afganistan cihadından ilham almış ve ondan müteessir olmuştur.  İran ekseniyle bağlantısı sonra tesis edilmiştir.

-devam edecek-

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.