Nurun Mütevazi Çehreleri

ABDULLAH YEĞİN ABİ

Işıklar vardır, karanlık gecelerden sızar;

Tarihler vardır, ne Abdullahlar yazar.

Bundan yaklaşık yirmi yıl önceydi. Akhisar Hafızlık Cemiyeti Mezuniyet Mevlidi'ne gitmiştik. Üst katta oturup ders dinledikten sonra Abdullah Yeğin Ağabey'in yanına varıp elini öpmeye çalıştık. Reyhanlılı Cuma Ağabey de oradaydı. Birisi Abdullah Ağabey'e mevlitten sonra nereye gideceğini sordu. O da bizim hiç tahmin edemediğimiz, aklımızın ucundan bile geçmeyen bir cevap verdi; "Simav'a" dedi. Evet, bizim kaldığımız ilçeye gidecekti, daha doğrusu gelecekti. Zaten ne zamandır onun Simav'a gelmesini arzu ediyorduk, fakat bunun nasıl ve ne zaman olacağını bilemiyorduk. Şimdi hiç kimse bir şey demeden kendisi geleceğini söylemişti. Geleceğini de şu sebebe bağlamıştı; "Orada genç öğretmen kardeşler var, onların yanına gideceğim." Gerçekten de fakülte açıldıktan sonra, Simav'a birçok genç öğretmen gelmişti. Demek ki Abdullah Ağabey bu öğretmenlerle ilgileniyordu. "İnşallah biz de bu öğretmenlerden biri oluruz" diye geçirmiştik içimizden.

O gün akşam olmuş, herkes Simav'a dönmüştü. Fatih Vakfı'nda akşam sohbetinde ders kürsüsünde Abdullah Yeğin Ağabey vardı. O sabırlı, sakin ve ciddi tavrıyla derse başlamadan önce "Altıncı Mesele'nin" nasıl yazıldığını, Üstad'a nasıl soru sorduklarını anlattı.

Kastamonu'da öğrenciyken Allah'tan bahsetmeyen öğretmenlerin Allah'ı inkâr eden sorularını sormak için Üstad'ın yanına geldiklerini ve o bahsin orada geçtiğini anlattıktan sonra dedi ki: "Daha sonra bizim Üstadla görüşmemizi ve Üstad'ın dersinin "Altıncı Mesele" olarak yer aldığını görünce hayret ettik. Çünkü biz o zaman Üstad'ın yanına giden tam altı kişiydik. Bu rakamda tevafuk olmuştu."

Yine bir gün Elazığ'da Hulusi Ağabey'in cenazesinde, dershanedeki büyük salonda ders yapılıyordu. Abdullah Ağabey, kanepenin sol köşesinde oturmuştu. Kanepenin sağ köşesinde ise elinde bir kitapla Mahmut Allahverdi Ağabey bir yer okuyordu. Mahmut Allahverdi Ağabey elindeki kitaptan ders yaparken bir yerde durmuş ve okunan yerle ilgili Abdullah Ağabey'e bir soru sormuştu. Konu kadınlarla ilgiliydi. Abdullah Ağabey de bu konuyla ilgili aşağıdaki hatırayı anlatmıştı:

Mahmut Allahverdi Abi:

-Ağabey, Üstad bu kadın meselesiyle ilgili ne düşünürdü? Bu konuya bir açıklama getirir misiniz?

Abdullah Ağabey:

- Biz Üstad'ın, açık giyinmiş kadınları görünce onlarla ilgili ne düşündüğünü merak ederdik. Üstad bir defasında onlar için dedi ki: "Kardeşim siz sanmayın ki bu açık giyinenler dinsizliklerinden böyle giyiniyorlar. Hayır hayır kardeşim, onlar aslında zaaflarını ve aczlerini örtmek için böyle giyiniyorlar. Ben onlara çok acıyorum."

Yıllar önceydi. Bundan on yıl evvel Aydın'da Bakırcı Mustafa Ağabeylerin evinde bir Kurban Bayramı günü Muzaffer Aslan Ağabey'i dinliyorduk. Ağabey eski hatıraları yâd ediyordu. Eski ağabeylerden bahsediyordu. İşte o zaman Muzaffer Ağabey'e sormuştuk o da cevap vermişti:

-Ağabey, siz Üstad'tan sonra, ağabeyler arasında hizmetin istikrarı ve devamı için birinci ağabey olarak kimi görürdünüz? O da dedi ki: "Biz Üstad'tan sonra Zübeyr Ağabey'i biliriz. Anadolu'dan gelen ona gelirdi. Anadolu'ya gideni o gönderirdi."

Bu defa Muzaffer Ağabey'e şunu sorduk:

- Ağabey, Zübeyr Ağabey'den sonra kimi bilirsiniz?

- Bayram Aga'yı. (O, Bayram Yüksel Ağabey'e "Bayram Aga"derdi.)

- Peki Ağabey, onun ölümünden sonra Üstad'tan kalan yadigar ağabey olarak kimi görüyorsunuz?

Muzaffer Ağabey bu sual karşısında şöyle bir dalıp eski günleri ve eski ağabeyleri zihninden geçirdikten sonra derin bir "Ahhh!" çekip dedi ki: "Merhum Mehmet Akif'in sözüdür:

"Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir,
Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir"

 Ben de şimdi, eski ağabeylerin eski dostların hep göçüp gittiğini görüyorum. Fakat bu gün için bize Üstad'tan kalan ağabeyi sorarsanız "Abdullah Yeğin Ağabey"derim.

Abdullah Yeğin Ağabey'i böyle birkaç hatırayla veya aşağıdaki üç beş maddeyle anlatmak elbet ki mümkün değildir, fakat biz böyle bir değerlendirmeden başka ne yapabiliriz ki?

1-Risale-i Nurun ciddiyeti sanki onda tecelli etmiş.

2-Ömrünü hizmete vermiş fedakâr bir Nur Talebesi samimiyetiyle hayata bakan bir kahraman.

3-Hizmete ayırdığı zaman çok uzun, başka şeye ayıracak zamanı hiç olmayan bir Ağabey.

4-Hayatından şikâyeti olmayan, varsa bir şikâyetim o da hizmetten yana, diyen Nur'a kanaat eden bir zat.

5-Üstad'ın, hizmette sabrı gerektiren hususlarda, seçip görevlendirdiği Eyüp sabırlı şahsiyet.

6-Üstad'ın hizmet tarzına bağlı bir Ağabey.

7-Risale-i Nur'un metnine sadakatte önemli bir zat.

8-Dershane hizmetlerine ve vakıf kardeşlere sahip çıkan bir mümtaz kişi.

9-Risale-i Nur derslerine çok önem veren ve ders yapmaktan çok ders dinlemeyi seven Ağabey.

10-Hizmetin ilk "Lügat" çalışmasını yapan Ağabey.

11-Gıybeti sevmeyen, yanında hizmetten ve Risale-i Nurdan başka konuşmalara kulak asmayan ağabey.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.