

Kötü âlimler: İlimden maksatları, dünyada refah içinde yaşamak, itibar, makam ve mevki sahibi olmaktır.
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Peygamber (SAV): "Her kim, Allah rızası için öğrenilmesi gereken bir ilmi, dünyalık bir metâ'ı elde etmek için öğrenirse, kıyamet gününde cennet kokusunu bulamaz." buyurmaktadır. (Ebu Davud, İbn Mace)
Başka bir hadiste is şöyle buyrulmaktadır: "Her kim, âlimlere karşı övünmek veya cahillere ile tartışmak veya insanların teveccühünü kazanmak maksadıyla ilim öğrenirse, o cehennem ateşindedir." (Tirmizi) Ve buna benzer daha birçok hadis bulunmaktadır.
Din büyüklerinden biri: "Ölüm anından insanların en çok pişman olanı, (dünya, makam ve mevki sevgisinde) aşırı giden âlimdir." demektedir.
Şunu belirtmek gerekir ki, âlim, yüce Allah'ın emir ve yasaklarına göre hareket etmekle yükümlüdür. Yoksa, ne dünya nimetlerinden el çekmekle, ne de mubahlardan yüz çevirmekle yükümlü değildir. Ancak, diğer insanlara göre, mümkün oldukça dünyaya daha az meyletmesi gerekmektedir. Çünkü hiç kimse, dünyadan tamamen vareste olarak yaşamayı kabul etmez.
İYİ (ÂHİRET) ÂLİMLER
Bunların bazı sıfatları şunlardır:
Devlet yöneticilerinden uzak durup, onlarla içli dışlı olmaktan kaçınmak.
Huzeyfe (r.a.): Fitne duraklarından durmaktan sakının, diyor.
-Fitne durakları nereleridir? Diye sorulunca, Huzeyfe (r.a.):
-Emir (bir kavim, şehir veya ülkenin en üst düzeydeki idareci)lerin kapılarıdır. Biriniz emirin yapına girer, yalancı olduğu halde tasdik eder ve hakkında kendisinde olmayan şeyler söyler [ki bu bir fitnedir.] diyor.
Said b. Museyyeb (rh.a.) de: "Siz, beklenmedik vakitlerde serbestçe devlet yöneticileri (emir) nin yanına çıka geldiğini gördüğünüz âlimden sakının. Çünkü o, hırsız (casus) dır.
Selef'ten biri de şöyle diyor: [İktidar sahiplerinin kapısına gitme! Çünkü] onlardan alacağın (koparacağın) dünyalıktan daha fazlasını onlar senin dininden alır (koparır).
Fetva vermede acele etmemek, ve ancak kesin doğru olduğuna inandığı konularda fetva vermek de iyi (ahiret) âlimlerinin sıfatlarındandır Nitekim, din büyüklerinden birine bir konuda fetva sorulunca başkasına gönderirdi, o da bir başkasına havâle ederdi. Nihayet mesele ilk şahsa döner gelirdi.
Abdurrahman b. Ebi Leylâ (rh.a.) bu hususu şöyle anlatır: Ben, bu mescitte Hz. Peygmber'in ashabından 120 kişiye yetiştim ki onlarda biri mesele sorulunca diğerine gönderir, o da bir başkasına havâle eder, nihayet mesele ilk sahabiye döner gelirdi. Ancak, bugün iş dönüp dolaştı ilim iddiasında bulunan öyle kimselere dayandı ki, sur'atle cevapladıkları meseleler, şayet Hz. Ömer (r.a)'e arz olunsaydı şüphesiz Bedir ehlini toplayıp onlarla istişare ettikten sora ancak cevap verirdi.
İyi âlimler, daha çok Allah ile kul münasebetlerini düzenleyen ameli ilimleri, amellerin sevabını yok eden, kalpleri kirleten ve vesveseyi tahrik eden şeylerin hakikatını öğrenmek için çaba gösterirler. Çünkü amellerin şeklen yapmak pek zor değildir, asıl zor olan yapılan ameli riyâ vs.den korumaktır. [unutmamak gerekir ki], dinin aslı, şerden korunmaktır. Bu ise ancak bilgi ile mümkündür.
Şer'i amellerin hikmetlerini araştırıp bunlar üzerinde düşünmek, hikmetini bilmediği ameller konusunda mutlak bir teslimiyet sahibi olmak, sahabi ve tabîilere uyup bütün bid'atlerden sakınmak da iyi âlimin sıfatlarındandır.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar