

Hacı Baki Bingöl, 1975'li yıllarda, Risale-i Nur okuduğu için Hınıs Hapishanesi'nde yatmaktadır. O, üstadı Bediüzzaman Said Nursi'nin izinden giderek, herkese kardeş nazarıyla bakar. Alevilere çok ilgi göstererek, onlara Bediüzzaman'ın "Bizim mesleğimiz Hazreti Ali mesleği, bizim yolumuz Hazreti Ali yoludur" sözünü söyler. Gerçekten bu sözü söyleyen Bediüzzaman'a hapishanedeki Aleviler çok muhabbet duyarlar. Risale-i Nur'un özünü ve esasını kavrayınca da, Hacı Bakiyle birlikte zaman geçirmeye başlarlar.
Ramazan ayında hep birlikte çoğunluğu Alevi olan ama içinde Şafiilerin de bulunduğu arkadaşlar bir araya gelerek yatsı ve teravih namazı kılarlar. Hacı Baki de imam olur.
Bir gün dışarıdan ezan sesi olduğunu zannettikleri bir ses duyarak kalkıp yatsı namazını ve teravih namazını kılarlar. Tam bitirmek üzereyken, yatsı ezanının daha yeni okunduğunu anlarlar. Hepsi şaşırıp kalır. Şimdi ne olacaktır? İmam olan Hacı Baki Bingöl açıklama yapar, der ki:
-Şafii mezhebine göre yatsı namazı ezandan yarım saat önce kılınabilir. Bunun için Şafiilerin yeniden kılmasına gerek yok. Ben de Şafii olduğum için, namazımı kılmış sayılırım. Şafii olmayanlar namazını yeniden kılması gerekir.
Aleviler de namazlarını Hanefi mezhebine göre kıldıkları için bu namazı yeniden kılmaları gerekir. Zaten bir iki kişi olan Şafiiler de az sayıdadır. Şafiiler Kürt'tür. Aralarında Türk de bulunmamaktadır. Durumu değerlendiren muzip bir Alevi çevresine şöyle bir baktıktan sonra Hacı Baki'ye dönerek der ki:
-Hoca hoca, bunu iyi bil ki, bu durumu ne Türkler kabul eder, ne Kürtler kabul eder. Biz Alevi olduğumuz için kabul ettik."
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar